Rusya’dan Ahmet Mithat’ın evine gelen konuklar

0
435

1896 Ağustos’unda Ermeni Taşnak çetesinin Osmanlı Bankası’nı basmasının hemen ardından Türk edebiyatının ilk popüler romancısı Ahmet Mithat Efendi1’nin evine Rusya’dan iki yazar konuk olur. Osmanlı Bankası baskınının ardından İstanbul sokaklarında olaylar çıkmış, Ermeni meselesi büyük devletlerin gündemine iyice oturmuştur. Bu ortamda, konuklarla Ahmet Mithat arasında birden hararetli bir tartışma başlar.

Biri Rus Biri Çerkes

Tartışmaya geçmeden biraz misafirleri tanıyalım ve Rus misafirlerin ziyaretleriyle ilgili bilgi verelim. Yuri Kazi-Bek Ahmetukov (1870-1930), Rusya Çerkeslerinden bir romancıdır. Özellikle Kafkaslar üzerine yazan Yuri Kazi-Bek’in Türkiye üzerine de eserleri bulunmaktadır. Çerkes yazarın Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçtiği de iddia olunmaktadır. Taşnakların Osmanlı Bankası baskını sırasında İstanbul’da bulunan Yuri Kazi-Bek’e diğer bir Rus yazar Andrey Andreyeviç Osipov (1867-1908) eşlik etmektedir. Rusya’dan gelen iki yazar, Türk-Ermeni çatışmasının fitilinin ateşlendiği sokak olaylarının sonrasında Ermeni meselesi üzerine Türkiye›nin önde gelen simalarıyla görüşmeler yaparlar. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, Sadrazam Rıfat Paşa, İstanbul gazetesinin başmuharriri Chester, Ermeni Patriği İzmirliyan, Fener Rum Patriği bu şahıslar arasındadır. Yuri Kazi-Bek, uzun süredir tanıdığı, hatta bazı dönemler evinde kaldığı Ahmet Mithat Efendi’yi de unutmaz. Rusya’dan gelen iki yazar, Ahmet Mithat’ın Beykoz’da Boğaz’ın kıyısındaki küçük evinin yolunu tutar.

Yuri Kazi-Bek’e göre Ahmet Mithat, Türkiye’nin ilk yazarıdır ve çok zekidir. Mithat Efendi, bir taraftan siyasi, iktisadi felsefi makaleler yazarken, birden sıkıcı işleri bir kenara bırakıp capcanlı, hayal gücünü kullandığı hikâyelere ve şiirlere geçebilmektedir. Ayrıca çok iyi Fransızca konuşmaktadır. Yuri Kazi-Bek, Beykoz’a geldiklerinde Osipov’a Türk yazarın evini gösterir, kendisi kısa bir iş için orada yaşamakta olan bir Çerkesin yanına gider. Osipov eve girdiğinde Ahmet Mithat, divanda bağdaş kurarak oturmuş şekilde nargile içmektedir. Osipov’u görünce kalkar, elini alnına götürüp kalbinin üstüne koyarak Rus yazarı içeri davet eder. Ve ilk giriş cümlelerinin ardından tartışma patlak verir. Ermeni meselesini konuşmaya gelen Rus konuğuna Ahmet Mithat şöyle çıkışır. Yuri Kazi-Bek’in 1897 yılında Sankt-Petersburg’ta yayınlanan Sovremennaya Turtsiya (Çağdaş Türkiye) adlı eserinden aktaralım:

Türkiye, Boğazlarıyla dünyanın en leziz lokması

“Bizim içişlerimizle bu kadar ilgilenmeniz gücümüze gidiyor. Eğer buna bu kadar karışılıyorsa, bize öğütler veriliyorsa, hatta yabancı gazetelerde bu kadar çok yazılıyorsa, bu, yabancı devletlerin bir tepkiden çekinmediğini ve Babı Ali’nin siyasi güçsüzlüğünü gösterir. Bana kalırsa bu, iç düzeni ilgilendiren bir meseledir ve Avrupa’nın bu meseleye karışma hakkı yoktur ve karışmamalıdır.”

