Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Küçük parmaklardan büyük miraslara: Denhleç’le büyüyen umut


Kültür, yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda geleceğe uzanan bir köprüdür. Geleneksel Çerkes el sanatlarını yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla yürütülen “Denhleç” projesi, bir halkın belleğini ellerin emeğiyle yeniden dokuyor.
Şık Talih’in öncülüğünde, annesi Şehrizet’in mirasını yaşatmak için başlayan bu yolculuk, diaspora ve anavatan arasında kültürel bir dirilişin hikâyesine dönüşüyor. Denhleç sadece bir sergi değil, bir el verme ve vefa hikâyesidir.


Özlem Aydemir



Ekim 2024’te, tüm Nalçik ziyaretlerimizde olduğu gibi, hem Nalçikli hem de muhaceretten dönen tüm dostlarımızı görmeye çalışmış; geçmişi uzun yıllar öncesine dayanan ve hayatımızdaki yerleri çok özel olan Şık ailesiyle, her biri ayrı bir hatıra güzelliği taşıyan buluşmalarımızdan birini bu kez, 4 yıl önce anavatanına yerleşen Talih ve Sebahat Abla’nın evinde gerçekleştirmiştik. Sevgili Talih’in geleneksel el sanatlarımızla ilgili dersler verdiğini o zaman öğrenmiş ve ilk ürünlerini o gün görmüştüm.

Şık Talih’in, Perit Xase’nin ev sahipliği yaptığı mekânda küçük bir grupla başlayan girişimi, zamanla büyüyerek Çerkes Dünyası Ulusal Fonu bünyesinde “Çerkes El Sanatları Kursu Denhleç” adını aldı. Talih’in yanında, ona her konuda destek olan Kıp Gupse, gönülden çalışan Hatsuk Raya ve Dzıgur Maryanna’nın fedakârca çabaları sayesinde kurslar giderek daha fazla kişiye ulaştı; en sonunda köy çocuklarını bile kapsayan büyük bir projeye dönüştü.

Aslında Şık Talih’in bu yolculuğu, 2016 yılında İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde Janberd Dinçer başkanlığı zamanında, Kuçba Esen Bal ve Tuğuj Asiye Yağan eğitmenliğinde başlayan Geleneksel Çerkes El Sanatları Grubu’nun bir üyesi olmasından çok daha önce başlıyor. 2019 yılında kaybettiğimiz kıymetli annesi Şık-Pşığotıj Şehrizet, geleneksel Çerkes el sanatları alanında çok bilgili, sürekli üreten, gerçek bir emektardı. Ailesindeki büyüklerinin sürgünle beraberinde getirdiği bu bilgileri babaannesinden, yengelerinden ve annesinden öğrenmişti; üstelik anneannesi özellikle dişeyıde’yi mükemmel yapan bir ustaydı. Henüz kandil lambaları bile yokken çıplak fitil ışığı altında yaptığı örnekler dillere destandı. Şehrizet Teyze onlardan öğrendiği şekilde jopş’lar yani doğal at kılından kırbaçlar ile özel ipler ve işlemelerle guaşe kamçıları, şarhonlar, tespihlere imameler, arnament adı verilen birçok motif ve süslemeler yapmış, hatta kendi gelininin düğün kıyafetini de bu tekniklerle hazırlamış gerçek bir hazineydi. Evine giren herkese, hasbihal sırasında el çabukluğu ile sürprizler hazırlayacak kadar tekniklere hâkim, eşsiz hediyeleriyle misafirlerini mutlu etmekten son derece keyif alan, gönlü çok zengin biriydi…

Belki birçoğumuz daha yeni farkına varsak da hediyelerini yaparken bu tekniklerin sadece bir el becerisinden ibaret olmadığını, kimliğimizin bir parçası olduğunu, yaşatılması ve ileriye taşınması gerektiğini anlatması ise başlı başına bir değerdi. Henüz çok gençken bana hediye etmiş olduğu denhleç’li kamçılar ve ipini eliyle sararak hazırladığı bir süs askısı, hâlâ evimin salonunda, en kıymetli aksesuarlarım olarak durmakta.

Şık Talih, anavatanına yerleştikten sonra el sanatları çalışmalarına devam etti ve gerek annesinden aldığı ilham ve edindikleriyle gerekse İKKD’den öğrendiği birikimini aktarmaya çalıştı. Şehrizet Teyze’nin nasihatlerine binaen bize ait önemli ulusal değerlerimizden olan geleneksel el sanatları tekniklerini gelecek nesillere aktarmaya baş koydu. Sadece yetişkinlerin değil, gençlerin ve anneleri üzerinden çocukların da büyük bir ilgi göstermesi nedeni ile kurslarını haftada birkaç güne çıkardı. Eğitmen olarak Talih ve organizatör olarak Çerkes Dünyası Ulusal Fonu gönüllüsü Dzigur Maryanna, özellikle köylerden gelen talepleri geri çevirmemek için tüm şartlarını zorladılar, Baksan’daki, Hatuey’deki, Psıgansu’daki köy okullarında dersler ve workshop’lar düzenlediler. Son olarak Psıgansu Köyü’nde, birbirinden ilgili, meraklı ve yetenekli tam 25 öğrenci ile uzun bir programı tamamladılar. Günde bazen 3 saate varan yolculukları karşısındaki tek motivasyonları, Şehrizet Teyze’nin sağken dillendirdiği gibi geleneksel el sanatlarının kültürümüzün ve milli hafızamızın önemli bir parçası olduğu ve mutlaka aktarılması gerektiğine olan inançlarıyla, çocukların yeni bir motif öğrendiklerinde yansıttıkları heyecanları, mutlulukları oldu.

Sergi 1 Temmuz’da açıldı

Nihayet, özveriyle çalışılan 2 yıl sonunda Çerkes Dünyası Ulusal Fonu tarafından “Çerkes El Sanatları Kursu Denhleç” programı boyunca gerek Şık Talih’in gerekse çocuklar dahil tüm kursiyerlerin eserlerinin yer alacağı bir sergi açılmasına karar verildi. Serginin en iyi şartlarda hazırlanması için yine tüm gönüllüler, Hatshuk Raya, Tabış Murat, Hatshuk Amine, Tarçokho Maryanna, Kilar Bayar, her aşamada Şık ailesinin yanında seferber oldular.

Tabış Murat

Ve “Çerkes Dünyası Ulusal Fonu Denhleç Sergisi”, 1 Temmuz 2025 günü, merhume Pşığotıj Şehrizet Teyze’nin anısına ithafen, Kabardey Devlet Müzesi Sergi Salonu’nda açıldı.

