Tarihte dayatma ve hegemonya halklara zulüm getirdi hep.
Zorlu bir geçmişi olan Kuzey Kafkasya, katliamlara, savaşlara, haksızlıklara karşı muazzam bir duruş sergilemişti. Çerkesler, M.Ö kurulan site devletleri uygarlıklarından, boy, kabile bölünmüşlükleriyle, iç kavgalarla, yönetim savaşlarıyla gelmişlerdi günümüze. Uzun yıllar feodalite ile birlikte yaşamışlardı. Öte yandan görkemli uygarlıklara da damgasını vurmuşlardı. Büyük bir mirasa sahiptiler. Değişik etnik ve farklı inançlarla yan yana yaşamışlardı. Birbirlerinden öğrenmiş, çelişkili bir yaşam sürdürmüşlerdi. Geçmiş deneyimlerden ve kültürel aydınlanmadan gelmişlerdi bu güne. Daha 16. yüzyıldan itibaren Çarlık, onlarca defa Kuzey Kafkasya halklarının mücadelelerini boğmuş; siyasi, iktisadi, kültürel, coğrafi tarihi sorunları savaş ve sürgünle çözmek istemişti. Ulusal özgürlüğünü yitirmek istemeyen Çerkesler her defasında doğrudan bağımsızlık mücadeleleriyle direnişler göstermişti. Sonuçta 19. yüzyılın son çeyreğinde üstün silah gücü ve kat kat sayısal fazlalıklarıyla Çarlık, Çerkesler’i sürmüş, topraklarına farklı milliyetlerden halkları yerleştirmişti. Çarlığın zulmü altında ezilen ve diyaspora edilen, izole olan, kendisine yabancılaştırılan yaşamlara itilen Çerkesler’in hazin öyküsüdür sürgün.
Çarlığın çıkarları uğruna halkın mutluluğunu mutsuzluğa dönüştürmek, sömürgeci İngiliz, Fransız ve Osmanlı devletlerinin kışkırtmaları ve yerli Çerkes işbirlikçilerinin bunları desteklemeleri, Çerkesler’in birlik ve dayanışmalarının boşa çıkartılması, Çerkes ulusunun ve halkının aydınlık geleceğinin yok edilişidir sürgün. İşgale başkaldıran Çerkes ulusal kurtuluş mücadelelerinin boşa çıkartılmasıdır sürgün. Diktatörce yetkiler ve üstün silah gücüyle donatılmış Çarlığın karşısında özgürlük mücadelesi yürüten Çerkesler’in; siyasal ve sosyal kurtuluşlarının bastırılması, parçalanıp dağıtılması, asimile edilmesidir sürgün. Çerkes tarihinin zorlu geçmişinin ve bu zorlu geçmişin tarihidir sürgün. Bir ulusun ve yüz binlerce bireyin tarihidir sürgün.
Sürgün Çerkesler tarihe, tarih de sürgün Çerkesler’e karşı sorumludur.
Dün Çarlık bu gün de Rusya, köklerinden kopartılan Çerkesler’in bilinçlerinin, tarihlerinin karartılmasını istemektedir. Çerkesler köklerinin tarihin derinlerine dayanan bir halk olduklarını, gelecekte de var olmayı istediklerini, barış içerisinde bir yaşamdan yana olduklarını her fırsatta uluslararası alanlarda dillendirmektedirler. Onlar kendi tarihlerine kadar başkalarının tarihlerine, kültürlerine saygı duyduklarının da bilincindedirler. Geçmiş ve gelecek yaşamlarını; iktisadi, kültürel, politik, siyasi, sosyal sorunlarına sahip çıktıklarının da bilincindedirler. Bir ulusun geçmiş ve gelecek yaşamı, ütopyası üzerine varlığını sürdürmesi bilinçlerin karartılmasını boşa çıkartacaktır bununda bilincindedirler.
