Giriş
Türkiye’deki Kafkas diasporası içinde Rus-Oset ilişkileri her zaman tartışma, daha çok eleştiri konusu olmuştur. Bunun başlıca nedeni, Kafkasya’nın diğer Müslüman halklarından farklı olarak, Osetlerin, yakın tarihin en kritik dönemlerinde “Rus yanlısı” bir yönelim ve politika izlemelerinden ileri gelmektedir. Öte yandan Osetlerin, anlaşılmaz bir biçimde, kimi okur-yazar Kafkas kökenli insanlar tarafından Kafkasya’nın yerlisi olmadıkları, İran kökenli oldukları ima edilmektedir.
Bu aslı olmayan iddialara cevap vermek değil bu yazının konusu. Osetya tarihi de değil, ama Osetya’nın 18. yy. ortalarında, 1749-52 arası, kendi isteği ve talebi ile Rusya’ya bağlanması hikâyesine biraz daha yakından bakmaktır. Bunu yaparken anılan tarihsel dönemde Oset topluluklarının nasıl modern dünyanın periferisinde neredeyse kaybolmak üzere olduklarını; etrafları tamamen Gürcü, Kabardey, Kırım Hanlığı, İran ve Osmanlı emperyal devletleri tarafından kuşatılmış bir halde iken inanılmaz bir dirençle nasıl ısrarla kimliklerini, kültürlerini ve varlıklarını korumaya çalıştıklarını göstermektir. Adı geçen dış güçlerin Osetleri kendilerine bağlamak ve onları bir tür hizmetlerinde kullandıkları emek gücü (serf) haline getirmek, modern anlamda köleleştirmek, zengin yer altı kaynaklarına ve son derece stratejik topraklarına sahip olmak amacıyla Oset aristokrasisinin bir kesimiyle nasıl işbirliği yaptıklarını göstermektir. Bu “olmak ya da olmamak” sorununun, Osetleri kendi tarihlerinin en kritik döneminde nasıl Rusya ile birleşmeye zorladığını göstermektir. Bu arada bu tarihsel dönemde Kafkas sıradağlarının yükseklerinde üç asırdan fazla bir süre, 1395-1750 arası, mahsur kalan Oset topluluklarının ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı da –olağanüstü geriliği ve yoksulluğu- görülecektir.
OSETLER
Osetlerin Kuzey-İran kökenli ataları olan İskit, Sarmat ve Alan kavimlerinin tarihsel yerleşim alanları çok genişti. Bununla beraber, Osetlerin eski çekirdek anayurtları -yerlisi sayıldıkları alan- Kafkasya’dır. Oset halkının atalarının modern Osetya topraklarındaki tarihi izleri MÖ. 14. yy.’a, iyi bilinen Koban bronz kültür çağına kadar gider. Koban bronz çağı kültürü diğerlerinden sosyal ve kültürel bütünselliği ile ayrılır. Bu kültür uzak antik dönemde Kafkasya’yı etkisi altına alan Hint-Avrupalı kavimlerin homojen etnik yapılarının bir ürünüdür. MS. 1. yy.’da İskit ve Sarmat kabileleri karışarak “Alanlar” adıyla bilinen çok güçlü bir askeri-politik birlik oluşturdular. “Alan” isminin anlamı eski “Aryan” sözcüğünün dönüşmüş şeklidir. İşte bu karışım eski ve modern Osetlerin etno-genetik ve etno-kültürel arka planını oluşturdu.
- ve 11. yy.’da Bizans’ın yakın ilişkide olduğu üç devlet vardır: Balkanlar’da Bulgar krallığı, Güney Kafkasya’da Gürcü krallığı, Kuzey Kafkasya’da ise Alan krallığı.Hazar devleti de Güney Rusya ve Ukrayna topraklarını kontrol eden bölgesel güçlerdendir.
Alanlar Bizans imparatorluk sarayı ve Gürcü krallığı ile yakın ticari, politik ve askeri ilişki içindedirler. 912 yılında Bizans Ortodoks misyonerlerinin çabalarıyla kiliseye bağlanmışlardır. Aynı dönemde kuzeyde bölgesel bir güç olmaya başlayan Kiev Rus-Slav prensliği ile de yakın ilişkiler içindedirler. Alanya Kuzey Avrupa’yı güneye bağlayan tarihi ipek yolu üzerindedir ve “ağzına kadar altınla dolu zengin bir ülke” olarak bilinmektedir.
MOĞOL İSTİLASI
1322-30 yılları arasında Cengiz orduları, Moğollar, doğudan batıya doğru bir kasırga gibi gelerek tüm Ortadoğu ve Kafkasları yakıp yıkarak yağmaladıklarında Alan Krallığı da bu kasırga tarafından ezilir ve yağmalanır. Moğollar Güney Kafkasya’da İlhanlılar, Kuzey’de ise Altınordu devletlerini kurarak bölgeye hâkim güç olarak yerleşirler. Alanya Altınordu Hanlığı’nın gevşek bir konfederasyon şeklindeki idari yapısına göreli özerkliğini koruyarak bağlanır. Krallık ortadan kaldırılır ve ülke birden fazla prenslikler (Eldarlar) arasında paylaştırılır. Prensler de kendi aralarında egemenlik çatışması içindedir ve bu durum değişik kabileler arasında varolan çelişkileri iyice keskinleştirir.
Öyle ki başkent Magas Moğollar tarafından kuşatıldığında Moğol saflarında kente karşı saldırıya geçen çok sayıda Alan kabilesi de vardır. Bu kuşatma tam oniki yıl sürer. Bu kabileler Moğollarla beraber Moğolistan’a giderler. Bu yarı bağımlı idari, politik ve askeri yapı 1395 yılına kadar devam eder.Bu tarihte bu kez Aksak Timur kasırgası gelir doğudan.
TİMUR FELAKETİ
Timur bugünkü Karaçay-Çerkes topraklarında bulunan ve Buriberdi ve Borakan adında şeflerin yönetimindeki Alan ordusunu yendikten sonra yine bugünkü Kabardey-Balkar topraklarında yerleşik bulunan Prens Boulad’ın ordusuna saldırır. Boulad Timur’un fillerle güçlendirilmiş güçlü ve kalabalık ordusu karşısında dayanamaz ve yenilir. Bütün Alanya’da taş üstünde taş bırakmayan Timur esir alınan bütün erkekleri öldürür, kadın ve çocukları da savaş ganimeti olarak beraber götürür. Tüm Ortadoğu, Kafkasya ve Anadolu’yu yakıp yıkıp yağmaladıktan sonra o da Moğollar gibi çekilir ve Semerkant’a döner.
Bu istilanın Alanlar üzerindeki demografik etkisi savaşın sonuçları açısından çok yıkıcı olur. Alanya nüfusu hemen hemen yok olmuştur. Ovalardan tekrar dağlara doğru çekilebilen az sayıda Alan (kimi kaynaklara göre 10 bin kadar) yüksek tepelerde güvenliklerini sağlarlar ancak bu korkunç bir yoksullaşma, izolasyon ve zayıflama pahasına olur. Alanların boşalttıkları topraklara Türki Karaçay-Balkarlar ve Kabardeyler (Doğu Adıgeleri) yerleşir. Kalan Alanlar bu topluluklar tarafından asimile edilir.
Bu tarihten sonra Alanlar adım adım önce tarihten sonra da hafızalardan “silinir.” Soranlara bölgeyi bilenler “Alanlar Tatarlar tarafından yokedildiler, onlardan kimse kalmadı” diye yanıt verirler.
“OVS”LAR
1604-1605 yıllarında Rus Çarı Boris Gudonov Gürcü Kralı’nın kızını oğlu Theodor için ister ama Gürcüler kızlarını vermezler. O da kaçırmaya karar verir. Ama önce gidiş geliş yollarının keşfi için Tatişev ve İvanov adında iki keşişi görevlendirir. Bu keşişler dönüşlerinde Kafkas dağlarının yükseklerinde daha önce adı hiç duyulmamış, kimoldukları, nereden geldikleri, hangi dili konuştukları bilinmeyen bir halklakarşılaştıklarını rapor ederler Çar‘a.
Oysa bu “bilinmeyen halk” Gürcüler tarafından iyi bilinmektedir. Gürcüler onları “Ovs” olarak tanımaktadırlar ve bir kısmı Gürcistan’ın çoklu etnik yapısının bir parçasıdırlar (Kudarlar).Gerek taht kavgaları sonucu gerekse Osmanlı ya da İran işgalleri sonucu ve İslam dinine geçmemek için kaçan Gürcü kralları, prensleri, aristokratları ve tüccarlar Kafkasların yükseklerindeki geçitleri ve boğazları tutan “Ovs”lara sığınmakta ve onlardan korunmalarını istemektedirler.
Gürcüler “Ovs”ları savaşçı özellikleri nedeniyle de tanımaktadırlar. İran Şahı Abbas (1557-1628) Doğu Gürcistanve Dağıstan‘ı işgal ettikten sonra Kuzey Kafkasya’ya sefer düzenlemiş ve Zaramag Boğazı’nda (Kurtatıkom, Merkezi Osetya) Osetlerin şiddetli direnişi sonucu geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu olay “Ovs”ların bölgede daha fazla ilgi merkezi olmalarına yol açmıştır.
KABARDEY PRENSLERİ
Timur’dan sonra boşalan Terek ovasına Kabardey prensleri “de facto” el koyarlar. Bu sahiplenme Kırım Hanlığı tarafından da onaylanır. Kabardeyler 1557’de Rusya ile de dostluk ve ortaklık antlaşması yapmışlardır. Kabardey prensleri hem Kırım Hanlığı hem de Rusya ile iyi ilişkiler içindedir. Her iki bölgesel güce eşit mesafede duran ve onlarla çatışmamaya dikkat eden Kabardey prensleri Batı Osetya’da yerleşik olan ve Kabardey’le sınır komşusu olan Digora “Uezdan”ları (Badilate) aracılığı ile Osetya’ya hakim olma iddiası ve çabasındadır. Badilate kabilesi ve bağlı aileler Kabardey prenslerinin bir tür “vasal”ları konumundadır.
Badilateler Kırım’dan gelen mollaların ve Kabardey prenslerinin telkin ve zorlaması ile Muhammed’in dinini benimsemiş görünmektedirler. Gerçekte bu benimseme tamamen pragmatik bir tercihten, varlığını devam ettirme ve ticaret yapabilme koşulu olarak ortaya çıkan zorunlu bir durumdur. Rusların Terek bölgesi valisi I.H. Dashkov Digora’da çok zengin gümüş maden yatakları olduğunu ve Kabardey prenslerinin bölgeden katır kervanlarıyla Ruslara satmak için “değerli maden cevheri” taşıdıklarını rapor eder (1628). Kabardeyler Digora’da olduğundan daha zengin maden kaynaklarının bulunduğu Alagir Boğazı’na da girmek istemekte ancak Alagir Oset toplulukları buna izin vermemektedir. Gürcüler de Osetya’nın zengin maden kaynaklarından haberdardırlar.
1651 yılında Gürcistan’a giden bir Rus heyeti Digora’dan geçer ve oradaki halkla da görüşmeler yaparlar. Raporlarında Digora halkının “Eğer Rusya buraya bir kale kurar asker gönderirse ve bizi yabancı düşmanlara karşı korursa biz Çar‘ın tebası olmaya razı oluruz” dediklerini not ederler.
DİGORA UEZDANLARI BADİLATELER
Digora’da her bir “Uezdan” ailenin çok sayıda köyleri ve toplam 2000-3000 arası sayıda sahibi oldukları “serf”leri vardır. Ayrıca kendilerine her yıl aynî vergi ödeyen “ferşagleg” statüsünde özgür çiftçiler de vardır.
Osetler Kafkas sıradağlarını ve önemli geçitlerini tutmuşlardır ve Güney’den Gürcüler aracılığı ile İran ve Osmanlı’nın, Batı’dan ve Kuzey’den ise Kabardeyler aracılığı ile Kırım Hanlığı’nın geçmesine izin vermemektedirler.
Osetler 10. yy.‘dan beri (912) Ortodoks kilisesine bağlıdırlar. Ancak Timur’dan sonra dağlara çekilmeleri nedeniyle kilise ile bağları koptuğu için ve de vaftiz edilemedikleri için zamanla Hırıstiyanlıktan uzaklaşmışlar ve atalarının pagan inançlarına geri dönmüşlerdir. İslam dini ise Kabardey ve Tatarların baskı ve zorlaması ile sadece“Uezdan” aileler arasında taraftarbulabilmiş, geniş halk kesimlerini kucaklayamamıştır.