Açılış konuşması, fuayede toplanan 200’e yakın ziyaretçiye hitaben, gerçek bir kültür ve anadili emekçisi ve aynı zamanda Şık ailesinin kadim dostu olan Tabış Murat tarafından yapıldı.

Tabış sözlerine “Dünyayı güzellikler koruyacak. İşte bu güzelliklerden biri de halkların el sanatlarıdır” diyerek başladı. “Geleneksel el sanatlarımız yalnızca estetik değil, hafızamızın ve kimliğimizin taşıyıcısıdır. El sanatları, bir halkın düşünce yapısını ortaya koyan, müzik, dans ve diğer tüm görsel sanatlar kadar kültürel değerlerini ifade eden unsurlardan biridir. İnsanları bir araya getirir ve ortak kültürel deneyimleri paylaşmalarına olanak tanır. Bu, sosyal bağları güçlendirir ve dayanışmayı artırır. El sanatlarının hak ettiği değeri bilerek, geliştirerek gelecek nesillere aktarabilmek her birimizin görevidir. Burada göreceğiniz her eserin Adige dilinde bir adı vardır. Bugün bu sergide, Şık Talih’in tamamen elleri ile ürettiği güzel işlerin üzerinde dışeyide, vağa, şağa, denhleç gibi ulusumuza ait tekniklerle karşılacaksınız” dedi ve sözü, Çerkes Dünyası Ulusal Fonu kurucusu ve sorumlusu, adilimizin ve kültürümüzün yılmaz emekçilerinden ve önerisi ile denhleç projesini başlatan kişiye, eğitimci ve yazar Hatshuk Raya’ya verdi.

Hatshuk Raya

Hatshuk Raya tarihimizde gurur duyacağımız pek çok güzellik olduğuna, bunlardan birinin de el sanatlarımız olduğuna dikkat çekti. Ulusal Fon’un edindiği amaçlardan birinin, bize ait değerlerin gelecek nesillere aktarılması olduğunu vurguladı. Denhleç projesinin ve sergilenen ürünlerin pek çok kişiyi motive edeceğine ve el sanatları ile ilgili çalışmaların geleceği için ciddi bir adım olacağına inancını ifade etti. Daha çok gence, daha çok anneye ve akabinde daha çok çocuğa bu sanatı aktarma umudundan bahsetti ve “Bu sergi, annelerden kızlara, oradan da çocuklara uzanan bir zincirin sonucu. El sanatlarımızı korumak ve yaygınlaştırmak bizim en büyük sorumluluğumuz. Denhleç projesiyle yalnızca teknik bir öğretim yapmadık; çocuklarımıza kimliğimizin, estetik anlayışımızın ve tarihimizin bir parçasını aktardık” dedi ve birlik, beraberliğin daim olması dileğiyle konuşmasını tamamladı.

Daha sonra Kabardey Devlet Müzesi Müdürü Nako Feliks bir konuşma yaptı. Feliks, Kabardey Devlet Müzesi’nde Adige halkının yüzyıllardır kullanmakta olduğu giysilerin, silahların, tarihte kullanılan birçok araç gerecin bulunduğuna, çoğunun üzerinde kullanılan örme ve işleme unsurlarının tamamen Adigelere ait tekniklerle yapıldığına ve bunların çoğunun da bakır çağından günümüze kadar kullanılan motiflerle süslendiğine dikkat çekti. “Müzemizdeki kostümler ve işlemeler, atalarımızın estetik ve işlevsellik anlayışının birer kanıtıdır” diyen Nako Feliks, bu motiflerin her birinin bir anlam ve felsefi özellik içerdiğini hatırlatarak, bize intikal eden bu değerlerin günümüzde kullandığımız eşyalarla, giysilerle, ev dekorasyonuyla nasıl eşleştirilebileceğini göreceğimiz bu serginin sanki bu geçmişi günümüze taşıyan bir köprü olduğunu ve önemini vurguladı.

Nako Feliks

Feliks de bir araştırmacı ve aynı zamanda sergide yer alan kitaplardan birinin de yazarı. Kendisi ile yaptığım kısa röportajı, yazının ilerleyen aşamalarında görebilirsiniz.

Dzıgur Maryanna

Daha sonra söz verilen kişi, Çerkes Dünyası Ulusal Fonu gönüllüsü Dzıgur Maryanna oldu. Maryanna “Denhleç projesinin amacı Adige el sanatlarının korunması ve geliştirilmesidir. Günümüzde çocuklar daha çok telefonda, internette zaman geçiriyorlar. Bu durumun çocuklara zarar verdiği aşikâr. Amacımız çocukları bir nebze de olsa el işlerinin büyülü dünyasına çekmek ve güzel el sanatlarımızı öğrenmenin hazzını yaşatmak oldu. Denlheç kursuna hem büyükler hem de çocuklar geliyor. Özellikle çocukların kendi elleriyle yaptıklarını büyüklerine hediye ettiklerinde yaşadıkları heyecanı görmek bize de mutluluk veriyor. Bunun için Şık Talih’e minnettarız. Hem büyüklerle hem de çocuklarla, sabırla tek tek ilgileniyor” dedi.

Söz sırası, Şehrizet Teyzemizden aldığı el ve edindiği misyonla, anavatanında son 2 yılını bu işe vakfeden, kendi halkına hizmet etmeye başlayan ve bu serginin asli emektarı olan Şık Talih’e geldi.

Şık Talih

Oldukça duygu yüklü bir konuşma oldu; çünkü tüm ziyaretçiler olarak açılış gününün, aynı zamanda Şehrizet Teyzemizin doğum günü olduğunu Talih’in konuşmasından öğrenmiş olduk. Talih, annesinin babaannesi tarafından anavatandan muhacerete getirilen bu öğretilerin nesilden nesile aktarıldığını, Şehrizet Teyze’nin annesi ve yengelerinden öğrendiği bu teknikleri kendisine aktardığını, aynı zamanda İstanbul Kafkas Kültür Derneği’ndeki kursla eğitimine devam ettiğini ifade etti. Şehrizet Teyze’nin yaptığı şarhonları, süs kamçılarını, yumurta işlerini hem evde kullandığını hem de herkese hediye ettiğini anlattı. “Bugün annemin doğum günü; annemin ruhunu sevindirdik diye umuyorum. Annem her zaman ‘Bunu öğrenin, bir gün size lazım olur’ diyordu. O gün bugün demek ki” sözleriyle hepimizi duygulandırdı.

