Ben kendisini ilk defa yıllar önce bir özel tv kanalının tartışma programlarından birinde izlemiştim. Orada Cemal Şener de vardı ve söz geldi Ethem beye. Ethem bey ile ilgili Cemal Şener’in düşüncesini ve çalışmasını biliyordum ve okumuştum. Hrant Dink’i duymuş fakat hiç televizyonlarda görmemiş ve çıkardığı ‘Agos Gazetesini’ de okumamıştım. Sadece duymuştum. Hiç tanımdım, hiç görmedim. Tanışan, sohbet eden arkadaşlarım var. Ekranda Ethem bey ve diğer ezilen halkların kesimleri ile ilgili tahlilleri beni o insana bağladı. Hrant Dink, beni anlatıyordu. Benim ezilmişliğimi, “hain” damgamı savunuyordu. Benim; sevgiyle, saygıyla, dostlukla, insani güzellikleriyle bir arada yaşamak isteyen duygularımı, düşüncelerimi anlatıyordu. Ben hiç Hrant’ı tanımadım. Tanımak ister miydim hiç düşünmedim. Düşünmedim çünkü o bendi zaten. Benim isteklerimi dillendiriyordu. 19 Ocak tarihinde yaşanan olayı duyunca ve görünce uzun zamandır yapamadığımız şeyi yaptık. Gözyaşlarımız sel oldu aktı. İşte o zaman tanışmadığıma pişman oldum. Bir vesileyle gidip tanışsam elini sıksaydım keşke diye.
Hrant’ı yolcu ettik, uğurladık. Uğurlamadan önce farklı düşünen bütün vatandaşlara, uğurlamaya katılanların öğrettiği bir şeyler umarım olmuştur. İnsanlık adına, kardeşlik adına, halklar adına, vatandaşlık adına. Rakel Dink “Sessizlikle büyük bir ses yükselteceğiz”, demişti. Kilit cümle “Katil kim olursa olsun bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim…” sözleri, oynanan gerçek senaryoları özetliyordu.
Hafızam yanıltmıyorsa uğurlamadan bir gece önce akşam haberlerinde herhalde, ‘F Tipi cezaevlerinde tutuklular arasında görüş haftada 10 saat yapılabilecek’ diye açıklama yapıldı. Açıklama; daha fazla ölümlerin ve tecritin yaşanmaması için insanlık adına vermiş olduğu onurlu mücadeleyi sürdüren Behiç Aşçı ve 2 kişinin ölüm orucunu bırakmasını sağladı. Umarım bu iyileştirme bütün siyasi mahkûmları kapsar ve daha geniş görüşme olanaklarına kavuşurlar.
Jineps’in de son sayısında verdiği gibi Manisa’da Gazete Gündem adıyla çıkan yerel bir (22.11.2006 tarihli) gazete, Ethem Bey’i bırakın, şu anda Çerkesim diyen herkesi “hain” ilan edecek yazılar yayınlıyor. Bu yerel gazetede emek verenlerin içinde de kim bilir hangi halklardan kimler var. Etnik yapısını saklayan, inkar eden, ‘buymuşum ama ben şuyum’ diyen kim bilir kimler var. Halkı halka kırdıran, kendi halkını yok etmeye çalışan, çalışırken de bütün değerlerini yitiren, yerine yeni kimlik değerleri yerleştirdiğini düşünerek yaşamak isteyenler için ne söylenebilir. Yıllar sonra vicdanlarındaki acıyı unutabilir ve dindirebilirler mi?
Ethem beyin mezarının Türkiye’ye getirilmesiyle ilgili son günlerde Kayseri’de başlatılan kampanyayla ilgili söz konusu yerel gazetede yazan tarihçi-yazar bir kişiye göre; neredeyse Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’ten bugüne kadar Türkiye’de ne kadar siyasi, politik olay olmuşsa bu ülkede hep Çerkesler yapmışlar. Gazeteyi çıkaranlara diyecek söz bulamıyorum. Amaçlarının ne olduğu zaten apaçık ortada. Basında etik anlayışı nerede? Fakat yazar için söyleyebileceğim bir şey var; ‘bu ülkenin çok iyi psikolog, psikiyatr ve sosyologları var, bu durum onların alanına giriyor, değerlendirmeyi onların yapması daha sağlıklı görünüyor’. Ama bizim de bundan bir pay çıkarmamız gerek kanımca. O da nedir; şu sıralar yine hesabını yapabildiğimiz veya yapamadığımız politikalarda Çerkesler’in tekrar alet edilecek ve kullanılacak olduğu ve şimdi de tekrar takrar hedef gösterildiği. Ama ne yapılırsa yapılsın Türkiye artık daha demokratik, daha güzel yarınlar için vatandaşlarının çoğunluğuyla yola çıktı. Halklar gerçekten kardeşçesine yaşamlarına devam ediyorlar. Ezilen, horlanan, yoksul halkların yanında böylesi güçlü insanlar halklar adına, demokrasi adına mücadele ediyorlar. Büyük bedeller ödense de.
Unutmayın “Su çatlağını bulur”. Bunu engelleyemezsiniz. Ne yaparsanız yapın, hiç azınlık bırakmasanız dahi tarih belli bir yerde olacak ve bu söz yerli yerine oturacak. .
A.Najjar’ın yazdığının yorumu “Kuşun tekrar geri geleceğini bilmesini, (…) atalarının çaresizliğini düşünmesi, bu benzetmeyle de atalarını yad etmesi anlamını da taşıyor”. Bunu hatırlarken, bundan sonra Hrant Dink’i de her güvercin salınışında hatırlayıp anacağım.
Bu üç önemli olay Türkiye’yi ve dünyayı sarsacak; bu olayları değerlendirdiğimde diyorum ki yıllar yılı düşüncem yanlış değilmiş. Hrant’ı kendisine ateş edenleri dahi uygarlık adına anlamaya ve onların da haklarını savunmaya çalışan biri olarak tanıdım ve sevdim, saydım.
Sayı : 2007 02
Yayınlanma Tarihi: 2007-02-01 00:00:00