Çarpıtılan Belgeler Ve Çirkin Bir Saldırı

0
2114
Daha önceki yazımızda, Luvilerin, Anadolu’ya dışarıdan gelen ve Hint-Avrupalı dil konuşan bir halk olduğunu, dillerinin ve kültürlerinin Anadolu’daki yerli halklarla etkileşerek Luvi dili ve kültürünün oluştuğunu savunan James Mellart, Fritz Shachermeyr,
Nauman, Dinçol, Bilgiç ve Akurgal gibi yazarların görüşlerini desteklediğimizi, fakat bu yazarlardan farklı olarak Luvi diliyle etkileşen yerli Anadolu dilini Güney ve Batı Anadolu’da konuşulan bir Hatti lehçesi saydığımızı belirtmiş; Luvilerin Hint-Avrupa kökenli yerli Anadolu halkı olduğunu savunan yazarların görüşlerine de karşı çıkmıştık.
Luvileri Anadolu’nun yerlisi sayan görüşü fanatik bir şekilde savunurken görüşlerine katıldığı ve katılmadığı yazarların görüşlerinde çarpıtmalar yapan araştırmacı yazar Umar’ın, bilim dışı yöntemi ve ırkçı görüşleri, bu yazımızın konusu olacaktır.

Umar’ın Görüşlerini Çarpıttığı Bir yazar: Firuzan Kınal

Firuzan Kınal’a göre Luviler, Anadolu’nun yerlisi olan Hint-Avrupalı bir halktır. Kınal’ın bu görüşü belge sunulamadığı için kesin bir bilgi değil saygı duyulacak bir varsayım, bir olasılıktır. Umar ise,  katıldığı bu varsayımı  “zorunlu bir sonuç olarak” kabul etmekte, başka deyişle bir olasılıktan söz eden Kınal’ın görüşü Umar tarafından değiştirilerek okuyucuya sunulmaktadır. Umar’ın bu tavrı bilimsel olmadığı gibi etik de değildir.
Ayrıca Umar’ın, Kınal’ın ulaştığı sonucu “zorunlu sonuç” sayarken gösterdiği gerekçe bilim dışıdır:”Gerçekten, bu, zorunlu bir sonuçtur, çünkü Batı Anadolu’da Luviler öncesi hiçbir dil, kendi dili olan hiçbir kültür saptanabilmiş değildir.”( Umar,1999, s.48). Bu sözleriyle Umar, Hititler öncesi bütün Anadolu kültürlerini Hattilerle ilişkilendiren varsayımları yok saydığı gibi, daha önceki bir kültürün saptanamamış olmasını da kendi görüşü lehine yorumluyor. Bu yorum, diğer varsayımları yok saydığı için eksik olduğu gibi, bir olgunun saptanamamış olmasını yok saymak olarak gördüğü için de yanlıştır. Çünkü, bir olgunun “saptanamamış olmasından” çıkarabileceğimiz tek bilimsel sonuç, saptayamamış olmaktır, yok saymak değil. Var olduğu halde çok çeşitli nedenlerle saptayamamış olma olasılığımız her zaman vardır. Saptanamamış bir olguyu yok sayan Umar’a daha somut bir soru yöneltmek isteriz: İlkçağlarda mikro biyolojik varlıklar ve mikropların saptanamamış olmasından, o çağlarda mikropların var olmadıkları sonucunu mu çıkarmamız gerekir?
Umar’ın göz ardı ettiği bir soru da,  Luvilerle ilişkilendirilen Anadolu halklarının tarihsel kayıtlara geçtikleri M.Ö. 2500 yıllarından önceki bir dönemde Anadolu’ya göçmen olarak gelip yerli halkla kaynaşmış olma olasılıklarının bulunup bulunmadığıdır. Görmezlikten gelinse de bu olasılık çok güçlüdür ve Umar’ın karşı çıktığı bu görüşü savunan pek çok yazar vardır. Ne yazık ki Umar, bu yazarlardan Fritz Shachermeyr’ı eleştirirken de aynı bilimsel olmayan yöntemi kullanmaktadır.

Görüşleri Çarpıtılan Bir Yazar: Fritz Shachermeyr

Fritz Shachermeyr’ın Luviler hakkındaki makalesini Türkçeye çeviren Umar, yazının çevrilme gerekçesini, Luvilerin Anadolu’ya göçmen olarak geldikleri görüşünün, “O kadar değerli bir tarihçi olan Shachermeyr’in savunuculuğunda bile ne ölçüde güçsüz, dayanıksız olduğunu göstermek” olarak açıklıyor (Umar,1982, s.292). Başka deyişle yazarın Shachermeyr’ın görüşleri konusunda okuyucuyu bilgilendirmek ve özgür karar vermesi konusunda ona yardımcı olmak gibi bir amacı yok, asıl amacı okuyucuyu kendi görüşü doğrultusunda yönlendirmek. Yazıya sürekli müdahale ederek bu amacını gerçekleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Çarpıtma, sunuş yazısıyla başlıyor. Daha sunuş yazısında, Luvilerin Anadolu’ya dışarıdan geldiğini savunan görüş, Indo-Germenci oldukları için “Hint-Avrupa dil konuşan halkın öz Anadolulu olduğunu inkâr edenlerin görüşü “ olarak sunuluyor.
Düşünebiliyor musunuz, “Luviler Anadolu’ya dışarıdan gelmiştir” diyen herkes Umar tarafından Indo-Germenci olarak kabul ediliyor. Ben de, Akurgal da, Mellart da, “Luviler Anadolu’ya dışarıdan gelmiştir” dediğimiz için Indo-Germenciyiz.
Luvilerin yerli Anadolu halkı olduğuna inanan ve belgeleri değil inancını öne çıkaran Umar, Fritz Shachermeyr’ın varsayımını eleştirmek yerine niyet okuyuculuğuna soyunuyor ve şöyle diyor: “ Shachermeyr’ın derdi, varlığını kabul ettiği, daha sonraki Hind-Avrupalı diller konuşan ulusların tümünün atası olmuş ilk “Hint-Avrupalı ata halk” için Anadolu dışında bir ana vatan gösterebilmektir.”(Umar-1999, s.47).
Bilimsel yöntemin gereği olarak bu saptamaların belgelerle desteklenmesi gerekirse de belge sunulamıyor. Aslında Umar, Fritz Shachermeyr’ın Avusturya asıllı bir Alman olmasını sonuna kadar kullanıyor. Okuyucuyu etkilemek için sağlam olmayan bilgileri de kullanmaktan çekinmiyor. Hiçbir belge sunulmadığı halde, Shachermeyr’ın bir zamanlar nazi ideolojisine bağlı olduğu, belki halen bağlılığını sürdürdüğü izlenimi yaratılarak okuyucu etkilenmek isteniyor (Umar-1999, s. 45 )
Shachermeyr’e yöneltilen eleştirileri ayrıntılara girmeden burada sonlandırıp aynı yazar tarafından İsmail Berkok’a yöneltilen haksız bir saldırıyı incelemek istiyoruz.

Umar’ın Hışmına Uğrayan Bir Yazar: İsmail Berkok

Umar, aynı fanatik ve bilim dışı tavrını görüşlerine katılmadığı İsmail Berkok’a saldırarak sürdürüyor : “Hititlerin kökenine ve genellikle ilk uygarlıkların yaratıcılığına sahip çıkanlar, Türklerle Almanlardan ibaret değildir. General (yanlış zanna düşülmesin: Çar ordusunun değil, Türk ordusunun generali) İsmail Berkok “Tarihte Kafkasya”  adlı yapıtında yukarıda görülen öğretiyi, Orta Asya yerine Kafkasya, Türk ırkı yerine Çerkes ırkı değişikliğiyle savunmaktadır.” (Umar,1982, s.47).
Yukarıdaki alıntıda olduğu gibi yazısının tamamında da Umar, İsmail Berkok’un ileri sürdüğü tezlere hiçbir eleştiri yöneltmeden görüşlerini özet olarak aktarıyor. Fakat Umar’ın iç dünyasını, milliyetçiğini ve ırkçılığını yansıtan,  öfke ve kinini  kusan, o dehşetli söylem parantez içinde sırıtıp duruyor: Yanlış zanna düşülmesin: Çar ordusunun değil, Türk ordusunun generali!..
Şimdi bu bilim mi?  Bu söz, bilimsel bir söz mü? Şimdi, bu söz, eleştiri mi?
Eleştiri elbette ki hakkınız. İsmail Berkok yanlış bir şey söylüyorsa, görüşlerine katılmıyorsanız, eleştirirsiniz. Fakat, Umar burada eleştirmiyor, “Hititler Çerkestir.” diyen Berkok’a çirkin bir saldırıda bulunuyor. (Ben de Hititleri Çerkes sayan görüşe katılmıyorum.) Bu saldırı yazarın görüşlerine değil, kişilik haklarına ve ait olduğu milliyete yöneltilmiştir.
Bu sözlerin bilimsel olduğunu ya da eleştiri içerdiğini, Bilge Umar bile iddia edemez. Belki bu nedenle kitabının yeni baskılarında bu bölümü kaldırdı ama daha önceki baskılarında olduğu gibi duruyor, herhangi bir açıklama da yapılmış değil. Bu durum bilimin değil de duyguların arkasına düştüğümüzde nerelere gidebileceğimizin, yetenekli bir yazarın bile ne durumlara düşebileceğinin acı bir örneğini oluşturuyor.
Bu nedenlerle Umar’ı şiddetle kınıyor, protesto ediyor, açıklama yapmaya ve özür dilemeye davet ediyorum. Umar, eğer Hint- Avrupalı görüşün bir lejyoneri değil de bilim adamıysa bunu yapmak zorundadır.

Sonuç

Bilge Umar alanın uzmanı olmayan bir araştırmacı yazardır. Oryantalizmin egemenliğinde hep aynı görüşleri tekrarlayan ve bilim yapmaktan uzaklaşan ilkçağ tarihi alanına yeni bir soluk getirmiştir. Özellikle Luvi diliyle ilgili yaptığı çalışmaları önemsiyorum, bu çalışmaların Abaza diliyle ne kadar çok çakıştığının örneklerini de daha önceki çalışmalarımızda verdik.
Ancak bilimde fanatizme yer yoktur. Bilimin tek amacı gerçeğe ulaşmaktır. Varsayımlar bu nedenle ortaya atılır, araştırmacılar bu nedenle kestirimde bulunur ve araştırma yaparlar, kestirimleri doğrulanıyorsa savunur, doğrulanmıyorsa vazgeçerler. Yine de her şey düz bir çizgi halinde ilerlemez, gerçeğe giden yolda pek çok engel vardır. Dünyanın egemeni olanlar, tarihsel gerçekleri de kendi çıkarlarına göre yorumlatırlar. Bazı yazarlar bu güçlerin aletleri oldukları gibi, iyi niyetli bazı yazarlar da duygularının esiri olarak gerçeği çarpıtır ya da yanıldıklarına bir türlü kabul etmezler. O andan itibaren de gerçeği araştırmak yerine gerçeği çarpıtmaya başlarlar.
Bir araştırmacı yazar için, gerçeği araştırmaya çalışmakla fanatik bir şekilde savunmak arasındaki fark çok önemlidir. Hiçbir zaman fanatik olmamalı, gerçeği araştırmaktansa hiç vazgeçmemeliyiz.
KAYNAKÇA
1. Bilge Umar, Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, 1, 1982.
2. Bilge Umar,   İlkçağda Türkiye Halkı, 1999.

Sayı: 2011 08