Bütün bu nedenlerle Osetler ataları Alanlar‘ın yurdu olan Terek ovasına yerleşmek ve Rus şehirlerine gidip ticaret yapmak konusunda son derece isteklidirler ama Kabardey prensleri ve silahlı çeteleri Osetlerin ovaya inmelerine izin vermedikleri gibi ovada ya da kendi topraklarında yakaladıkları bir Oset’i ya öldürüp malına el koymakta ya da götürüp hizmetinde çalıştırmaktadırlar. Bir Oset bir Kabardey’i öldürdüğü zaman ise köyüne baskın yapılmakta, hayvanlarına el konulmaktave en az on Oset erkeğini ve kadınını da hizmetkar olarak alıp götürmektedirler… Bütün bunlara bir de Uezdanlar‘ın köylüler üzerindeki baskı ve sömürüleri eklenince genel panorama biraz olsun anlaşılabilir.
ZARAMAG KALESİ VE OSETLERİN KONFEDERAL BİRLİĞİ
Timur’dan sonraki üç asır boyunca, (15. ve 17. yüzyıllar arası), ki bu dönem Alanya-Osetya tarihinin geç Ortaçağı olarak adlandırılır, çok ağır koşullarda ayakta kalma ve küçük küçük guruplar halinde dağılmış olan kabilelerin birlik çabaları ile geçti.
İlk etapta, değişik topluluklar arası savaşlar süresince, Zaramag merkezi Osetya’nın Tualta adındaki geniş alanı da içine alan -Tualta, Güney Osetya topraklarında bulunan Urs Tualta’dan başlayıp yüksek Kafkas dağlarından geçerek Kuzey’deki Tualkom’a kadar uzanan bölge- kuzeydeki merkezlerinden biri oldu. Bütün bunların yanı sıra, bu bölgede yaşayan hakim kabilelerin aristokrat geçmişleri Osetya dışından da kimi destekler almalarını sağladı. Tsarazonlarla 13. yy.‘dan beri akrabalık bağları olan Gürcü Hanedanı Bagrationlar gibi…
Ancak idari olarak hiçbir resmi devlet kurumu henüz yoktur. Feodal ve dikey hiyerarşik sistem ve sosyal farklılıklar varlıklarını devam ettirmektedir. Yüksek düzeyde merkezi bir etno-kültürel temeller üzerinde yükselen toplumsal organizasyon ve güçlü bir askeri-demokrasi geleneği, Osetlerin bağımsızlıklarını ve kimliklerini korumalarını sağlamıştır.
- yy. ortalarında Oset toplulukları Zaramag vadisi ve tüm Tualkom’da gerçek bir konfederasyon şeklinde birliklerini sağladıktan sonra Rus İmparatorluğu ile diplomatik ilişki kurdular.
Dağ geçitleri üzerinde olması nedeniyle Zaramag, değişik Oset toplulukları arasında tüm Osetya’nın birliği görüşmelerinde arabuluculuk işlevi gördü. Ulusal liderleri barındıran Tual elitleri bu nedenle uluslararası kimlik kazandılar.
1734-39 Osmanlı-Rus savaşı sonrası Rusya tüm Güney Kafkasya ve Hazar kıyılarını Belgrad Antlaşmasına göre İran ve Osmanlı hâkimiyetine terk eder. Kuzey Kafkasya’da da Kırım Tatar Hanlığı aracılığıyla Osmanlı etkinliği artmıştır. Kabardey toprakları ve Terek ovası ise “tarafsız bölge” olarak ilan edilir. Osetya da bu “tarafsız bölge” sınırları içindedir ve Kabardeyler “Osetya ve Osetler bize bağlıdır” demektedirler.
1741 yılında Büyük Petro’nun kızı Elizabeth Petrovna Çariçe olunca, Rusya Kafkasya sorununu yeniden ele alır. Rusya emperyal bir ülke olmanın yolunun Kafkasya’ya hâkim olmaktan geçtiğini anlamıştır.
OSETYA MİSYONER HEYETİ – 1745
Ruslar Çariçe Elizabeth Petrovna’nın talimatıyla ağırlıklı olarak Gürcü asıllı din adamlarından (Keşiş) oluşan bir heyet oluşturulmasına ve bu heyetin Osetya’ya gönderilmesine karar verirler. Bu heyet Osetya’da gereği kadar kalacak ve yerli halk ve ülke hakkında detaylı bir rapor hazırlayacaktır. Görünen amaç Osetlerin vaftiz edilerek Ortodoks kilisesine bağlanması ve eğer istiyorlarsa Rus tebasına geçmelerinin sağlanmasıdır. Çünkü oradan daha önce gelen bilgiler Osetlerin eskiden kiliseye bağlı oldukları ancak zamanla bu bağlarının gevşeyip koptuğu ve onların yeniden kilise ile bağ kurmak ve Rus tebasına geçmek istedikleri yönündedir. Rusya’nın gerçek amacı ise orta ve uzun vadede Kafkasya’ya hâkim olabilmenin yollarını bulmak ve bu amaca uygun olarak zemin yoklaması yapmaktır.
