Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kayabaşı ile Argıncık arasındaki bir sokakta başlıyordu hummalı bir telaş…

Etraf evlerden irili ufaklı kalabalıklar; kenarları briket duvarlarla örülü, estetikten fukara, gecekondudan hallice evler, imar planından yoksun, gelişigüzel serpiştirilmiş avlular içerisinde toplanmaya başlamıştı insanlar sabahtan.

Toplantı yerine elleri ile koymuşçasına ulaşan yaşlı grubun önderliği gözlerden kaçmıyordu.

Civar komşuların meraklı bakışları altında masumluğunun yanı sıra gerektiği kadar şık, olabildiğince mütevazı, takım elbise içine giydikleri gömleğin ilk düğmesi dahil sıkı sıkıya iliklenmiş, kimi beyaz ya da gri şapkalı ve olmaz ise olmazı yeni cilalanmış siyah iskarpinli, “kravatsız” amcalar…

Bunlar göz alacak derecede özgüvenli Çerkeslerden başkası olamazdı…

Avlu kapısından karşılanan eğrelti betonarme binada gözlerden kaçmayan önemli bir ayrıntı vardı.

Dışı sarı, pencere altları anlamsız bir şekilde kahverengiye boyanmış kiralık gecekondunun giriş kısmı, tıpkı Uzunyayla’daki evler gibi inadına “yedeuh” (beyaz kil) niyetine kar beyazı kireçle boyalıydı!

İçeri alınan misafirlerin aynı anda ayakkabılarının düzenli bir şekilde balkon kenarına dizilmesi için evin küçüklerinden bir ekip bile oluşturulmuştu.

İçeri alınan misafirler, yaş ortalamaları hayli ileri olanlar ve iki alt jenerasyondan oluşan hiyerarşik bir düzen içerisinde, “haşeş”i (misafir odası) andıran misafir odasında yerlerini alıyorlardı.

Gittikçe kalabalıklaşan evde sakin bir telaş dikkat çekiciydi.

İçerideki kadınların hummalı mutfak işleri sırasında hiçbir gürültü çıkmıyor, kimse sesini yükseltmiyor, gereksiz sohbetler yapılmıyor, lüzumsuz kahkahalar atılmıyor ama durmadan etrafa “saklı gülümsemeler” fırlatılıyordu.

“Haşeş”te durum daha ciddi görünüyordu.

Günler öncesinden tespit edilen thamade de (kafile lideri) gelmiş, nikâh merasimine “thamade”lik yapması için ricada bulunulmuştu.

Evet, bu bir “nekehıtx” (Çerkes nikâh töreni) olmalıydı.

Çok geçmeden hazırlanan kahvaltı sofrasında namı diğerlerin şahı “lagum halıwe” (yağda kızartılmış hamur), devamında “halığoane” (özel karışımlı hamurdan yapılmış örgü vs. şeklindeki Çerkes ekmeği), bununla birlikte olmaz ise olmayacak peynirlerin efendisi; matekoey (Çerkes peyniri)…

Ve tabii ki “kalmukşey” (Latincesi Rumex acetosa. Labada tohumları kaynatılarak süt, tuz ve tercihe göre karabiber ile efsane lezzetini bulan çay) olurdu.

Böyle bir sofradan kalkan; nikâh şöyle dursun, can alıp cana kıyardı maazallah.

Yapılacak yolculuğun detaylı ve alışılagelmiş planı “thamade”ler tarafından yüzyıllar önce hazırlanmıştı zaten.

Yola çıkmadan kafilenin sayısı belirlenip görev dağılımı çoktan yapılmıştı bile.

Avlu önünde thamade liderliğindeki gruba ulaştırılan “bje” (bu ve benzeri ritüellerde özel bir tasta sunulan içeceğin yudumlanması) kaldırılıp, gerekli “hoeux” (gidilecek yolun, yapılacak hayırlı işin yolunda gitmesi ve güzellikle son bulmasını içeren konuşma yakarış, olumlama vs.) yapılmıştı.

Yolculuğun başlaması komutunu veren thamade kendinden oldukça emin halde, yolculuk sırasında ve tüm program boyunca kafileyi efsunlarcasına telkinlerde bulunuyordu.

Kayseri caddelerinden usulca süzülerek kayıp giden kafilenin her bir ferdi, meselenin kutsallığının farkındaydı.

Henüz hareket eden araç içerisinde thamade ve yardımcısı yerlerini almış oldukları halde, ritüel boyunca görev almak üzere belirledikleri bir “şhağrıt”a (thamade’nin aldığı kararların tüm topluluğa iletilmesini sağlayan, ritüel boyunca yapılacak tüm hizmetleri kendi oluşturduğu ekibi ile yöneten kişi) talimatlarını sıralıyorlardı.

Varılacak eve yaklaşırken müsait bir alanda mola veriliyordu.

Bu moladaki asıl maksat yetişmeden evvel “hıbar yeğaşe” (haberci) yollamaktı.