Daha sonra Tabış Murat, yine yüreklere çok dokunan bir konuşma yaptı. “Aslında açılışı 5 Temmuz’da yapılacak bir serginin bazı şeylerin yaşanıp 1 Temmuz’a yani Şehrizet Teyzemizin doğum gününe alınmasının mutlaka bir açıklaması olması gerek. Aynı bu el işlerini, ev ve kıyafet süslerini yapan birinin tekrar anavatanına dönmesinin bir anlamı olması gibi, açılışın merhumenin doğum gününe denk gelerek ruhunu sevindirmemizin de bir anlamı olmalı” dedi. Ve tüm bu güzellikleri, bize özgü güzel işleri görmek ve açılış kurdelesini kesmek üzere, çok özel bir insanı, Hurey Feliks’i davet etti.

Hurey Feliks açılışta

Hurey Feliks, Çerkes Dünyası Ulusal Fonu’nun kurucularından biri. 86 yıllık yaşamını milletine, kültürüne hizmete adamış bir eğitimci. Birçok kitabı olan felsefe profesörü bir yazar. Öncülük ettiği ve desteklediği gençlik, sanat ve eğitim yapılanmaları burada anlatmakla bitmeyecek kadar fazla olan bu kıymetli büyüğümüzü daha iyi tanımak için yazımın sonuna bir link bırakacağım, çünkü herkesin onu tanıması gerektiğine inanıyorum.

Şık Talih, Kıp Gupse ve Hurey Feliks öncülüğünde sergi salonuna geçildi.

Türkiye’den, Suriye’den yerleşen ailelerin çoğu oradaydı; birçok basın görevlisi gelmişti. Ziyaretçilerle beraber, tanınmış sanatçılar ve akademisyenler de büyük bir ilgi ile sergi alanını gezdiler. Kimi ilk kez karşılaştığı bu ürünleri dikkatle inceleyip anlamaya çalışırken, yaşça daha büyük olanlar çocukluklarında gördüklerine benzer motifler, işlemeler üzerine konuşup hatıralarını tazelediler. Raya ve Maryanna ile birlikte birkaç gönüllü genç kızımız, gün boyunca ziyaretçilerin ürünlerle ilgili sorularını cevaplamaya çalıştılar.

Yerel radyo, televizyon ve gazetelerden gelen muhabirler sırayla Şık Talih’le ve organizasyonda görev alan emektarlarla konuşma gayretindeydiler. Jineps için sıramızın gelmesini beklerken, Çerkes Dünyası Ulusal Fonu’nun bir gönüllüsü olan ve başından beri en içten desteği veren sevgili Dzıgur Maryanna ile içerisinde geleneksel motiflerle ilgili eski kitapların bulunduğu vitrinin yanında sohbet etme fırsatı buldum.

Maryanna ile konuşurken aslında konuya ne kadar hâkim olduğunu hemen anlıyorsunuz. Eskiden süslemenin bir çeşit yazı olduğunu ve insanların süslemeler aracılığı ile iletişim kurduklarını, her bir motifin yaşam döngüsü, üreme, çoğalma, bitkiler, doğurganlık vb. ayrı bir anlam içerdiğini, dolayısıyla süslemelerin bilgi aktardığını anlattı ve “Bu, kültürün kodlarını çözmek gibi bir şey” dedi. Eskiden hangi süslemenin hangi anlama geldiğini söyleyebilen uzmanlar olduğunu, zamanında bu değerlerin korunmasının önemini fark edip bu materyalleri toparlayanların artık hayatta olmadıklarını anlattı. Eski bir kaynağın, Çerkeslerde dışeyıde tekniği yani altın dikme, altın ile nakış işleme, altın iple dikiş teknikleriyle ilgili en az 2 bin kelimelik bir terminoloji olduğunu, bu zanaata dair bu kadar çok sözcüğün günlük hayatta kullanılmasının ise bu sanatın Çerkeslere ait ve hayatlarının içinde olduğunu gösterdiğini ama tüm bunların zamanla kaybedildiğini vurguladı.

Bu kıymet bilir kişilerden birinin de halkbilim doktoru Cış Ali olduğunu, bir etnoloji doktoru olarak çeşitli örmeleri, süslemeleri topladığını, çocukken annesinin bu süslemeleri nasıl yaptığını gözlemlediğini, her birinin anlamını ve motiflerdeki dili çözümlemeye çalıştığını ve topladığı tüm bilgileri bir kitapta derlediğini anlattı. Çerkes eyeri yapan babasından ise atlar ve koşu takımları hakkında öğrendiği bilgileri de “Atlarınızı Eyerleyin” adlı kitabında topladığına işaret etti.

Vitrindeki kitaplardan bir diğeri ise Türkiye diasporasında geleneksel Çerkes el sanatları alanında yazılmış eserlerden biri olan Ayşe ve Elmas Eşsiz’in kitabı idi. Maryanna, Türkçeden tercüme edilen bu kitabın çok zengin bir içeriğe sahip olduğunu, birçok örme tekniğinin kendi başınıza öğrenebileceğiniz kadar detaylı bir şekilde anlatıldığı gerçek bir eğitim materyali olduğunu düşünüyor. Şık Talih’in kişisel gayretlerine ne kadar saygı duyduğunu ise şu cümlelerle ifade etti: “Evet, sadece ‘yaгъэ’ değil, çok çeşitli süsleme tekniklerimiz var ama bunları yapabilen insan sayısı oldukça az ve Talih bu ender kişilerden biri. Uygulamaları çok özel ve işlevsel. Özellikle gümüş iplikler ile yapıldığında bambaşka bir seviyeye taşıdığı aksesuarları gerçekten çok cazip. Örneğin her gün kullandığımız takılar yerine gümüş ipliklerle yapılan takı uygulamalarını kullanmayı hepimiz seve isteye tercih ederiz çünkü bize ait tekniklerle ve süslemelerle yapılan bu takılar çok bariz, daha kıymetli. Talih’in bu sergisi, Kabardey için, birçok farklı materyalin ve tekniğin bir arada olduğu ilk kompleks çalışmadır, ilk tecrübedir. Bu sergi bir ilktir. İnsanların bunları görüp tekniği öğrenmek istemeleri, bunun için gelmeleri bizim için çok değerlidir. Ofisteki eğitimlerimizden belki çoğu kişinin haberi olmadı ama bu sergiye gelenler hem bu çalışmalardan haberdar oluyorlar hem de kültürün ne kadar zengin olduğunu anlıyorlar ve görüyorlar. Bu kadar zengin bir mirasın korunmasının, çoğaltılmasının ve gösterilmesinin önemli olduğunu anlıyorlar. İleride yine annelerle ve çocuklarla çalışmayı planlıyoruz. Özellikle çocuklara bu eski sanatı ve zanaatı öğretip kendi çocuklarına aktarmalarını istiyoruz.”

Bu koca yürekli, bilgili kadınla arkadaş olmak, sergideki en büyük kazanımlarımdan biriydi benim için.


Vitrindeki son kitap, yazımın başında değindiğim gibi Kabardey Devlet Müzesi Müdürü Nako Feliks’e ait. Sergiyi gezip ürünler hakkında kritik yaparken geliştirdiğimiz soru-cevap şeklindeki sohbetimizi size de aktarmak isterim.

-Bu geleneksel tekniklere ve el işlerine olan kişisel ilginiz nasıl başladı? Sizi bu alanda araştırma yapmaya ve nihayetinde bir kitap yazmaya iten motivasyon neydi?

-Nako Feliks: Öncelikle, bu unsurlar bizim hayatımızın hep içindeydi. Hem iç mekân eşyalarında, hem iş aletlerinde, günlük hayatta kullandığımız birçok şeyin üzerinde yer alıyordu. En önemlisi milli kostümlerimizdeki, faşe’lerdeki kullanımlarıydı. Dedem 1942 yılında Büyük Vatanseverlik Savaşı’nda hayatını kaybetti, ancak babaannem onun anısı olarak hançerini, kemerini ve kendi kostümünün bazı parçalarını sakladı. Çocukluğum boyunca bunlarla sürekli karşılaştım; altın işlemeli nakışları, at koşum takımlarını ve benzeri şeyleri gördüm. Ve elbette, tüm bunlar bende iz bıraktı. Daha sonra eğitim aldım ve bu konulara daha kapsamlı, daha felsefi bir yaklaşımla bakmaya başladığımda, orada ikinci, üçüncü bir katman gördüm. Bunlar hem felsefi açıdan, hem gelenekler açısından, hem mitoloji açısından hem de Adigelerin dünya, evren hakkındaki anlayışı açısından ilgi çekiciydi.

-Yıllar süren araştırmanız ve kitap yazma sürecinde, bu geleneksel sanatlara dair en şaşırtıcı keşfiniz veya unutamadığınız bir anınız oldu mu?

-Sanırım en ilginç olanı, bu simgesel sistemde dağınık haldeki bitkisel ve hayvansal biçimli estetik unsurları gördüğümde oldu. İçsel, mantıklı, birbirine bağlı, tek bir bütün oluşturan, derin bir anlam taşıyan ve felsefi bir yönü olan bir simge sistemi keşfettim. Bu bana, kadın kolçaklarına işlenen işaretlemeleri görme imkânı verdi. Adige kostümlerindeki en büyük işaret budur. Ve onu iki nesneyle karşılaştırdığımda -ki bunlardan biri MÖ 1. binyıldan kalma bronz bir heykelcikti, diğeri ise 19. yüzyılda Adige evinin girişine yerleştirilen ahşap bir figürdü; işte bu kolçaklar, tüm geri kalan çalışmamın anahtarı oldu.

-Günümüz teknolojisi ve modern tasarım anlayışı, bu geleneksel tekniklerle nasıl bir arada var olabilir veya onları nasıl besleyebilir? Sergide bunun örneklerini gördünüz mü?

-Bu sergide onların modern zamana uyarlanma çabasını görüyoruz. Başlangıçta ve benzer şekilde, bu şekilde süslenmiş veya bu teknikle yapılmış pek çok unsurun işlevsel amaçları vardı; yani günlük hayatın bir parçasıydılar. Kelimenin olumlu anlamıyla kullanıma yönelikti. Zamanla, saf işlevsellik estetik bir yük kazandı ve bu bütünlük, işte o geleneksel kültürü oluşturdu. Günümüzde ise, şüphesiz, modern bir eşyanın –ister günlük kullanım ister teknik bir obje olsun– işlevselliğini, geleneksel kültüre özgü yüksek estetikle birleştirmek mümkündür.

-Bu tekniklerin sadece “müze sergileri” olarak kalmaması, günlük yaşamda veya çağdaş tasarımda yeniden canlandırılması için neler yapılması gerekiyor? Bu konuda müzenizin rolü nedir?

-Öncelikle geleneksel kültürün –hem manevi hem de maddi yönlerinin– derinlemesine anlaşılması gerekir. Bunu anlayan ve bu geleneğin taşıyıcısı olan kişi, modern yaşama adım attığında onu uyarlayabilir. Aynı şekilde, geleneksel maddi kültür de mükemmel bir şekilde devam edebilir. Örneğin, Japon tarzında, Çin tarzında tasarımlar vardır ve pek çok gelenek modern bir üslupla sürdürülebilmiştir. Aynı durum bizim için de geçerlidir, bizim tasarımlarımız da özgün bir şekilde devam edebilir.

-Bu sergiyi gezen ziyaretçilerden en çok neyi anlamalarını veya hissetmelerini umuyorsunuz?

-Bence onlar, bu geleneksel teknolojilerle modern imkânların birleşimini, bu geleneksel maddi kültür unsurlarının günümüz dünyasındaki yerinde görecekler. Bu unsurlar aracılığıyla, geleneksel manevi kültürün modern dünyaya bir köprü kurduğunu fark edecekler. Ve tüm bunlar bir araya geldiğinde, günlük yaşamlarının kalitesinde bir değişim meydana getirecek.


Talih ve öğrenci çocuklar

Sizin de hissedebileceğiniz gibi Nako Feliks alanında büyük bir değer ve tüm müze çalışanları gibi büyük bir farkındalık ve nezaketle kültürümüzle ilgili çalışmaların ve bu fonun destekçisi. Nako Feliks’e teşekkür edip, serginin en büyük parçalarının olduğu duvarlara yöneldim.

Sergi salonunun tüm duvarları, farklı geleneksel tekniklerle yapılmış ve Tabış Murat tarafından isimlendirilmiş panolarla donatılmıştı. Bu panolardan en dikkat çekici olanı, Şık-Pşığotıj Şehrizet Teyzemizin at kılından yapmış olduğu bir duvar süsünün kızı Şık Talih tarafından yapılan replikası idi. Talih’le bu pano önünde konuşma fırsatını yakalamışken, hemen sorularımı yönelttim.

-Sevgili Talih, vakfın ofisindeki kurslardan köy okullarına uzanan süreci anlatabilir misin? İlk temaslar nasıl başladı?

-Şık Talih: Derslere ilk başladığımızda, aralarında Türkiyeli arkadaşlarımızın da olduğu 12 kişiydik. Bir yaş kıstasımız yoktu. Meslek sahibi kadınlar, öğretmenler yanında genç kızlarımız hatta birkaç da çocuğumuz vardı. Elbette anlama ve öğrenme hızları ve becerileri farklı olduğu için çocuklarla ayrı çalışmanın daha doğru olacağını anladık ve vakfın her türlü ihtiyacında büyük bir özveri ve gönüllülük esasıyla çalışan Dzıgur Maryanna ile bir arayışa girdik. Nalçik’te birçok anaokulunu ziyaret ettik, özellikle çocuklarını bu okullara gönderen annelere ulaşmaya çalıştık. Öğretmen olan kursiyerlerimizin çalıştıkları okullara da ulaştık. Nalçik’te, Baksan’da, Hatuey’de ve Psıgansu’daki okullara başvurduk. Bazı okullarda workshop’lar yaptık. Bu kurslara devam etmek isteyen ve ders verilebilecek yeri ayarlayabilen her okulda çalışmaya hazırdık. Psıgansu’da, kendi çocukları da kursa gelen ve bir gazete çalışanı olan Angela adlı bir anne, yer ve prosedürler konusunda destek verince çok mutlu olduk; 25 öğrenci ile kursa başladık.

-Çocuklarla çalışmak nasıl bir duydu? Zorlandığın yerler oldu mu?

-Denhleç gerçekten ince, çok kolay bir iş değil, o yaştaki çocukların zorlanmasını normal karşılıyorum. O aşamaya gelinceye kadar motif oluşturma ile ilgili çalışmalar yaptırıyorum. Bazıları hemen adapte olurken, bazı çocuklar yapamayacaklarını düşünüp başlangıçta endişelenebiliyorlar ama ailelerin ve buranın eğitim tarzından olsa gerek, bırakıp gitmiyorlar, ısrarla denemeye devam ediyorlar, çabalıyorlar. Bunu görmek çok güzel. Bu süreçte o kadar yetenekli, eli çok yatkın çocukla çalıştık ki, bazıları bizi şaşırtacak kadar güzel işler çıkardılar. Bazen bizim saramadığımız sıkılıkta ve düzgünlükte işler çıkardıklarını görüp hayran olduk. Küçücük elleriyle, sabırla ördükleri bilezikleri, kolyeleri, minik süs objelerini nasıl heyecanla yaptıklarına şahit olduk. Her ne kadar anadilli de olsam, başlangıçta benim dilim ve konuşma tarzım küçük yaşlardaki çocuklara değişik geldi. Buna alışıncaya kadar yine Maryanna’nın yardım ettiği bir dönem oldu.

-Çocukların el sanatlarının önemini kavradıklarını düşünüyor musun? Bu kursun onlar üzerinde, şu ana kadar gözlemlediğin bir sonucu var mı?

-Öncelikle buradaki annelerin ulusal anlamda çok bilinçli olduklarını düşünüyorum. Buraya çocuklarını getiren annelerin, kendi kimliklerinin bir parçası olarak gördükleri bu konuyu önemsediklerini ve çocuklarını buna dahil etmek için gayretlerini, özverilerini görebiliyorum. Bu anne bilincinin çocuklara yansımaması mümkün değil. Severek geliyorlar ve öğrenmeye gayret ediyorlar. Sonuçta burası anavatan ve burada bir altyapı var. Türkiye’de bu işleri gören biri hemen kazaziye diye adlandırabilir ama burada bu işin bir zamanlar kendilerine ait olduğuyla ilgili bir hafıza var; sahiplendiklerini görebiliyorsunuz. Ya büyüklerinde ya da ailelerinde gördükleri bu işleri neden öğrendiklerinin farkındalar, buraya hazır geliyorlar. Gözlemlediğim en önemli ve en olumlu sonuçlardan biri de şu oldu; biliyorsunuz, anadili kullanımı burada da zamanla azalıyor. Benimle tek iletişim dilleri bu olduğu için sürekli olarak anadilleriyle konuşmaya başladılar. Başlangıçta kendi aralarındaki konuşmalarda fark etmeden Rusça kullanıyorlarken, bir süre sonra farkındalıkla derslerde sadece anadilimizi kullanmaya başladılar. Bunu paylaştığım aileler de en az benim kadar duygulanıyorlar.

-Bu sergiye hazırlanırken en severek hazırladığın, sana farklı hissettiren bir parça oldu mu?

-Şu an önünde konuştuğumuz panonun köşesindeki süsü, annem gençken gerçek at kılından yapmış. Ben aynı tekniği organik iplerle daha büyük boyutta yeniden ürettim. Tüm ürünlerin arasında, bunun daha farklı bir yeri, duygusu oldu benim için. Onun el emeğini yaşatabilmek, benim için tarifsiz bir gurur.


Лӏакъуэ зэхэблэ – İç İçe İşli

Tabış Murat tarafından “Лlакъуэ зэхэблэ” olarak adlandırılan ve “İç İçe İşlenmiş” anlamını içeren bu çalışmayı anlatırken, Talih’in annesine ve onun ustalığına olan hayranlığını hemen görebiliyordunuz. Sayesinde at kılı ile örme tekniğinin inceliklerini biz de öğrenmiş olduk. Bu çalışma, sadece dişi olması yeterli değil, aynı zamanda doğum yapmış bir attan koparılarak alınmış (ki bu kısmı çok önemli; çünkü kesilen bir at kılını örmek, döndürmek, belli açılar vererek işlemek mümkün olmuyormuş), özel bir suda bekletilerek yumuşatılmış kıllarla uygulanabilen bir teknik olmasıyla da özelmiş. Talih’e tüm bu çalışmaları, emekleri için teşekkür edip, gelecekteki çalışmaları için başarılar diledikten sonra sergi salonunu gezmeye devam ettim.

Antika dışeyide motifler
Antika Kur’an kabı
Asya göğüslük
Antika kep
El dokuması ve dışeyide
Gupse gelinlik göğüslük

Bir diğer vitrin ise Rahmetli Şık-Pşığotıj Şehrizet Teyzemizin yaptığı işlerle doluydu. Gelini Kıp Gupse’ye zamanında yaptığı hediyeler, ait oldukları yere yani anavatana yine Gupse tarafından getirilmişti. Guaşe kırbaçları, yine Gupse için elleriyle işlediği göğüslük, kepler ve Kur’an kılıfının yanında, yine tamamı elle dokunmuş ve işlenmiş bir örtünün olduğu bu vitrin, Şehrizet Teyzemizin en başa yerleştirilmiş fotoğrafı ile serginin en beğenilen köşelerinden biriydi.

Bunların dışında, diasporada birkaç sergiye gitmiş ve nispeten geleneksel sanatlarımıza aşina biri olarak daha önce hiç görmediğim bir çalışma dikkatimi çekti. Bir fırsat bulup Talih’ten bunlar hakkında bilgi rica ettim ve yapılma sebebi, en az bu objeler kadar şaşırttı beni. Bazı bölgelerimizde halen süregeldiği şekliyle, yeni gelin eve geldiğinde tüfek atışlarıyla bir karşılama yapılır. Uzunyayla’da, bu işlenmiş yumurtaların düğün evinin muhtelif yerlerine asılarak hedef noktaları olarak kullanıldığını öğrenmek, direkt tüfeklerle bacaların uçurulduğu Düzce’ye gelin olan benim için oldukça nahif bir yöntem geldi açıkçası.

Yumurtalar

Sadece düğünlerde vurup düşürmek için değil, başlı başına bir dekorasyon objesi olarak ev içinde de yer bulan bu tekniğin orijinalinde gerçek yumurtalar kullanıldığını, sırf tekniği gösterebilmek için bu sergiye özel olarak yumurta şekline getirilen ahşapların motiflerle giydirilmesinin oldukça zorlayıcı bir iş olduğunu öğrendim. Orijinalinde, önce yumurtalara açılan küçük bir delikten yumurta boşaltılıyor ve içleri, bozulma süresi çok uzun olan bir madde ile doldurulup, elle sarılarak hazırlanan iplerle üzerleri örülmeye başlanıyormuş. Her bir ilmekle şekillenen motifleri yumurta üzerinde sabit tutmak bile büyük bir uğraş gerektiriyormuş. Motifler, yine bize ait düğüm teknikleri ile hazırlanan püsküllerle sonlandırılıp, her biri diğerinden güzel olan bu eşsiz objeler elde ediliyormuş. Fakat Şehrizet Teyzemiz bu yumurtalardan o kadar çok kişiye hazırlayıp hediye etmiş ki, kendisi daha pratik bir yöntem geliştirmiş ve motifleri katı halde pişirilen yumurtaların üzerine yapmaya başlamış. Bir süre sonra yumurtaların kabukları kırılmaya, bozulmaya başlayınca yumurtaları çıkarıp, yerine yeni katı yumurtalar koyarak, bir nevi kılıf olarak kullandığı bu süslemeleri daha korunaklı, daha uzun süre kullanılır hale getirmiş ve çok daha fazla kişiye ulaştırmayı başarmış. Talih, sadece kendi köylerindeki hemen her hanede değil, Uzunyayla’daki birçok evde bu yumurtalardan ve süs kamçılarından olduğunu söylerken bile eskilere gitti, geldi.

Sergi salonunun duvarlarının Tabış Murat tarafından isimlendirilmiş panolarla donatıldığını belirtmiştim. Tabış Murat, çok fazla niteliği olan bir akademisyen. Nart Destanları konusunda yetkin bir araştırmacı, bir yazar ve folklorist. Eşzamanlı olarak Adige Psathle gazetesi yazarı. Aynı zamanda KBC Milliyetler Bakanlığı’nın organize ettiği, diaspora Çerkeslerine yönelik anadili eğitim programının eğitimcisi. Usta bir “oruoate” yani Adige söylenceleri araştırmacısı olmasından mütevellit kullandığı zengin dili ve ifade gücü, girdiği her ortamda onu tam bir odak noktası kılıyor. Bu sergiye yine kendine özgü bir katkıda bulunmuş; bazen mitolojik bir hikâyeden esinlendiği, bazen de meydana çıkan ürünün ona hissettirdiği duyguyla panolara verdiği isimler, en az ürünlerin kendileri kadar dikkat çekiciydi. Bunlardan bazılarını sizlerle de paylaşmak isterim.

Лӏакъуэ зэкъуэт – Nesillerin Birliği

 

Курых – Döngü
Гъуэгу – Yol
Къыщӏэдзапэ – Başlangıç
Зэрыблэ – İçten Gelen Parıltı
Гуащэ лъагъуэ – Kadın İzi
Баринэ – Çiçek Tacı
Ӏэнэгъэудж – Masayı Dans Ettiren
Нартхэ я дунеищ – Nartların Üç Dünyası
Щыгъэкӏэ пӏащӏищ – Üç Yassı Boncuk
Лъагъунаӏ – Dörtyol
Бэгъэудж – Gerdanlık

Serginin amaçlarından biri, sanatın insanlar arasındaki bağlayıcı gücü üzerinden bu değerlerin yaşamımıza dahil edilmesi ve farkındalığı artırmaktı zannımca.

Mutlaka tabiat, insan ve yaşamla ilgili felsefi bir dayanağı olan bu motiflerin, dışeyide, vağa, şağa, denhleç gibi geleneksel teknikler kullanılarak günlük kıyafetlerle nasıl kombine edilebileceğini hem mankenler üzerinde hem de aksesuar ve takılarda görebilmek oldukça heyecan vericiydi.

Tekniklerimizin sadece kadın kıyafetlerini değil, basit bir erkek tişörtünü nasıl dönüştürebileceğini görmek de bir o kadar keyifliydi.


Sergiyi dolaşan en heyecanlı ve tatlı grup ise kuşkusuz kursiyer çocuklarımız ve aileleriydi. Salonun en rağbet gören köşelerinden biri, tahmin edebileceğiniz gibi kursu tamamlayan çocuklarımızın ürünlerinin sergilendiği vitrinler oldu; gün boyu önleri hiç boşalmadı. Her biri kendi yaptığı ürünleri annelerine, bu özel günde yalnız bırakmayan akrabalarına gösterme, nasıl yaptığını anlatma çabasındaydı. Heyecan ve mutluluklarına şahit olmak gerçekten çok keyifliydi.

Bu sergi vesilesi ile tanıştığım insanlardan biri de Rameta oldu. Adigece öğretmeni olan Rameta’nın, birbirinden tatlı iki kızı; 11 yaşındaki Aliya ve 10 yaşındaki Rayana, Psıgansu Köyü’nde düzenlenen kurstan Talih’in öğrencileri aynı zamanda. Kurs süreci, sergi öncesi ve sergi sırasındaki düşüncelerini o kadar güzel ve samimi bir şekilde ifade ettiler ki, yaptığımız sohbeti soru-cevap şeklinde burada paylaşmadan geçemeyeceğim.

-Sevgili Rameta; çocuklarınızın geleneksel el sanatlarını öğrenmesini neden istediniz? Sizi bu karara yönlendiren özel bir sebep var mı?

-Rameta: Anadili (Kabardey-Adigece) öğretmeni olduğunda, hayalin daima çocuklarını kültürüne daha fazla yakınlaştırmak olur. Nalçik’te Çerkes Dünyası Fonu’na bağlı “Denhleç” atölyesinin bulunduğunu, burada Adige altın işlemeciliği ve örgü sanatı üzerine eğitim kursları ve atölye çalışmaları düzenlendiğini öğrendiğimde çok heyecanlandım ve çok mutlu oldum.

-Sizce bu kurs, çocuklarınıza sadece bir beceri kazandırmaktan öte, kültürel bir bağ da sağlıyor mu?

-Elbette, çünkü insanın kişiliği tam da böyle “bağlar” üzerinden şekillenir. Böyle bir öğretmenle ve onun eserleriyle tanıştıktan sonra çocuklarımda kendi halkına ait olma hissi ve kültürel değerlere karşı özel bir saygı ve bağ oluştuğuna eminim. Burada çocuklarım sadece el işi öğrenmiyor, kültürlerine bağlılık da kazanıyor.

-Çocuklarınızın bu kursa katılım sürecinde nasıl bir değişim gözlemlediniz? Onların heyecanı ve ilgisi sizi nasıl etkiledi?

-“Denhleç” atölyesinde çalışırken çocukların yaratıcılıklarının geliştiğini fark ettim. Orada kendilerini ifade etmeyi öğrendiler, özgün eserler ürettiler. Derslere gitmek için çok hevesliler, adeta can atıyorlar.

-Sergide çocuklarınızın el emeği çalışmalarını görmek neler hissettirdi?

-Sergide onların çalışmalarını gördüğümde çocuklarımla gurur duydum. Bunu hayalimde bile göremezdim. Hem işine hem de çocuklarıma gösterdiği sabır ve sevgiden dolayı öğretmen Şık Talih’e ve proje koordinatörü Dzıgur Maryanna’ya minnettarım.

-Sizce günümüz çocuklarının bu tür geleneksel el işlerine yönelmesi, onların kimlik ve kültür bilincine nasıl katkı sağlıyor?

-Bu, her insan ve her çocuk için kültürüyle “ince bir bağ” kurma adına benzersiz bir fırsat. Cumhuriyetimizde bu tür kursların olduğunu daha fazla yetişkinin öğrenmesini ve çocuklarını kaydettirmelerini çok isterim. Okulda hem velilere hem de meslektaşlarıma çocuklarımın çalışmalarını gösteriyorum. Her yeni gün bu kurslara katılan çocukların sayısının artmasını umuyorum.


Sergi emekçileri
Şık ailesi ve yakın dostları
Şık ailesi

Rameta, kızları ve Şık Talih

Bu samimi ve etkileyici cevapların ardından çocuklarımızla da sohbet ettim.

-Geleneksel el sanatları kursuna ilk başladığınızda neler hissettiniz?

-Aliya: Annemiz bizi oraya ilk götürdüğünde, bunların kendi ellerimizle yapılabileceğine çok şaşırdık.

-Rayana: İlk girdiğimizde biraz şaşkındım, yapamayacağımı düşündüm ama Talih sayesinde her şeyi başarabiliyoruz.

-Kurs sırasında en çok neyi yapmaktan keyif aldınız? Size zor gelen bir şey oldu mu?

-Aliya: “Txė mpiç” yapmayı daha çok sevdim. En zor olan ise denhleç idi.

-Rayana: Ben vağa yapmayı daha çok sevdim, fakat denhleç yapmak en zoruydu, gerçi Aliya bunu çok iyi yapıyordu.

-Bu kurs sayesinde neler öğrendiniz? Kendinizle ilgili yeni bir şey fark ettiniz mi?

-Aliya: Benim için her şey yeniydi. Çok şey öğrendim. Artık bilezik, yüzük, zincir ve kolyeler yapabiliyoruz.

-Rayana: Benim için de her şey yeniydi. Hiçbir şeyi bilmiyordum. Şimdi keyifle iplerle çalışıyoruz.

-Ürünlerinizin sergilendiğini görmek nasıl bir duyguydu?

-Aliya: Çalışmalarımı birçok insan göreceği için çok mutluydum ve çok heyecanlıydım.

-Rayana: Çalışmalarımızın sergilendiğine çok şaşırdım ve birçok kişinin övgülerine sevindim.

-Çerkes el motifleriyle işlenmiş bir ürünü üstünüzde taşımak ya da evinizde görmek size ne hissettiriyor?

-Aliya: Kültürümle gurur duydum. Çünkü kendi ellerimle yaptığım eserleri hem arkadaşlarıma hem de öğretmenlerime hediye ediyorum.

-Rayana: Sevinç ve tatmin duygusu yaşıyorum. Özellikle her şeyin kendi ellerimle yapıldığını bildiğimde…

-Gelecekte de bu el sanatlarıyla ilgilenmek ister misiniz?

-Aliya: Derslere devam etmek istiyorum.

-Rayana: Tatilden sonra derslere devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyorum ve gelecekte Talih gibi kendi sergimi açmayı hayal ediyorum.

Yerel basının ilgisi

Çocuklarımızdan bu cümleleri duymak gurur ve mutluluk verici. Sizce de çok tatlı değiller mi?

Sergiye yerel basının ilgisi oldukça büyüktü. Açılışın hemen akşamında Kabardey’in en çok seyredilen televizyonlarında sergi haber edildi. Haberlerden birinin kapak fotoğrafı ve tercümesini aşağıdaki fotoğraftan görebilirsiniz.

Sergiyi, Türkiye diasporasından da takip edenler oldu. İKKD’den Çerkes El Sanatları Kursu eğitmenleri Kuçba Esen Bal ve Tuğuj Asiye Yağan ile beraber kurs arkadaşları tebrik mesajları ile Talih’e desteklerini ilettiler.

Eğitmen Kuçba Esen Bal, mesajında, Çerkes el sanatlarına olan ilgisinin 80-90’lı yıllarda birçok öğrenciye, gence evini açan Şehrizet Teyze’nin hediye ettiği süs kamçısı ile başladığını, zamanla kişisel ilgisiyle ve farklı ustalardan öğrenmiş olduğu teknikleri geliştirerek İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde Çerkes el sanatları eğitmenliğine başladığını belirtti. Talih’in, annesinden öğrendiği bu teknikleri en başarılı şekilde geliştiren ve kullanan katılımcılardan biri olduğunu vurgulayan Bal, “Vatana dönmek hepimizin rüyasıydı ve bunu gerçekleştirebildiği için Talih’e gıpta etmiştim. İlerleyen zamanda Talih’in 8-10 yaşlarındaki çocuklarla başladığı eğitimlere tanık olduk. Şehrizet Teyze bizlere bir şeyler anlatırken gizli bir lisanla ve heyecanla ‘Siz bu işleri sürdürün’ mesajı veriyordu. Ben de eğitimlerim sırasında kursiyerlere, ‘Lütfen hepiniz en az 3 kişiye öğretin’ diyordum. Talih vatanında, kültür miras aktarımında inisiyatif alarak halkının küçük kızlarına bu eşsiz mirası aktarmaya başladı ve ‘Somut Olmayan Kültürel Miras’ aktarıcısı zincirinin önemli bir halkası oldu. 2016’dan bu yana İKKD’de başladığım Çerkes el sanatları yolculuğu, Kafkas Dernekleri Federasyonu Çerkes El Sanatları Çalışma Grubu’yla kurumsal bir kimlik kazandı. Bu kimlikle dışeyıde, udaneteyşe, denhleç gibi tekniklerimiz Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miraslar listesine alındı” dedi. Bal, “Diliyorum ki Talih açtığı yolda kurumsal bir yapıya ulaşarak yükselsin ve yetiştirdiği minik ellerden eşsiz sanatımızı dünyaya tanıtan başarılı tasarımcılar çıksın. Tüm minik parmakları ve Talih’i sevgiyle kucaklayalım, yolumuz açık olsun” dileklerinde bulundu.

Bir diğer kutlama mesajı da Kafkas Dernekleri Federasyonu Çerkes El Sanatları Çalışma Grubu Başkanı Thats Şeneser Tokmak’tan geldi.

Tokmak, mesajında “Diasporada yaşayan biz Çerkeslerin dilimizi, geleneklerimizi, yaşam tarzımızı ve el sanatlarımızı bugüne kadar yaşatarak bizlere miras bırakan büyüklerimize minnettarız. Bu bağlamda, kadim kültürümüzü büyük bir özveriyle korumuş ve aktarmış kıymetli büyüğümüz Pişığotıj Şehrizet adına açılan bu sergiyi büyük bir memnuniyet ve saygıyla karşılıyoruz. Kendisine Allah’tan rahmet diliyor, hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz” dedi. Tokmak mesajına “Dilimiz, geleneklerimiz, el sanatlarımız, giysilerimiz ve mutfağımız; bizleri diğer halklardan ayıran, etnografik değer taşıyan kültürel hazinelerimizdir. Dışeyıdağe, vağe, şağe gibi geleneksel el sanatlarımız; Çerkes halkının tarihine, yaşam kültürüne ve estetik anlayışına tanıklık eden değerli miraslardır. Büyüğümüzün emaneti olan bu kültürel mirası aynı bilinç ve sadakatle yaşatmaya çalışan kızı Şık Talih’i de ayrıca kutluyorum” diye devam etti ve başarılarının daim olmasını diledi.

Ben bu sergi ile birçok şey öğrendim, çok düşündüm; sonsuz bir enerji ile insanımız ve kültürümüz için her daim çalışan, esirgemeyen, üreten Kıp Gupse başta olmak üzere Şık Hüsnü Ağabey’in, Sebahat Abla’nın, Talih’in, Kanşav’ın ve Kuşha Asya’nın geçmişten geleceğe kurulan bu köprü için nasıl çabaladığını ve neler başardığını, Talih’in daha şimdiden kimlere ilham olduğunu ve daha nelere imza atacağını düşündükçe daha çok duygulandım…

Bu sergi, kocaman bir ailenin Pşığotıj-Şık Şehrizet Nane’ye olan vefalarının sadece küçük bir ifadesi.

Eğer bugün geleneksel el sanatlarımıza ait bir yapılanma varsa, bu tamamen Şehrizet Teyzemizin öncülüğü ile oluşmuştur. Bu sergi, sadece “sanat” değil; Adige kimliğinin diriliş manifestosudur. Ve Çerkes Dünyası Ulusal Fonu “Denhleç”, onun ve Talih’in rehberliğinde daha çoook büyüyecek ve kıymetini bilip sonraki nesillere aktarma iradesini gösterecek daha çoook çocuğa ulaşacak, geçmişten geleceğe daha birçok köprü kuracaktır.

Unutmayalım!

UNESCO’nun tanımına göre, bir değerin “Somut Olmayan Kültürel Miras” sayılabilmesi, onu yaratan, yaşatan ve aktaran topluluklar, gruplar ya da bireyler tarafından tanınmasına bağlıdır. Bir kültürel ifade ya da uygulama, ait olduğu toplum tarafından sahiplenilmeden, dışarıdan bir otorite ya da kişi tarafından o topluluğun mirası olarak tanımlanamaz.

Bu çerçevede, sahip olduğumuz kadim kültürümüzün taşıyıcısı olan bu değerlerin tanınması, zamana yenik düşmeden korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması, biz Çerkesler olarak hepimizin ortak iradesi ve sorumluluğudur. Çünkü kültür, ancak yaşayan, üretilen ve paylaşılan bir yapı olduğunda anlamlıdır. Unutmamalıyız ki; sahiplendiğimiz ve aktardığımız sürece anadilimiz, sanatımız, el işlerimiz, müziğimiz, danslarımız ve yaşam biçimimiz varlığını sürdürebilecektir.


Notlar:

1. Hurey Feliks hakkında bilgi için: Хараев Феликс Ахмедович | Электронная энциклопедия Имена Кавказа

2. Çerkes Dünyası Ulusal Fonu: https://jinepsgazetesi.com/2021/07/cerkes-dunyasi-ulusal-fonu/ – Jineps Gazetesi

3. Çerkes Dünyası Ulusal Fonu Denhleç: https://t.me/adyge_duney

Yazarın Diğer Yazıları

‘Asıl işimiz bu; kaybetmeden dönüştürmek’

“Kadim Çerkes El Sanatları ve Günümüz Uygulamaları” sergisi, sadece el emeğinin değil, bir halkın hafızasının da izini sürüyor. Jineps, Adiyuf’un emektarlarından Nilüfer Karadaş ve...

Geleneksel Bayramcı Voleybol Turnuvası

Türkiye Çerkes diasporasının yoğun olarak yaşadığı Düzce’de, bu haftalarda çok güzel ve örnek bir etkinlik gerçekleşiyor. Her yıl özlemle beklenen ve bu sene 17...

Bağlarbaşı’dan Uzunyayla’ya bozkırın çağrısı

-Sevgili Sebahattin; seninle ilkgençlik yıllarımızdan beri tanışıyoruz. Yolu İKKD’den, namı diğer Bağlarbaşı’ndan geçen hemen herkesle hasbihal etmiş, çok sevilen birisin. Radikal bir kararla uzun yıllarını geçirdiğin şehri,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img