Bir cümle bir yazıyı hak etmez mi…
Çoğu zaman dayanamıyorum zaten…
…
En keyiflisi keyif kahvesi, gülen yüzler arasında, kahkahalar arasında…
Bir yudum…
Bunlar bugünden…
Bunlar anlaşılmıştır değil mi?
Ortodoksluğu bana yakıştıranlar anlar en azından…
…
Biraz nazar değiyor mu, evet değiyor…
…
Nepal’in görülecek tapınakları kalmadı…
Yapmaya gideceğim belki de…
…
Niyet yüksekler…
Ne kadar çıkabilirsem artık…
Yeşilin olmadığı o dağlara…
…
Elma Diyarı…
Kuru elma kabuğunun kokusunu, Maikop sokaklarında bisikletle gezerken bile duyuyorsunuz…
Hele bir solukta okunan Koku yeni okunduysa eğer…
…
Bir gece, iki renkli…
Kuru elma kabuğu rengi biri…
Elmanın içi bir diğeri…
…
Siyaha-beyaz…
Mavi ile yeşil kadar
…
Yeşil ile ‘Kurumuş Elma Kabuğu Rengi’
…
Bir dağ meşe ile bir dağ fındık arasında hiç sincap olmaz mı ?
…
İki değirmen var…
Biri eski, diğeri ondan eski…
Eski olan ahşap…
Ondan da eski olan kerpiç…
…
Yağmur yüzünden gidememiştim ilkinde…
Kuru ormanda…
Suyu takip ederek gittik…
…
Köprü olmayan küçük şelale önü…
Güneş ile anlaşma yapan bir-iki yaprak izin vermiş, toprağı görmeye…
Damlalar renk veriyor güneşi gördükçe…
…
Küçük bardaklar, büyük bardaklardan daha dolu…
…
Kabuğu özünden kolay ayrılan…
Özü, çekirdeğinden kolay ayrılmayan üzüm…
Bir tane de olsa, büyük masada…
Bir tane bile olsa, herkese azar azar verip…
Şişeyi göğe kaldırarak yudum yudum bitiren, anılarda…
…
Çimen kuru…
Suyun sesi, hep aynı…
Duru su…
Yosunu yok…
…
İki çuval mısır unu, unutulmuş…
Eskisinde iki, yenisinde iki…
…
Dağdan gelen, kana kana içilemiyor…
En fazla bir bardak, bir seferinde…
…
Meşe toprağa gizlenmiş…
…
Elma diyarından cebimde meşe, sırtımda hediyem ile gelmiştim…
…
Elma kabuğunun rengi sırtımda
Elmanın rengi…
…
Elma dilimi ay, renk aldı…
Kabuğu soyulmuş elma gibi…
…
Tahta sesi gelmeden, bir erkek sesi kapladı ortalığı…
Yarım kaldı ay gibi…
…
Sonra tamamlandı…
…
Bekliyoruz diyenler…
‘Elekle su taşıyacağım’ diye söz verdiler…
…
Bir masa etrafında gülen yüzler, kahkahalar…
Bir ağaç gölgesi altında…
…
Kırk derece ateşi varken güneşin…
…
Dağdan gelen su, ateşi düşürüyor…
Küçük bardaklarla…
Kana kana içilemiyor…
Her defasında bir bardak…
…
Bir halka ile tamamlanıyor, ay kıskanıyor saklanıyor sabaha kadar, bir bulut ardında…
Sharkon, kanadım…
Bir dağ meşe, bir dağ fındık arasında…
İki dağın sincapları, arkadaş olmuş…
…
Bir parmak ile bir boynuz…
Görünür olmuş…
…
Yıldızlı Ainar…
Yıldız almış…
…
Sharkon, Miyekuape’den…
Yeşil ile uyumlu-uyumsuz elma kabuğu rengi…
…
Bir hikayesi oldu işte…
…
Dağlar arasında dolaşan dallar…
İki dağın kavuşabildiğini dallar gösterdi…
…
Fındık yetmez…
Meşe…
…
Yıldızlar ödünç aldı Ainar…
Meşe fıçılarında, denizde sessizce sakladı…
…
O üç tahta masada konuşulanlara, beş yıldız eşlik etti…
…
Hikayesi olan bir cümle…