Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Su…

Tarihte tüm uygarlıklar suyun etrafında toplanmış, tüm gelişim süreçleri “su” etrafında gelişmiş, yön bulmuş…

Suyun olmadığı bölgeler çöl iklimine maruz kalmış her türlü perişanlığa namzet…

“Zamantı” Havzası bu anlamda savaşlar, yıkımlar, sürgünler sonrası tükenmiş bir kültüre, tanrıdan üflenmiş bir nefes misali can vermiştir tüm Çerkes halkına…

Engin çayırlarında yankılanan tırpan sesleri uçsuz bucaksız harızlarında devam etmiş, arpa hasadından sonra namı diğer, tüm dünyada bilinen adıyla “dinkel”, zerun buğdayının kızıl eğik başlı başakları tüm Uzunyayla bozkırını sardığında başlamıştı bütün hikâye…

Babamın, poyraza inat yıldızlar altında avcunda savurduğu “zerun” tohumlarının, ana gibi kokan Uzunyayla toprağıyla buluşması görülmeye değerdi her zaman…

Fırtına sonrası “Kofej” suyuna omuz vermiş, buz kristalleri altından hoyratça akan suyun neşesini tarif etmek mümkünsüz…

Solgun bozkırın ortasında inatla şırıldayarak akan bu masum küçük “çay”ın anlatacağı o kadar çok şey var ki!

Mesela “umut”!

Yazın kavurucu sıcaklarına inat, iddiasız ama kararlıca yolunu bulmaya odaklanmış, akar gider huzurla.

Kışları çılgındır, şımarıktır biraz; umursamaz ne seni ne beni…

Kızıl bir tanyeri aydınlığından mor bir akşamüstüne, yıldızlar altında yansıyan şırıltılarına ay ışığında ekler, öyle bir akar ki, boylu boyunca serpilmiş kındıra otlarını kıskandırır, yarpuzlara ilham olur, kokuları yayılır ovaya, mest olunur…

Şırıltıları altında neşeli bir çakıl taşı.

Henüz uyanmamış kıştan kalma bozkır bitkileri üzerinden süzülürken baharı müjdeleyen, şimdilik buz kesmiş halleri…

Yürüdüğüm don tutmuş kar üstündeki sert ayazın katırtılı seslerini deredeki çılgın şırıltıyla birleştiren ayaz…

Var elbet mevsim sonunda bir bereket.

Belki bir koyun sürüsü geçecek biraz sonra izimden, bir karabaş havayı koklayıp yuvarlanacak temiz kar parçası üzerinden.

Belki bir kabayel esecek, esamesi kalmayacak ayazın.

Toprak yine ana gibi kokacak bir avuç “zerun”a hasret…

Kaldı ki son günlerde Zamantı Havzası’nın iliğini sömüren şirket görünümlü yamyamların, tüm Uzunyayla’da kıt kanaat oluşturduğumuz Çerkes yaşam kültürüne bir karabasan misali çöktüklerine şahit oluyoruz…

Punduna getirip aldıkları usulsüz sondaj yetkilerini “Ülkeye yatırım yaptık” diyerek boyadıkları gözler!..

Tarlası tapanı olup da “Üç-beş kuruş icar alıyorum, gözünüze mi battı” diyen Uzunyaylalı dostlarım; yarın toprağın zehirlendiğinde anlayacaksın paranın yenmediğini!

Bu devirde gelir geçer kimileri birkaç kuruş çerez parası kazanır, her şey gelir geçer de; sen hesabını veremezsin şuursuz kiraya verdiğin toprağın vebalini!

Toprak, ana gibidir; icarı olmaz!

Suyun yâr gibidir; senden gayrısına haram!

Var ise mülkün emanetin mühürlenmiştir sadece sana!

Ek toprağını! Kazancın senindir, zararına aldırma!..

Yazarın Diğer Yazıları

Kayabaşı ile Argıncık arasındaki bir sokakta başlıyordu hummalı bir telaş…

Etraf evlerden irili ufaklı kalabalıklar; kenarları briket duvarlarla örülü, estetikten fukara, gecekondudan hallice evler, imar planından yoksun, gelişigüzel serpiştirilmiş avlular içerisinde toplanmaya başlamıştı insanlar...

Toprağına küskün tohum…

Zamantı kıyılarında harmanına veresiye umutların henüz ekildiği aylardan mart, olmadı nisan. Huysuz iklimin kâh karlı, kâh yağmur altında ekilen, henüz yeni alınmış tohumun meraklı bir...

Toprak; en sadık yâr…

Dünyadaki tüm savaşların müsebbibi, uğrunda nice şarkılar, nice destanlar yazılmış dört ana elementin bence en başında gelmeli. Çıplak ayakla üzerinde gezinirken enerjini beşe katlayabilirsin, eğer...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img