Türkiye, kendimi bildim bileli ‘özel koşullar’da olan bir ülkedir; ne zaman “demokrasi, adalet, hak, hukuk” desek, karşılığı hep ‘özel koşullar’ bahanesiyle dayatılan “özel yasalar” olmuştur. Ama AKP iktidarına kadar, kimse hem “Türkiye normalleşiyor” diye adeta beynimize çivi çakıp, hem de ancak sıkıyönetim döneminde geçerli olan olağanüstühal yasalarını ‘olağan’ hale getirmedi.
Ocak ayının son haftasında İçişleri Komisyonu’ndan geçen ve Şubat ayında Meclis Genel Kurulu’na gelmesi beklenen “İç Güvenlik Yasa Tasarısı” öyle bir yasa ki; yılların hukukçusu, bütün darbe dönemlerinin hak arayıcısı Avukat Ercan Kanar’ın deyişiyle “sıkıyönetim kalıcı hale getirilecek”!
Durumun vehametini anlatmak için Avukat Kanar’ın, milletvekillerini adeta yalvarırcasına uyardığı, son bir çırpınışla akla ve vicdana çağırdığı “Milletvekillerine açık mektup” başlığıyla demokrathaber.net’te yayınlanan yazısından bir kısmını özetleyerek aktarmak isterim:
“*Vereceğiniz her kabul oyu yeni yargısız infazların, gözaltında kayıpların, işkencelerin fermanı olacaktır.
*Vali ve mülki amirleri bir derebeyi haline getirilecek, yargı mekanizması devreden çıkarılacaktır.
*Vereceğiniz her oy, yönetilenlerin ifade özgürlüğüne, toplanma ve gösteri hakkına zincirler vurulacak, bir diktatörlüğün demir ökçesi için topluma dayatılan suskun köleliğin aracı olacaktır.
*Vereceğiniz her kabul oyu; kaldırıldığı ileri sürülen askeri vesayetin yerine tekçi, polis ve istihbarat vesayeti getirecektir.
*Vereceğiniz her kabul oyuyla polis kurşunları cezasız kalacak ve polis cinayetleri günlük yaşama hakim olacaktır. Vereceğiniz her kabul oyuyla polis hem savcı hem yargıç olacaktır.
*Vereceğiniz her kabul oyuyla emniyet teşkilatında kökten değişiklikler yapılarak adeta diktatörlüğün ordusu oluşturulacaktır.”
Bu yasa, iktidarın “Yeni Türkiye”sinin en önemli göstergesidir ve üstelik tek gösterge de değildir. Daha doğrusu; bu yasa “Çözüm Süreci” için AKP’nin nasıl bir rota izlediğinin/izleyeceğinin de en önemli belirtisidir.
Diğer vahim belirtileri sayarsak; IŞİD’le içeride-dışarıda ortalığa serilen ‘temaslar’, gerek Doğu ve Güneydoğu’da Hizbullah ve JİTEM’i yeniden aktör haline getirme çabası, binlerce faili meçhulde parmağı olan, Cizre eski belediye başkanı ve korucubaşı Kamil Atak gibi eski JİTEM tetikçilerini protokol tribününde ağırlaması (Bkz: 2013, Silopi’de Ciner Termik Santralı’nın açılışını yapan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı başında), kanlı 90’lı yılları hatırlatan karanlık çatışmalar, plakasız dolaşan zırhlı resmi araçlar, emniyet envanterindebulunmadığı söylenen pompalı tüfekler ve envanterde olmayan mermilerle çocuk vuran, halka ateş açan siviller(!) ya da resmiler…
Artık inişe geçtiği saklanamayan ve tam da bu nedenle giderek baskı ve şiddeti artıran, Doğu’da Batı’da olası protestoları, muhalif bütün sesleri; artık neredeyse CHP’li vekilleri bile ‘olağan şüpheli’ haline getirecek kadar, biat etmeyen herkese topyekun savaş açmaya hazırlanan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Ortadoğu’daki gelişmeler ve değişen dengelerle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin karanlık bir çıkmazda, önünü göremeyecek kadar değişken ve riskli koşullar altında olduğunu söylemek için uzman olmaya gerek yok.
Çerkesler de elbet, herkes kadar bu topyekun saldırının muhatabıdır. Bugüne kadar olduğu gibi edilgen bir tutumla ve kimliğimizi ancak dost sohbetlerinde garnitür yapmaktan öteye geçmeyen siyasi yapılanmalarda sandalye kapmakla yetinmeye devam edersek; yalnız kendi halkımıza ihanet etmiş olmayacağız. Aynı zamanda halkları birbirine kırdıranların, kardeşi kardeşe vurduranların döktüğü kanda da payımız olacak.
Ötesi bizim çocuklarımız da; ne TOKİ’ye ihale edilmiş yüzlerce cezaevine kapatılmaktan, ne iktidar istedi diye ‘şehit’ olmaktan, ne de bir polisin silahlı öfkesinden azade olacaktır.
Bu durumun farkında olmak, bu gidişe ‘dur’ demek, Çerkes halkının faktör değil aktör olmasına, Türkiye’nin sürüklendiği bu kritik süreçte, tüm ezilenler ve kardeş halklarla yan yana durmasına bağlıdır.
Eğer o hep iddia ettiğimiz gücümüz gerçekse; bunu göstermenin, bu tehlikeli oyunu bozmanın tam zamanıdır. Yarın hepimiz için çok geç olabilir.