Vasfi Güsar…
Doktor… Adıge…
Damadı…
Mümtaz Marşan…
Doktor… Abhaz…
İyi bir doktor, iyi bir insan, iyi bir Abaza olduğu için, ismini oğluna vermiş Maan Fuat…
Torunlar…
Daruk Marşan…
Emir Berduk Marşan…
Daruk, doktor…
İsmini Marşan Daruka’dan alıyor…
Emir Berduk…
İsmini Emir Marşan Paşa’dan alıyor…
Hasan ile ben de Hasan dedelerimizden alıyoruz isimlerimizi…
Torun Emir Berduk söyledi..
Moda’da evin arka bahçesinde sardunya çiçekleri arasında…
Vasfi Güsar’ın siyah- beyaz resmi duvarda, siyah- beyaz çıkardığı dergiler ‘renkli’, şimdi ortaya çıkan renkli fotoğrafı gibi..
Erken gidenler oluyor…
Mümtaz ile Faruk en çok sevdiğim, en iyi arkadaşlarımdı demişti…
Ayrılırken, hem Fransızca hem Almanca yazdırdı…
İngilizlerin anlamayacağını düşündü…
Sonunda Türkçe yazması işe yaradı…
Birlikte çalışırken, ‘Garcia’ya Mektup’ bir sabah masamdaydı…
Gidip geldiğimde, benim için bir bardak Hemingway’ın içtiğinden içseydin demişti, daha demeden içmiştim…
Onu aradığımda, Gloucester Road durağından…
Keşke ben de orada olsaydım demişti…
Köşede yerinde duruyor…
Cuma akşamları konser yok meydanda…
Almanca, İngilizce, Türkçe dışında…
Arapça en çok duyulan…
Duyduklarımız, gördüklerimiz, hissettiklerimiz…
Duyduklarımız, gördüklerimiz, hissettiklerimiz eskisi gibi…
Bazısı daha çok hissettiklerimiz, bazısı daha az hissettiklerimiz…
Duyup, duymak istemediğimiz…
Görüp, görmek istemediğimiz…
Altıncı hastalığa kapılmış gibi…
Geçecek elbet…