İyi at kanatlı kuş gibidir

0
545

Adige atının ortak yanları; ince kafası (yılan kafası gibi), geniş ağzı, büyük burun deliği, sivri kulakları, kocaman parlak gözleri, dik ve uzun boynu, açık ve geniş göğsü, geniş toynak araları, iri cüssesi, orantılı uzun beli, eğimli kalçası, düz ve ince ayakları, uzun bilekleri, tüysüz topukları, derin ayak çukurları, kısa ve ince kuyruğudur

I.Bölüm

At arkadaş gibidir.

Adige karnını aç bırakır.

 Atının karnını aç bırakmaz.

Atın ilk evcilleştirilmesinden bugüne kadar geçen beş bin yıldan beri insanoğlu dur durak bilmeden at cinsinin kalitesini artırmak için çalışmakta, bunun için en iyi at cinslerinden yararlanmaktadır. Güçlüler, koşum atları ve yarış atları… Bu atlar binildiği zaman hızla yolu tüketen, ava gidildiği zaman görevini tam olarak yerine getiren, hiç pes etmeyen, savaş meydanında göğsünü ve toynağını kullanarak düşmanla kıyasıya savaşan, korkusuzca ve inatla mücadele eden, yarışta önüne geçilmesine asla tahammül etmeyen, canla başla kazanmak isteyen, rekabetçi, yenilgiyi hazım etmeyen bir karaktere sahiptir. Çiftçiler için koşum atı, kırda – bayırda, gece – gündüz çobanların can yoldaşı, seyirlik oyunlarda sirk sanatçılarının rol arkadaşı olan bu atlar daima amaca uygun bir şekilde eğitilmişlerdir.

Tarihin bize ulaştırdığı kadarıyla Homer atın yelesini altın suyuna benzetirdi. Plutark: İnsanların tanrılara kızları kurban etme geleneğini terk ettikten sonra, onların yerine sarı yeleli atları kurban etmeye başladıklarını anlatır.

Arkeologlar kazılarda altın ve bakırdan mamul birçok at resmini ortaya çıkarmışlardır. Yaklaşık dört bin yıllık mezarlardan çıkan kemikler açıkça ortaya koymaktadır ki eskiden atlar sahipleriyle birlikte gömülürlerdi. O resimler ve kazılarda bulunan kemiklerden faydalanılarak eski çağlarda yaşayan atların anatomik yapıları hakkında fikir sahibi olunabilmekte ve koşun takımlarının yaşı da tamı tamına tespit edilebilmektedir.

Sözgelimi, en eski gem takımının yaşı yaklaşık 5.000 yıl, kamçının 2.000 yıl, üzenginin 1.500 yıl, yuların ise 2.700 yıl olduğu tespit edilmiş, bunların ilk önce Assiriye’de kullanıldığı anlaşılmıştır.

At binenler ilk önceleri atı boynuna takılan örgülü bir ip ve küçük bir çubukla idare etmişlerdi. Bu olsa gerek atına binen gencin üç gürgen boyunduruğu, eğitirken atın kafasında kırmasının nedeni.

Gem icat edildiğinde, sadece atın ağzına konulan ince, kısa bir deri parçasından ibaretti. Bu gün bile birçok halk gemde burunluk, alınlık ve ağız demiri kullanmamaktadır. Eskiden Adigeler de burunluğu olmayan gem takımı yapmışlardı.

At insan gibi konuşan, rehberlik yapan, gelecekten haber veren, akıllı, üstelik uçan bir canlı olarak betimlenir masallarda. Uçan hayvan olarak betimlenmesinin sebebi şudur: Hızlı atlar uçma hissi verir binicisine, aynı zamanda uzağa sıçrayabilirler. 1957 yılında Almanya’da eğitilen bir at alçak bir engelden ve bir havuzdan aynı anda atlamıştı. Bu atın ayaklarını yerden kestiği ve tekrar bastığı yer arasındaki mesafe 12 m. 16 cm. idi. Sanırım atın masallarda uçan bir canlı olarak tasvir edilmesinin sebebi bu olsa gerek.

Bugün dünyada birçok farklı at cinsi bulunmaktadır. Bunların elli kadarı bizim ülkemizde yaşar. Safkan İngiliz atı bunların en ünlüsüdür. Onlara bu ismin verilme nedeni, İngilizler’in 17. yy’dan bu yana İngiltere’de atların anne – babaları ve büyükanne – büyük babalarını cesaret, güç, sürat ve söz dinleme yetenekleri ve vücut ölçüleri bakımından düzenli olarak kayda geçirmeleri ve şecerelerini takip etmeleridir.

Türkmenlerin genellikle binek atı olarak kullandıkları güzel Akaltekin soyu da ünlü at cinslerinden biridir. Bu at iki günde bir, sadece birkaç damla su içerek, her gün 100 kilometre kadar yürümek suretiyle hafta boyunca yolculuk yapabilmektedir.

Çerkesler tarih boyunca atlarla birlikte, eğer üstünde ömür geçirmişlerdir. Bu nedenle her bir Çerkes sürekli daha iyi bir ata sahip olma, ona uygun koşun takımı edinme ve silah ve giysi tedarikinde bulunmayı bir görev olarak görür. Bu kitapta binek atı ve eğer yapımı ile ilgilidir.

Atın arabaya koşulması, tahıl ve ot taşımada kullanılması, ormana gidilmesi, karasabanla toprağı sürmeye başlaması yaklaşık 200 yıl öncesine kadar dayanır. Adigeler’de en ünlü at cinsleri: Csolexhu, Trame, Qandor, Abıqu, Beyqan, Yeqhen, Haqhundoqo, Qundeyt, Jerıcstı, Mercsen, Abzon, Yeseney, Csedjeroque ve benzerleridir. Açıkça görüldüğü gibi bütün bu at cinsleri ismini ailelerden almaktadır. Nagume Csore’nin yazılarından 16. yüzyılda Terek nehrinin doğu yakasında yaşamış olan Csolexhu ailesinin kendi aile adlarıyla anılan at cinsinin o dönemde bütün dünyaya nam saldığını anlamaktayız.

Adige atının ortak yanları; ince kafası (yılan kafası gibi), geniş ağzı, büyük burun deliği, sivri kulakları, kocaman parlak gözleri, dik ve uzun boynu, açık ve geniş göğsü, geniş toynak araları, iri cüssesi, orantılı uzun beli, eğimli kalçası, düz ve ince ayakları, uzun bilekleri, tüysüz topukları, derin ayak çukurları, kısa ve ince kuyruğudur.

Bütün bunlara ek olarak her at cinsinin kendine özgü karakterleri vardır: Güçlülük, sürat, uzun süre yürüme yeteneği, zeka ve söz dinleme özellikleri bunlardan bazılarıdır.

En iyi atlara “Csaqhdiy” denir. Bunlar hiç zorlanmadan her gün 120 km’ye yakın yol alabilir. Bir-iki gün hiçbir şey yemeseler ve su içmeseler de dayanabilir, toynakları sağlam olduğundan taşlık arazide rahatça yürüyebilirler.

Adige atlarının sayısı en fazla olanı ve en ünlüsü dorattır (kırmızı). Ancak siyah ve brul olanlardan da güçlü atlar çıkmaktadır. En değerli atlara Adıgeler, “xuare”, “xuare gibi”, Adıgeyler “fare” Ruslar ise “far” derler.

Alnı ve bileği ak olan (tek veya çift bileği) atlarla kösteklenen üçayağı (iki ön pençe ve sol arka) beyaz olan atlar uğurlu sayılır. Eğer atın dört ayağı da ak ise bu uğursuz sayılır.

Atın iyi olmasında doğrudan doğruya onu doğuran anne ve babanın soy ağacının çok büyük etkisi vardır. Bu nedenle soylu atların ırkından gelen taylar arasından en elverişli, düzgün suratlı ve güçlü ayakları olanlar daha özenle beslenip, eğitilir. Üç dört yaşını doldurmamış ve eğitimini yeni bitiren ata eğer vurulmaz. Uzun yola çıkılmaz. Yük taşıyıcılar uzun yola yavaş – yavaş, alıştırılarak hazırlanır. Özenle besleme, banyo, taşlık alanda süratli gezindirme, ahırın temizliği, kuruluğu, ısının yeterli düzeyde olması, atın uzuvlarının güçlenmesi ve sağlamlaşması için gereken önemli ayrıntılardır.

Atı çok olanlar onları gruplar halinde beslerlerdi. Bir grup 12 ile 20 kısraktan (dişi at) oluşur, her grupta bir aygır (erkek at) bulunurdu. Aygırlar liderlik, sevk ve idareden sorumludur. Kısrakların gruptan ayrılmasına müsaade etmez, gruba katılan kısrakları ise kabul ederler. Diğer bir aygırın gruba katılmasını istemez, gerekirse onunla kavgayı göze alır. Zor ve tehlikeli anlarda aygır kısrakları toplayarak güvenli bir korunağa götürür, bu şekilde onları korumuş olur.

Yetiştiriciler aile damgasını atın sağ veya sol baldırına vururlardı. Atı kaybolan bu damga sayesinde atını tanırdı.

Birçok halk Adigeler’i ve Adige atlarını iyi tanır. Emidio Doritrlli De’ Askoli’nin yazısına göre Adige atları yeterince hızlı ve güzeldir. Ona binen Adige atlısı da cesim ve ince belli, diğer bir deyişle ata yakışmaktadır.

James Bell Adige gençlerinin ustalıkla at bindiklerini, atın da onun isteklerini nasıl yerine getirdiğini gördüğünde hayretler içinde kalmıştı. At son süratle koşarken, ona binen genç tüfeğini kınından kapıp havaya fırlatılan kalpağı vurabilir, attan atlayarak ayakları yere değer değmez tüfeğini doldurur, aynı anda arkasından tekrar ata biner, kılıcını kınından çıkarıp saldırı için hazır vaziyeti alabilirdi. Ünlü Alman bilim adamı Karl Kokh, Adigeler’in atçılığının öneminin onların atlara gösterdikleri sevgiden ve bütün Kafkasya’da Adige atlarının diğer at cinslerinden 5 – 6 kat daha pahalı olmasından anlaşılabileceğini belirtmektedir. Giovanni Lukka’nın anlattıklarına bakılırsa Adige atları Tatar atlarından daha süratli idi. Bu nedenle Tatarlar sürekli Adige atı, eğeri ve koşum takımı satın alırlardı.

Belçikalı ünlü bilim adamı Jann Charl De Bess şöyle yazar: “Klaprot’un söylediğinden farklı olarak bunların (Adigeler – Ç. A.) atları yükseklik açısından süvariliğe elverişli ve hızlıdır. Üstelik yokuş çıkmada ve ağırlık taşımada ben bu atlar kadar dirayetli olanını görmedim…”

İsveç kralı XII. Karl’ın emriyle 1911 yılında Kuzey Kafkasya’ya gelmiş olan Fransız Şövalyelerinden Abri De La Morta’nın yazdıklarına göre; o Adige kadınlarının omuzlarında okluk, ellerinde yay ve kollarında avcı şahin kuşu ile tıpkı erkekler gibi avlanarak, üstünde dörtnala dağda bayırda at koşturduklarına defalarca şahit olmuştur.

Adige üniforması göz alıcılığının dışında, hafiflik ve estetik açıdan da at binmeye uygun olduğundan birçok halk tarafından benimsenmiştir.

Kitaplarda anlatıldığına göre, Adige atının ünü ve değeri nedeniyle onun hediye olarak verilmesi hediye alana tarifi imkansız mutluluklar bahşederdi. Bu nedenle bir Adige, birini sevindirmek veya onurlandırmak istediği zaman ona genellikle kendi atını layık görürdü. Sözgelimi, Romanov ailesinin krallığı ele geçirmesi nedeniyle ( Mikhail Romanov’un Rus çarı olduğu yıl 1613 yılıdır) 1616 yılında Adigeler iyi dileklerini bildiren konuşmalar eşliğinde (exhuexhu) ona en iyisinden 12 at hediye etmişlerdi.