Emperyalist işgalcilerin yıkıcı savaş, hegemonya, kıyım ve sürgünleri Çerkes sorunlarını doğurdu. Bu sorunlar bir arada yaşama bütünlüğünü parçaladı. 1864 de sürgün edilen yüz binlerce insan; acıların, açlıkların, yoksullukların, kitlesel ölümlerin en çetinini gördü.
Sürgün yaşamı sürgünlerin hayatında çarpıcı ve öğreticidir. Ulusun ve bireyin yaşadıkları haksızlıklar, ölümler ve uğradıkları zorbalıklar, sürülmüşlüğün acıları.. Yaşamını yitirenler ve bebekler ki en mahzun olanlardı. Gemilerde ölenlerin denize atılmaları ve ölmüş annenin memesini emen çocuklar…
Oysa masum bir yavrunun ölümü dediğin, hastalığın da habercisi. Biliyordu gelin de biliyordu bilmesine ama bebeğini denize bırakmaya içi elvermedi. Deniz kalabalıktı, çünkü ölümle ve onlar… onlar ki Kaf Dağlarının yiğit halkı, balıklarla karşılaştırılınca bir hiçtiler.
Hayatın son anıydı ve artık kokan, zamana direnemeyen bir bebeğin beşiği, anasıydı.
Ah, her şeyin resmini çeker ölüm ve öylece bırakır. Bir bebek nasıl öldüyse öyle kalır / oğlum benim, kara balım, ciğerim, oğlum benim / Mendili cebime koydum diye, kurumuyor ki gözlerim / oy kara deniz çırpındın durdun ya, daha da çırpın deniz / sevdiğim, dalından erken kopanım sana emanet / {…} deniz, işit beni deniz! / Oğul yorgun memelerine saldırıyor / {…} oyy deniz, deniz oyy deniz! / bil ki, yerinde duramıyor duvara atılan çentik / dehşetle yağıyor ince karanlık, içim dışım yenik / ateşten kazmalar işliyor kalbimin duvarlarına / {…} kızım, kızındır deniz, daha ana olmadan solgun bedeni / bu gelin senin suyunu, balığını emzirmedi mi?
(Özlem Sezer- Ütopiya Kültür Sanat Dergisi)
Zulüm halkların yaşamında hep vardı. Kuzey Kafkasya’da, Latin Amerika’da, Vietnam’da, Orta Doğu’da, Dersim’de, farklı coğrafyalarda. Egemenler halklara baskı uyguladı. Halkların kardeşliği ve dayanışmalarıyla hayatta kaldı sürgünler yabancı diyarlarda çoğu defalar.
İnsanlık tarihi savaşların ve zorbalıkların, zulmün izleriyle doludur. Göreceli olarak insan madeni keşfetti, araç gereçlere dönüştürdükten sonra silah yaptı. Araçların ve silahların geliştirilmesi savaşları, katliamları doğurdu. Ürün fazlalığını, emeği, sömürüyü ve toprakların altındaki ve üstündeki zenginlikleri elde etmek için işgal savaşları sürdü geldi. Dünyanın neresinde olursa olsun işgallerle ve savaşlarla, uygarlıklar ve kültürler yok edildi. İnsanlar acı çekti, topraklarından sürüldü. Bu gün de ABD Irak’ta, Rusya Çeçenya’da… Ve diğer emperyalist işgal ve savaşlar dünyanın pek çok bölgesinde devam etmektedir. İşgalciler, emperyalist saldırganlardır. Onlar dünyanın pek çok bölgesinde pek çok savaş çıkarttı. Ülkeleri, toprakları işgal ettiler. İnsanları katletti, yabancısı olduğu coğrafyalara sürüldüler zorla. Dilleri, kültürleri, gelenekleri, uygarlıkları, zenginlikleri yağmaladılar.
Çerkes Sürgünü, Çarlığın ve sömürgeciliğin kolonyalist uygulamalarının ve feodalizmin en güçlü döneminin sürgünüydü. Sonraki süreçte ise dünya feodal pazarları, kapitalist pazarlara, emperyalist pazarlara bıraktı.
Sayı: 2007 05