Dr. Yemıj Ruslan*
13 Haziran 1861’de Soçi vadisinde Adıge ve Vıbıhların temsilcileri toplanmıştı (2). Toplantıda Kuban yöresi halkının bir “Ulusal Meclis” çatısı altında birleşme (devlet kurma)kararı alınmıştı. Birliği yönetmek üzere oluşturulan 15 üyeli bu yeni oluşuma “Büyük Bağımsızlık Meclisi” adı verildi. Meclis, temsil ettiği yöreyi (kray) 12 ile (okrug) ayırdı. Her il için sekiz müftü, sekiz yargıç(kadı)ve muhtarlar (yönetici) atadı. Dağlıların kurduğu bu devlet bağımsızlığı koruma kararı aldı ve seferberlik ilan etti. Dağlıların bağımsızlığını yok etmek için saldıran Rusya’ya karşı Türkiye ile Batılı devletlerden yardım istendi. Ancak hiçbir dış yardım alınamamıştı.
Dağlılar korkunç Rus saldırılarını bir başlarına karşılamak zorunda kalmışlardı, Adıgeler Avrupa’nın en büyük ve en vahşi ordusu ile boğuşmak durumundaydılar. Bu azılı ordunun yakıp yıktığı yerler, orduyu izleyen çapulcu Kazak ordusunun talanına bırakılıyordu.
Savaşın son yıllarında Rus Çarı, maiyeti ve kan dökücü generalleri Adıge toprağını işgal edip yağmalama, Adıge ulusunu yok etme (soykırım) niyetlerini belli etmeye başlamışlardı. Ancak yüzyıllardan beri bağımsızlıkları için canlarını vermekten kaçınmamış olan Adıgelere boyun eğdirmenin kolay olmadığı, Çar’a da ordusuna da gösterilmişti.
“Çerkes Büyük Özgürlük Meclisi”nin ikinci toplantısı Rus Çar’ı II.Aleksandr’ın Kafkasya ziyareti sırasına denk geldi. Meclis’in ikinci toplantısında savaşı durdurma ve Çerkesya ile Rusya arasında oluşacak olan yeni statüyü belirleme konusu ele alındı. Ancak, Meclis toplantısının Çar’ın gelişine rast getirilmiş olduğunu da söyleyemeyiz. Meclis, cephelerde direnen Adıge ordusu askerleri ile ilgili sorunları ve diğer konuları görüşmek üzere, Çar’ın ziyareti öncesinde toplanmıştı. Meclis’in yapısı, çalışma düzeni ve savaşı en kısa yoldan sona erdirmek için sürdürülen çalışmaları değerlendirmek ve çıkış yollarını araştırmak vb. Meclis’in ana amaçlarını ve gündemini oluşturuyordu. Kafkasya’da Taman limanına gelecek Çar’ı karşılayacak olan Adıge delegasyonunun Çar’la görüşeceği konular da gündemde idi. II.Aleksandr Meclis’e ilişkin duyduklarını pek umursamıyordu. Çar’ın görüşmeden beklediği şey, görüşecek taraflardan biri olan Adıgelere, Rusya’ya boyun eğmelerinin kaçınılmaz olduğunu (başka şanslarının kalmadığını) kavratmaktı. Adıgeler Çar’la buluşmada, Karadeniz kıyısında yaşayan Adıgelerin göçe zorlanmamaları ve savaşın biran önce durdurulması talebinde bulundular. Çar talepleri kabul etmedi ve tüm nüfusun dağları terk ederek, Kuban ırmağı boyundaki bataklık ovalara yerleşmelerini ya da Türkiye’ye göç etmelerini buyurdu. O tarihten önce de, göç (deportasyon)konusu, Kırım Savaşı’nın (1853-1856) hemen ardından, 1857’de Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin tarafından da gündeme getirilmişti. Danışman ve tarihçi General Fadayev deRuslarınasıl niyetini ağzından kaçırmıştı: “Rusya Kafkasyalıları değil, Kafkasya’yı istiyordu”.
Meclis, ‘zaten bir meclis kurmamız gerekiyor’ ya da ‘Kırım Savaşı’na katılan devletlerin dikkatini çekmemiz gerekiyor’ gibi bir anlayışla kurulmamıştı. Meclis’in kurulması, çalışması ve amaçları çok büyük bir önem kazanmış bulunuyordu:
İlki; Doğu Kafkasya’da 1859’da Şamil’in General Kont Baryatinski’ye teslim olması üzerine, Çerkesya’daki naibi Muhammed Emin de silah bırakmış ve Rus ordusuna teslim olmuştu, bu gelişmeler nedeniyle savaşın seyri de değişmişti. Batı Kafkasya’daki (Çerkesya)300 bini aşkın Rus askeri ile 100 bini aşkın Kazak ordusu, hep birlikte Adıgelerin üzerine sürülmüştü. Avrupa’da bu denli çok sayıda askeri olan başka bir devlet daha yoktu.
İkincisi; Rus Çarı, Kırım Savaşı yenilgisini Kafkasya’da kazanacağı “kolay” bir başarı ile örtme gibi bir fırsatın doğmuş olduğunu da düşünüyordu, kan akıtan askerler ve militaristler de bunu istiyorlardı. Ruslar, Kafkasya’yı ele geçiremeseler bile, tahrip etme ve Kafkasyalıların kökünü kazıma ve bir soykırım savaşını sürdürme fırsatını yakalamış bulunuyorlardı.
Üçüncüsü; Batı Kafkasya’da toplanmış olan bu koca ordu, ciddi bir harekâtı yürütecek güç ve donanıma sahipti. Adıge Meclisi’nin her yüz aile üzerinden beş asker tertibinde kurduğu Adıge ordusu ise yetersizdi, erler askeri eğitim görmemişlerdi ve modern silahlardan yoksundular. Modern savaş tekniklerine göre eğitilmiş ve donatılmış olan, top ve tüfek mermileri yağdıran koca bir ordu ile vur-kaç yöntemlerine dayanan bir savaş yapma dönemi artık sona ermişti.
Dördüncüsü; karşılaşan iki tarafın ordusunun biri ilerliyor, büyüyor ve moral buluyor, diğeri ise durmadan geriliyor, sıkıntı ve yokluk içine düşmüş bulunuyordu. Adıgeler ne denli inatla ve yiğitçe direnseler de, asker sayısında azalma ve gerilme yaşandığı ortadaydı.
Beşincisi; Rusya, bu sorunu çözmekle, kendi iç sorunlarını daha hızlı çözme, köleliği kaldırma, böylece ülke içindeki yangını söndürme fırsatını da yakalamış olacaktı. Çar ve maiyeti, Kafkasya’da yerli halktan ele geçirilecek olan toprakları, azat edilecek köle köylülere dağıtmayı, onları o bölgeye yerleştirmeyi planlamıştı, böylece köle köylülere, savaşmayı gerektirse bile bir gelecek umudu vadedilmiş oluyordu. Kafkasya’yı boşaltma (etnik temizlik) işini üstlenmiş olan Kazak ordusunun durumu da iyiydi; toprağı, köyleri talan ve tahrip etme dışında Rus ordusuna kılavuzluk ediyor, sınırları koruyor ve merkezin emirlerini eksiksiz olarak yerine getiriyordu.
Altıncısı; 150 yıl süresince bir alevlenen, bir duralayan savaş, özellikle son 35 yıl boyunca savaşan Adıge ulusunun gücünü, nüfus ve ekonomisini, dayanma sınırını uç noktasına getirmişti. Ulusun birliği de büyük bir çöküş süreci içine girmiş, disiplin ya da dayanışma ruhu zayıflamıştı.
Meclis’in açılmasından sonra Novosvobodni Yaylasında, Vıbıh Komutanı ve Meclis Başkanı Berzeg Gırandıko Hace komutasında 5 bin dolayında bir Adıge askeri toplanmıştı. Askerlerin Çar II.Aleksandr’ın ziyaretini beklemekte olması, işin vahametini ve gerçek durumu belli ediyordu.
Adıgeler II.Aleksandr’a yol verdiler. Çar, maiyeti ve muhafızları ile birlikte hiç bir engelle karşılaşmadan silahlı 5 bin askerin karşısına geldi. Çar topluluğu selamladı, Novorosisk ile Tuapse arasında bir demiryolu döşetmek istediğini, sadece bu yol üzerinde bulunan köylerin kaldırılacağını, köylülerin maddi bir zarara uğratılmayacağını söyledi…Ardından Çar, söylediği sözlerin kesin olduğunu, sözünü tutacağını, bu isteğine karşı gelinmesi durumunda askeri müdahalenin başlatılacağını açıkladı. Çar’ın ardından Bjeduğ beyi Hacemıko Alkas söz aldı ve konuştu. Yaşlı, eğitimli ve akıllı biriydi.
