Hoşçakal Saakaşvili

0
363

“Bush, Saakaşvili’nin ‘bizim adam’ımız olduğuna karar vermişti.”
“Saakaşvili, Bush’un tercih ettiği “dönüştürücü lider” imajına çok uygundu: Gençti, İngilizcesi akıcıydı, reform ve demokrasi kelime dağarcığına aşinaydı ve en önemlisi de Amerika’nın Afganistan’la Irak’taki dış politika hedeflerine arka çıkmaya hazırdı.”
“Savaş, Saakaşvili’nin kişisel cazibe ve dehasının sınırlarını ortaya çıkardı.”

Thomas de Waal*

Mihail Saakaşvili’nin öncülüğünü yaptığı Kasım-2003 Gül Devrimi yeterince gerçekti. Devrim, Eduard Şevardnadze yönetimini iktidardan kaldırdı. İki ay sonra Saakaşvili Avrupa’nın en genç devlet başkanı oldu ve devletin inşası için bir dizi reform yapmaya hevesli en genç hükümetlerden birini vazifelendirdi.

Ancak sonrasında Saakaşvili, hükümette aralıklı olarak ilgilenmeye başladı. İki ana sorumluluğu vardı: Fikir adamlığı ve reformların ana simsarlığı. Görevini büyük bir coşkuyla kabul etti ve hiç yorulmaksızın Gül Devrimi’ne övgüler dizdi, Gürcistan’ın “ruhsal bir devrim” geçirdiğini ve Gürcülerin büyük bir siyasi ve psikolojik dönüşüm geçirerek geçmişlerini aşıp Batı’ya katılmaya karar verdikleri fikrini savundu.

Bu mesaj Batılılara, özellikle de tarif edilenin Rusya karşıtı ve Sovyet sonrası başarı hikayesine dair bir şeyler ifade edebilmesini çok arzulayan politika ve medya elitlerine tabi ki cazip gelmişti. Saakaşvili Batı medyasına, hususi olarak da Financial Times, The Economist ve The Wall Street Journal’a cömert davrandı, onlar da Saakaşvili’nin ekonomik reformlarına yakın ilgi göstererek karşılığını verdiler. Saakaşvili, Financial Times’ın “FT ile Öğlen Yemeği” köşesine iki kez konuk olan belki de ilk kişidir.

Saakaşvili sadece medyanın gönlünü almaya çalışmıyordu, hedeflerinden en can alıcısı devletin başındaki George W. Bush’tu. Saakaşvili Şubat 2004’te Washington’a gittiğinde “ilk görüşte aşk olabilmesini” garantiye almak için her şeyi yaptı. Beyaz Saray ziyaretinde, coşkulu dinleyicilere akıcı İngilizcesiyle, eski bir George Washington Üniversitesi öğrencisi olarak bu ziyaretin “en özel eve dönüş” olduğunu söyledi. Saakaşvili’nin, Bush’la Oval Ofis’teki ilk toplantısından bir saat öncesinde, Bush’un bir ay önce gerçekleştirdiği “Birliğin Durumu” konuşmasını hızlı şekilde çalıştığı anlatılır. Saakaşvili başkanla toplantısında o konuşmadaki demokrasi ve özgürlüğe dair bazı cümleleri harfi harfine tekrarlayınca, Bush ve ekibi mest olarak dinledi. Anlaşılan o ki Bush o andan itibaren Saakaşvili’nin ‘bizim adam’ımız olduğuna karar vermişti. Bush sonraki yorumlarında Saakaşvili’ye “Sana dostum demekten gurur duyuyorum” demişti.

Saakaşvili, Bush’un tercih ettiği “dönüştürücü lider” imajına çok uygundu: Gençti, İngilizcesi akıcıydı, reform ve demokrasi kelime dağarcığına aşinaydı ve en önemlisi de Amerika’nın Afganistan’la Irak’taki dış politika hedeflerine arka çıkmaya hazırdı. Saakaşvili’nin ilk başkanlık yılları tam bir başarı öyküsüydü. Kısa sürede Sovyet dönemi bürokrasisinin büyük bölümünü tasfiye etti. Eğitim sisteminden bayrağa kadar her şey yenilendi.

Ama Amerikalılar Saakaşvili’nin liderlik biçiminin, liberal söylemine rağmen otoriter olması gerçeğinden rahatsız olmuş göründü. Hükümetinin çağdaşlaştırma girişimleri yukarıdan aşağıya vahşice dayatılıyordu. İçişleri Bakanı Vano Merabişvili, başkanın baş infazcısı hizmeti sunuyordu. Merabişvili, Gürcistan’ın organize suç liderlerine göz açtırmama konusunda övgü kazanmıştı ama kurduğu sistem Gürcistan’ı polis devleti haline getirmişti. Yoğun gözaltılar rutinleşmişti.

Garp cephesinde yeni bir şey yok

2007’ye kadar Gürcistanlı seçmenlerin çoğu kendilerini kenara itilmiş ya da Saakaşvili projesinin dışında tutulmuş olduklarını hissetti. Avrupa hükümetleri de daha kuşkucu duruma gelmişti. Ama Saakaşvili’nin Amerika’daki destekçilerinin çoğu sadık kalmaya devam etti.

Amerikan desteği onu ülke içindeki eleştirilere karşı koruyordu ama zamanla bunun işe yaramadığı ortaya çıktı. Amerikalılar ve Gürcüler “müttefik” kelimesini kullanma alışkanlığını edinmiş olsalar da iki ülke arasında hiçbir zaman resmi bir ittifak olmamıştır.

Ağustos 2008’de, Güney Osetya konusunda Rusya ile savaş başladığında Saakaşvili’nin yanlış hesapları trajik bir şekilde ışığa çıktı. Saakaşvili, Şinvali’yi ele geçirdiğinde Rusya’ya karşı Amerika’nın kendisine arka çıkacağına inanmıştı muhtemelen. Savaş konusunda BBC ile yaptığı röportajda, düşüncelerini şu sözlerle anlatmıştı: “Umarım uluslararası toplum uyanır ve çabalarımızı yoğunlaştırdığımızı, durumu tersine çevireceğimizi görür.” Bu öylesine bir tahmin miydi yoksa Washington’daki destekçilerinden aldığı şahsi vaatlere mi dayanıyordu henüz bilmiyoruz. Üst düzey görevliler ona askeri yolu seçmemesini söylemişlerdi. Daha önce 2005’te, Rusya ile savaşa girilmesi durumunda “ Amerikan süvarilerinin ufuk ötesine gitmeyeceğini” Saakaşvili’ye Bush’un bizzat söylemişti. Şimdi yine savaş vardı ve Amerika müdahale etmek için hiçbir şey yapmadı.

Savaş, Saakaşvili’nin kişisel cazibe ve dehasının sınırlarını ortaya çıkardı.

Yabancı müzakereciler Saakaşvili’nin monoloğa başlama eğiliminden yorulduklarını söylüyordu. Gözlemciler Saakaşvili’nin karar verme yönteminin rastgele olduğunu ve kendi hükümetinin yaptığı görüşmelerin bile kaydını tutmadığını fark etmişti. Gerçekten de hükümet kararlarının çoğu, Saakaşvili’den de genç bir danışman grubu tarafından gece yarısından sonra yapılan toplantılarda alınıyordu. Saakaşvili’nin gayrı resmi sistemi, gerginliğin üstesinden gelemezdi. Gürcistan ordusu, emirleri standart emir-komuta zinciri aracılığıyla değil cep telefonlarıyla alıyordu. Sadece beş gün sonra Gürcistan, Ruslara yenildiğini çaresizce kabul etti.

Sakaşvili’nin fevri, yıpratıcı tavırları ona ateşli taraftarların yanı sıra uzunca bir hasım listesi de kazandırdı. 2008’de bu hasım listesine Gürcistan’ın en zengini Bidzina İvanişvili de eklendi. Saakaşvili, Ağustos savaşının yarattığı fırtınayı atlatmıştı ama hoşnutsuzluk artıyordu ve Gürcistanlılar İvanişvili’yi desteklemeye başlamıştı.

Gürcistan’ın son iki yılına, iki erkek arasındaki kin savaşı yön verdi. Önce Saakaşvili, Gürcistan pasaportuna ve mal varlıklarına el koymaya çalışarak İvanişvili’yi tüketmek için tüm gücünü kullandı. Ekim 2012’deki seçimi kazanan İvanişvili de devlet başkanlığı ödeneklerini kısıtlayıp birkaç müttefikini tutuklayarak Saakaşvili’yi tüketmeye çalıştı.

Yeni dönem

Geçtiğimiz hafta Gürcistan yeni bir cumhurbaşkanına sahip oldu: Önceden üniversite rektörü olan Giorgi Margvelaşvili. İvanişvili de başbakanlıktan istifa etme kararı aldı. Sonuç olarak Gürcistan yakın bir gelecekte ülke dışında neredeyse hiç tanınmayan iki yeni lidere sahip olacak. Ama Saakaşvili’ye ne olacağı henüz net değil. Saakaşvili’nin infazcısı Vano Merabişvili, görevdeyken yaptığı icraatlarla ilgili suçlamalar nedeniyle tutuklandı. Seçmenlerin çoğu Saakaşvili’nin de tutuklanacağını düşünüyor. Bu görüşü İvanişvili dahil hükümetteki birçok kişi de paylaşıyor olabilir.

Ama yine de şunun farkında olmalılar, Saakaşvili’nin tutuklanması Gürcistan’ın dışarıdaki imajını lekeleyebilir. Gürcistanlıların çoğu Saakaşvili’nin cazibesinden yılmış olabilir ama bu cazibe Saakaşvili’ye, Gürcistan’ın yeni yönetiminin iyi ilişkiler sürdürmesi gereken ülkelerde dostlar kazandırmıştı. Hoşlarına gitse de gitmese de Saakaşvili’nin halefleri onun ününün kendilerinden daha fazla olduğu gerçeğiyle yaşayacaklar, en azından yakın geleceğe kadar. Tüm bunlar göz önüne alındığında haleflerin belki de en akıllıca rotaları, Saakaşvili’nin yurtdışında tanınır olma arayışının; hem felaketinin hem de kendini bağışlatma nedeninin kaynağı olduğunu anlamalarıdır. (www.foreignaffairs.com)

*Kafkasya konusunda uzman, İngiliz gazeteci ve yazar.

Not: Makale kısaltılmıştır)

Çeviri: Serap Canbek