Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

SOÇİ 2014: Geri sayım ve Sonrası

İstanbul Kuzey Kafkas Kültür Derneği’nin düzenlediği “SOÇİ 2014: Geri Sayım ve Sonrası” konulu panel, 2 Mart’ta gerçekleştirildi. Dr. Zeynel Abidin Besleney’in moderatörlüğünü yaptığı panele konuşmacı olarak Prof. Dr. Erol Taymaz (Kafkas Dernekleri Federasyonu), Alper Kahraman (Kafkasya Forumu), Bırs Bülent (Çerkesya Yurtseverleri), Setenay Gürçeşme (Aktivist) ve Hamburg Etnoloji Müzesi Direktörü Wulf Köpke katıldı.
“İlk aklıma gelen örnek, 1936’da Almanya’da Nazi Nasyonel Sosyalist Hareketi’nin iktidara gelmesinden sonra, olimpiyatları kendi ideolojisine destek olacak şekilde kullanma arzusu. Başka anlamda siyasi olarak ifade biçimi, 1972’de Almanya’da, silahlı Filistin Örgütlerinin bir eylem düzenlemesi, 1980’de Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ ı işgal etmesi sonucu ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin olimpiyatlara katılmayı protesto etmesi, 1996’da Amerika’daki Atlanta Olimpiyatları’nda da bir bombalama olayının olması. Tüm bunlar siyasi aktörlerin, olimpiyatları ‘siyasi amaçları’ doğrultusunda kullanabilme konseptini ortaya çıkartıyor. Soçi’nin anlamı da biraz böyle.Soçi Kış Olimpiyatları’nın Çerkes diasporası siyasetinde yarattığı değişim konusunda konuşan Zeynel Abidin Besleney, medyanın gelişmesi sonucu tüm spor aktivitelerinin medyada gösterilmesi ve tüm dünyada aynı anda izleniyor olmasının, olimpiyatları spor alanından alıp siyasal alana da taşıdığını belirterek konuşmasını sürdürdü.

Soçi’nin olimpiyat alanı olarak seçilmesi ile Soçi, çok yoğun bir şekilde Çerkeslerin gündemine girdi. Çerkes ve Abhaz kabilelerin son direniş gösterdiği ve son yenildiği yerde olimpiyat tesislerinin yapılıyor olması bir sembolizm yaratıyor. Bu sembolizm üzerinden sadece diasporada değil anavatanda da global bir Çerkes siyasetinin geliştiğini görüyoruz. Özellikle internetin ve yeni kitle iletişim araçlarının kullanılması ile birlikte yaklaşık 150 yıldır Çerkeslerin hemen hemen hiç yapmadıkları, tepkilerini ‘sokaklarda ifade etmek’ gibi eylemlere giriştiğini görüyoruz. Çerkesler, uzun süredir diasporada siyasal bir toplum fakat bunu sokaklara indirmesi ve sokak siyaseti yapması çok yakın bir süreç.

Çerkeslerin yaşadığı siyasal sürecin ‘soykırım’ olarak adlandırılması konusunda akademik altyapısının oluşmaya başlaması, özellikle Amerika’da ve başka yerlerde bu olan bitenin akademik ve siyasi anlamda tartışılması, konferanslar düzenlenmesi önemli bir durum. Gürcistan’ın, 1763-1864 yılları arasında Çerkeslerin yaşadığı süreci, BM üyesi bir ülke olarak ‘Çerkes Soykırımı’ olarak adlandırması çok önemli bir süreç.

150 yıldır aralarında siyasi ayrışmalar olsa da etnik olarak ayrışma yaşanmamıştır bu güne kadar ama özellikle Soçi üzerinden bir tür ayrışma yaşandı. ‘Çerkes Siyaseti’inde Soçi, bölgedeki tüm aktörleri bir rol almaya zorladı. Soçi’ye dair Abhazya’nın bağımsız bir devlet olarak seçilmiş temsilcilerinin hükümet olarak resmi tavrı ve Kafkasya’daki çeşitli Çerkes organizasyonlarının, Kuzey Kafkasyada’ki yerel hükümetlerle Rusya Federasyonu’nun ve diasporadaki Çerkes-Abhaz örgütlerinin aldığı tavırlar önemli ve bir tür farklılaşmanın öne çıktığını görebiliyoruz. 4-5 yıldır yaşanan bir süreç var. Soçi topraklarının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunun ortaya çıktığını görüyoruz. Bununla ilişkili olarak otonom bir Ubıh kimliği üzerine bir söylemin başladığını, Abhaz-Abazin birlikteliği, Adıgelerle Abhazlar arasında bir ara kimlik olarak Abazin ya da Kuzey Abaza kimliğinin, Soçi üzerinden evrildiğini, yeni bir kimlik sürecinin ortaya çıktığını görebiliyoruz”

Soykırım, sürgün ve asimilasyon kıskacı

Konuşmacılardan Erol Taymaz, Çerkeslerin güncel sorunları, Soçi 2014 öncesi ve sonrası konularına değindi. Çarlık Rusyası tarafından gerçekleştirilen ve 19 yy.’da yoğunlaşarak 21 Mayıs 1864’de tamamlanan işgalin bir soykırım olduğunu hatırlatan Taymaz, Çerkeslerin günümüzdeki ulusal sorunlarının üç nedeninin soykırım, sürgün ve asimilasyon olduğunu vurgulayarak “Şayet bu üç sorun ulusal kimliğimizi devam ettiremememizin nedeni ise, bu sorunları çözmeye ve ulusal kültürel kimliği korumaya yönelik çalışmalarımız da bu üç sorunu çözmeye yönelik olmalıdır. Asimilasyona karşı, Çerkeslere temel ulusal hakların tanınması ve bu hakların güvence altına alınıp uygulanması için çalışılması gerekiyor. Sürgüne karşı, anayurda dönüş hakkının tanınması, anayurttaki nüfusun çağdaş bir yaşam sürdürebilmesi için bir politika gerçekleştirilmesini sağlamak gerekiyor. Soykırıma karşı, bu tarihsel gerçeğin tanınması , soykırım ve sürgünün yol açtığı tahribatın giderilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde politikalarımız tutarlı olabilir” dedi.

KAFFED ve Dünya Çerkes Birliği’nin (DÇB) Çerkes soykırımını bilinir kılmak için yaptığı çalışmaları anlatan Taymaz, soykırım ve sürgünün gündemimize Soçi Olimpiyatları’ndan dolayı gelmediğini, yaklaşık 15 yıl öncesinde gündeme getirildiğini söyledi. 21 Mayıs’ın sembol bir gün olduğunu, soykırımın yüzyıllarca süren bir süreç olduğunu belirten Taymaz, Soçi’nin soykırımın sembol coğrafyası olduğunu vurguladı ve şunları söyledi.

“50 milyar doları aşan maliyetiyle Soçi Olimpiyatları, şimdiye kadar dünyada yapılan en pahallı olimpiyat olacak. Rusya için bu olimpiyatlar neden önemli? Bu konu için Putin’in özel projesi olduğu, Rusya’nın prestiji açısından önemli olduğu gibi şeyler söyleniyor bunlar belki kısmen doğru fakat Soçi olimpiyatları Rusya açısından ekonomik olarak da önemli. Çünkü Rusya, petrol ve doğalgaz yönünden önemli bir gelir elde ediyor. Bu birikimi bir yatırıma dönüştürmek istiyor. Abhazya, Soçi Olimpiyatları ilan edildiğinde iki açıdan olumlu karşıladı. Birincisi ekonimik açıdan. Soçi’de olimpiyat yapılmasının Abhazya’ya ekonomik bir getirisinin olacağı tahmin edildi ama ekomik katkıların büyük bir çoğunluğunun gerçekleşmediğini görüyoruz. İşin bir de politik bir yönü vardı. Soçi Olimpiyatlarının yapılması kararlaştırıldığı 2007 yılı Gürcistan’ın Abhazya’ya yönelik saldırılarının yoğunlaşmaya başladığı dönemdi. Abhazya, olimpiyatların Soçi’de yapılması ile istikrarın olabileceğini düşünmüş olabilir. Gerçekten de bir anlamda, 2008 yılında Abhazya’nın bağımsızlığının tanınması ile Abhazya’da bir siyasi istikrar sağlandı.