“Durumumuz ortada, başka bir çıkış yolumuz yok. Çar söz verdi, sözünü çiğnemez, tutacaktır. Bugün burada birbirimizi dinlemez ve bir tutum birliği içinde olmazsak, savaş yeniden başlayacaktır, savaşı kazanamayacağımızın belirtileri ortada. Saygı ve sessizlik içinde onu dinleyelim, hiç olmazsa ulus olarak ayakta kalmış oluruz: Bizden zorla alacağı şeyi, biz ona verelim”dedi Alkas.
Ardından Şıvıjıyeko Tsıyeko konuştu. Tsıyeko içtenlikli, kitleleri etkilemeyi ve coşturmayı bilen biriydi, sözünü esirgemez, laf olsun diye de konuşmazdı. Şıvıjıyeko, Hacemıko’yu hak etmediği ağır bir dille kınadı, ardından yıllardan beri ulusu yağmalayıp kemiren ve mahveden, ana sütümüz gibi bize ait olan bu toprakları bizden gasp edenlerle anlaşmaya varmanın bir çıkar yol olamayacağını söyledi. “İmparator bize korku salmak üzere buralara geldiyse, boşuna gelmiş. Yurdumuz bizim beşiğimiz, gerekiyorsa şimdi de mezarımız olsun”diyerek sözlerini kararlı bir biçimde bağladı.
Beş bin kişi büyük bir patlama olmuş gibi çalkalandı, İmparator’un beti benzi attı. Şıvıjıyeko durumu hemen fark etti ve elini kaldırdı, topluluk hiçbir şey olmamış gibi yatıştı. Tsıyeko Çar’a dönerek şöyle konuştu: “Karşımızdaki büyük devletin Çarı bugün bizim konuğumuz, Adıgeler her durumda konuğa saygı gösterirler. Siz bizim konuğumuzsunuz, saçınızın tek bir teline bile halel (zarar) gelmeyeceğini bilmelisiniz, ancak istediğiniz şeyleri vermeyi kabul etmiyoruz”.
Toplantıya başkanlık eden Gırandıko Hace, Çar’ın eline bir muhtıra tutuşturdu, içeriğini de kısaca özetledi: “Ordularını geriye çek, Adıge topraklarını tahliye ettir, Tanrının bize bağışladığı biçimde bağımsız, özgür, dinimiz ve gelenek-göreneklerimizi koruyarak yaşayacağımız konusunda bize güvence verirsen, biz de Rusya’ya katılmaya hazırız.”
Taraflar anlaşamadılar, Çar’ın niyeti belli olmuştu. Gelirken olduğu gibi koca Adıge ordusu ikiye ayrıldı, Çar ve yanındakilere dönüş yolunu açtı.
Savaş sürecinde ve savaşın sona ermesinden 150 yıl sonra, savaşan iki taraftan “hangisinin tavrı daha yerindeydi?” diye sormak, birilerini kınamak doğru olmaz, tarih metodolojisine de uygun düşmez bu. Olup biteni, üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra değerlendirmek, gerçeği ortaya çıkarmak iyice zorlaşıyor, tarihsel olgular daha da görünmez hale gelebiliyor. Söz konusu olan; nüfusu az, tarihi olumlu sayfalarla dolu ama felakete uğramış bir ulus olursa, yanıt bulmak daha da zorlaşır. Bu nedenle herkesin çok dikkatli olması gerekir. Bugünkü salim kafayla düşünecek olursak, 150 yıl önce Soçi’de savaş ateşi içinde yanıp kavrulmakta olan dedelerimizin bir devlet kurmak için harekete geçmiş oldukları gerçeğini görürüz. Bugünkü anlayışımızla o günkü davranış biçiminin yerinde olup olmadığını da söyleyemeyiz, kolay bir şey olmaz bu. Meclis’in amacı, işin öncüleri de dahil, kişisel çıkarlar elde etmek değil, ulusun kendi içinde ve dışında karşılaştığı sorunları çözmekti.
