-Sen de hasta ziyaretine mi gidiyorsun, boz yaratık?
Kurt çevresine bakınmış, ama sesin nereden geldiğini anlayamamış. Yoluna devam etmiş. Az sonra, çıplak güz ağacına konmuş olan al kanatlı saksağan şöyle bağırmış:
-Sana söylenene aldırmadan nereye gidiyorsun, acele bir durum olduğunu bilmiyor musun? Kurt, konuşanı göremeden sormuş:
-Ne olmuş, nedir öyle acele olan?
-Daha ne olsun, kralımız aslan hastalanmış, herkes onun ziyaretine gidiyor, sense kendi işinin peşinde koşturup duruyorsun.
-Kaplan aslanın yanında değil mi? diye sormuş koca tüylü kurt.
-Kim yok mu dedin ?
-Aslanın yardımcısından söz ediyorum, demiş kurt, korkusunu belli ederek.
-Onun yardımcısı dediğin, kaplan mı? O da orada, tabii. Ormanda yaşayan hayvanların hepsi orada, dedikten sonra saksağan uçup gitmiş..
Kurt, kendinden başka gitmeyen kimse kalmadığını sanarak acele hasta aslanın yanına koşmuş. Ormanın bütün hayvanları, hastanın çevresinde üzgün bir yüzle oturuyorlarmış. Kurt da onların arasına oturarak usulca “Geçmiş olsun” demiş, aslana.
-Yoktum, uzun yola gitmiştim, hastalığını yeni öğrendim, çok üzgünüm, deyip özür dilemiş.
-Hastalık senin umurunda mı, diye kaba saba konuşmuş kaplan.
-Saygı değer kaplan, üzülerek söylüyorum ki gerçekten yoktum, demiş kurt. Kaplan kızmış:
-Ne demek, yoktum? Nerede olursan ol. Kral hastalanır hastalanmaz bilmen gerekir, diye bağırmış.
-Benden başka da gelmeyen var, demiş kurt yavaşça.
-Kimmiş gelmeyen? diye sormuş hasta aslan. Kaplan araya girerek:
-Duyanlar geldiler, senin yanında oturuyorlar, herkes burada, sen kendini üzme, demiş, hastanın gönlünü almak için.
Kurdun, tilki neden gelmedi, demesi çok geçmeden tilkinin kulağına gidince tilki korkup paniğe kapılmış. Aslanın yanına gidince nasıl bir özür bulacağını düşünürken havada bir turna sürüsü görmüş. Turnalar, tilkinin yakınına inip konmuşlar. Tilki, sürünün içine dalıp bir turna yakalamış, oracıkta kafasını koparmış. Ağzında turna ile hastanın yanına gitmiş. Saygılarını sunduktan sonra şöyle demiş:
-Kralımızın hasta olduğunu duyunca, turnanın et suyunu içerse iyileşir, diye bunu getirdim. Fakat şifalı olması için et suyunun içinde bir kurdun aşık kemiğinin bulunması gerekiyor, demiş. Turna peşinde koşarken geciktiği için özür dilemiş. Hasta aslanın sancısı artmış, inlemeye başlamış. Hayvanlar telaşlanmışlar. Tilki şöyle demiş:
-Ey yüce Kralımız, getirdiğim bu turna eti ve suyu size şifa verecektir. Ancak bir kurt aşık kemiğini nereden bulacağınıza siz karar verin.
Aslan emir vermiş:
-Bir kurt bulup aşık kemiğini çıkartın.
Tilki:
-Başka yerde anmaya ne gerek var? Buradaki kurdun aşık kemiğini çıkarmamız için emir verin, yeter, demiş. Tilkiyi ele veren kurt, yerinden fırlayıp tilkiye saldırmış, ama kaplan hemen kurdun yanına koşmuş:
-Seni şımarık kurt, neden tilkiye saldırıyorsun? diye azarlamış, kurt da geri çekilmiş. Tilki kurda:
-Benim sözlerim seni neden rahatsız etti? diye sormuş. Kaplan, tilki ile kurdun arasına girerek:
-Sevgili Kralımızın verdiği emri yerine getirmekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. Neden başka yerde arayalım? Buradaki kurdun aşık kemiğini çıkartalım, olsun bitsin.
-İlacını bildiğimiz halde hasta Kralımızı, acı içinde uzun süre yatıracak mıyız, diye eklemiş tilki de.
Bunun üzerine hayvanlar, hep birlikte kurdun üstüne çullanıp sol ayağının aşık kemiğini çıkartıvermişler. Kurt acı içinde üç ayak üstünde kala kalmış.
Tilki, kurda doğru dönüp gülerek şöyle demiş:
-Sen başkasını çekiştirince, sana böyle bir şey yapılabileceği aklıma gelmişti. Dördüncü ayağının kısaltılmış olması sana nasıl da yakışıyor.
Acı içindeki kurt buna bir cevap verememiş.
Hasta ziyaretine gelenler, yardımlaşarak turnanın etini çabucak pişirmişler. Tilki, kendine büyük doktor pozu vererek şöyle demiş:
-Et piştiğine göre, etleri suyun içinden alın. Et suyunu ateşleyin, iyice kaynasın, yoksa sadece etin bir yararı olmaz.
Tavşan:
-Nasıl yapalım yani, eti atalım mı? diye sormuş.
-Neden atacaksın? demiş tilki. Eti bir yere koyup hasta iyileşinceye kadar bekletmek lazım. Ben onu, kimsenin bulamayacağı bir yere koyarım. Onu biri bulup yerse et suyunun da bir yararı olmaz. Siz aşık kemiğini et suyunun içine koyun da, ben gelinceye kadar iyice kaynasın.
Bunları dedikten sonra tilki eti oradan uzaklaştırmış, bir çalının dibinde doyasıya yemiş, artanı da saklamış. Tilki karnı doymuş olarak geldiğinde, et suyu hala kaynıyormuş. Ateşten indirtmiş, sonra bir tencere dolusu et suyunu ayının eline vererek, kendisi önde, ayı arkada, hastanın yanına gitmişler. Tilki, tencereyi ayının elinden alarak aslana yaklaşmış ve şöyle demiş:
-İlacımız hazır oldu, sevgili Kralımız.
-Hazırsa verin, demiş aslan inleyerek.
-Kralımızı sırt üstü yatırın ki boğazından kolay insin, demiş tilki.
Kaplan yaklaşarak, hasta aslanı yavaşça sırt üstü çevirmiş. Tilki:
-Biraz sıcak gibi gelecek ama aldırmayın, diyerek tenceredeki kaynar et suyunu, içindeki aşık kemiği ile birlikte hasta aslanın boğazına boşaltmış.
-Bu ilacın hastayı iyileştirmemesi imkansız, yalnız üstünü iyice örtün, siz de hastaya fazla yaklaşmayın, demiş. İçinde aşık kemiği bulunan kaynar et suyu, hastanın içini kavurmuş ve aslan ölmüş.
Hayvanlar, tilkinin sözüne kanarak hastanın iyileştiğini sanıp birer ikişer oradan ayrılarak ormana dalmışlar.
Tilki, yaptığı düzenleri anımsayarak ve gülümseyerek yürürken, kurdun çalıların içinde yattığını görünce onunla dalga geçerek şöyle demiş:
-Ey kurt, gene başkasının ardından ileri geri konuşur musun?
Kurt, buna bir cevap verememiş. Tilki sakladığı turna etini de bir güzel yedikten sonra uzaklaşıp ormana girmiş ve gözden kaybolmuş.
Çerkes Masalları – Okyanus Yayınları
Çerkesçe’den çeviren: Yaşar Bağ
Sayı : 2009 05