Soçi Olimpiyatları ilan edildiği zaman Gürcistan çok pozitif bir tutum takındı. Çünkü Saakaşvili, 2014 yılına kadar Abhazya’yı işgal edeceklerini düşünüyordu. Saakaşvili’nin Rusya’ya, ‘Beraber yapalım, Sohum havalimanını kullanın’ gibi çağrıları vardı. Bu kapsamda da Gürcistan’ın 2007 yılından sonra Abhazya ve Güney Osetya’ya yönelik baskılarının hızla arttığını görüyoruz. 2008 yılında Pekin Olimpiyatları’nın başladığı gün Gürcistan, G.Osetya’ya yönelik bir saldırı başlattı. G.Osetya’dan hemen sonra Abhazya’ya saldırı planlandığı biliniyor. Fakat 2008’deki o kısa savaştan ve RF ve diğer bir kaç devletin Abhazya’nın bağımsızlığını tanımasından sonra olimpiyatlara karşı Gürcistan’ın tutumu değişti. Gürcistan, Soçi Olimpiyatları’nın RF’nin komşu ülkeyi şgal etmesınden dolayı yapılamayacağını söyledi ve bir anlamda boykot çağrısı yaptı. Fakat bu boykot çağrısı hiç bir devlet tarafından itibar görmedi. Gürcistan bu tutumunu 2009 ortalarında değştirmeye başladı. Abhazya ve G.Osetya ya karşı yeni bir strateji açıklamıştı. Gürcistan Soçi Olimpiyatları’nın güvenlik tehdidini farklı bir şekilde formüle etti ve Çerkesler arasındaki bu soykırım konusundaki hassasiyeti de yakalayarak, Çerkeslere karşı yapılan soykırımdan dolayı Soçi’de olimpiyat yapılamayacağını ilan etti.

Gürcistan neden böyle bir politka değişikliğine gitti? Nedeni çok açık. Olimpiyatların yapılması ancak bir şiddet ve terör eylemiyle engellenebilir. Ama olimpiyatlara karşı böyle bir şiddet eyleminin olması Gürcistan açısından büyük sorunlara yol açacaktır, Rusya’nın böyle bir durumda Gürcistan’a çok kesin bir tavır alacağını kestirmek zor değil. Böyle bir durumda da Gürcistan’ın yanında kimsenin olmayacağı çok açık. Gürcistan, bu olayı Çerkeslere ihale etti. Gürcistan açısından başka bir neden daha var. Abhazlar ve Adıgeler arasında bir ayrılık açmak ve Abhazya ile diaspora arasında ayrılık yaratarak Abhazya’yı yalnızlaştırmak gibi bir politikası da var. Maalesef Gürcistan bu politikalarında kısmen de olsa başarılı oldu. Günümüzde Soçi Olimpiyatları’na yönelik bir saldırı olursa bunu ya Çerkes milliyetçileri ya da Kafkasya’daki İslamcı miltianlar yapmış olacak. Çerkesler artık bu olimpiyatlardaki olağan suçlular konumuna getirildi. Soçi Olimpiyatları olsa da olmasa da bizim açımızdan çok fazla bir şey değişmeyecek. Soykırım, sürgün ve asimilasyona karşı mücadelemizin olimpiyatlardan sonra da sürdürülmesi, gündemde olması gerekiyor. Soçi Olimpiyatları ile ilgi RF’nin çok ciddi bir baskı politikası var. Bu baskı politikasının daha da artarak sürmesi söz konusu olabilir. 2003-2007 yılları arasında merkezileştirme ve RF’yi oluşturan federal birimlerin birleştirilmesi çabaları vardı. RF, 2003 yılında 89 birimden oluşuyordu, bu bölgelerin bir kısmı birleştirilerek 83 birime indirildi. Daha başka bölgelerin de birleştirilerek 65’e indirilmesi düşünülüyordu fakat 2007 yılında bu çalışmalar durdu. Bizim açımızdan en önemli olan, Adıgey Cumhuriyeti ile Krasnodar’ın birleştirilme çalışmasına dair politikadır. Bu politikalar, 2014’den sonra tekrar gündeme gelebilir. Bu da Çerkesler açısından çok olumsuz bir gelişme olacaktır.

Çerkeslerin günümüzdeki en önemli sorunu ‘varoluş’ ve hergün hızlanan bu yokoluşu durdurmak ise bu yokoluşa karşı mücadelenin de üç sacayağına dayandırılması gerekiyor. Bİrincisi anayurttaki çalışmalar. Anayurtta mevcut fedaral statülerin güçlendirilmesi, ulusal ve kültürel kurumların gelişmesini sağlayacak yapıların oluşması, mevcut hakların uygulanabilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Çerkesler ve diğer Kuzey Kafkasyalılar açısından öncelikli hedef; kendi aralarındaki birliği güçlendirmek, Kafkasya dışındaki diğer cumhuriyetlerle işbirliğini arttırmak ve Rusya merkezindeki özellikle demokrat kesimlerle işbirliği yaparak demokrasiyi güçlendirmek olmalıdır. Diasporadaki en önemli sorunlar ise ulusal-kültürel ve hızla yok olan kültürel kimliğin korunması ve gelişiminin sağlanması. Ülke bağlamında da, bu anayasa süreci belki bir fırsat diyebiliriz. Son olarak da anayurt-diaspora ilişkilerinin güçlendirilmesi, özellikle anayurda yönelik dönüş hakkının tanınması ve gerçekleştirilmesi için çalışmalar özel önem kazanıyor. Bundan sonrası için ne olacağını Çerkesler kendileri belirleyecek. Çerkesler ya kendi gündemlerini oluşturup anayurtta yaşamak için kendi adımlarını atarak bu konuda tüm demokrasi ve insan haklarına saygılı insanlarla birlikte ilkeli ve tutarlı bir mücadele verecek ya da Kuzey Kafkasya’yı bir av sahası olarak kullanmak isteyenlerin yeni oyunlarında kullanılıp işi bittiğinde atacakları bir ağaç olacaklar. Bu iki seçenek var önümüzde ve tercih yapacak olanlar da bizleriz.

No Sochi

Konuşmacılardan Alper Kahraman, Soçi’deki olimpiyatlara karşı başlattıkları kampanyayı ve Kafkasya Forumu’nun çalışmalarını anlattığı konuşmasında Putin’in iktidarını şiddet üzerine kurduğunu, Kuzey Kafkasya ve Abhazya arasında ayrılık yaratma çalışmaları yapıldığını ve Kuzey Kafkasya’nın Ortadoğulaştırıldığını belirterek olimpiyatların bir imaj faaliyeti olduğunu söyledi.

“Olimpiyatların arkasından başka faaliyetler var. Formula orada düzenlenecek ve bütün bu görüşmeler yapılmaya devam ediyor. Bu çerçevede bir kampanyaya giriştiler. Putin kişisel karizmasını kullandı, rüşvet verdiği de söyleniyor Olimpiyat Komitesi’ne . Bir iletişim stratejileri var 3 senedir, ‘Rus Elması’ dedikleri bir strateji bu. Rus ruhunun yüceltilmesi, Rus kadın ve erkeklerinin kişiliklerinin olağanüstü bir şekilde öne çıkartılması, geleneksel Rus misafirperverliğinin sahiplenildiği eşsiz bir atmosfer yaratılması.

Bizim bu kampanyaya girişimiz 2006 yılında Soçi henüz aday olmuşken başladı. Bir imza kampanyası düzenledik, topladığımız imzaları Olimpiyat Komitesi’ne ulaştırdık. Bizim de beklemediğimiz bir şekilde kampanya uluslararası bir nitelik kazandı. Kampanya farklı ülkelere ulaştı ve aktivist bir kültür oluşturuldu. 2007’de imzaları yolladık, bir süre sonra komiteden cevap geldi dediler ki: ‘Biz kaygılarınızı anlıyoruz, bu olimpiyatların gerçekleştirilmesi bahanesi ile Kafkasya’da şiddet sarmalının yükseltileceği ve operasyonların yapılabileceği kaygımız var, Kafkasya bizim için önemli bir soykırım coğrafyası’ Bu kaygılarımızı Rus Olimpiyat Komitesi’ne ileteceklerini söylediler.

2007 sonrası Gürcistan’dan ilk girişim geldi. Geldiler, görüşmek istediler, görüşmedik. Üçüncüde bir arkadaşımızı yolladık. Talepleri şu idi: ‘Biz sizi biliyoruz, takip ediyoruz ama Abhazya konusunda anlaşamasak da Çerkes meselesi konusunda anlaşabileceğimizi düşünüyoruz. Bu yüzden buradaki kampanyalarda ve gerçekleştirilen çalışmalarda işbirliği yapabiliriz’ Biz bunu reddettik. Tutumlarımızın ve ilkelerimizin bölgesel değil evrensel olduğunu, ahlaki duruş göstereceğimizi ve geri adım atmayacağımızı söyledik. 2008’de kampanya biraz daha inisiyatif haline gelip NO SOCHİ dediğimiz çok uluslu bir katılımla biraz daha genişledi. 2009’da olimpiyat ve 21 Mayıs’ı birleştirdik. 21 Mayıs’ı Rus Konsolosluğu önüne taşıdığımız ilk tarih oluyor. Beklemediğimiz bir katılım oldu. 2011 yılında hepimizin hatırlayacağı gibi kitlesel katılım gerçekleşti. 2012’de tehditler ve baskılar da başladı. Murat Berzeg, saldırıya uğradı. FSB hapishaneleri kurulmaya başlandı. Pek çok insan kaçırıldı, öldürüldü, bazılarından haber alınamıyor. Bir taraftanda bir kriminalize etme durumu başladı. Bir kaç tane haber yaptılar. Abhazya üzerinden olimpiyatlara saldırı yapılacağı iddiası ile bir kaç kişi tutuklandı. Yapılan bazı operayon ve saldırılarda da bu bahane kullanıldı. 3-4 senede basın aracılığı ile kamuyona ulaştırılmış böyle haberler var. Bu haberlerin tamamı da Türkiye’de bir takım oluşumların silahlı mücadele ile geliştirilmeye çalıştığı ile ilgili. Genel tutumları bu. Kampanyaya şöyle bir baktığımızda çok önemsediğimiz sonuçları var. Öncelikle ‘Çerkes Kimliği’ bir ulus barajını aşmış oldu. İlk defa yapılan ortak, sivil kampanyalarla insanlar farklı coğrafyalarda birlikte hareket edilebileceğini anlamış ve görmüş oldu. Geçmişleri ile ilgili net bit fotoğraf oluştu. Bu bir birleşme de aynı zamanda. Aslında bu kampanya, Çerkes diasporasının bir dünya diasporasına dönüşmesine önayak oldu diyebiliriz.

Belki ilk defa uluslararası sivil bir kampanyayla, Rusya ile sıkıntılarımızın silah dışında bir yolla gerçekleşebileceğine dair bir ipucu çıkmış oldu. Bu sivilleşmeyi de çok önemsiyoruz. İlk önce diasporada, arkasından belki de Kafkasya’ya taşınması da söz konusu olabilir antimilitarist bir siyaset anlayışının. 2012 ve 2013 Kafkasya Forumunun neler yapmak istediğine dair kampanya ile ilgili bir kaç şey söylemek istiyorum.Kafkasya Forumu’nun kampanyasında olimpiyatların engellenmesine dair söylemimizi değiştiriyoruz. Çünkü artık engellenmesi mümkün değil. Soçi’ye itirazımız olduğunu dillendireceğiz ama daha çok ‘hatırlayın, unutmayın ve bilin’ üzerine kuracağız. Sporcuların tamamına ulaşmaya çalışacağız. Soçi’nin tarihinii anlatmaya çalışıp “Soçi Çerkestir “diyeceğiz. Bir belgesel hazırlıyoruz, çok yakın zamanda tamamlanmış olacak. Arkasından bir kaç projemiz var ama yüksek miktarda bütçe gerektiren çalışmalar bunlar. ‘Activist No Sochi’ diye bir projemiz var. Ayrıca üç tane reklam filmi oluşturmaya çalışacağız. Bu biraz zor ve bütçesi yüksek. Reklam filmleri ile hem sporcuları, hem Çerkesleri hem de dünya kamuoyunu bilgilendirmeye çalışacağız. Yine bir ‘Soykırım Haritası’ projesi var. Soçi gündemimizden düşmeyecek ve elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz. Fakat şunun işaretini vereyim, reel olmayan bir güç ortaya çıkacak olimpiyatlarla beraber, diasporanın etkisi kendi gücünün üstünde bir ses getirebilir. Bu siyasi açıdan ve kendi bulunduğumuz açıdan da tehlikeler barındıran bir sonuç oluşturabilir. 2014’den sonra bunu dengeleyip uluslarası boyutu düşürüp biraz daha diasporada kimlik mücadelesi boyutuna düşürmeye çalışacağız”

Yeni bir slogan bulunmalı”

Çerkesya Yurtseverleri temsilcisi Bırs Bülent, “Soçi sadece atalarımızın katledildiği bir savaş toprağı değildi, Çerkesya’nın bağımsızlığının ilan edildiği, Çerkesya’nın bağımsızlık meclisinin kurulduğu, başkentimiz olduğunu ve soykırımın bizim başkentimizde gerçekleştiğini vurgulamamız gerekir” dedi ve No Sochi söyleminden rahatsız olduklarını ve daha kapsayıcı bir slogan altında tekrar örgütlenilebileceğini belirtti.

