Bir Kez Daha: İnsanlar Sınırlardan Önemlidir

0
474

Elli dört yıllık yaşantımın, siyaseten en bunalımlı günlerini yaşadığımı düşünüyorum.
Ülke içinde ve dışında insanların savrulup durduğu bir hercümerç insanın yüreğini burkuyor. Nefes alamaz hale geldiğimi düşünüyorum zaman zaman. Sokaklarda dilenmek zorunda kalan; zaruret içerisinde bunalmış yığınların çaresizlikleri yüzlerinden akıyor adeta.
Hele hele kanlı Esad rejiminden kaçan Suriyeliler’in yaşadığı ve her biri ayrı bir hikâye olan olaylar zinciri karşısında yüreğim eziliyor.
Umuda değil de ölüme gidiş olan ve AYLAN bebeğin kumsaldaki cansız bedeni ile sembolleşen Suriye zedelerin bitmez tükenmez “umuda yolculuk” girişimleri artık maalesef rutinleşti ve vaka-i adiyeden görülmeye başlandı. İşin en kötüsü de bu belki .
Milyonlarca insanın hazan yaprakları gibi, bir o yana bir bu yana savrulan ve oluşan anaforda pusulasını şaşıran Suriyeli göçmenler, sınırları öyle veya böyle aşmaya çalışarak dünyanın “merkezi”ne gitmeye çalışıyorlar.
Dünyanın merkezinde yaşadıklarına inanan pek hümanist (!), ve pek bir dünyalı (!) medeni (!) insanlar da vakayı sadece seyretmekle yetiniyorlar. Bu pek kibirli dünyanın, heyecanlı bir film seyredercesine takip ettiği olaylar zinciri; korkarım sadece batılı sinemacılara zamanla ilham kaynağı olmaktan öteye gitmeyecek.
Dünün aleni sömürgecileri, bugün dolaylı olarak iliğini kemiğini kuruttukları milyonlarca insanın trajedisi karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Pek bir medeni batı dünyası (!) yani Avrupa ve Amerika bu zulmü isteseler anında durdurabilecekken; ihaleyi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bıraktılar.
Ateşteki kestaneyi Türkiye’ye, daha doğrusu devleti yöneten siyasi iktidara aldırmaya çalışarak kendilerini sıyırmaya çalışıyorlar.
Orta Doğu’da efelenen; Batı’nın Orta Doğu’daki karakolu olan İsrail’e höyküren; “Dünya beşten büyüktür” diyen mevcut iktidarın, burnunun sürtmesi için her yolu deneyen “medeni ve gelişmiş” dünya, bu sığınmacıları içlerinde çok rahat eritebilecekleri halde, hâlâ ve hâlâ olayı seyretmekle yetiniyorlar.
“İçimizdeki İrlandalılar”ın da batıdan bir farkı yok. Eminim ki bir çoğu da olayların pek farkında değil. Onlar bir türlü yıldızlarının barışmadığı A-Ka-Pe iktidarının “terbiye edilmesine” adamışlar kendilerini. Gözlerindeki çapaktan başlayarak, gördükleri her olumsuzluğu Ak Parti iktidarına bağlayacak kadar gözü dönmüş muhalefet, azgınca saldırılarına devam ediyorlar. Yoksa Suriyeliler falan hiç umurlarında değil açıkçası.
Bizim sol-sosyalist-sosyal demokrat- komünist ve de Kemalist’e ilaveten Türkçü ve Kürtçü faşistler sırf muhalefet olsun diye süte siyah diyecek kadar gözlerine perde çekmişler.
Esed’i aklamak için ayağına giden zevat, günah keçisi olarak Ak Parti ve R. Tayyip Erdoğan’ı ilan ederek gönüllerini rahatlatıyorlar.
Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndereceklerini seçim vaadi olarak ilan ederek siyaset yapan ve ona oy verenlerin batıdaki sömürgecilerden ne farkı var sorarım size.
Yıllar yılı Orta Doğu, Uzak Doğu, Afrika ve bilumum sömürülecek alanları sonuna kadar kemiren “modern dünya”nın aç gözlü kolonyalist kemirgenleri; şimdi sofralarına konacak bir fazla tabağın hesabını yapmakta. Bizim aymazların bu sömürgeci zihniyetle aynı kulvarda yürümeleri ise işin ayrı bir dramatik yönü.
“Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” değildir öğretisi ile iki milyon insana ev sahipliği yapmaya çalışan Türkiye’nin aksine; batı hâlâ ve hâlâ mülteciler için somut bir adım atmamakta. Bizimkiler ise timsah gözyaşları dökmekte.
Sözde modern dünya, “We are the world, We are the children” diye şarkı söylerken; bizimkiler de yarım ağızla, “hepimiz kardeşiz” diye türkü çığırmakta.
Sorarsan bir de hümanizmden dem vururlar…
AB olarak sınır-para- gümrük mevhumları ortadan kalkarken; söz konusu Suriyeli mülteciler oldu mu bin bir dereden su getirmekte olanların ağababaları düne kadar Avrupa’nın ortasında bir birlerini boğazlamakta idi.
Şimdi ise sofralarına oturacak “zenciler”in hesabını yapmakta. Macaristan yavşakları ise sınırlarını kapamakta.
Bizim, üstten bakan, dudak büken islamofobiklerimiz ise “oh olsun keratalara” tadında izlemekte her şeyi. Faturayı da iktidara kesmekte.
Vaclav Havel’i pek beğenen ve öven batıcılar herhalde onun “İnsanlar sınırlardan önemlidir” cümlesinden hâlâ haberdar değiller.
Hafızlıkları yok besbelli. O sayfayı atlamışlar zahir.
Peki bu topraklara 150 yıl önce sürgün gelmiş, köklerinden kopmuş ve benzer acıları yaşamış ve ağırlıklı Anadolu coğrafyasına dağılmış Kafkasyalı hemşerilerimiz ne yapıyor bu arada?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz