Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

El dokuma halılar…

Bir döneme damgasını vuran el dokuma halılar, aynı zamanda bir nesile de damgasını vurmuş, derin hatıralar bırakmıştır.

Halıcı Burhan’ın kırmızı pikabının patinaj yaparak çıktığı köy yollarında elimizde bir örnek iple peşine düştüğümüz kış mevsiminde, kök boyalı rengârenk yün ipliklerin, gerdanlarına asılan büyük halı tezgâhları kurulurdu evlerin en geniş, en sıcak, en esrarlı odalarına…

Genç kızların boynunun borcu misali sabırla atılan ilmeklerin sayısı dalgalanırdı odalarda.

Soldan yirmi kırmızı, kırk beyaz, yetmiş mavi, seksen kırmızı…

Diz çökülüp önünde asılı modeller, renkler, sayılar birbirine karışırken zaman su gibi akıp gider, hayaller bacadan tüten tezek dumanına karışır, ağır ağır yükselirdi Uzunyayla’dan göklere…

Kasetler vardı, emanet verilip geri alma bahanesiyle sonu gelmeyen demlenmiş çaylar…

Çerkes müziklerinin kasete aktarılmış şeklini keşfettiğimiz zamanlardı ve bunu paylaşmak gerekirdi halı tezgâhı başındaki akranlarımızla. Aslında her şey bahaneydi, esen acı poyraza inat bir küçük werşerdi aradığımız (sohbet, muhabbet, daha samimi, daha efsanevi zaman öldürme)…

Sağ el iki parmakla atılıp, çekilen iki tele dolanan kök boyalı bir ilmekle başlayan serüven kim bilir hangi mekânları şenlendirecekti yıllarca…

Kulakları çınlasın her birinin…

Tezeklerini kırıp sobayı doldurmak hiç sorun değildi, aynı ortamı paylaşmak başka bir şeydi onlarla ama bir yandan yapılması gereken halı sırası yapılmalıydı.

Bizim varlığımız engel olmazdı hâşa, biz onları motive eder, onları lafsız sözsüz bırakmaz, hatta ara atkıda kirkit vurmada yardımımız dahi dokunur, onlardan daha çok beklerdik dokunan halıları ve makaslama zamanlarını…

En çok kaba kuvvet gerektiren makasla tıraşlama işleminde gerekirdi biraz gubate, belki de kurabiye çayla birlikte…

Atılan her ilmekle kurulan hayaller çekilen atkılarla süslenir, vurulan kirkitlerle perçinlenir, kazınırdı yüreklere…

Kesim zamanı geldiğinde bir makas ağzı dahi olsa bu şerefe nail olmak bizim de hakkımızdı tabii ki. Kesilirken halı, gergin ipliklerin sonsuza dek azat edilişi yankılanırdı gönüllerde, bir dahaki tezgâhta yeniden kurulmak üzre…

Halı başında kırılan dizlerin dili olsa da konuşsa…

El emeğine karışıp nurlu gönüllerin parmaklarında sonsuza dek yaşayacak nice motifler işlendi.

Nice hayalleri ilmek ilmek nakşettiler devasa tezgâhların bağırlarına.

Kiminin bahar oldu, kiminin fırtınalı bir karakışa döndü hayatı.

Kimi kavuştu hayaline bahtiyar, kimi ayrı düştü bir el halısında bir başka ilmekte, belki de bir sonraki tezgâhına halıcı Burhan’ın.

Bir başka kök boyalı ilmekte, bir başka atkıda, bir başka kirkite kaldı perçinlemek için umutlarını…

Yazarın Diğer Yazıları

Çiy taneleri…

Tozlu bir yolculuğun sonunda eriştiğimiz bir “Ket ceug” idi Uzunyayla bozkırında... Gündüz gözüyle görseniz bu kârgir binanın içine insan girmez diye düşünebileceğiniz kadar eğrelti yapının,...

Samanyolu kokulu geceler…

Bozdağ’ın eteğinde inatla şırıldayan kör çeşmenin kıyısında dayanılmaz uyku nöbetlerinden biriydi. Yılkı sürüsünde öğle sıcağının uyuşukluğuyla birlikte çeşme ayağı boyunca yumuşacık taze çimenleri otlamak vazgeçilmez...

Her zamanki akşamüstüne benzemiyordu o gün…

Bir kırgınlık üzerime sinmişti sebepsiz. Güneşin batmaya yakın aydınlattığı şeker dağları birbirine küsmüş, kaskatı duruyorlardı sanki. Oysa aynı dağlar gündoğumunda altın saçan ışıklar altından bir gülümseme...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img