Oubykh Mektupları Ekim 2015

0
467

Bir cümle bir yazıyı hak etmez mi…
Çoğu zaman dayanamıyorum zaten…

En keyiflisi keyif kahvesi, gülen yüzler arasında, kahkahalar arasında…
Bir yudum…
Bunlar bugünden…
Bunlar anlaşılmıştır değil mi?
Ortodoksluğu bana yakıştıranlar anlar en azından…

Biraz nazar değiyor mu, evet değiyor…

Nepal’in görülecek tapınakları kalmadı…
Yapmaya gideceğim belki de…

Niyet yüksekler…
Ne kadar çıkabilirsem artık…
Yeşilin olmadığı o dağlara…

Elma Diyarı…
Kuru elma kabuğunun kokusunu, Maikop sokaklarında bisikletle gezerken bile duyuyorsunuz…
Hele bir solukta okunan Koku yeni okunduysa eğer…

Bir gece, iki renkli…
Kuru elma kabuğu rengi biri…
Elmanın içi bir diğeri…

Siyaha-beyaz…
Mavi ile yeşil kadar

Yeşil ile ‘Kurumuş Elma Kabuğu Rengi’

Bir dağ meşe ile bir dağ fındık arasında hiç sincap olmaz mı ?

İki değirmen var…
Biri eski, diğeri ondan eski…
Eski olan ahşap…
Ondan da eski olan kerpiç…

Yağmur yüzünden gidememiştim ilkinde…
Kuru ormanda…
Suyu takip ederek gittik…

Köprü olmayan küçük şelale önü…
Güneş ile anlaşma yapan bir-iki yaprak izin vermiş, toprağı görmeye…
Damlalar renk veriyor güneşi gördükçe…

Küçük bardaklar, büyük bardaklardan daha dolu…

Kabuğu özünden kolay ayrılan…
Özü, çekirdeğinden kolay ayrılmayan üzüm…
Bir tane de olsa, büyük masada…
Bir tane bile olsa, herkese azar azar verip…
Şişeyi göğe kaldırarak yudum yudum bitiren, anılarda…

Çimen kuru…
Suyun sesi, hep aynı…
Duru su…
Yosunu yok…

İki çuval mısır unu, unutulmuş…
Eskisinde iki, yenisinde iki…

Dağdan gelen, kana kana içilemiyor…
En fazla bir bardak, bir seferinde…

Meşe toprağa gizlenmiş…

Elma diyarından cebimde meşe, sırtımda hediyem ile gelmiştim…

Elma kabuğunun rengi sırtımda
Elmanın rengi…

Elma dilimi ay, renk aldı…
Kabuğu soyulmuş elma gibi…

Tahta sesi gelmeden, bir erkek sesi kapladı ortalığı…
Yarım kaldı ay gibi…

Sonra tamamlandı…

Bekliyoruz diyenler…
‘Elekle su taşıyacağım’ diye söz verdiler…

Bir masa etrafında gülen yüzler, kahkahalar…
Bir ağaç gölgesi altında…

Kırk derece ateşi varken güneşin…

Dağdan gelen su, ateşi düşürüyor…
Küçük bardaklarla…
Kana kana içilemiyor…
Her defasında bir bardak…

Bir halka ile tamamlanıyor, ay kıskanıyor saklanıyor sabaha kadar, bir bulut ardında…
Sharkon, kanadım…
Bir dağ meşe, bir dağ fındık arasında…
İki dağın sincapları, arkadaş olmuş…

Bir parmak ile bir boynuz…
Görünür olmuş…

Yıldızlı Ainar…
Yıldız almış…

Sharkon, Miyekuape’den…
Yeşil ile uyumlu-uyumsuz elma kabuğu rengi…

Bir hikayesi oldu işte…

Dağlar arasında dolaşan dallar…
İki dağın kavuşabildiğini dallar gösterdi…

Fındık yetmez…
Meşe…

Yıldızlar ödünç aldı Ainar…
Meşe fıçılarında, denizde sessizce sakladı…

O üç tahta masada konuşulanlara, beş yıldız eşlik etti…

Hikayesi olan bir cümle…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz