Zazalar – 3. Bölüm

0
425

Amaç Dersim’i insansızlaştırmak

 

Savaş bir zorunluluk mu siyasi ve diplomatik yollardan çözüm üretilemez mi buna bölge halkı nasıl bakıyor?
Mehmet Tüzün
Aslında bölge halkı hiçbir zaman savaşmadı ve savaşı istemedi. Hala da istemiyor. Birileri orda savaş adına çatışıyor. Orda bölge halkının organize ettiği bir ortam yok. Birileri çatışıyor bölge halkı yerinden yurdundan ediliyor. Elinden gelse tüm kendi üzerine gelen savaşan ruhlardan kurtulmak isteyecek.
Mehmet M.
Burada savaşan güçler oranın kültürüne yabancı güçlerdir.
Hıdır eren
Genel coğrafyayı söyleyeceksek iki farklı şey söylemek zorunda kalırız. Birincisi Dersimde savaşan güçler gerçekten dersim kültürüne yabancı güçler ve iki güç arasında sıkışmış bir halk söz konusu. Bu tespiti bir kenara koymak lazım. İkincisi savaş bir zorunluluk mu? Savaş ve şiddetten ne anladığımıza bağlı. Geçen bir makalede okudum. Ormanda gezen bir ayı bir tavşanı sıkıştırır köşeye ve parçalamaya başlar. Yada kazayla tavşanın ayağına takılır ayı ve düşer kafasını bir taşa çarpar ve kırabilir. Buda bir şiddet ama sizin hangisine şiddet demenizle alakalı bir durum. Sıkıştırırsanız bir köşeye hiçbir hakkını tanımazsanız oturup konuşularak verilebilecek daha doğrusu teslim edilecek bu vermek konusu bana çok iğreti geliyor. Benim anadilimde konuşma hakkını birinin bana vermesinden daha iğrenç bir şey olabilir mi? Yada benim anadilimde okuyup yazma hakkımı birinin bana tanımasından daha alçakça bir şey olabilir mi? Bu benim doğuştan kazandığım bir hak. Eğer ben size şunları, şunları vermem derseniz orada bir şiddet doğar, savaş doğar. Ama çözüm savaş mıdır kesinlikle değildir.

3-Demokratik yollardan çözüm arayışlarının tıkanması başka faktörlerden mi kaynaklanıyor?

Mehmet Tüzün
Türkiye’deki tüm olaylarda olduğu gibi bu meselelerde de işin ekonomik yönünü araştırmazsanız gerçeklere ulaşamazsınız. Peki bunun demokratik olarak çözümlenmesini istemeyen kesimler kim? Bu iyi bilinmeli. Bunun altında bazı kesimlerden başka kesimlere kaynak transferi mülkiyet transferinin sağlanması yatıyor. İşin ekonomik boyutu da var. Çatışmalı ortamdan beslenen kesimler de var. Bunun içine insan ticareti, kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, bunun içine gayri meşru ne yollar varsa hepsi girer. Ama bütün bunların çok iyi anlaşılması için çok yönlü ekonomik olarak konunun irdelenmesi lazım. Uzun vadede yapılmak istenen aslında o insanların elinde kalmış olan babalarının, dedelerinin üzerinde yaşadığı yaşama imkanlarının, topraklarının, sularının, meralarının elinden alınması.
Hıdır Eren
Demokrasinin ne olduğu sorusunun cevabı önemli. Demokrasi öyle halkın kendi kendisini yönetmesi değil. Demokrasi azınlığın haklarının tanınmasıdır aslında. Bu halklara saygı duymaktır, toplumdaki farklıları kabullenmektir. Sizin dışınızdaki seslere tahammül edebilme gücünüzdür özünde. Devlet bu anlayışta değil. İkincisi demokrasinin gelişimini istemeyenler var. Bunlar çatışmalı ortamdan nasiplenen güçler, derin güçler diyebiliriz. Birde dış güçler var. Devletler arası ilişkilere baktığımızda her devlet bir başka devletin yarasını kaşır. Devlet olmak böyle bir şey zaten. Eğer bu ülke demokratikleşecekse bu demokratikleşme a devletin çıkarlarına zarar verecekse o devlet bunu niye istesin ki.

Bölgenin teröre bakışı nedir?
Hıdır Eren
Zaza kesiminde farklı gözle bakmak, diğer tarafa daha farklı bakmak lazım. 1992’ye kadar Tunceli’de PKK yok. 1992’den sonra ne hikmetse 1992’nin son baharında 200 kişilik bir PKK görüyorsunuz Dersim’in dağlarında. Bir anda bu nasıl oldu? Bakıyorsunuz işte bir minibüsteki herkes katlediliyor minibüs yakılıyor ve bunu teröristler yaptı deniyor. Ama bu günlerde açıklanıyor ki JİTEM diye bir örgüt varmış ve onlar yapmış. Hatta onların (PKK Örgütünün) kıyafetlerini giyerek doktorunu da avukatını da öğretmenini götürüp köprü altında kurşuna dizdiler. Amerika Taliban’da ölçüsüz bir güçle karşılaştığı gibi burada da devlet karşısında ki gücü ölçemedi. Bu iş öldürmekle kırmakla bitmeyecek. Bir şekilde müzakere edilecek ki müzakerede ediyorlar.

Doğuda yaşam koşulları zor, gelişme yavaş. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana diğer bölgelere göre şartların değişme oranı nedir, sizce yeterli midir?

Mehmet Tüzün
1940’lara gelene kadar rahat bir şekilde yaşamamış Dersim’li 1950-1960’lı yıllarda göreceli de olsa huzurludur. Dağında yaylasında yaşayıp kalabiliyor. Dersimin en ücra köşelerinde de daha güzel bir yaşam oluşmuştu 1980 ortalarına kadar. Mesela Bingöl, Tunceli, Pülümür sınırındaki köylerde buzdolabı, televizyon vardır. İnsanlar elektrikli yayık kullanıyor daha modern yaşıyordu. İnsanlar daha bilinçli bir üretime geçmiştir. Yani 1980’lerin ortalarında bölge aç değil tam tersine köyde para kazanıp İzmir’de İstanbul’da ev alıyorlardı. 1980’de çatışmalı ortamda 1915-1916-1920 yıllarda olduğu gibi bu üretim ilişkileri yeniden kopuyor. Ekip biçmeyi bırakıyor insanlar ve bu insanların bir kısmı köylerini terk etti. 1989-1990 yıllarında bir bölümü toprağını bırakmak zorunda kaldı. Çünkü can ve mal güvenliği yoktu. Onlar çıktıktan sonra kalanlar üzerinde baskılar arttı. Aslında olay sadece oradaki fakirlikten kaynaklanmıyor tam tersi oradakiler fakirleştiriliyor.
Hıdır Eren
Güdülen politikalara bakmak gerekiyor. Yapılan Hes Projeleri neye hizmet ediyor? O bölgedeki altın aramalar neye hizmet ediyor? Güdülen politikalarla sermayenin toplanması neye hizmet ediyor? O bölgede yaşayan nüfusun o bölgeden göçertilerek büyük kentlerde sermayenin toplanması hedefleniyor. Bunun dışında görüyoruz ki teşvik politikaları veriliyor. Sizin tarlanız var. Gelin Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerine dönüm başına size para vereceğiz deniyor. Niye ödüyorsun bu paraları? İnsanı tembelliğe teşvik ediyorsun. Benim anladığım kadarıyla bölgesel olarak kendine entegre etmek değil orayı göçerterek kendine entegre etmek istiyor.