Osipov, “Ama izin verin…” diyecek olur, “Şimdi siz bana kurbanların sayısının çokluğundan bahsedeceksiniz” diye sözünü keser Ahmet Mithat. “Evet, söylenene göre yüz binden fazla” der Rus yazar. Mithat Efendi ise şöyle cevap verir: “Karlistler3, İspanya’ya en az bu kadar zarar vermediler mi acaba? Ama bu kimseyi öfkelendirmiyor. Niye peki? Ben, bunu İspanya’nın bir özelliği, çekiciliği olmamasına bağlıyorum. Ama Türkiye, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarıyla tartışmasız dünyanın en leziz lokması. Bu sebeple bizde ne cereyan etse, buna herkes hemen karışıyor”

“Türkçe bilmek beni yürekten mutlu ediyor”

Bu esnada Yuri Kazi-Bek içeri girer ve tartışma yarıda kesilir. Rusya’dan gelen Çerkes yazar, arkadaşı Osipov’a Rusça Ahmet Mithat’ı nasıl bulduğunu sorar. Osipov’un cevabı “Daha sonra anlatırım” olur. Konu, Türk edebiyatına gelmiştir. Ahmet Mithat, tekrardan sözü alır:
“Türk edebiyatının, beyler, varlığı inkâr edilemez. Sadece dilin zor olmasından dolayı Avrupalılarca kolay anlaşılamamasından yakınılabilir. Avrupa’yı iyi biliyorum ve özellikle Fransız yazarların en küçük eserlerini dahi takip ediyorum. Türkçe bilmek beni yürekten mutlu ediyor. Bizim yazarlarımızın eserleri, Avrupalılar’ınkinden kuvvetle ayrılıyor.”
Daha sonra soru üzerine Ahmet Mithat, bu faklılıkları açıklar. Sohbetin bir yerinde sessizlik olur. Sadece nargilenin fokurdaması duyulmaktadır. Ardından Mithat Efendi, kendisinin ve Yuri Kazi- Bek’in Çerkes olduğunu, fakat farklı ülkelerde ve farklı dillerde yazdıklarını belirtir. Kader, onları uzaklara sürüklemiştir. Ahmet Mithat, gırtlak ağzıyla bir Çerkes türküsü mırıldanmaya başlar. Türk yazarın başladığı türküyü Yuri Kazi-Bek tamamlar.
Ahmet Mithat’ın düşüncelere daldığı esnada Osipov, tekrardan şöyle açar gündemin baş konusunu.

“Affedersiniz, efendi, ama yine de yaşananların hepsi çok korkunç”

“Neden bahsetmiştiniz?” diye sorar Ahmet Mithat. “Ermeni olaylarından” diye cevaplar Rus yazar. Ahmet Mithat, elini sallayarak şöyle der: “Eğer bu bizim tarihi yanlışımız ve tarihi günahımız olsa dahi, ki öyle değil, biz kısmete inanırız ve bu, bütün zor sorunları çözer”
Rusya’dan gelen biri Çerkes biri Rus yazarın Ahmet Mithat’la sohbeti geç saatlere kadar uzar. Geleneksel Türk tatlıları yendikten sonra misafirler, bir kayıkla parıldayan ayın altında Boğazın diğer yakasına geçerek Beykoz’dan ayrılırlar.


(1) Ahmet Mithat Efendi, 1844 yılında İstanbul’da doğdu. 1863’te Tuna vilayetinde memuriyete başladı. Doğu kültürü üzerine çalışmalarıyla birlikte Tuna gazetesinde yazılar yayımlıyordu. Bu yazılarıyla Tuna Valisi olan Mithat Paşa‘nın ilgisini kazandı. Paşa, Bağdat Valiliği’ne atanınca onu da yanında götürdü. Daha sonra İstanbul’a geldi, evinde küçük bir basımevi kurdu. Abdülaziz’in Meşrutiyet yönetimini benimseyen aydınlan çeşitli baskı yöntemleriyle sindirmek istediği bu yıllarda Namık Kemallerle birlikte Rodos’a sürgün edildi (1873-1876). Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a döndü, Takvim-i Vekayi ve Matbaa-i Amire Müdürlüğü görevini yaptı. Tercüman-ı Hakikat gazetesini çıkardı. Darülfünun’da tarih ve felsefe öğretmenliği yaptı. Son dönemde muhalif tutumunu yumuşatarak 2.Abdülhamit’e yakınlaştı. Mithat Paşa davasında paşanın aleyhine tanıklık yaptı. 28 Aralık 1912 tarihinde ölene dek 200’e yakın eser yazdı. Bunların çoğu roman ve hikâye, bir kısmı da çeşitli bilgiler vermek maksadıyla yazılan eğitici ve tarihi eserlerdir. Piyesleri ve tercümeleri de vardır. Bkz. Şükran Kurdakul, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, Ataç Kitabevi, İstanbul, 1971, s.20 vd.

(2) 26 Ağustos 1896 günü 26 silahlı ve bombalı Taşnak militanı, İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı işgal eder ve içerdeki 150 kişiyi rehin alır. İstanbul’un elverişli konumundan yararlanarak Batı devletlerine propaganda yapmayı hedefleyen Taşnak teröristler, dört kişiyi öldürür, beş kişiyi ağır yaralar, işgalin başlamasıyla ilk olarak yabancı büyükelçiliklerine taleplerini iletirler. Bunun üzerine yabancı diplomatların olaya müdahalesiyle Taşnak teröristler, Fransız gemisi Le Gironde’a bindirilir ve Marsilya’ya götürülür. Marsilya’da tutuklanmalarına rağmen, kısa süre sonra serbest bırakılırlar ve Ermeni kaynaklarına göre faaliyet yürütmek üzere tekrar Türkiye’ye gönderilirler.
Tarihte ilk siyasi terör eylemi olarak değerlendirilen banka baskınıyla birlikte İstanbul sokakları da Türk-Ermeni çatışmalarına sahne olmuştur. Taşnaksutyun kaynaklan, Samatya’da 18 saat süren bir çatışmada Ermeni savaşçıların 154 ev yapımı bomba kullandığını aktarmaktadır. O dönemde ABD elçiliğinde görev yapan Roberts Chalmers, çatışmaların dini değil, siyasal temelde çıktığını belirtir. Ermeniler dışında diğer gayrimüslim azınlığın hiçbir şekilde çatışmalardan zarar görmemesi bunun önemli bir göstergesidir. Gürcü devlet adamı ve yazar Karibi, Taşnakların, bu eylemleriyle amaçlarına ulaştıklarını belirtir. Görevleri gereği Türk-Ermeni çatışmasınıı kışkırtmış ve her zamanki gibi ortadan kaybolmuşlardır. Ayrıca Avrupa kamuoyunun dikkatini, Ermeni meselesine çekmişlerdir. Ermeni devlet adamı Boryan’a göre ise «kamuoyu» dedikleri Avrupa hâkim sınıflarının temsilcileridir: Satılmış gazeteciler, bulvar yazarları, siyasal maceracılar, çıkarlarım Yunan ve İngiliz emelleriyle birleştirmiş olanlar. Boryan’a göre kopartılan gürültünün özü, Ermenilerin kanını dökme pahasına emperyalistlerin yeni pazarlar elde etme ve Doğu’daki sömürgeci politikalarına destek arayışıyla açıklanabilir. Bkz. Mehmet Perinçek, B. A. Boryariın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışması,3.basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul, Nisan 2007, s.48; EduardOganesyan, VekBorbı,İzdatelstvo “Feliks”, München-Moskva, 1991, s.87 vd.; Roberts Ch. A., “A Mother Of Martyrs”, The Atlantic Monthly, c.83, 1899, s.92’den aktaran: Arman Kirakosyan, “K Voprosu O KonstantinopolskoyRezne 1896 Goda”, Litera- turnaya Armeniya, No.4, 1989, s. 100; HratchDasnabedian, History Of The Ar- menian Revolutionary Federation Dashnaksutiun (1890/1924), OEMME Edizi- oni, Milan, Temmuz 1990, s.47 vd.

(3) İspanya’da 7. Ferdinad’ın ölümünden sonra üç iç savaşın iki düşman kutbundan biri.

Mehmet Perinçek

(Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak Yayınları, 2011 Sayfa: 21-25)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz