Avrupalı Çerkesler Federasyonu Avrupa Parlamentosu Etkinliği Sonuç Bildirgesi 

0
436

Federasyonumuzun, Avrupa Parlamentosu Parlamenterlerinden Sn. Ska KELLER’ in (MEP) destek ve katkılarıyla, Avrupa Parlamentosunda düzenlemiş olduğu 4. Çerkes Günü etkinliği Avrupa’nın ve Dünya’nın değişik ülke ve yörelerinden gelen katılımcıların iştirakleriyle, 05.Ekim. 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 

Toplantı iki ana bölüm olarak gerçekleştirilmiş, I. Bölümde Prof.Dr. Sevda ALANKUŞ, Dr. Mithat ÇELİKPALA ve Zeynel BESLENEY,II. Bölümde Tobias KNOLL, Ruslan ACHUMIZ, Valery KHATAZHUKO ve Prof. Erol TAYMAZ konuşmacı olarak katılımcılara alanlarına giren konulara ilişkin bilgiler sunmuşlardır. 

Toplantının açılış konuşmasını yapan Federasyon Genel Başkanı Sn. Admiral DASDEMİR’in yaptığı açılış konuşmasının ardından söz alan, EU parlamenteri Ska KELLER,Çerkeslerin bu ve benzeri çerçevede düzenleyecekleri tüm etkinliklere, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da destek vermeye devam edeceklerini belirtti. 

Açılış konuşmalarının ardından söz alan Ankara TOBB Üniversitesi öğretim görevlilerinden Sn. Dr. Mithat ÇELİKPALA<span>;‘Türkiye Diasporası’nı değerlendiren bir sunum yaptı: 

Birleşmiş Milletlerde temsil edilen ulus devletlerin sayısı günümüzde 200 civarında olup, bunun en az iki katından fazlası, kendi bağımsız devletini kurma noktasında talep oluşturmakta ve bu durum siyaseten önem kazanmaktadır. 

Türkiye’deki Çerkes diasporası veya Kuzey Kafkas diasporası, dünyanın en büyük diasporalarından birisidir. Ancak bu diasporanın örgütlenme ve faaliyetleri, konunun uzmanı olan ilgililerin dışında pek fazla bilinmemektedir. 

Türkiye’de yaşayan tüm Kafkasyalılara (Adige, Abhaz, Çeçen, İnguş, Oset) genel olarak Çerkes denilmektedir. Ülke genelindeki sayısal tahminler 7 milyona kadar yapılmakta ise de ortalama 3 milyonun üzerinde olduğunu söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Çerkesler Osmanlıda ilk kez 1908 yılında (Çerkes İttihad-i Terakki ve Teavün Cemiyeti) adı altında örgütlenmişler, yeni devletin kurulmasına, askeri nitelikleri ve sadakatlerini ön plana çıkararak, önemli katkı ve destek sağlamışlardır. 

1923-1950 yılları arasında siyasi baskılar nedeniyle suskun kalan Çerkesler, II. Dünya Savaşından sonra, 1946’da Avrupa’dan gelen göçmenlerin de katkılarıyla “Dosteli Yardımlaşma Derneğini, 1953 yılında da Kafkas Kültür Derneğini” kurdular. 1954 te Azeriler ve Türk göçmenlerle birlikte “Türk göçmenler ve mülteciler Federasyonunu” kurdular. 1970 li yıllarda diasporada gelişen ilişkiler ve anavatana yakınlaşma isteği sonucu “anavatana dönüş” gibi fikirler oluştu. 

1980 ihtilâliyle birlikte tüm derneklerin kapatılması ya da faaliyetlerinin minimize olması zorunlu hale geldi, 80 lerin ikinci yarısına kadar süren bu durum, 90 larda Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte daha da güçlenerek, anavatanların da katkılarıyla güçlü bir lobi kuruluşuna dönüştüler. 

Türkiye diasporası Gürcü-Abhaz ve Rus-Çeçen savaşları süreçlerinde, Türkiye’deki siyasi otorite üzerinde baskı oluşturmaya çalışmış ve kısmen de olsa başarılı olmuştur. AB sürecinde diasporanın rolünün sadece Kafkasya ve Rusya ile sınırlı kalmayacağı, Türkiye’nin genel politikasını etkileme noktasına ulaşacağını değerlendirmek olanaklıdır. 

İzmir Ekonomi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Sn. Prof Dr. Sevda ALANKUŞ ‘Kafkasya açıklaması ve Kuzey Kafkasya halkları’ başlığı ile sunduğu bölümde, Kuzey Kafkasyalıların Ortadoğu bölgesine yerleşmelerini/ yerleştirilmelerini değerlendirmiştir. Bölgeye yaklaşık 170 bin civarında Kuzey Kafkasyalının yerleştiğini belirten Alankuş, yerleşimcilerin Ürdün, Suriye ve İsrail’e yerleştirildiklerini, az miktarda Mısır’a yerleşenlerin ise, bölgeyi özümseyip, kendilerini yerleşik halk olarak tanımladıklarını belirtmiştir. 

Çerkeslerin 1930 lu yıllarda, özellikle Fransızlardan kendilerine yeni bir Vatan oluşturulmasını talep ettiklerini, ancak bu talebin Fransa tarafından reddedildiğini belirterek, Suriye’de yaşayan 50 bin civarındaki Çerkesin büyük çoğunluğunun asker veya bürokrat olarak çalıştığını, birkaç gazeteyle kendi kültürlerini yaşatmaya çalıştıklarını, kendilerini ifade etmede yasal olarak baskı altında olduklarını, özgür olmadıklarını belirtmiştir. Ürdün bölgesine yerleştirilen Çerkeslerin 1887-1905 yılları arasında, Medine demiryolunun korunması amacıyla kullanıldıklarını, bu amaçla çok sayıda Çerkes karakol yerleşkesinin oluşturulduğunu belirten Alankuş, en kalabalık Çerkes grubunun yaşadığı Ürdün’de, Çerkeslerin kendini ifade etmelerinde özgür olduğu tespitini aktardı. Son olarak, bölgede yapılan bilimsel araştırmalardan örnekler veren Alankuş, yerleşim yerlerinin ve yaşam koşullarının modernleşmesiyle birlikte, “geleneksel bağların zayıfladığı” gerçeğinin ortaya çıktığını belirtti. 

Zeynel BESLENEY, ‘Avrupa’daki Çerkes Diasporası’ konusunu değerlendirmiştir. 

Avrupa’daki ilk resmi örgütlenmenin 1968 yılında, Almanya’nın Münih kentinde kurulan bir dernekle başladığını belirten Besleney, yaklaşık 50 bin civarında Çerkes’in Avrupa’da yaşadığı önbilgisine sahip olduklarını, Avrupa Diasporasının en önemli sorunlarından birisinin, üç farklı kültürle karşı karşıya olmaları olduğunu, bunun doğal sonucu olarak ta, hakim kültürün etkisinde kaldıklarını belirtti. 

Etkinliğin II. Bölümünde ilk konuşmacı olan Alman asıllı Mühendis Tobias KNOLL,kendisinin Kabardino ırkı atlara özel bir merakı olduğunu ve uzun zamandır, bu at cinsinin varlığını devam ettirebilmesi yolunda faaliyet gösteren bir yapılanmanın yöneticisi olduğunu belirterek, ‘Çerkesler kendilerini Avrupa ve Avrupalıya, orijini kendilerine ait Kabardino atlarını, daha fazla prezante ederek sağlayabilirler, kısaca tanınabilmenin yollarından birisi de budur’, diyerek tüm Çerkesleri, oluşumlarına ilgi göstermeye ve katkı vermeye davet etti. 

Kabardey-Balkar insan hakları örgütünden Valery KHATAZUKOV konuşmasına; 

“Sizler Çerkesliğin üst tabakasını temsil ediyorsunuz, ancak çoğunluğunuz kendi anadilinizi bilmiyorsunuz, hal böyle olunca da kendi kimliğinizi korumanız imkansız hale geliyor. Hızla bu duruma bir çözüm üretmeniz gerekmektedir, aksi durumda kendi kültürlerinizi korumanız olanaksızdır. 

Diğer taraftan Anavatan’a dönmek için müracaat eden insanların neredeyse % 90 dan fazla bir bölümü Rusya tarafından engellenmiştir. Bu yalın gerçeğe karşın Ruslar hala ‘kendileri göçtüler, sürgün edilmediler’ gibi ‘asılsız’ söylemlerle propaganda yapmaya devam etmektedir. 

Avrupalıların Kafkasya’ya bakışını özetlemek için kullanılabilecek sadece üç sözcük olduğunu değerlendiriyoruz. Bunlar; ‘Bilinçsizlik – Habersizlik ve Vurdumduymazlık’ tır. Jirinovski, Kafkas halklarını Abhazya, Karaçay ve İran’a sürgün ederek, ‘Kafkasya sorununu’ çözeceklerini açıkça ifade etmektedir. Bu açık bir Faşizm’dir ve bizim bunu kabul etmemiz olanaksızdır. 

Bizim bu aşamada sorunların çözümü için belirlediğimiz taleplerimiz vardır, bunlar: 

-Adıge dili, resmi devlet dili olarak kabul edilmelidir, 

-Suikastler ve insan kaçırmalar sona ermelidir, 

-Dönüş yapmak isteyenlerden, ‘Rusça bilme mecburiyeti’ getiren uygulama kaldırılmalıdır. 