İslami kimlik ve Alevi kimlik Kürt ve Zaza halkı üzerinde nasıl bir etki bıraktı, halkın İslami kimlikle ilişkisi nasıldır?
Mehmet Tüzün
Şimdi devletin Sünnileştirme politikası yeni değil. Osmanlıdan geliyor. Ama bu sadece sunileştirme olarak algılanmamalı. Devlet daha ilginç bir olayı gerçekleştirdi. Sadece Sünnileştirme çabalarına girmemiş Aleviliği de evrimleştirmiş. Dersim’in inancı bugün kendilerine sunulan Alevilik değil. Bugün Alevilik adı altında anlatılan Dersim inancına da mal ediliyor ama anlatılan Aleviliğin içinde Dersim inancı pek yoktur. Yani inanç olarak da değiştirilmiş. Sonuçta gene ellerinde ki kaynakların alınması amaçlıdır. İnanç aşılamak değil.
Hıdır Eren
Gerek Alevilik gerekse Müslümanlık, aslında bazı düşüncelerden daha farklı düşünce taşıyoruz. Örneğin Cem Vakfı Alevi-İslam inancı diye söze başlar. Halbuki Aleviliğin İslam ile ilgisi yok. Bu iki inancı Zaza toplumu üzerinde ele aldığımızda şunu görüyoruz. Alevi olan insanların Türkleşme yolunda ilerlediklerini görüyoruz İslam kimliği olan insanlarında daha çok ümmetçi bir anlayışla İslamlaşma /Müslümanlaşma yoluna gidişlerini görüyoruz. Din dediğiniz şey kırsal alan kültürü değildir, kasaba kültürüdür. Siz kentleşmeye başladıkça dindarlaşma başlarsınız. Camiye gidersiniz, cami avlusunda buluşursunuz. Cem evleri oluşmaya başladı. İnsanlar gidip orada oturuyor. Alevilikle İslamiyet Zaza’ları da birbirinden ayırmıştır, uzaklaştırmıştır. Bu Kürtler arsında o kadra yok. Çünkü Kürtler arasında Kürt siyasi hareketinin gelişmesi ile birlikte Kürtlerin Alevisinde de, Sünnisinde de daha millet olma bilinci oluştu o siyasal hareketle… Ama Zazalar’da henüz böyle bir olay yok. Hatta bu ayrışmayı da derinleştirdi.

Munzur üzerine yapılan barajların bölgeye etkisi/katkısı nedir?
Hıdır Eren
Munzur üzerinde yapılan barajların temel amacı 1850’lere dayanıyor. 1850 yıllarında da orada havuzlar oluşturulması isteniyor. İnsansızlaştırma politikası güdülerek o topraklar arasında stratejik öneme sahip noktalar var bunları birbirinden koparmak. Çünkü savaş ortamında yaşıyor devlet, bir yandan da buna çare olarak düşünüyor. Munzur vadisine bu yapılacaksa Munzur’un bir kıyısıyla diğeri arasında geçişleri de engelleyecek. Temel hedef dersimi insansızlaştırma.
Mehmet Tüzün
Bana göre orada uygulanan politikalar özellikle insanların yaşam alanlarından uzaklaştırılmasını sağlamak. Bu kimi zaman baraj olarak karşımıza çıkar, kimi zaman mera ve ormandan çıkarılmış alan olarak çıkar. Bu sadece doğuda değil birçok bölgede uygulanıyor. Amaç elektrik üretimi olsaydı çok daha doğayla uyumlu, çok daha elverişli şartlarda Türkiye elektrik üretirdi. Bugün kullanılmayan topraklarımız üzerinde kızgın güneş varken güneş enerjisi ile bir şey yapalım denilmiyor. Rüzgar alanları varken kullanılmıyor. Ama nedense 40 yıl sonra çevreyi bataklık haline getirecek barajlar yapılıyor. O barajlardan elde edilen elektriğin parasal değeri de orada kaybedilen tarımsal üretimi karşılamıyor. Bölgedeki insanların en çok kullandıkları yer meralar ve ormanlardı. Bunlar ellerinden alındı. Yapılan kadastro çalışmaları çok daha korkunç şeyler aklıma getiriyor. Yarın öbür gün çeşmeler satılacak, kimi yerler taş ocakları olarak satılacak kimi yerler maden ocakları olarak işgal edilecek. Yaşam olanağı bırakılmayacak. O çeşmelerin bir tüccara 49 yıllığına kiralandığını düşünün. Siz kendi köyünüzden su içemeyecek hale geleceksiniz. Çünkü adam etrafını çevirecek şişeleyip başka yere gönderecek. Siz giremeyeceksiniz bile.

Halkın bu duruma bilinçli bir tepkisi var mı?
Hıdır Eren
Halkın tepkisi var. Barajlara karşıyız denip yürüyüşler düzenleniyor. Bir bilinçlenme yok aslında. Çükü bu yürüyüşler Sol dar grupçu mantıkla hareket edildiği içinde gerekli büyüklükte bir tepki oluşmuyor. Öyle bir noktaya geldi ki sol taban bulmuyor. Bu işi organize eden solcularsa halk uzaklaşıyor. Bunlar her şeye muhaliftir şeklinde yaklaşılıyor. Daha ehil ellerin ele alması lazım. Bir fırtına vadisindeki gibi değil durum.
Mehmet Tüzün
Konunun uzmanlarının ele alması lazım. Hocalarımız, profesörlerimiz var. Doğa bilimcilerimiz, çevre bilimcilerimiz, arkeologlarımız, hayvan bilimcilerimiz var. Bunların devreye girmesi lazım.

Basına yansıyan Munzur plaj görüntülerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Modernleşme mi, mercek altına alınma mı?
Hıdır Eren
Cumhuriyet politikalarında başarılı olmuştur kendince. Bu mesajı kitlelere vermeye çalışıyor. İşte bakın dersimde insanlar mutlu ve modern. Sunulmak istenen resim bu ama hayatın gerçekliği bu değil. Yurtdışından gelen birkaç ailenin yaz tatili görüntüsü.
“Ben modernleştirdim ve mutlu kıldım” imajı yaratılmaya çalışıyor. Gerçek bambaşka!

18 Ekim’de Türkiye Halklarının bir çoğuyla gerçekleşecek BARIŞFEST etkinliğine siz de katılıyorsunuz, BARIŞFEST’i nasıl değerlendiriyorsunuz?    
    
Mehmet Tüzün
Türkiye’de, insanlar normal yollardan normal şekillerde kendilerini ifade edemiyorlar. Deyimlere, söylemlere, kelimelere yüklenen anlamlarda kendi normal mecrasında olmuyor. Bütün insanlık için huzurlu yaşam olması gereken bir şey. İlişkiler öyle bir duruma getiriyor ki insanlar barışı kendilerine göre yorumluyor. İnsanlar birilerinin ölümünü gerekli görürken iş kendine ve yakınlarına dönünce bunu insanlık dışı bir davranış olarak dile getiriyor. İnsanlık dışı olan şey her bir insana reva görülen ölümdür. Yurtta barış lafının insanlarımız tarafından çok iyi anlaşılmadığını düşünüyorum.
Hüseyin Polat
Yarın sivil toplum örgütleri bir araya geliyor ve bu sivil toplum örgütlerin hemen hemen hepsi azınlıklardan oluşuyor. Şimdi bunların hepsinin kendine göre bir amacı var. Ama belli bir hedef için birliktelik sağlanacak ve bu kurumlar ben isterim ki belli dönemlerde belli konularda bir araya gelip birlikte hareket etsinler.
Hıdır Eren
Bir defa BARIŞFEST farklı kültürlerin kendilerini ortaya koyması. Evet biz farklıyız ve biz buyuz. Umarım BARIŞFEST katılımcıların hepsi için kendimizi anayasada ifade etmemize bir kapı aralar. Farklı kültürler anayasada nasıl adlandırılacak. Bu anlamda yarın ki etkinliği önemsiyorum ve içinde olmaktan da gurur duyuyorum.
Sinan Usar
Ben haberi duyduğumda birkaç derneğin LAZLAR, ERMENİLER, ÇERKESLER ve bizim de bu etkinliğin içinde olmamıza çok sevindim. Katılımcı olarak orada olmamız çok önemli. Ondan sonrası içinde güzel bir diyalog ortamı yaratacaktır. Bunda sizinde çok payınız var. Birbirimizi yalnız bırakmadan hep birlikte organizasyonlar yaparsak daha güçlü olacağımızı düşünüyorum. Ve bazı önyargılarında kırılacağını düşünüyorum.

Sayı : 2011 10