Naima Neflyasheva*
Kuzey Kafkasya tarihinde ve kültüründe atların yeri ve atın dağlının diğer “ben”i olduğu konusunda çok şey yazılmıştır.
Son arkeolojik bulgular, atın Kafkasya’da binlerce yıl önce, MÖ 3. binyılın sonlarında bilindiğini gösteriyor. “Tarihin Babası” Herodot ve antikçağ yazarları, Kuzey Kafkas halklarının Doğu’nun neredeyse en mükemmel at binicileri olduğunu yazmıştır.
At ve binicisi arasındaki sınırsız karşılıklı anlayış, Kafkas halklarının mitolojisinde ve Nart destanlarında tekrarlanan bir temadır. Kafkas halklarının folklorunda, ata sadece gündelik yaşamda özel bir rol verilmez. Aynı zamanda masalsı, doğaüstü özellikler de kazandırılır.
Kafkas kültüründe binicilik oyunları, at yarışları ve akrobasi performansları sadece birer gösteri değil, hem at hem de binici için bir tür dövüş eğitimidir. Binici, bu eğitimde ideal bir savaşçı olarak niteliklerini sergiler. Batı Kafkasya’da, Çerkesler arasında at yetiştiriciliği aristokratların prestijli bir mesleğiydi ve safkan atlar, elit sınıfa ait olmanın bir göstergesiydi.
Uzmanlar, Kuzey Kafkasya halklarının temel ekonomik faaliyet biçimleri olan tarım ve hayvancılığın ideal dengede bir sistem şeklinde geliştiğini yazıyor. Adige etnolog Marat Gubjokov, “Temel ekonomik faaliyet biçimleri arasındaki ideal denge, özellikle düşman istilası yıllarında, ovadaki tarımın yerini hayvancılığın aldığı dönemde belirginleşti” diyor.
Gubjokov, “En uç senaryo, nüfusun ovaları terk edip dağlara yerleşmesiydi; dağlar daha sonra bir direniş üssü haline geldi ve dağ ekonomisi, etnik grubun hayatta kalmasının maddi temeline dönüştü. Ancak bir süre sonra, yeni gelenlerin göçüyle veya tam tersine yeni yerleşimcilerin gelişiyle, etnik topraklara yerleşmenin tersine bir süreç başladı. Ova ve dağ ekonomi biçimleri arasındaki statüko ile tarım ve hayvancılık arasındaki denge yeniden sağlandı” diyor.
Kuzey Kafkasya’nın en deneyimli at yetiştiricileri ova Adigeleri, Karaçaylar ve Osetlerdi.
Kuzeybatı Kafkasya, geleneksel olarak sığır yetiştiriciliği yapılan Kuzeydoğu ve Orta Kafkasya’ya kıyasla at yetiştiriciliğinin gelişimi için birçok doğal avantaja sahipti. Yerel at yetiştiricilerinin mevsimlik mera kullanımını büyük ölçüde arazi koşulları ve Batı Kafkasya’da deniz seviyesinden yükseklik belirliyordu. Uzmanlara göre, Kuzeybatı Kafkasya’nın subalpin ve alpin çayırları, daha yüksek ve daha yoğun otlarla ayırt edilmektedir; hektar başına kuru ot rezervi 25-30 tona ulaşıyordu.
Özellikle Dağlık Kabardey’deki doğal koşullar elverişliydi. Görkemli meralar, temiz hava, aktif güneş enerjisi ve sağlıklı bir iklim, bu türün (at) oluşumu için ideal bir ortamdı.
Yüzyıllar süren seleksiyon süreci, Adige at yetiştiricilerinin ünlü Adige at ırkını geliştirmelerine olanak sağladı; bu ırkın içinde Batı Adige, Kabardey ve Abaza yetiştiricilerin adını taşıyan yerel varyantlar da vardı: Şolokh, Beçkhan, Krymshokal, Jirasty, Kundet, Hagundoko, Şejaroko, Tram, Açatir, Landon (Rusça transkripsiyonda bu şekilde telaffuz ediliyor).
Ünlü 19. yüzyıl tarihçisi Semyon Bronevsky, 19. yüzyılın başlarında 26 Çerkes harası saymıştır. Her birinin kendine ait bir markası (tamga) vardı ve taklitleri, genel hukuk normları uyarınca katı bir biçimde cezalandırılıyordu.
Bir ata bakmak kolay bir iş değildi. İngiliz J.A. Longworth, atlara özenle ve özel bir ilgiyle davranıldığını şöyle yazmıştır: “Çerkesler onlara özen ve hatta şefkatle davranırlar. Bir Çerkesin çocuğunu sevdiğini hiç görmedim, ama o bir atı öpmeye ve okşamaya hazırdır. Atların kışlık yiyecek ihtiyaçlarını kendi ailelerininkiyle eşit miktarda giderirler.”
At bakımı, fiziksel işlerden genellikle uzak duran Çerkes prensleri tarafından da ihmal edilmemiştir. 19. yüzyıl Adige tarihçisi Han-Girey şöyle yazmıştır: “1833’te Kafkasya’da korkunç bir kıtlık yaşandığında, Prens Pşekoy Çerçeneyski, halk günlük ekmek konusunda bile korkunç bir kıtlık çekerken sevgili atlarını çeşitli yumuşak tahıllarla besliyordu ve bu durum Çerkesya’nın tüm kabilelerinde takdire şayan bir başarı olarak anılıyordı. Rütbesi ne olursa olsun bir Çerkes, atının aç kalmasına izin vermektense kendisi aç kalmayı tercih ederdi. Prensler, etrafları hizmetçilerle çevrili olsa bile, atlarının toynaklarını sık sık kendi elleriyle temizler ve yelelerini sabun ve tavuk yumurtasıyla yıkarlardı.”
Adigeler arasında at yetiştiriciliğinin temeli, atın tüm yıl boyunca ve her zaman açık havada tutulduğu sürü bakımı şeklindeydi. Bu şekilde at kuvvetlenir ve sonunda hareketli bir hayata hazır hale gelirdi. Genç atlar 4 yaşında hadım edilirdi. Çerkes at yetiştiricileri, atları eyere alıştırmak için sağlıklı bir sistem geliştirdiler. Bu işlem hemen değil birkaç aşamada gerçekleştirilirdi. Bir at 3-4 yaşında sürüden alınırdı. Atı yormayarak kısa bir süre binildikten sonra sürüye geri bırakılırdı. Bu, birkaç yıl boyunca defalarca tekrarlanırdı ve sonunda yetişkin binicilik atı sürüden ayrılıp ahır bakımına alınırdı.
Deneyimli Kabardey atı yetiştiricileri, bu özel sistemin yararını şöyle açıklamışlardır: “İlk kez eyer altına giren bir at, bu ani değişikliğe çok zor tahammül eder. Endişelenir, iştahını kaybeder, güvensiz, huzursuz olur ve kilo verir. Ancak bir at uysal, kararlı ve cesur olacak şekilde yetiştirilmelidir. Bu yüzden birkaç kez sürüye salınır. Atları 3 veya 4 yaşında eyerlemeye başlarlar ve 7 yaşından sonra düzenli olarak, 9 yaşından sonra ise daha sık binerler.”
Yetişkin bir binicilik atı sürüden alınıp ahıra devredildiğinde, bakımı özellikle titizlikle yapılırdı. Han-Girey tasvirini şöyle yapıyor: “Çerkeslerin binicilik atlarını yorulmadan ve özenle beslediklerine şaşmamak gerek: En sevdikleri atlarını yılda iki dönem besliyorlar: Yazın sıcaklar ve kışın soğuklar bastırdığında. Besledikleri atlar, sineklerin rahatsız etmemesi için kil ile kaplanmış karanlık bir ahıra yerleştiriliyor.
Ancak bu ahırlar kışın sıcak olmuyor; Çerkesler atlarını örtmek için battaniye kullanmadıkları gibi, temizlemek için fırça veya tarak da bulundurmuyorlar. İlk başta az miktarda yulaf veriyorlar ve bu besleme şekli yaklaşık bir hafta boyunca devam ediyor; sonra atın önüne bir fıçı koyuyorlar ve bu fıçı üç-dört hafta boyunca yulafla dolu kalıyor.
Her sabah atın kuyruğunu, bacaklarını, karnını yıkarlar ve genellikle bunu günde iki kez yaparlar. Bir ay veya 40 gün sonra, besili ata azar azar binmeye başlarlar, günde birkaç kez soğuk suya sokarlar ve bu sırada ona darı verirler.
Böylece, bir at artık yağdan dolayı yorulmayacak kadar yetiştiğinde, biniciler onun üzerinde cesaretle tehlike, şan ve serüven aramaya başlarlar.”
Yarışa hazırlanan atlar meraklı gözlerden uzak tutulur ve onlara bakacak bir kişi görevlendirilirdi. Yarış atı diğer atlardan izole edilirdi. Atın performansını artırmak için gerekli koşullar olan doğru beslenme, fiziksel eğitim ve beslenmeye büyük önem verilirdi.
At, kolay koşması için sıcak bir odada tutuluyor ve ağırlıklı olarak arpa ve kavrulmuş mısır taneleri ile besleniyordu. Her türlü yem küçük porsiyonlarda veriliyordu. Gün içinde at ne kadar sık beslenirse, yem o kadar iştahla yeniyor ve daha iyi sindiriliyordu.
Kafkasya’da at yetiştiriciliği, at ihraç eden özel bir insan tabakası oluşturdu. At tüccarları, sürekli olarak topraklarından ayrılıp giden neredeyse tek toplumsal katmandı. Sadece yeni pazarlara hükmetmekle kalmadılar, aynı zamanda bir tür “iletişimci” haline geldiler; yeni mekânlarda ve yollarda ilk kez başka diller ve kültürlerle karşılaştılar. At ticaretinin yalnızca coğrafi mekân hakkındaki bilgileri genişletmekle kalmayıp, aynı zamanda insanların bilincini de değiştirdiğini; risk almaya, zorluklara göğüs germeye ve yeni kültürel dünyalara açık, yeni bir hareketli kişilik tipi oluşturduğunu söylemek abartı olmaz. Hz. Muhammed döneminde kervan tüccarlarının durumu da böyleydi.
At yetiştiriciliği, atlara ve binicilere hizmet eden bir endüstrinin doğuşuna yol açtı
Kabardey atlarının satış coğrafyası genişti. Sadece Kuzey Kafkasya’daki komşularını (Kumuklar, Osetler, Çeçenler, İnguşlar vb.) değil, ayrıca Gürcistan, İran ve Türkiye’yi de kapsıyordu.
18. yüzyılda Kabardey atları Kırım’da satılıyor, ardından Polonya, Litvanya, Moldova ve Macaristan’a ihraç ediliyordu. İslam’ın kutsal topraklarına hac ziyaretinden sonra Mekke ve Medine’den dönen Kuzey Kafkasyalı hacılar, yerel ırkları geliştirmek için genellikle safkan Arap atları getiriyorlardı. Bu durum 18. yüzyıldan beri bilinmektedir.
Fransız biliminsanı C. Peysonel’e göre Kabardey atlarının fiyatı Kırım atlarının fiyatının ortalama 10-13 katıydı (O dönemde Kırım’da bir atın normal fiyatı 15-20 kuruş iken, Çerkes atları için 200 kuruşa kadar para ödeniyordu).
Kabardey cinsinin Şolokh veya Beçkhan gibi meşhur alt türlerinin fiyatı 500 ile birkaç bin kuruş arasında değişebiliyordu (18. yüzyılın ortalarında Türk kuruşu 75 Rus kopekine eşitti), bu da ortalama bir Kırım atının maliyetini en az 25 kat aşıyordu.
At yetiştiriciliği, atlara ve binicilere hizmet eden bir endüstrinin doğuşuna yol açtı: At koşum takımları, dağlı erkek kıyafetleri (Çerkes şapkaları, keçe çizmeler, papakhalar, tozluklar), eyer, kırbaç ve zincir üretimi. Bu üretimde çalışan zanaatkârlar hiç işsiz kalmıyordu ve ürünleri sadece Kafkas halkları arasında değil, Kazaklar arasında da popülerdi. 18. yüzyılda Kabardey’de eyer üretimi o kadar yaygındı ki, 1788 yılında Kabardeyli zanaatkârlara 20 bin eyer üretme emri verilmişti.
At yetiştiriciliği ve binicilik kültürünün bir unsuru olan at yarışı, aynı zamanda kültürleri bütünleştirmenin bir aracı olarak da düşünülebilir. Kuzey Kafkasya’yı fethetmek için gelen Kazaklar, kendilerini Kuzey Kafkasya askeri kültürünün büyüsüne kaptırdılar. 1860’larda Kafkas Savaşı tüm hızıyla devam ederken, Yekaterinodar’da sık sık at yarışları düzenlenir ve Kazaklar ile Adigeler bir araya gelirdi. Yarışların öncüsü, Kuban Kazak ordusunun geçici atamanıydı. “Orduda biniciliği geliştirmek” amacıyla yarışmalar düzenleniyordu.
Adige atı yetiştiriciliği ve binicilik becerilerinin yüksek seviyesi, Kazak davranış kalıplarının değişmesinde güçlü bir etkiye sahipti. Denizci ve piyade olarak Kuban’a gelen Karadeniz Kazakları, Çerkeslerin etkisiyle zamanla atlı savaşçılara dönüştüler.
At yetiştiriciliğinin bir ekonomik faaliyet ve yaşam biçimi olarak kendine özgü özellikleri, özel bir sosyal kategorinin ortaya çıkmasına neden olmuştur: Bir tür kurumsal topluluk olan çobanlar.
Çobanlar gösterişsiz ve nispeten özerk bir yaşam sürüyorlardı. Toplumdan kopmaları, çobanın kişilik ve dünya görüşü sisteminde özel bir zihinsel yapı oluşturuyordu. Örneğin, 20. yüzyılın ilk yarısının Abhaz etnografı ve bölge tarihçisi Simon Basaria, sığır yetiştirciliğinde Abhazların yalnızca faydacı bir anlam değil, “zihinsel özelliklerine karşılık gelen, genel dış güzellikle uyumlu, güzel bir şey” bulduklarını yazmıştır.
Çerkes yazar Ç’eraşe Tembot, Kafkas Sıradağları’nın karşı yamacındaki çobanları karakterize eden ilginç ayrıntılara dikkat çekmiştir: “Dağların çekim gücünü kelimelerle anlatmak zordur. Görkemli zirvelerle iletişim kurmanın verdiği gurur, göğüste olağanüstü bir hafiflik hissi, duygu ve düşüncelerde gündelik şeylerin ötesine geçen coşku vardır.
Çobanlar birlik duygusuyla, kendilerine özgü net bir içyapı ve itaatle karakterize edilirlerdi. Çoban aynı anda birkaç görevden sorumluydu: Atları dağ meralarında gezdirmek, onlara bakmak, at hırsızlarından korumak ve bir veterinerin becerilerine sahip olmak. “Akıllı kişiler”e özgü özel bir kişilik yapısına sahip insanlardı. Toplum üyeleri bu tür insanları tercih ederdi. Toplumdan izole, geleneklere yabancı bir şekilde yaşayan çoban, açıksözlülüğü nedeniyle toplum tarafından saygı görürdü.
Kuzey Kafkasya halklarının düşünce yapısında, çoban mantık dışı bir biçimde “Öteki Dünya” ile bağlantılı bir kişi, bir “sınır görevlisi”, toplumun “gözü ve kulağı” olarak algılanıyordu. Dağlarda savaşçılarla ilk karşılaşan, toplum ve yetkililerle müzakerelerde arabuluculuk yapan kişi o olabilirdi.
At yetiştiriciliğine vurulan darbeler
19. yüzyılın ikinci yarısında Kabardey atı yetiştiriciliğinde gerileme başladı. Bunun başlıca nedeni, Çerkeslerin geleneksel yaşam sistemini tamamen yıkan Kafkas Savaşı’nın sonuçlarıydı. Osmanlı İmparatorluğu’na sürgün sonucunda nüfusta muazzam bir azalma yaşandı; kendine özgü meslek ve uzmanlıklara sahip insanlar da bu muhacirlik akımına katıldı.
Çok sayıda işçi üretim alanından uzaklaştırıldı ve Çerkesya’nın iç ekonomik bağları koptu. Çok az biliminsanının değindiği psikolojik bir faktör de var: Nüfusun zorunlu göçleri ekonominin bozulmasına yol açtı ve yeni imparatorluk gücünün baskısı sonucu insanlarda oluşan istikrarsızlık hissi, at yetiştiriciliğiyle uğraşırken çok gerekli olan girişimcilik risklerini almalarına engel oldu.
Moskova’dan Stavropol’a taşınan ve sık sık Nalçik’i ziyaret eden gazeteci ve yayıncı Yakov Abramov, 1884 yılında yayımlanan “Kafkasya Dağlıları” adlı kitabında şu ifadeyi kullanıyor: “Üç yaz boyunca bir süreliğine, Rus yerleşim yeri olan ve aynı zamanda Büyük Kabardey’in merkez noktasında bulunan Nalçik’te yaşadım ve burada Rusların Kabardey kültürünün ve uzun yılların emeğinin ürünlerini nasıl utanmazca yok ettiklerini izlemek zorunda kaldım.
Kafkas Savaşı’nın cezalandırıcı seferleri sırasında dağlılardan ganimet olarak ele geçirilen on binlerce at, Çarlık yönetiminin kullanımına sunuldu. Bu durum 1870’lerin başına kadar devam etti. Arşiv belgelerinde ‘Kabardeylerden geri alındı’ olarak adlandırıldılar. Ancak araştırmacı D. Dubensky’nin yazdığı gibi, ‘Kazaklar sürülerini Kabardey sistemine bağlı kalmadan güttüler’ ve bu nedenle atlarının seviyesi düşmeye başladı.”
1864 yılından önce Kabardey’de 192 at yetiştiricisi vardı. En büyük at yetiştiricileri Şalbarov kardeşler, Temryuk ve Atajuko Atajukin, Bata Abezyvanov, Tsura Tavkeshev, İsmail Halilov, Magomet ve Hamurza Ajiev, Bek-murza ve İsmail Atajukin, Kasayev, Kuchmazuko Kuchmazukin, Batyrbek Tambiyev, Magomet ve Bekmurzo Nauruzov idi. Bu yetiştiriciler Kabardey’deki at nüfusunun neredeyse %40’ına sahipti.
Safkan at sayısı azalsa da, eski haralarda beslenme ve yetiştirme koşulları kötüleşmiş, ancak atlar hayatta kalmayı başarmıştı. Önde gelen at yetiştiricilerinin eski çobanları küçük sürüler yetiştirmeye başlamıştı. Görkemli yarış atlarının yerini, tüm çiftlik işlerinin yapılabileceği köylü atları almış, atlar ilk kez yük hayvanı olarak kullanılmaya başlamıştı.
Konunun araştırmacılarından Maksimov’un yazdığına göre, Kabardey atı Kabardey’i terk etmemiş, sadece ikametgâhı değişmiştir. 15-20 başlık küçük sürüler halinde Kabardey’in bütün köylerine dağılmıştır, fakat atın niteliği giderek bozulmuş, geçmişte efsanevi bir ün kazandıran o eşsiz yarış atlarına gittikçe daha az rastlanır olmuştur.
Kafkasya tarihinde çok şey bireylere, onların motivasyonlarına ve tercihlerine dayanıyordu. 19. yüzyılın 60-80’li yıllarında Dmitriy Kodzokov, genel olarak sığır yetiştiriciliğinin ve Kabardey’de at yetiştiriciliğinin gelişmesindeki rolüyle takdire şayan bir şahsiyetti.
Kodzokov, Podkumok Nehri kıyısında 2.356 desiyatinlik (38.610 metrekare) bir araziye sahipti ve at yetiştirme çiftliğini bu arazide kurdu. Kabardey atı yetiştiriciliği pratiğine ilerici at yetiştirme yöntemlerini dahil etti. Ayrıca, sürü atı yetiştiriciliğinin gelişimi için pratik öneriler içeren makaleler yazdı.
Kabardey’de at yetiştiriciliğinin gelişimi konusu, Ağustos 1869’da Pyatigorsk şehrinde Stavropol Eyaleti At Yetiştiricileri Birinci Kongresi’nde gündeme geldi. Kongre, at yetiştiriciliğinin gerilemesinin nedenlerinden birinin, yerel atların diğer ırklarla çiftleştirilmesi ve genç hayvanların yetersiz beslenmesi olduğunu belirtti.
At yetiştiriciliğine bir sonraki darbeyi devrim ve iç savaş vurdu. Devrimden önce, Kabardey’de (Malka’da) Ashabovskaya Ahırları adında bir at yetiştirme çiftliği vardı ve bu çiftlik İç Savaş sırasında yıkıldı. Tüm Birlik Komünist Partisi (Bolşevik) Kabardey-Balkar Bölge Komitesi lideri Betal Kalmıkov, at yetiştiriciliğinin gelişimine ve Ashabovskaya Ahırları’nın restorasyonuna büyük önem verdi; bu konudaki duygusal konuşmaları her şeyi anlatıyor.
Aralık 1922’de şöyle demişti: “Kabardey atı uzun zamandır meşhurdur. Savaşlar ve kıtlık, Kabardey’deki at yetiştiriciliğini yok etti. At ırkımız yok olmaya başladı. Ancak Kabardey’de bir hara korundu, aygırlar ve çok sayıda kısrak var. Kabardey atı hâlâ kurtarılabilir. Bunun için köylüler arasında, bu ırka tekrar daha fazla ilgi göstermeleri ve geliştirmeleri için enerjik bir atılıma ihtiyaç var. Bu amaçla, en iyi atlar yetiştirilmeye başladı ve iki kez yarış düzenlendi.
At yetiştiriciliğinin gelişimi için ciddi bir plan yapmayı başarırsak, İç Savaş sırasında Osetya ve İnguşetya’nın vadilerine giden Kabardey ırkının seçkin örneklerini o vadilerden çıkarmayı düşünmeliyiz. Bu görev o kadar önemli ki, bunun için büyük miktarda para harcamak hoş görülebilir.”
(kavkaz-uzel)
*Tarihçi ve Kafkasya uzmanı
Çeviri: Serap Canbek