Geçmişi değerlendirdiğimizde, Soçi Meclisi’nin başlangıç, örgütlenme ve çalışma biçimi ile aldığı kararları incelediğimizde, bu girişimin gündelik ya da aylık bir girişim, sıradan bir şey olmadığını da görürüz. Meclis öncesinde de, devlet örgütlenmesine gidilmesi isteği birçok kez konuşulmuş ve görüşülmüştü. Özellikle Şamil’in son naibi Muhammed Emin’in de ciddi girişimleri olmuştu. Değişik biçimlerde de olsa, Adıgeler korunma amaçlı örgütlenmişler, yüz aile içinden beş aile seçilerek, hukuk eğitimine başlanmış, okul açılmış ve mahkemeler kurulmuştu, her topluluğu(kabileyi)kapsayacak tarzda dikey bir devlet yargı sisteminin (alt ve üst mahkemeler olabilir) oluşturulması gibi sorunlar sık sık konuşulmuştu. Ancak Adıgelere ne denli hoş “şarkılar okunduysa” da, Paris’te ele alınan Doğu Sorunu ve diğer konular kapsamında Adıgeler konusuna olumlu bir biçimde değinilmedi, dahası Adıgelere vaadlerde bulunanlar bile, Adıgeler lehine tek bir söz dahi söylemediler, Adıgeler lehine bir şeyler “yapmaya uğraştılar ya da çalışmışlardı” demek de bir abartı olur (3).
Şimdi, üzerinden 150 yıl geçmiş olan bu Meclis’imizin ortaya koyduğu amaçlar, ulusumuz tarafından hâlâ yeterince kavranmış ve takip ediliyor değil, aydınlatıcı bir çalışmamız da yok. Bu durum, ister istemez uluslararası spor yarışmalarının yapılacağı, kış oyunlarının oynanacağı yerin, yani Soçi’ninkadim bir Adıge toprağı olduğu gerçeğinin anlaşılması konusuna olumsuz yansıyor, hizmet etmiyor, o yerin hangi kadim halka ait olduğu açıkça ortaya konamıyor ve yanlışlıkları kınama konusunda da yetersiz kalınıyor. Adıge ulusunun kökünü kurutan savaşın son silah seslerinin duyulduğu Kobade Yaylasında, o yerin kadim yerli ulusunun sembolleri, Adıge ulusunu tanıtacak eşyalar sergilenmeyecek midir? Devletin iki nolu kişisi ve şimdi yeniden devlet başkanı olmaya niyetlenen kişi (4), bu yerde Grekler ve Ermeniler yaşıyorlardı diyebiliyor ve bunda ısrar etme gücünü kendinde buluyorsa, bu durumda ne demek gerekiyor? Komşu Krasnodar Kray valisinin tutumu da ayrı bir sorun. O, ulusumuzu yok eden savaşı yöneten cani generallerin heykellerini diktirme çabaları içinde, kray marşında da barış karşıtı ve savaşı kışkırtıcı sözler var, bu durumda daha başka şeyler söylemesi beklenebilir mi? Meclis dönemi yıllarında, ondan önce de bir birlik ve beraberlik anlayışı içinde olamamıştık, bu da başarıya giden yolda bir engel yaratmıştı, şimdilerde bize daha büyük bir ceza vermemesi için Tanrıya yalvarmaktan başka birşey elimizden gelmiyor.
*Maykop, Adıge Devlet Üniversitesi’nde tarih doçenti, Adıge maq, 27 Haziran 2011
Çeviri: Hapi Cevdet Yıldız
(1) Özgün yazı başlığı “Pranganı İzleyerek Oturursan…” biçimindedir.-hcy
(2) 1860’larda Vıbıhlar kendilerini Adıge olarak görüyorlardı.Rusya Bilimler Akademisi çalışanları, Vıbıhları Adıge olarak değerlendiriyorlar.-hcy
(3) 1853-56 Kırım Savaşı sırasında Osmanlılar eski Rus subayı Zaneko Seferbey’i Sefer Paşa ünvanıyla “Çerkesistan Askeri Valisi” olarak atamış ve Anapa’ya yollamışlardı. Ancak 1856 Paris Barış Görüşmesi’nde Osmanlılar ve Müttefikleri Çerkes sözünü ağızlarına almamışlardı. Bu da Çerkeslerin aslında gündem dışı olduklarını belli ediyordu.-hcy
(4) RF Başbakanı Vladimir Putin.-hcy
Not: Resim biliminsanı Dr. Yedıc Batıray’ın koleksiyonundan eklenmiştir. Tire içindeki eklemeler çevirmene aittir-hcy
Sayı : 2011 08