1632 Yılında Çerkesske Qudyenet’ in oğlu Kyelmamet Mırza Rus Çarı’nın yanına gittiğinde ona iki at hediye etmişti. Onunla birlikte giden Arestlen kardeşler de (Briuq ve Tonjenxhan) iki at hediye etmişlerdi. 1634 yılında Kyelmamet Mırza tekrardan Rus Çarı’na iki, arkadaşı Arestlen Tonjenxhan da iki at verdi. 1636 Yılında Çerkesska Mutçsal Rus Çarı Mikhail Fedoroviç’e dört at hediye eder. 1638 Yılında Yyldar Mırza üç, Tsçırkov Murza dört atı birlikte verirler. Bölgemizden götürüp vermelerini beklemeden Çar kendisi de Adige atı edinme imkanları aramıştır. Bu konuyla ilgili olarak Mikhail Fedoroviç’in emrinde bulunan ve Terç’de yaşayan Syemen İvanoviç Csekhovskoy, Savve Potapoviç Narbekov, Grygory Uglev gibilerine 1641 Yılının Ekim ayında gönderilen şu belge ilginçtir:

 “Bana ulaşan haberlere göre Çerkesse Qudyenet’in oğlu Kyelmamet Mırza’nın oldukça iyi bir atı var. Bu at eğerimize yakışacaktır, kendisi de atı vermeye razı. Atı korumak için beraberinde bir Uerq ekibi de eşlik edecektir. Bu fermanımı alır almaz o atı Kyelmamet Mırza’dan alarak gemiyle Astrakhan’a getirin. Atı yürütürseniz zarar göreceğinden endişeleniyorum. Astrakhana yetişince onun büyüğü (Voyvoda) Nikita İvanoviç Odoyevsk’in ekibine tutanak eşliğinde teslim edin. Atı dikkatlice gemiyle yanıma getirmelerini emrettiğimi söyleyin”.

Bu fermanın eline geçmesine iki ay kala eylülün 12. gününde Nogay Ordusu Adigeler’e saldırır. Kyelmamet Mırza saldırıda direnenler arasında Balk yakınlarında savaşırken Çar’ın siparişi olan o meşhur atın ölümüne engel olamaz. Bu nedenle bu at Çar’ın eline geçmez.

Belgelerden anladığımız kadarıyla 1645 Yılında Arestlan Tonjenkhan Çar’a dört at götürür. 1648 yılının 22 Nisan günü Rus Çarı Alexey Mikhailoviç Çerkesske Mutsal ve oğlu Qasbulat’ı davet eder. Mutsal tarafından bu ziyarette Çar’a üç at ve bir tay (Bu atların ikisi aygır, ikisi de rahvan idi), iki tüfek, iki yay, oğlu Qasbulat da bir aygır, bir rahvan, bir de yavrulu kısrak hediye eder. Tam da o yıl Çerkesska Yelmırza’nın oğlu Batırby (Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Petr adını almıştır) Çar’a iki, Çerkesska Bydaçey’in oğlu Hatokhşıqo ise dokuz at hediye eder.

Bu şekilde hediye edilen her atın karşılığında Çar da onlara değerli hediyelerle karşılık verir. Örneğin: Baba oğul Mutsal ve Qasbulat’ın 1648 yılında verdikleri 343 Som değerindeki hediyelere karşılık, 400 Som değerinde değerli elbise ve kaban yapımında kullanılmak üzere birçok deri, Çar’dan hediye olarak gelmiştir. Bunun yanında refakatçilerine de birçok hediye ve para vermekle birlikte, onları büyük bir ihtimamla ağırlamıştır. On yıl aradan sonra 1658 yılında Qasbulat yine Çar’a yedi at daha hediye eder.

Bütün bunlarla birlikte Çar’ın para ile de Adige atı satın aldığı olmuştur. 1647 yılında Çar Mutsal’a 500 Som gönderir, o da bu parayla altı at alıp Çar’a yollar.

Bizim bu belgeleri ortaya koymaktaki amacımız Adigeler’in hediye olarak gönderdiği atlarının sayısını toparlamak değildir. Peki o zaman amacımız nedir? Amacımız sadece halkımızın aç gözlülükten uzak akraba ve arkadaşlarına iyilik yapabilmeyi bilen insanlar olduğunu göstermektir. Diğer Adige boyları da akraba ve arkadaşlarına at ve silah hediye ederlerdi. Örneğin Persler, Kırım Tatarları ve Nogaylar ve Kalmuklar’a.

