Yalnızlaştırılmış Çeçenler – Yalıtılmış Çeçenya

0
455

İnsan hafızası bazı şeyleri çok çabuk unutur, unutmak istediğinden mi canını acıttığı için mi unutur, bilinmez. Canınızı sıkacak olsa da yalnız bırakılan Çeçenleri hatırlamanıza yardım edeyim… 

Masal diyarı Kafkasya’nın başrol oyuncuları 2004’ten bugüne tarifi imkansız acılarla boğuşuyorlar. Oysa çok şey istememişlerdi, dağılan SSCB’den sonra kendi ülkelerini kurmak, yüzyıllardır uğrunda can verdikleri bağımsızlıpa ulaşmaktı hedefleri. 1924 SSCB Anayasası’ndaki bir maddeye, uluslar arası hukukta kabul gören normlara uygundu talepleri… 

Önce uluslar arası gözlemciler nezdinde 1991’de yapılan seçimleri halkın %90 desteğini alan Cohar DUDAEV kazanıyordu. Bunu Çeçen Meclisi’nin egemenlik ve peşi sıra bağımsızlık ilanı, 1992 yılında da Federasyon anlaşmasına imza konulmaması takip ediyordu. “Ne kadar isterlerse o kadar bağımsız olacaklardı”, tıpkı Yeltsin’in söylediği gibi, tıpkı bölgedeki Türki devletler ve tıpkı Doğu Avrupa’daki yeni devletler gibi. Hem tüm Dünya destek çıkmamış mıydı Ukrayna’ya, Estonya’ya… 

Ama olmadı… 

Rusya Federasyonu bu bölgeyi kaybetmemeliydi. Savaşı başlatana kadar her türlü yolu denediler Çeçenleri sindirmek için. Ambargo uyguladılar, gizli servisleriyle çeşitli operasyonlar yaptılar. Başaramadılar, aksine Çeçenler’in birbirlerine kenetlenmesine yardımcı oldular… 

Kasım 2004’de, Rusya ordusu generallerince 48 saatte ele geçirileceği iddia edilen Çeçenya operasyonu başladı. Üzerinden pek çok 48 saat geçmesine rağmen generaller istediklerini elde edemediler. Sonunda Şamil BASAEV’in Budenovsk’ta bir hastaneye yaptığı baskın ilk savaşa noktayı koydu. Nisan 1996’da DUDAEV katledildi. DUDAEV’in yerine geçen Zelimhan YANDARBİEV oldu. Rusya ile barış masasına oturan Aslan MASHADOV, imzaladığı anlaşma ile Çeçenlerin bağımsızlığını ve elde ettiği zaferi tescilledi… 

İlk savaşın bilançosu bir avuç Çeçen için çok ağırdı; 50 bin kişi hayatını kaybetmiş, 400 bin kişi mülteci konumuna düşmüştü… 

Bir süre sonra yapılan seçimlerle halkın temsilcisi Aslan MASHADOV oldu. Barış dönemi, imzalanan anlaşmaya rağmen FSB (eski KGB) tezgahları ile baltalandı. Önce Rusya’nın muhtelif yerlerinde bombalar patlatıldı, suçlu olarak Çeçenler gösterildi. BASAEV’in Dağıstan’dan gelen yardım isteğini geri çevirmeyerek bölgeye gitmesi ise Ruslar’ın ikinci savaş için artık elinde yeterli koz toplanmasını sağlamıştı… 

1999 yılında Rus güçleri yeniden Çeçenya’yı işgal ettiler. Başlayan işgal, ordunun olanca gücü ile devam ettiriliyor. Her ne kadar dış Dünya’ya ‘savaş bitti, artık sadece dağlarda teroristler kaldı’ şeklinde propagandalar yapılsa da her gün ölümler, tecavüzler, adam kaçırmalar sürüyor. Geçen süre zarfında Çeçenya’nın ikinci devlet başkanı Zelimhan YANDARBIEV iki FSB ajanı tarafından 2004 yılında Katar’da bombalanarak katlediliyor, Çeçenya’nın üçüncü devlet başkanı Aslan MASHADOV’da barış çağrıları yaptığı dönemde Mart 2005’te Ruslar tarafından katlediliyor ve mücadele genç ama onurlu SADULLAEV yönetiminde devam ediyor. İşbirlikçi Ahmad KADIROV, özgürlük savaşçısı Çeçenler’den hak ettiği cezayı alıyor ama saltanatı oğlu Ramzan KADIROV’a geçiyor. Sözde bir seçim tezgahlanarak bir kuklayı devlet başkanı, diğer kuklayı da başbakan yapıyorlar… 

Bugün 250 bin ölü, 600 bin mülteci bilançosunu gösteren tabloya rağmen büyük devletlerin petrol ve doğal gaz için olanları görmezden gelmesi, 11 Eylül saldırıları ve tüm Dünya’da oluşturulan korku gündemleri, Ruslar’ın Çeçenler aleyhindeki Vahhabist ve terorist propagandalarının hız kazanması, cesur Çeçenler’i bir anda yalnız bırakıyor. Savaş travması altındaki Çeçenler; yalnızlığın, yalıtılmışlığın verdiği psikoloji de eklenince farklı kesimlere yanaşmak durumunda kalıyor… 

Budenovsk eylemi gibi savaşı bitirme amacı taşıyan ama kendi halkına dahi acımayan Rusya devletinin gözünü kırpmadan rehine kurtarma operasyonu ile herkesi öldürdüğü Moskova’daki tiyatro baskını, FSB tezgahlı Beslan olayı, infilak eden uçaklar, bombaların patladığı apartmanlar…! Devletin istediği Çeçen imajını çizmelerine yardım ediyor… 

Nedendir bilinmez, pek çoğumuz olanları sorgulamadan bunları Çeçenler’in yaptığına ve onların birer terörist olduğuna inandık. Nalçik’te bir saldırı olduğunda herkes yine Çeçenler diye sarılmamış mıydı klavyelerine! Oysa orada tek bir Çeçen olmadığı geç de olsa anlaşıldı…  

Çeçenler bugün herkesin kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı bir koz. Bunu her kesim inkar etse de Çeçenler devletlerin politik ilişkilerinde öne sürülüyor, zengin olmanın kestirme yolu Çeçenler için yardım toplamaktan geçiyor ya da kimi faaliyetleri haklı çıkarmak için terörist olarak Dünya’ya lanse ediliyor Çeçenler… 

Oysa yaşama mücadelesi veriyor mülteciler Dünya’nın dört bir yanında, sağlık güvencesiz, çalışma izinleri olmaksızın her an Rusya’ya iade edilme korkusu ile. Oysa özgürlük için savaşıyor Çeçenler, uydurulan kimi senaryoların aksine… 

Hitler ya da Stalin’den daha acımasız bir diktatör olan Putin de Çeçen konusunda çözümü bulmuş; ‘iyi Çeçen ölü Çeçen’ dir. Bulduğu çözüm doğrultusunda da her gün birileri kayboluyor, birileri tecavüze uğruyor, birileri organ mafyasının elinde oyuncak oluyor, kimileri de fidye oyunlarında figüranlık yapıyor. Biz sadece izliyoruz… 

Çeçenler artık sadece özgürlükleri ve Çeçenya için değil aynı zamanda humanizm ideasını kurtarmak için de savaşıyor! Tüm görmezden gelmelere yanıt verebilmek için… 

Tüm Dünya’da Amerika’nın Irak işgali protesto edilip barış sesleri yükselirken Rusya’nın Çeçenya işgali konusunda ise böyle gür sesler çıkmadığını gördük. Bush’u ıslıklayanlar, Dünya’nın en acımasız katliamını yürüten Putin’i görmezden gelmeyi tercih ettiler. Bu şu gerçeği bir kez daha ortaya koydu, aslında Irak için yapılan mitingler orada yaşanılan vahşeti durdurmak için değil, tamamiyle Amerika karşıtlığıyla ilintiliydi. Hal böyle olunca da Putin’in Rusyası, eski büyük Rusya’ya olan saygıdan ötürü aydınların olaya duyarsızlığını da beraberinde taşıdı ve taşımaya da devam ediyor… 

Herkes Çeçenya’da yaşanılanları biliyor, herkes Rusya’nın uluslar arası hukuk kurallarını, demokrasiyi ve ahlaki değerleri yok saydığını biliyor ve herkes şunu da çok iyi biliyor ki buna karşı koymak büyük riskler, politik kaygılar taşıyor. Ama bu duruma kayıtsız kalan tüm Dünya da bu suçun ortağı oluyor. Eğer bir gün uluslar arası hukuk uygulanabilir ve gerçek suçlular mahkeme huzuruna çıkarılabilirse olanları görmezden gelenler de kurulacak mahkemede yargılanmalıdır… 

Yazdıklarım dün gece gördüğüm bir kabus mu, yoksa içinde olanca vahşiliği barındıran bir film senaryosu mu? 

Ne yazik ki ne bir kabus ne de bir film senaryosu! 

Yaşananlar, insanların çeşitli değerlerin olduğuna inandırıldığı 21.yy Dünyası’nda bu değerlerin de büyük güçlerin hegemonyasındaki oyuncaklar olduğunun göstergesi… 

A.Burak ÖZTAŞ 

  

Sayı : 2006 06