“Bir sporcu düşünün, bütün kariyerini olimpiyatlara odaklamış, olimpiyatlar sayesinde kendine bir gelecek hazırlayan bir sporcuya ‘gel bizimle No Sochi de’ demek ne kadar doğru olur? Olimpiyatları boykot etmek dışında da insanlar farklı tepkiler gösterebilir. Bunun haricinde anavatandaki çeşitli örgütlenmelerin bu konu ile ilgili olimpiyatta çeşitli Çerkes motiflerinin sergilenmesi, çeşitli folklor etkinliklerinin yapılması gibi çeşitli tutumları var. Bu tür küçük jestler karşısında olimpiyatların yapılabileceği ,hatta Çerkes halkının buna destek verebileceği gibi eğilimler var. Bu eğilimleri de doğru bulmuyoruz. Herkesin altında rahatlıkla toplanabileceği bir çerçeve çizilmeli, sloganlar belirlenmeli diye düşünüyoruz. Bu konu ile ilgili önerimiz, herkesin katılımına açık bir “Soçi Komitesi” kurulması. Buna kimin önder olacağından ziyade kimlerin gelmek isteyeceği üzerinde durularak, bu komitenın merkezi olarak tüm yapılacakları örgütlemesi taraftarıyız”

Çerkesleri kimse tanımıyor”

Kafkasya Forumu’nun eski bir üyesi olduğunu söyleyen Setenay Gürçeşme, No Sochi kampanyası ile büyük bir yol katedildiğini belirterek Çerkeslerin uluslar arası arenada çalışmalar yapması gerektiğine vurgu yaptı.

“2008 yılında Amerikada Harward Üniversitesi’nde uluslarası bir toplantı yapılmıştı. Kafkasya, Ürdün, Amerika ve Türkiye’den katılımlar vardı. Bu toplantıda çıkan söylem Çerkesya üzerine idi. Eskiden duymaya çok alışık olmadığımız, Kafkasya denilen söylem bir anda Çerkesya söylemine dönüşmeye başladı. Daha sonra New Jersey’de bir toplantı yapıldı. Amerika’daki gençler çok heyecanlılardı Soçi konusunda. 2009 yılında ilk 21 Mayıs ortak eylemi gerçekleştirildi. 2010 yılında Vancouver Olimpiyatları’ndaki protestolar bütün diasporayı biraraya getiren ortak bir eylemdi. Yine 2010 yılında Gürcistan-Tiflis te ilk konferans yapıldı. Konu Çerkslerdi. İlk defa böyle bir konferans yapılıyordu Kafkasya’da. Yapılan ilk toplantıda Gürcistan’a herkes çok karşı idi. Soykırımsa söz konusu olan, adı farketmeksizin bir ülkenin amacı bize destek vermekse bunu önemli buluyorum. Ruslarla da konuşulup görüşülmesi gerektiğine inanan birisiyim. Abhazlarla Adıgelerin arasının açılabileceğini düşünmüyorum. Avrupa Konseyi’nde ve İnsan Hakları Mahkemesi’nde toplantılar oldu. Rusya’nın Çeçenistan ve İnguşetya’daki insan hakları ihlaline değinildi. Çerkeslerin kim olduğunu anlatmak çin 3 dakikalık bir süre verildi. Bu toplantılarda beni en çok üzen şuydu: Çerkesler olarak uluslarası platformlarda hiç bir söz hakkına sahip değiliz. Çünkü bir temsiliyetimiz ve hiç bir yerde kendimizi temsil edecek bir aracımız yok. Eğer Avrupa Konseyi’nde bir temsil gerekiyor ise birisinin önayak olması gerekiyor. Benım için çok üzücü bir tecrübe idi. Çerkesleri kimse tanımıyor. Avrupa ya da Amerika’da politikayla uğraşan insanlara her zaman kendinizi anlatmanız gerekiyor. Bunları aşmak içinde belli mekanizmaları kullanmamız gerekiyor.

Benim önemsediğim şey uluslararası alanda Çerkeslerin kendini ifade etmesi ve haklarını talep etmesi… Çerkeslerin Kafkasya’da var olabileceğine inanıyorum. Anavatanla bağlantılarımızı güçlendirmediğimiz sürece diasporada kendi başına var olabileceğimize inanmıyorum. Bütün çalışmaların orada kendimizin kuracağı enstitülerle başarılabileceğine inanıyorum”

Medeniyet getirdik, kabul etmediler ve biz de onları öldürdük”

Hamburg Etnoloji Müzesi direktörü Wulf Köpke, Çerkeslerin sesinin duyurulabilmesi için bir sergi hazırlığı yapıldığını söyledi.

“Konuşmama büyük babamın hikayesi ile başlamak istiyorum. Alman ordusunda yer alan büyükbabam Rus ordusuna tutsak düştüğü zaman, genel uygulama olan Sibirya’ya değil Kafkasya’ya gönderilmiştir. Orada gördüğü misafirperverliği her zaman anlattı bize. Çok küçükken bile Çerkesliğin ne demek olduğunu bliyordum. 19 yaşında Berlin’e gittiğim zaman Uzunyaylalı Çerkes komşularımla tanıştım. Bu tarihten 21 yıl sonra Hamburg Teknoloji Müzesi nin direktörü oldum. Bu pozisyonda tanıştığım önemli insaların çoğu Abhaz idi. 1993 yılında Avrupa’da Abhazcayı ilk defa Latin harfleri ile yazan, Narta Müzik gurubunu ağırlayan ve Abhaz kültürünü Avrupa’da tanıtan ilk organizasyon olduk, bu organizasyona 2 bin kişi katıldı. Bu tarihten itibaren farklı Kafkas halkları ile iletişimimiz devam etti. 2 yıl önce, 2. Dünya Savaşı’nda sürgün edilen Kafkas Halklarını anmak için yaptığımız organizasyonu gerçekleştirdik. Soçi konusunun gündeme gelmesiyle birşeyler yapmamız gerektiğini düşünüp bu konuda kararlar aldık. Almanya’da yaklaşık seksen kişi le görüştük. Soçi ve Abhazya’ya bir ziyaret gerçekleştirdik. Soçi’de son savaşın olduğu yere gittik, turist rehberimize ‘Burada Çerkesler vardı, ne oldu bu Çerkeslere?’ diye sorduğumuzda, ‘Aaa evet o Çerkesler, biz onlara medeniyet getirdik fakat onlar medeniyeti kabul etmediler ve biz de onları öldürdük’ dedi. Seksen kişi le birlikte bir araya gelip gerçekleştirdiğimiz bir kaç toplantıda en önemli noktaların altını çizmeye çalıştık. Almanya ve Belçika, ‘Biz Çerkesiz’ dediğinizde, ‘Siz nesiniz?’ diye soruyor. Anladık ki en önemli şey; Çerkeslerin kim, ne olduğunu anlatmak. Bu anlamda Çerkesler üzerine sergi düzenlemeyi düşündük, bir fon bulabildik. Soçi Olimpiyatları öncesinde Hamburg Etnoloji Müzesi’nde bu sergiyi gerçekleştireceğiz. Temel bilgiler ve görsel malzemelerle Çerkeslerin kim olduğuna dair bilgiler vermeye çalışacağız. Seride kullanılacak malemelerle ilgili desteklerinizi bekliyoruz”

Panel, dinleyicilerin katkıları ve soruları ile devam etti.

 

Sayı : 2013 04

Yazarın Diğer Yazıları

Aidiyet yolculuğu ve ikilemler

Papirüs Yayınevi’nin “2 ağaç arasında...” kitabının yazarı Can Karakaş için düzenlediği tanıtım etkinliği 19 Ekim’de Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı’nda gerçekleştirildi. Atalarının kökenini ileri yaşlarında...

Judoda gümüş madalya

19-20 Ekim’de Kosova’da yapılan U23 Balkan Judo Şampiyonası’nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) adına mücadele eden Çkippa Gökçe Güneş, gümüş madalyanın sahibi oldu. Sakarya Mesudiye Köyü’nden...

Sevda Alankuş’a Medya Araştırmaları Ödülü

Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği’nin (BAMAD) 10-13 Ekim tarihleri arasında düzenlediği 2. İzmir Basın Kampı’nın son gününde Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları ödülleri...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img