Ellerimde Soluk Bir Harta

0
488

                                 Semih Seyyid 

Sert adımlarla biri yürüyor yüreğimde,  

Geçiyor eski zaman evlerinin,  

demir parmaklıklı pencere önlerinde,  

Güneş pörsüyor,  

Bir çiçek soluyor elde,  

Ya da kızıl saçlı bir genç kız bedeni,  

Tiril tiril yaşayacağı çağda,  

Veriliyor killi toprağa.  

***

Bir ruh gibi uçuyor şimdi düşler,  

Göz önünden kayarak geçiyor, nazlı hayaller,  

Ardında salkım saçak anılar,  

Ders zili çalmadan önce ki heyecanlar,  

Tatlı çileler, körpe ışıltılar! 

 ***  

Sonra bir şeyler olur ve tren,  

Yeşil, kahverengi ağaçların arasından,  

Utanmadan sıkılmadan bir şarkı mırıldanıp,  

Islık öttürerek geçer gider önümüzden,  

Rayların üzerinden ufuk çizgisine doğru,  

Ufuk çizgisinde durup, paslanmaya yatar!  

***   

Içinde şimdi bir sütbebe uyuyor mışıl mışıl,  

Ne dağdaki gerilla babasından,  

Ne okul baskınında genc ölen ablasından haberdar,  

Ne de uzak soğuk bir ülkede,  

Bitimsiz süregiden dans partilerinden!  

***   

O daha uzunca bir süre duymayacak,  

Gizli ve karanlık saraylarda,  

Onun için alınan kararları,  

O daha uzunca bir süre bilmeyecek,  

Annesinin memesinin sarhoş bir asker tarafından kesildiğini!  

 *** 

Rüzgar efil efil esiyor ve her esişte çayırları esnetiyor,  

O çayırlar ki gümrah ve azgın,   

Sürgün çadırları çevresinde, çadırlarla yatıp kalkıyorlar,  

Yine o çadırlarda yaşam süregeliyor,  

Bizler azaldığımız gibi çocuklarımız çoğalıyor,  

Çocuklar çoğalıyor ve bizler azalıyoruz!  

*** 

Şimdi kesik kesik soluk alışverişleri,  

Ellerimde soluk bir hartanın,  

Ta ortasında toprağın, yedi yıldızlı,  

Açmaz her aç diyene bağrını,  

Sesteki ılık tınıyı almadan,  

Açılmaz “Yüksek memleketler ülkesi”nin,  

En derin koyakları, en yüksek dağları!  

 *** 

Kalpak öyle kolay eğilmez,  

Eğilmez onurlu başlar öne,  

Yüzyılların içine kök salmış,  

Ülkesinden almış ruhunda ki besicliği!  

***   

Orda işte orda bekliyor bizi,  

Düşlerde biriken gri bulutlar,  

Kararsızlık almayın bunları,  

Bir bilinmezci tavırdır bu sergilenir,  

Erişilemeyen sahip olunamayandır!  

Hamur çıkabilir un yoğrulmalı,  

Hem pişmanlık duymamalı insan yaptıklarından,  

Hem gerçekten doğrudan şaşmamalı.  

 Şimdi ürpermeli beden!  

Açmalı koca bir gonca,  

Katmerle ve ısırıklarla dolu bu,  

Bir kızıl laledir dilim!  

 *** 

Elden ele dolaşan o harta nedir?  

Kimin eli kimin böğründe,  

Milyonlarca çiçek soluyor bir yerlerde!  

En verimli çağında bir beyni kaybetmek ne demektir?  

Tam sevilme çağında yakalanmak ansızın ölüme,  

Daha acısını unutmadan çocukların, anaların,  

Mezar mezar kabardık Tanrım!  

 *** 

Ürperir ten ve kan,  

Birilerinin atardamarından kopup fışkırır,  

Bu benim, bu senin, bu hepimizin kanı,  

Düşmanlarımıza sunmak için değil,  

Düşmanlarımıza rağmen varolmak için!  

***   

Ve ürperir ten,  

Bu kayıplar hep bir şeyler için,  

Çok eskiden beri yapıldığı gibi,  

Hayır! Kurban edilmek hoşnutluğundan değil,  

Yinelenmesinden utanılabilsin diye!  

 *** 

Biraz daha biraz daha yakınız artık,  

Ölüme!…  

Ellerde soluk bir harta,  

Iki elden getirildi bu hale,  

Biri soğuktan ve votkadan zalim,  

Diğeri kutsal bildiklerimizden!  

*** 

Biraz daha biraz daha yakınız artık,  

Ölüme!…  

Sararmış çayırları toprağın altına serme zamanı geldi,  

Gelecek yeni bir çayır mı yine yetiştirmeli?  

***   

Harta; halı gibi yerler ve ayaklar altında,  

Bu coğrafyayı yüreğiyle eskisi,  

Anlayış ve akılda yenisiyle diriltmeli! 

 

Sayı : 2007 01