Ama ayrıntılardaki nezaketin tecellisi misali, aynı mola yerinde karşı tarafın temsilcileri karşılıyordu gelen nikâh grubunu!

Bu sadece Xabze’nin inceliklerinden bir tanesiydi!!

Bu sefer de nikâh kafilesinin temsilcisi olarak belirlenen iki kişiyi mola yerinde karşılayan grup, onlara refakat ederek eve öyle varılıyordu.

Görevleri; nikâh için yola çıkan kafilenin sözcüleri olarak, öncelikle kafilenin thamade’sini ve yardımcısını tanıtarak, gelen araç sayısını, erkek ve genç kızların kişi sayılarını iletip müsaade istemekti…

Böylelikle karşı tarafın toplandığı evdeki thamade ve ev halkını bilgilendirmiş oluyorlardı.

Yine aynı refakatçilerin yanına verilen başka bir kişi ile mola yerine hızlıca dönüp, bu kez de mola yerinde bekleyen grubun thamade’sinin yanına gidip karşı taraftaki thamade’yi tanıtarak buyur ediliyordu…

Sadece bu küçük detaydaki görenek; yüzyıllardır değişmeyen estetiğin, tevazunun, anlayışın sınırlarını zorlar cinstendi…

Tıpkı Kayabaşı’ndaki ev gibi aynı dinginlikte karşılanan kafilenin thamade’si ile karşı tarafın thamade’si arasında “jante” (başköşe) için küçük bir, yarı şaka yarı ciddi, yer tartışması yaşansa da karşı tarafın thamade’si yerini koruyor, nikâh thamade’sini de yanına oturtuyordu…

Bir ayrıntı daha vardı ki o sadece nikâh merasiminde dikkat çekiyordu; bence bu ayrıntı bütün olayı özetler nitelikteydi!

Tüm merasim boyunca yapılan sohbetlerin tamamında sadece Xabze’den, göreneklerden, tüm ayrıntılar herkesin duyabileceği şekilde anlatılır, hatta oda kapılarının da açık tutulması istenir, böylelikle orada bulunan herkesin bilgilenmesi sağlanırdı.

Merasim boyunca özel konulardan konuşulmaz, dini konulardan bahsedilmez, siyaset yapılmaz, mal mülk ve en önemlisi parasal hiçbir mevzu anlatılmazdı!

Çok geçmeden odaya iki genç kız giriyordu, thamade’den başlayarak geriye doğru sırası ile misafirlerin elleri tutulup hoş geldiniz deniyor ve ayakta bekliyorlardı.

Bu kez thamade söze girip genç kızlara teşekkür mahiyetindeki “hoeux” hitabından sonra nazikçe odadan çıkıyorlardı.

Ve bütün bunlar Anadolu’nun kalbi, “Ağzını yidiğim” Kayseri “Mahrumlar mevkii”nde yaşanıyordu!!!

“Kimdi bunlar kelee”?!

Ve ansızın olan oldu…

Açık pencereden kulakları tırmalayan zurnacıya davul da eşlik etmiş, odadaki herkesin manalı iç sesleri dışında konuşulan hiçbir şey anlaşılamaz olmuştu. Bir mahalle düğününe denk gelen Çerkes nikâh kafilesinin dramı görülmeye değerdi!

Bir süreliğine zaman donmuş, merasimdeki herkes aynı anda yerdeki oryantal halının motiflerinde kaybolmuşken;

Sessizliği bozan thamade’nin kesik kesik aldığı nefes olmuştu.

Aldığı temkinli nefesi ani bir tazyik ile verirken, mistik bir ormandan yankılanan bir sessiz çığlık gibi; dudaklarından hâkim olamadığı şu cümleyi savuruyordu odaya:

“Wey duneyıjure dığuj neş’a, jiaat jie!..” (Heey gidi aç kurt gibi koca dünya, derlermiş!..)

Thamade’nin aynı anda kapı ağzında her daim hazır bekleyen şhağırıt’ın gözüne bakması ile birlikte bütün açık pencereler, kapılar dahi kapansa da anahtar deliğinden sızan zurna sesi tüm atmosferi zedeliyordu…

Yazarın Diğer Yazıları

Toprağına küskün tohum…

Zamantı kıyılarında harmanına veresiye umutların henüz ekildiği aylardan mart, olmadı nisan. Huysuz iklimin kâh karlı, kâh yağmur altında ekilen, henüz yeni alınmış tohumun meraklı bir...

Toprak; en sadık yâr…

Dünyadaki tüm savaşların müsebbibi, uğrunda nice şarkılar, nice destanlar yazılmış dört ana elementin bence en başında gelmeli. Çıplak ayakla üzerinde gezinirken enerjini beşe katlayabilirsin, eğer...

Permakültür!!

Basit anlamda söylemek gerekirse; doğa ile sosyal yaşamın bütünleşirken, ekolojik döngüyü sağlıklı bir şekilde yönetip, sağlıklı doğaya, sağlam bireylere, mutlu çocuklara ve gülümseyen hayvanlara...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img