Kalemi eline alan sol-liberaller (hem sol hem liberal nasıl oluyorsa) bu ‘varta’dan AKP’yi kurtarma analizlerini döşenmişler yine. Neredeyse Kürtlerin ‘müesses nizamı tali plana iten AKP’yi hedef tahtasına oturtması’ ‘son tahlilde’ YSK ile işbirliğine kadar uzatılacak!
‘Neredeyse’ de değil. Tam bu da yapıldı. Şu bir zamanlar malum basının yere göğe koyamadığı ‘demokrat’ hukukçu, hani daha geçenlerde gönlünün idamdan yana olduğunu söyleyen Burhan Kuzu “Demek böyle bir zemin mi oluşturulmak istendi diye insanın aklına şeytan getiriyor. Bunu seçim döneminde kullanabilir miyiz diye düşünüldü” demedi mi?
BDP’lilerin bile bile müracaat ederek rant elde etmeye çalıştığını ima etmedi mi?
Ayıbın bu kadarına denecek bir şey var ama diyemiyorum!
Evet, YSK hala varlığını koruyan statükocu güçlerin önemli bir kurumudur. Bence de veto kararı doğrudan iktidarın telkiniyle alınmış bir karar değildir.
Evet, YSK ve onu yönlendiren ‘devlet aklı’ hala Ankara’da tıkır tıkır çalışmaktadır.
Peki bu ‘devlet aklına’ katkı veren en önemli paydaş AKP değil midir?
Başbakan o gün, YSK’nın açıklamasının birkaç saat öncesinde “Türkiye’de artık Kürt sorunu yoktur” demedi mi?
Kürtlerin taleplerini anlamsız, geçersiz ve gereksiz ilan etmedi mi?
Kürt siyasetçilere operasyon yapıp, özellikle yetişmiş ve seçim çalışmalarında deneyimli, etkili olabilecek isimleri toparlayıp, etkisiz hale getirmeye çalışan bu iktidarın şekillendirdiği yargı değil miydi?
Bu iktidarın atadığı bürokrat ve polis yapmadı mı bu operasyonu?
YSK operasyonundan bir gün önce, KCK davasında yapılan ‘operasyon’ nedeniyle avukatları işlevsiz hale getiren akıl çok mu farklı?
Zaten günlerdir ortamı gererek YSK ve benzeri güçlerin yararlanabileceği en elverişli ortamı sunan AKP değil mi?
AKP’nin aklı, YSK ve arkasındaki akıldan çok mu farklı?
Bunları da geçelim. Diyarbakır’da, Bismil’de, Hakkari’de, Van’da İçişleri Bakanın deyişiyle ‘orantılı güç’ kullanarak onlarca kişiyi yaralayan, bir genci öldüren, belediye binasına saldıran, BDP binasını gaz yağmuruna tutan polisi de YSK mı yolladı?
Öldürmekle yetinmeyip, herkesin gözü önünde işkence edecek kadar cesaret bulabilenler ‘işkenceye sıfır tolerans’ diyenlerin polisi değil mi?
Yoksa onlar, Başbakan’ın liseli gençlerin karşısına çıkarmakla tehdit ettiği AKP’nin üniforma giydirilmiş milis güçleri mi?
Yani şeytan yalnız Burhan Kuzu’nun aklına gelmiyor. Şeytan herkesin aklına arada bir uğruyor! Hatta şeytan, iktidarın hocası Kuzu’nun ‘başkanlık’ sistemini niye bu kadar istediğine de yanıt veriyor. Gerçi buna ‘şeytan’ demek ancak hocaların açıklaması olabilir. Siyasette ise tam karşılığı faşizan zihniyetin spontane biçimde açılıp saçılmasıdır.
Paniklediklerinde, öfkelendiklerinde sık sık tanık olduğumuz bu faşizan zihniyeti ısrarla sumen altı edenler, polisin vahşetini öne çıkarmadan ama görmezlikten de gelemediklerinden araya sıkıştıranlar, her gün, her an, her saniye ağır bedel ödeyen bir halkı mahkeme salonlarının yetmediği yerde, gazete sütunlarında yargılayıp, ceza kesenler, İbrahimlerin ölümüne eş değerde tepki göstermeyenler de suç ortağıdır.
O elitist, seçkinci perspektifleri, tepeden yorumlarıyla, Kürt halkına ve siyasetçilerine akıl vermeye kalkanların, önce yanında durdukları AKP’yi uyarmaları gerekir. Namuslu aydının öncelikli görevi, muhalefete muhalefet değil, güç karşısında mağdurdan yana olmaktır. AKP’nin suçlarına gerekçe bulmak değil.
YÖK’ü kaldıracağım deyip kaldırmayan, ‘devletin bekası için’ yüzde 10 barajında ısrar eden, seçim yasasını ve partiler yasasını tek adamlığını ‘ilelebet muhafaza etmek’ için özenle koruyan bir partinin bugün geldiği nokta ortadayken, hazırlayacağı yeni anayasa, faşizan ruhun ete kemiğe bürünmesi olacaktır.
Bazıları bunları ellerindeki angajmanlı kalemlerle gündemden siliverdiklerinden, kendilerine asla dokunulmayacağını sanıyor olabilirler ama milis güçlerinin gelebileceği halleri 90’lı yıllarda, Susurluk skandalında ve Ergenekon’da gördük. Açık yeşil bir ergenekona itirazları yoksa bilemem ama bu gidişle yarının Türkiye’sinden almayı bekledikleri pay, hiç de umdukları gibi olmayabilir.
Bugün AKP’ye “polislere vur emrini nasıl verdiniz?” diye soramayanlar,
ne yazarlarsa yazsınlar, kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar AKP’nin borazanı olmaktan öteye geçemeyeceklerdir.
İnci Hekimoğlu
İnci.jineps@gmail.com
Sayı: 2011 04