XIX. yüzyıl başlarında Qeberdey’de at yetiştiren ve kaliteli damızlık at geliştirme konusunda çalışmalar yapan 58 hara vardı.

Jann Csarl De Bess’in yazılarından anladığımıza göre sadece Misost 3.000 kadar ata sahipti. Diğer büyük baş hayvanlarının sayısı da bundan daha az değildi.

1864 yılında Rus – Kafkas Savaşları’nın henüz bittiği zamanlarda Qeberdey’de 300 den fazla atı olan 169 aile vardı. 100 den 200 ‘e kadar at sahibi olan aile sayısı 14, 200 den fazla atı olan ise 9 aile idi. Bu 192 ailenin toplam 728 aygırı (erkek at), 13.174  kısrağı (dişi at) vardı. Sadece Cselber kardeşler 100 aygır ve 1500 kısrak sahibiydiler. Hatokhcsoqo Teymıryqo ile Hatokhcsoqo’nun ise 600 atı vardı.

O zamanlar Qodzoqo Luqmen (Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Dymytri Stepanoviç adını almıştı). Adige atının kalitesinin artırılması ve üretilmesi konusunda birçok faydalı işe imza atmıştır. Bu yüksek tahsilli insanın isteğiyle Balk’ın kuzeyinde haralar açılmıştı. Kuzey Kafkasya’daki Rus ve Kazak ordusunun en çok beğenip seçtiği atlar Adige atlarıydı. Bu nedenle çarın emriyle Maykop’taki hara 1892 Qeberdey’e nakledilmiş ve Acsebiy Harası’yla birleştirilmiştir. Bununla birlikte Rusya’daki haralarda da 1917 Ekim Devrimi’nden önce Adige atları yetiştirilirdi.

1923 yılında devlet eliyle Qeberdey’de tekrar haralar açıldı. Yeni birleşen kolhozlarda 1931 yılında SSCB’nin Sovyet Halk Komitesi’nde at yetiştiriciliği ve üretimiyle ilgili yapılan oturumlarda, ülkede açılması planlanan enstitülerde zooteknik çalıştırılması konusunda kararlar alındı. Bu enstitülerin biri Moskova’da açıldı. Aynı yılın eylül ayında da eğitime başlandı. İkincisi 1932 yılının yazında Psihkuabe’de (Pyatigorsk) at yarışlarının yapıldığı Qeberdey Harası’nda açıldı. Bu okul Yesentvigu’e taşınarak iyi binek atlarının üretimi, kaliteli atların yetiştirilmesi konusunda çalışmalarını yoğunlaştırdı. Burası daha sonra yabancı ülkelerden getirilen kaliteli damızlık aygırların üretimi için kullanılan bir merkez haline geldi.

Adige atlılarının karakışta kar altında Kafkas Dağları’nı çepeçevre dolaşmalarına bütün dünya şahit olmuştu. Fırtına ve ayazda, taşlı- kayalı dağları aşmış olan Adige atlıları Klukhor geçidinden geçerek görenleri hayrete düşürürcesine Sonem’e girdiler. Bırakın kış mevsimini, yazın bile buradan geçebilen atlı sayısı çok sınırlıydı. Üç bin kilometrelik yolu aşıp Kafkasya’yı çepeçevre dolaşan bu grup, daha üç ay bile geçmeden tekrar yola çıkarak 600 kilometrelik uzun Nalçik – Rostov yolunu 4 günde kat ettiler. İlginç olan şu ki; iki yolun da tamamını atlar ve atlılar eksiksiz olarak tamamladılar. Bu atlılar Adige atının kahramanlığını, gücünü ve dirayetini işte bu şekilde ispatladılar.

1937 yılı Aralık ayında Vaskhnil’de yapılan toplantılarda dünyanın en ünlü 5 – 6 binek atı cinsi arasında Adige atlarının da adı geçmiştir. O yıl yarışan bütün atları geride bırakan Adige atı Aslenbeç (Aslen – Gali – Acsped) şampiyon olmuştu.

1940 Yılında Dünya Şampiyonası’nda birinciliği kazanan 1934 doğumlu Adige atı Babak (babası Borey, annesi Jantyl) S.M Budanya’nın adını taşıyan haradan getirilmişti.

1941-1945 yıllarındaki ikinci dünya savaşında ve önceki yıllarda pek çok seçme at orduya kazandırılmıştı. Orduya binek atı olarak seçilenler 147 cm. den kısa olmayanlardı. Ancak Adige atları 142 cm boyunda oldukları halde talep görüyordu. Bu atlar o çetin savaş yıllarında birçok zor işin üstesinden kolaylıkla geldiler.

Sovyetler Birliği’nin seçkin kahramanlarından Ukraynalı partizan lider S.A. Kovpak şöyle demişti: “İster orman altında, yamaçta, yokuşta olsun ister bataklıklarda, atın gösterdiği beceriyi gösterebilecek bir tek makine dahi yoktur. Binek atı olarak ordumuza verilen atlarla birlikte cumhuriyetimizin atlı süvari birlikleri Rostov yakınlarında düşman karşısında kahramanca savaştı.”

Savaşın devam ettiği 1945 yılının Nisan ayında SSCB’nin Sovyet Halk Komitesi ile VPK(B) Merkez Komitesi, kolhoz ve sovhozlarda birçok haranın kurulmasını ve bu haralardan daha fazla faydalanılmasını kararlaştırmışlardır. Bu çalışmalar kolhozlarımızda hayata geçirilerek savaşta büyük bir fakirliğin içine düşmüş olan Ukrayna’nın Velikaya Aleksandrovka Rayonu’na büyük katkıda bulunulmuş, bu çerçevede buraya birçok büyük ve küçükbaş hayvan hibe edilmiştir. Aynı yıllarda Adigeler ve Kuzey Kafkasya’nın diğer halklarının buraya gönderdikleri atlarla Velikaya Aleksandrovka köyünde kaliteli atların bulunduğu bir hara kurulmuştur.

1946 yılında ülkemizde yetiştirilen iyi cins atların uzun mesafe yürüme yarışmasında Quba köyünden Ali Qadım’ın Adige cinsi atı 250 kilometrelik yolu 25 saatte yürüdü. Bu ünlü at seyircilerin hayret dolu bakışları arasında yarışın son iki kilometresini de dörtnala koşarak varış yeri olan Moskova hipodromuna birinci sırada girdi.

Ne yazık ki bu güçlü at aynı yıl hayatını kaybetti. Quba köyü sakinlerinin anlattığına göre, yarıştan dönen Ali Qadım kısraklarını yılkıya gönderir. Pırıl pırıl güneşli bir günde atlar yılkıda dağılmış yayılırlarken, birden kara bulutlarla kapanan gökyüzünden soğuk bir fırtına kopar. Sağanak yağmurdan sonra başlayan tolu atların korkuyla bir uçuruma doğru koşmalarına neden olur. Atları uçuruma doğru göndermemek ve tehlikeli araziden korumak isteyen bu aygır, at sürüsünün önünü kesip onlarla mücadele eder. Onları ağzıyla yelelerinden tutup yerlere atar. Böylece önden gidenleri durdurur. Tekrar aynı yöne koşmalarını engellemek amacıyla atlarla onların gitmek istediği uçurumlu bölge arasında koşarak tur atmaya başlar. Bu şekilde tur attığı bölgede bir çukura birikmiş olan tolunun üzerinden atlamak ister. Yağmur suyuyla karışmış olan tolunun ıslattığı yamaçtan aşağıya doğru kaymasıyla birlikte at da uçurumdan aşağı yuvarlanır. Bu ata ismini veren, onu küçüklüğünden beri besleyip eğiten aygır çobanı Dıcsekv Aly telaşla atlara doğru koşarken olan biteni görür. Çabucak bindiği attan inerek bulunduğu tepenin üzerinde doğrulup karşı yamacın yankısıyla birlikte aşağıya doğru: “A-a-a-l-y-y-y Q-a-a-a-a-d-ı-ı-ı-m !!!” diye uzun bir çığlık atar. Aşağıya baktığında bu kanlı – canlı aygır; buz, taş, su ve topraktan oluşan büyük bir kütlenin içinde kafasından başka bir yer görünmeden yatmaktadır. Dicsekv Aly aşağıda yatan atın iki gözünden gelen yaşların yanağından aşağı aktığına büyük bir hayretle şahit olur. Bu durum karşısında dayanamaz, olduğu yere çökerek uzunca bir süre hıçkırıklarla ağlar. Bu at ve adam o derece birbirlerini sevelerdi ki; atın ölümünden yıllar sonra bile Dıcsek Aly ömrü boyunca besleyip sevdiği aygırının her anılışında gözyaşlarına hakim olamadı. Bu olayı yıllar sonra Quba köyünden Hesen’in oğlu Melbakhue Boris’ten dinledim.

