Aynıyla Vaki Mayıs 2015

0
396

Nisan sayısında yayınlanan, “hayaldi gerçek oldu” tanımlamalı sağlık sistemindeki suistimallerle ilgili yazıma yorumlar geldi. Doktorların ve sağlık çalışanlarının bu sisteme dur diyeceklerine dair bir umut taşıyorum.

  1. A.: Ankara da okulda idarecilik görevimle birlikte, okulun mutemetliğini de zorunlu olarak yapıyordum, o dönem öğretmenlerin hastane faturalarının ödenmesi ve onaylanması da gerekiyordu. Ankara’daki bir devlet üniversitesi hastanesinden bayan öğretmenimize ve 11 yaşındaki ikiz oğullarına yüklü bir tedavi tahlil faturası göndermişlerdi, tedavi ve tahliller ilginçti, hepsine birden prostat tahlilleri uygulamışlardı,

Unutmadan ekleyeyim, yaklaşık 6 ay bu faturaların düzeltilmesiyle yazışarak bizzat yetkililerle görüşerek uğraştım, düzelttik dedikçe aynı numarayı çektiler, ben de kendi insiyatifimle faturaların ödenmesi işlemini yapmamıştım, hala kimseden ses çıkmadı.

  1. Ö.: Rahmetli babam, 4 sene önce katarakt ameliyatı olmuştu. Toplam 2 ya da 3 saat hastanede kalıp eve geldik. 10 gün kadar sonra sürekli kullandığı KOAH ilaçlarını yazdırdı. Eczaneye gittiğimizde halen hastanede yatıyor gözüktüğü için ilaç alamadı.

Ç.: Kardeşim için “45 gün refakatçi ile yatarak tedavi oldu” yazmıştı ünlü bir hastane, itirazımızı da dinletemedik.

***

7 Haziran’daki seçimlerde aday olan Çerkeslerle ilgili tartışmalar sürerken, Latin-Kiril savaşları başladı sosyal medyada… Tartışmalar olacaktır şüphesiz, mesela ben de Kiril’den yanayım ama bunu ifade etmek için bilimsel doğrularda buluşabilmeye çalışmak yerine insanlara saldırmayı seçenlere şaşırıyorum.

“Asil ve nazik” bireyler seçim adına mangalda kül bırakmıyor ama 8 Haziran sabahını merak ediyorum. O günden sonra ne olacak? Birbirlerine “bel altı”na varacak hakaret ve ithamlar savuranlar bir nebze olsun pişmanlık ya da hicap duyacak mı acaba? Sanmıyorum ama yürekten diliyorum.

Latin-Kiril savaşını Kabardey-Abzah çekişmesine vardıranlar, Rusçu-Amerikancı suçlamalarından medet umanlar, “hazır fırsatını bulmuşken” kişisel nefretlerini kusanlar, neyin tartışıldığını bilmediği halde “hazır bir tartışma ortamı bulmuşken” küfür yağdıranlar. Her biri Çerkes… Adıge kimliğinin Kabardey-Abzah tartışmasında can çekişmesi… Kimi Stockholm sendromlu, kimi kimliğine uzak ve ama herbiri Çerkesliğe tuzak birileri…

Sosyal medya enteresan ama tehlikeli. Çeteleşmiş 20-30 kişinin “hep bir ağızdan ama farklı kollardan” yorumları… Yüzyüze iken söyle(ye)meyeceklerini klavye ile döktürebilen cengaverler platformu…

Kimlik ve kültüre dair talepleri, “yediği kabı pisletmemek” gerektiği gibi bir temele oturtarak haksız bulan Çerkesler, “o kab”ın yaratılması ve dolması için dönem Çerkeslerinin verdikleri (ya da vermek zorunda bırakıldıkları) emeklerden bihaber…

“Çerkeslik” adına konuşurken “Çerkes” ya da “insan” duruşu ve davranışı sergileyemeyenlerden uzak durmak gerek…

***

Telefonum çalıyor, arayan bir PTT emekçisi ve Çerkes değil… “Gazetenizin logosu altında ‘Çerkeslerin Özgür Sesi’ ibaresini görünce, bulunduğum bölgedeki Çerkes köylerinin muhtarlarına ‘Jıneps’i okuyup okumadıklarını sordum, köy kahvesinde bir Jıneps olmalı diye düşündüm, mutlaka okuyanlar olacaktır” diyor ve tek tek adresleri veriyor. Şaşırıyorum ve duygulanıyorum. Çerkes olmayan biri gazetemize destek olmak için kolları sıvamış. Hayatında gazetemizi hiç okumadığı halde bilgiç edalarla olumsuz yorum yapan Çerkesler geliyor aklıma. 16 sayfalık çok sesli gazetemizde bir cümleye takılıp pireyi deve yapanları, on yıllık emeği görmezden gelenleri hatırlıyorum. Bir yanım sızlarken, PTT emekçisi Ferhat kardeşimizin “halkınız için verdiğiniz emekler için gazete çalışanlarına saygılarımı iletin” deyişi geleceğe dair umut veriyor ve günümü aydınlatıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz