Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Durum muhakemesi – 28. Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu

İnsanlık tarihi boyunca, insan toplulukları arasında kavga ve savaşlar bitmedi. Halen devam ediyor. Her savaşın sonunda, yaşanan büyük yıkım ve acıları geride bırakan barış anlaşmaları imzalanırken, bir tür hesaplaşmanın yapıldığı da bir gerçek. Ancak hiçbir barış ve hesaplaşma, savaşın yarattığı yıkım ve acıları yok etmiyor. Dolayısıyla her barış anlaşmasının bir sonraki savaşın tohumlarını barındırdığı bir gerçek.

Ayrıca, zamanla geliştirilen daha büyük tahribat gücüne sahip silahlar, savaşların sürecini, yıkımlarını ve acı sonuçlarını daha da büyütürken, barış koşullarını da karmaşık hale getiriyor. Bu bağlamda, bilinen çok taraflı ve geniş çaplı savaşlardan biri, Avrupa devletleri arasında 30 yıl süren savaşların sonunda 1648 yılında imzalanan VESTFALYA Barış Antlaşması farklı sonuçlara vesile oldu. Ulus-devlet kavramı ortaya çıkarken, uluslararası ilişkilerde farklı kavramlar gelişse de yeni savaşların devamı önlenemedi.

20. yüzyılın başında patlak veren Birinci Dünya Harbi, büyük acılar ve sancılarla, istilacı ve sömürgeci klasik emperyal devlet yapılarının sonunu getirirken, ulus-devlet yapılarını öne çıkarıyordu. 10 yıldan fazla süren çok taraflı savaşların getirdiği yıkım ve büyük acılardan sonra Wilson prensiplerini temel alan Milletler Cemiyeti fikri öne çıktı. 28.06.1919’da imzalanan Versay Barış Antlaşması üzerine, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla, 10 Ocak 1920’de Milletler Cemiyeti kuruldu. Ancak çok geçmeden daha büyük bir savaşın gelişi önlenemedi.

Anlaşılan o ki, büyük yıkımlar ve acılardan sonra, insan aklı ve vicdanı devreye giriyor ve aynı felaketi bir daha yaşamamak niyetiyle ortak kararlar alınabiliyor, kurumsal yapılar oluşabiliyor. Ancak, yaşanan haksızlıklar, acılar ve yıkımların etkisiyle, toplumlarda biriken kin, nefret ve husumet duyguları bir sonraki savaşın ortamını hazırlıyor.

Aradan 30 yıl geçmeden patlayan İkinci Dünya savaşı, ortalığı kasıp kavurduktan ve milyonlarca insan zayiatından sonra, 10 Ocak 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti’nin devamı olup, dünyada barış ve güvenliği gerçekleştirmek iddiasıyla, 26.05.1945 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmesi imzalanıp 24.10.1945 tarihinde yürürlüğe girerken, dünyanın kaderi savaşın galibi sayılan 5 devletin tercihlerine bırakıldı. Dolayısıyla dünyada hak ve adalet, güçlülerin hak ve adaleti haline geldi. Bu duruma itiraz eden ve DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR kavramını yıllardır tekrarlayan TC Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın haklılığı son zamanlarda anlaşılmaya başladı.

Her şeye rağmen, ikinci büyük küresel savaştan sonra kurulan iki kutuplu dünya düzeninde, nükleer caydırıcılığın etkisiyle, 80 yıldır bugüne kadar yeni bir küresel savaş gerçekleşemedi. Ancak, büyük ivme kazanan sanayileşme ve piyasa ekonomisiyle birlikte, yeni ve büyük bir felaketi işaret eden silahlanma yarışı devam etti. Halen devam ediyor.

Dünyada barış ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulan BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’in 80’inci yıllık genel kurulu 22-23 Eylül 2025 günlerinde gerçekleşirken, dünyanın her bir tarafında savaş tehditleri ve gerginlikleri artarak devam ediyordu. 3 yıldır devam eden Rusya’nın Ukrayna’ya, atom silahı gölgesinde saldırıları, İsrail’in 2 yıldır Gazze’de uyguladığı soykırım savaşı, medeniyet abidesi geçinen ABD ve Avrupa devletlerinin ikiyüzlü politikaları ve İsrail’e açık desteğiyle, hiçbir yasa ve kural tanımadan çılgınca etrafa saldırması, artık dünya kamuoyunun sabrını taşırmaya başladı.

Bu manzara karşısında, başta Arap ve Müslüman kamuoyunun sessizliği ve acizliğini, Birleşmiş Milletler’in işlevsizliğini açıkça görüyoruz. Bu durumda dünyada hak, hukuk, adalet, insanlık, merhamet gibi kavramların anlamsızlığına şahit oluyoruz. Aynı zamanda silahlanma yarışının artarak devam ediyor olması, insanlığın geleceği açısından son derece endişe verici.

Bu durumda, geçmişte emperyal güçlerin istila, soykırım ve sürgün uygulamaları sonucu bağımsız devlet ve ülke olma şansını kaybetmiş, ama gelecek ümidiyle yaşayan toplumların da ümit ve gelecek beklentileri yok olmaya devam ediyor.

Diğer taraftan, dünyanın en gelişmiş ve en güçlü devletinin başkanı olarak, senenin başında, bütün savaşları derhal durdurma ve Nobel Barış Ödülü’ne aday olma iddiasıyla göreve başlayan Donald Trump, diplomasi, diyalog ve ciddiyetten uzak söylemleri, tutarsız tuhaf davranışlarıyla her tarafı tehdit etmeye devam ederken, nükleer felaket tehdidiyle birlikte, geliyorum diyen ekolojik felaketler karşısında da biliminsanları ve ilgili kurumları aptallıkla suçlamaktan çekinmiyor. İsrail Başbakanı Netanyahu dışında diğer bütün devlet başkanları ve liderleri ise Trump’a iltifat ve teşekkür etmek zorundalar.

Dünyamız, okyanus ortasında dümeni bozulmuş bir gemi gibi. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin.

Yazarın Diğer Yazıları

Durum muhakemesi – 27

Güçlü Diaspora Birliği için üst yapının inşası: Bir önceki DURUM MUHAKEMESİ 26’da “Güçlü diaspora için ortak üst yapı meselesi” anlatımında hayalini kurmaya çalıştığım GÜÇLÜ DİASPORA...

Durum muhakemesi – 26

Güçlü diaspora ve üst kurum meselesi Bir zamanlar, yeryüzünün en ileri medeniyet ve uygarlıklarını üretmiş, bireysel kahramanlıklarda efsaneler yaratmış olan Çerkes halkı, toplumsal mücadeleler konusunda...

Хьэку гульытэ

Нэгъой Яшар Хэкур сыда? Сикӏэлэгъум тиунагъо ыкӏи тичылэ хьакӏэщхэм зигугъу ащӏыщтыгъэ «хэкужъым» сэрыкӏэ мыхьынэ ин иӏагъ. Аш узлъыӏэсын умылъэкӏыщт къушъхьэ инхэр, мэз ӏужъхэр, мыжъошъхохэр езыхьэхырэ псыхъо...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img