Bu etkinlikleri düzenleyerek, bizlerin sesinin Avrupalılar tarafından duyulmasının sağlanması çok önemsediğimiz ve takdire şayan bir çalışmadır, ancak bu gelişmelerin RF yöneticilerinin hoşuna gitmeyeceğini de düşünüyorum.. Bizlerin başarılı olabilmemizin en önemli koşulu ‘Dünya Çerkesleri’nin bir araya gelmeleri ve koordinasyon içerisinde çalışmalarıdır.” 

NART adlı organizasyon ile işbirliği içerisinde, “Küçük çaptaki etnik gruplar” üzerine çalışmalar yapmakta olan Ruslan ACHUMIZ ise konuşmasında, Çerkeslerin önemli bir dezenformasyon altında olduklarını ve yönetim tarafından hazırlanan planlı aktivitelerle, Adıge halkının barbar ve uyumsuz olduğu propagandasıyla birlikte, ‘olası başarısızlık ve menfi gelişmelerin sorumluları da Adigelerdir’, şeklinde imaj çalışması yapıldığını, kendilerine gelen son istihbaratta, bu amaçla 125.000 Rublelik bir tahsisatla, “Adıgelerin barbar olduklarını” anlatan, propaganda amaçlı, bir dizi film çalışması yapıldığını öğrendiklerini belirtti. Konuşmasının sonunda; “Dileğimiz odur ki, bu toplantının sonrasında, halklarımızın aleyhinde yapılan bu tür yalan ve çarpıtıcı çalışmalar kınansın. Hakkımızda yaratılmak istenilen yanlış imaj çalışmalarına karşı koyalım” dedi. 

Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğretim görevlilerinden, Prof. Dr. Erol TAYMAZ, ‘Abhazya’ üzerine hazırladığı sunumunu konuklarla paylaştı. 

Abhazya Cumhuriyetinde gelinen süreci kısaca değerlendiren Sn. TAYMAZ,şunları söyledi:“1928-1931 yılları arasında Abhazya bağımsız bir cumhuriyetti. SSCB’ nin 1989 yılında dağılmasından sonra Gürcistan faşist emellerle Abhazya’ya saldırdı ve bütün mücadele stratejisini de, ‘Abhaz halkını yok etmek’ üzerine kurdu. Bu değerlendirmemizin en önemli kanıtlarından birisi, Karkaraşvili’nin, ‘Yüzbin Abhaz’ ı yok etmek için, yüz bin Gürcü’yü feda etmeyi göze aldık’ şeklindeki açıklamasıdır. 

Gürcü saldırılarının hedeflerinin başında gelen, Ülkedeki tüm kütüphane ve kitaplıkların yakılması olgusu da, Gürcüler’in temel hedeflerinin tüm Abhaz halkıyla birlikte, kültürel değerlerinin ve onları yarınlara taşıyacak materyallerin yok edilmek istenmesi de, esasen Abhazya ve Abhaz halkının nasıl bir tehdide maruz kaldığının en önemli göstergelerinden birisi olarak değerlendirilmelidir. Gürcü saldırıları sırasında en önemli kütüphanelerle birlikte ve yüz binlerce kitap, Gürcüler tarafından, “Yakılarak imha edilmiştir”.  Amaçlarını silah zoruyla gerçekleştiremeyen Gürcistan, bu defada başka metotlar uygulayarak, işgalci emellerini sürdürmeye devam etti, bu bağlamda; saldırmazlık anlaşması imzalamaya yanaşmadı ve imzalamadı, Abhazya’yı ekonomik olarak baskı altına alarak ‘Tecrit etme’ çalışmaları yaptı ve yapmakta. Kodor vadisinde kendisine yakın hainlerden oluşan, ‘Uydu’ bir Hükümet kurdurdu”. 

Toplantıya Almanya’nın NRW bölgesinden katılan Yunan grubu sözcüsü Georgios KARATHANOS, Abhazya delegasyonunu etkinlikte göremediklerini ve bu nedenle üzüldüklerini belirterek, getirdikleri armağanları, “Yaşasın bağımsız Abhazya, yaşasın halklarımızın dayanışması ve kardeşliği” sloganları eşliğinde, Federasyon Başkan Yardımcısı Sn. Yaşar ASLANKAYA’ya teslim ettiler. 

İtalyan topluluğunu temsilen etkinlikte bulunan, Mighele Mario de LUCA, “Kafkasyalı kardeşlerimizle bir arada olmaktan çok mutluyuz, bu türden etkinlikler bizleri daha da yakınlaştırıyor. Biz Abhazya’nın 16. bağımsızlık yılını içtenlikle kutluyoruz” dedikten sonra arkadaşlarıyla birlikte yanlarında getirdikleri “Her zaman ve her yerde Abhazya’nın yanındayız” sloganı yazan bir pankartı açtılar. 

Etkinlik, Federasyon Başkanı Sn. Admiral DASDEMİRtarafından yapılan teşekkür ve kapanış konuşmasıyla sona erdi. 

Avrupalı Çerkesler Federasyonu 

 

Sayı : 2009 10