1952 yılında Adıge atları tekrar 500 kilometrelik uzun bir yürüyüş için yola çıkarlar. Yolun yarısı iniş ve yokuşlardan oluşmakta, bataklık, sel ve taşlık arazinin içinden geçmekteydi. Bununla birlikte yürüyüşe elverişli alanlar da mevcuttu. 28 mayısta Nalçik Hipodrumu’ndan başlayan yürüyüşte Csegem – Baxhsen – Zeyque – Gundelen – Heymacse Yaylası – Qermeheble (Kamennomostskoye) – Dzeliquequaje – Quba – Soldatskaya – Qalekvih – (Proxladny) – Maysky – Abey Kasbası (Wrojayhoye) – Pos adlı yerleşim yerleri gidiş güzergahı, Tersky – Andzorey (Stary Lesken) – Jemthele – Sovetsky – Djerpedjej – Dolinsk – Nalcsik adlı yerleşim yerleri de dönüş güzergahını oluşturmaktaydı. Atlılar atlardan hiç inmeden her gün 10 – 12 saat yol yürümekteydiler. Bu grup aralık ayının 5’inde Nalçik’e ulaştıktan sadece 2 saat sonra atlarla 2 kilometrelik bir sürat yarışı daha yapmışlardı.

Adige atının tarihinde bu gibi birçok istatistiklere ulaşmak her zaman mümkündür. Ülkemizde ve başka ülkelerde bu gün hala yaşayan ve anılan Adige binek atı iki cinstir.

  1. Adige Atı (Qeberdinskaya Poroda): Bu at görünüş itibariyle fazla yüksek değildir. Aygırların yüksekliği: 150 cm., göğüs çevresi 180 cm., ayak bileği çevresi 20 cm. Kısrakların ölçüleri ise 147 – 177 – 19 cm. Üç yaşlı Adige atlarının en hızlıları 2.4 kilometrelik yolu 2.44 dakikada koşmuştur. Hızlı koşmalarının yanında Adige atları, çok yük taşıma ve kuvvetli olma özellikleriyle de bilinirler. Proyekt adlı erkek yarış atı 50 kilometreyi 1 saat 41 dakika 25 salisede koşma başarısını gösterdi. Bu cins atların ülkemizdeki toplam sayısı 10.000 den azdır.
  2. İngiliz – Adige At Cinsi (Anglo-Qabardinskaya Poroda): Bu at cinsinin en süratlisi, 2.4 kilometrelik yolu 2.36 saate koşabilmiştir. Bu cins atlar ülkemizde Malke Harası ile Stavropol Bölgesi’nde Malokaraçeyevske Harası’nda ağırlıklı olarak yetiştirilmektedir.

İleriki yıllarda Adige atlarının ünü ve kalitesinin artıp artmaması öncelikle Cumhuriyetimizde bu işle ilgilenen haraların, köylerdeki çiftliklerin tek başına veya grup olarak, at yetiştirmeye başlayan herkesin atlarla ilgili bilimsel gelişmeleri ve buluşları takip edip etmemelerine bağlıdır. Bol ürünümüz olursa mutlaka iyi atlarımız da olur. “İyi at sahibinin aynasıdır” sözünü bu yüzden söylemiştir Adigeler.

At binip yola çıkmadan önce bu konuyla ilgili Adige Xabzeleri’nin (örf) öğrenilmesi gerekmektedir. Ata binerken uygulanan usuller, at üstünde giderken uygulanan usuller, kadınla karşılaşıldığında uygulanacak usuller, bir büyüğe veya atlı bir gruba rastlandığında uygulanacak usuller, haçvecslerdeki (misafirhanelerdeki) usuller.

(Devam edecek)

Çeviren: Yeutykh Adnan Cankılıç

 

Sayı : 2008 06