Önce bölgede Rusların güvenebileceği Kabardey ve Kumuk prensleri ve şeflerini St.Petersbourg’a davet edip onların fikirlerini almaya karar verirler. Kabardeylerden Rus yanlısı olarak bilinen prensler Aldigirey Gilyaksanov ve Magomet Atajukin, Kumuklardan ise toprak ağası Alisha Khamzin’i davet ederler ve görüşürler. Aldigirey Gilyaksanov, Osetler hakkında şu bilgileri verir: “Digora dedikleri ülkede, Uruk nehrinin öte tarafında yaşarlar. Küçük Kabardey’le komşudurlar. Kabardlarla iyi geçinirler, kız alıp veririz. Onlar hiçbir ülkenin korumasında değildirler; bunu hem istemezler hem de çok dağlık bölgede yaşadıkları için oraya hiçbir yabancı güç giremez. Onlar ne yazık ki Muhammed’in dinine bağlı değildir… Muhammed’in dinine bağlı olanlar da bu dinin gereklerini yerine getirecek kadar bilgili değildir… Müslümanlar da dört günlük paskalya bayramını ve Noel’i kutlar. Kendi çabalarıyla yaptıkları derme çatma kiliseleri vardır… Ama onların kendilerine ait atalarından kalma başka tanrıları da vardır…” A. Gilyaksanov eğer bir misyoner heyeti gönderilecekse Zaramag’da yaşayan Zurab Magkaev’i de mutlaka heyete almalarını tavsiye eder. Zurab Osetler arasında hem çok sevilen ve saygı duyulan biridir hem de Rusça, Gürcüce, Kabardeyce ve Oset dilinin İron ve Digoron lehçelerini çok iyi bildiği için tercümanlık yapabilir. Bu bilgilerden sonra Misyoner heyeti oluşturulması ve Osetya’ya gönderilmesi kararlaştırılır.
Moskova’da İran ve Osmanlı işgalleri nedeniyle din adamları, prensler, saray çevreleri ve tüccarlardan oluşan oldukça kalabalık bir Gürcü “mülteci” cemaati vardır. Bu cemaatin içinden seçilip yetkili kılınan ve Osetya’yı bilen Gürcü keşişlerden oluşan bir misyoner heyeti oluşturulur. Başlarında Pakhomii, Joseph ve Nikolai adında keşişler vardır. Heyet başkanı Başkeşiş Pakhomii’dir. Bu heyetin asıl amacı Kabardeylerden ve Gürcü sarayından saklanacaktır. Çünkü Kabardeyler Kırım Hanlığı’na Gürcüler de İran’a bilgi verebilir, Osmanlı ve İran 1739 Belgrat Antlaşmasına göre “tarafsız bölge” ilan edilen topraklarda bu tür faaliyetler gösterdiği için Rusya’yı antlaşmayı bozmakla suçlayıp bölgeyi işgal edebilirler. Rusya böylesi bir askeri işgale karşı koyabilecek durumda değildir henüz.
OSETLERİN 18. YÜZYILDAKİ YAŞAM KOŞULLARI
Heyet 1745 yılı ilkbaharında yola çıkar. Kabardey topraklarından geçerek Digora’ya varır. Digora’da bine yakın Oset vaftiz edilir. Badilate büyük kabilesine bağlı “Uezdan” aileler Müslüman oldukları için vaftiz olmayı reddederler, ama olanlara da karşı çıkmaz hatta kolaylık gösterirler. Heyet’e göre onlar Kabardeylerle ilişkilerini bozmak istemedikleri için vaftiz olmayı reddederler. Heyet birçok başka köylerden de davet alır ve Digora’dan sonra Alagir Boğazı’na giderler, ardından Kurtatıkom’a giderler ve Zurab Magkaty tarafından karşılanırlar. Osetler Heyet’e Kabardey Prenslerini şikâyet ederler ve ovaya inmelerine ve topraklarından geçerek Rus şehirlerinde ticaret yapmalarına izin vermediklerini ve Rusya’nın korumasını istediklerini iletirler. “Rusya eğer bizim ovaya yerleşmemizi sağlarsa ve bizi korursa biz Rus tebasına geçmeye hazırız” derler. Heyet bütün bu olayları raporlarında belirtir. “Her tarafı değerli madenlerle dolu” diye de ilave ederler. Rapordan anlaşıldığı kadarıyla o dönemde Osetler tarım ve hayvancılıkla geçinmekteler. Arpa, buğday ve yulaf ekmekte; ancak gerek iklim gerekse coğrafi koşullar nedeniyle bu ürünler yetersiz kalmaktadır. Bostancılık da şiddetli yağmur ya da don nedeniyle etkili değildir. Yanı sıra büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yapmakta, ama bu hayvanlar da sık sık Kabardey prenslerinin baskınları sonucu el konulup götürülmektedir. Halk çok fakir, yoksul ve eğitimsizdir. Ticaret ve el sanatları çok geridir, sadece silah ve silah üretimine bağlı el sanatları gelişmiştir. Giysilerini kendileri yapmakta ve bunun için yün ve koyun derisi kullanmaktadırlar. Kumaş giysi uzak ülkelerden gelen çok pahalı ve sadece “Uezdan”ların kullanabildikleri lüks bir giyecektir. Haydutluk, hırsızlık ve cinayetler çok yaygındır. Ülke Batı, Merkez, Doğu ve Güney Osetya olarak dörde bölünmüştür ve her bir bölgeyi bir “Boğaz” (Kom) temsil etmektedir. Digor Boğazı (Digorkom), Alagir Boğazı (Uellacırıkom), Kurtat Boğazı (Kurtatıkom) gibi. Her “Kom”da yaşayan aileler olağanüstü yoksulluklarının yanısıra kendi aralarındaki yaygın kan davaları ile de tüm enerjilerini tüketmektedirler. Diğer komlardaki topluluklarla da ilişkileri son derece cılız ve zayıftır. Tüm ülkede yaklaşık 6800 kadar aile vardır ve bu da 30-35 bin kişilik bir nüfusa tekabül etmektedir.
Heyet raporunda Zurab Magkaev’den de övgüyle bahseder ve Magkaev’in de heyete alınmasını teklif eder. Zurab heyete Osetya’nın Rusya ile birleşmek istediğini ve bu konuyu görüşmek üzere tüm Osetleri temsilen bir Oset temsilciler heyetinin St. Petersbourg’a davet edilmesini önerir. Bu öneri de heyet tarafından Çariçe’ye iletilir.
Rusya’nın bu misyonerlik faaliyeti Kabardeyler ve Gürcüler tarafından kuşku ve endişe ile karşılanır ve engelleme taktiklerine başvururlar. Heyetteki Nikolai ve Joseph, çalışmaları Gürcü çıkarlarına uygun yönlendirmek için çabalarken Kabardeyler de Osetler üzerinde baskı ve tehditle Rus vatandaşı ve vaftiz olmalarını ve Rusya’ya gidip gelmelerini engellemeye çalışırlar. Her iki bölgesel güç de “Osetya ve Osetler bizimdir” iddiasındadır.
Heyet raporu Senato (Asiller meclisi) ve Sinod (Kilise meclisi) tarafından incelenir ve değerlendirilir. Değişik nedenlerle karar alma süreci uzar ve nihayet 1749 tarihinde Çariçe “birlik” görüşmelerini yürütmek üzere tüm Osetleri temsilen bir heyetin St. Petersbourg’a gelmesini kabul eder.
Heyet bu bilgileri vermek ve Oset Temsilcileri Heyeti’nin seçimi için tekrar Osetya’ya gönderilir. Rusya’nın kararı tüm Osetya’da sevinç ve heyecanla karşılanır, şölenler düzenlenir ve kutlanır.
ZURAB MAGKATY
- PETERSBOURG’DA İLK RESMİ OSET ELÇİSİ (1749-52)
Zurab Magkaty Zaramag Kasara’da dünyaya geldi ve aristokrat Tsarazonte kabilesinin bir üyesidir. Çocukluğunda Gürcü Kralı 6. Vakhtang’ın yanına eğitim alması için gönderilir. Orada vaftiz olur ve Gürcü dilinde eğitim görür. Zurab kısa sürede Gürcü sarayında sivrilir ve 1720’lerde İran’ın valisi olan 6. Vakhtang’ın hazine sorumlusu olur.
Zurab Magkatuy, Digoron aristokrat ailesi Badilatelerin de damadıdır. Badilate büyük ailesinin bir kolu olan Tuğanateler’den Kelmemed’in kızı ile evlidir. Oset dilinin her iki lehçesini (İron ve Digoron), Gürcü, Kabardey ve Rus dilini ileri derecede bilmektedir.
Bu yıllarda Rus Çarı Büyük Petro (1672-1725) Kafkasya üzerinden İran hâkimiyetindeki Doğu Gürcistan –Hazar- seferine çıkar (1722) ve Vakhtang da Petro ile birlikte İran’a karşı savaşa katılır. Bu arada Polonya ve İsveç sınırlarında sorun çıkması nedeniyle Petro savaşı sonlandırır ve çekilir. Vakhtang da aralarında Zurab Magkaty’nin de bulunduğu 1000 kadar maiyetiyle birlikte Gürcistan’ı terk eder ve Osetya üzerinden St. Petersbourg’a gider.
Zurab Magkaty St. Petersbourg’da on yıl kadar kalır ve orada etkili politik ve saray çevreleri ile tanışır; Rusya’nın politik yaşamına doğrudan tanık olur. Büyük Petro ile de tanışır ve Kafkasya üzerine sohbet ederler. Vakhtang 1734 yılında ölünce Zurab’ın görevi sona erer ve o da anavatanı Osetya’ya döner ve tekrar Zaramag’a yerleşir.
Zurab Magkaty gerek Gürcistan’da gerekse Rusya’da iken Osetya’nın bu kurtlar sofrasında yem olmaması için neler yapılabileceği üzerine sürekli olarak kafa yorar. Osetya üzerindeki, güneyden Gürcü kuzeyden Kabardey baskıları giderek artmaktadır. İran Gürcistan ve Dağıstan üzerinden Osmanlı ise Acaristan ve Abhazya üzerinden Kuzey Kafkasya’ya hâkim olmak isteklerini saklamamaktadır. Zurab Magkaty’nın kafasında Osetya’nın Rusya ile birleşmesi halinde olası bir İran ve Türk boyunduruğundan korunabileceği fikri iyice yerleşir.
OSETLER’in TALEPLERİ
Heyet Oset temsilcileri belirlemek amacıyla tekrar Osetya’ya gelince heyetteki Gürcü yanlısı Nikolai ve Joseph engelleme ve başarısızlığa uğratma çabalarını sürdürürler. Onlar “Osetya Gürcistan’ındır, Rusların değil…” diyerek heyetin Rus casusları olduğu şeklinde propaganda ile Osetleri heyete karşı kışkırtır… Yerel halk heyete karşı ayaklanır ve “Eğer öyleyse, öldürelim onları…” diye heyeti rehin alırlar. Başkeşiş Pakhomi, Zurab Magkaty ve Kabardey prensi Aldigirey Gilyaksanov’un çabaları sonucu ortalık yatışır ve her yerleşim biriminde “Nıhaş” toplantılarıyla Rusya’dan istekler ve St. Petersbourg’a gidecek temsilciler belirlenir. Buna göre:
-Rusya Osetya’ya Kilise görevlilerini gönderecek ve Ortodoks olan herkes vaftiz edilecek,
-Osetler toplumun ve “Mıggag”ların temsilcileri aracılığı ile Rus tebasına geçmeyi kabul ettiklerini yemin ederek ve parmak basarak beyan edecekler,
-Rusya Osetlerin ovaya yerleşmeleri konusunda yardım edecek ve Kabardey prenslerini engelleyecek,
-Osetlerin Rus şehirlerinde ticaret yapmaları için Kabardey topraklarından geçmelerine izin verilecek ve Kabardeyler Osetleri öldürmekten, rehin almaktan ve mallarına el koymaktan vazgeçecekler,
-Bütün bunlar olduğu takdirde Osetya’nın Rusya ile birleşmesi gerçekleşecektir.
Ankara, 03 Aralık 13
Kaynaklar:
-Joining of Ossetia to Russia, Prof. Marc Bliyev, Vladikavkaz, Arvi-Asin, 2011
-Les Alains, Vladimir Kouznetsov et Iaroslav Lebedinsky, fr. Editions Errance – 2005 Paris
-Zaramag, By Ruslan Bzarov Source: www.ossetians.com
-Who are the Ossetians, Marc Pliyev, İnternet
-Değişik internet kaynakları