Toplumumuzun “barış” kelimesinden anladığı şeyi düşünüyorum, kendimi sormaktan alıkoyamıyorum gerçekten; barışın yalnızca Kürtlerin faydasına olduğunu düşünebilmek için nasıl bir acı çekmiş olabilirler diye. Halbuki esasta düşündüğümüz zaman, biz bu barışın en çok da askerler kısmıyla ilgili endişeliyiz, niye biliyor musunuz? Siz kabul etseniz de, etmeseniz de bu ülkede zorla dağa çıkarılan gençten en az on misli genç zorla askere alınıyor. Yani ölmeyi, öldürmeyi, bilerek ve isteyerek seçmiyor. Kürt kökenli asker, Laz kökenli asker, Türk kökenli asker, Çerkes kökenli asker diye ayırt etmiyorum gerçi; fakat sanırım size konuşurken anlayabilmeniz için ayırt ediyormuş gibi yazmam gerekecek… Ne yani? Bir tek Çerkes gencinin askerlikte ölümünü engelleyebilecekse bu barış, arkasından yürünmeye değmez mi gerçekten?
Her seferinde “dedelerimiz bu vatan için öldü” diyorsunuz, haklısınız ama unutuyorsunuz ki; dedelerinizin silah arkadaşları Kürttü, Türktü, Lazdı, Araptı… Yani bir tek sizin dedeleriniz ölmedi bu vatan için, şimdi de torunlarımıza; “dedelerimiz bu vatan için yaşadı” demeyi miras bırakmak çok mu korkunç geliyor? 21. yüzyıldayız, her şey araştırılmaya açık; sizi aptal yerine koyanlara karşı uyanma vaktiniz geldi, geçiyor. Bu yüzyılda hiçbir şey çok gizli değil, görmek isteyene bakacak onlarca kaynak var. Duymak isteyen, herkesi dinleyebilecek araçlara sahip. Yanyana yaşayabilmek için, barış içinde yaşayabilmek için, bölünmemek için ödediğimiz bedeli görün, anlayın ki bu savaşın hiçbir kazancı yok, bilin istedim; asker ölümleri için de üzülüyorum. Benim dağa çıkmış hiçbir arkadaşım yok, benim askere alınan çok fazla arkadaşım var ve barışı en çok da onlar yaşasın diye istiyorum. Benim henüz küçücük yeğenim var, 30 yıllık savaş, 30 yıl daha devam etmesin, yeğenim askere alınırsa uykum kaçmasın diye istiyorum en çok. Bir de sizin anlamayacağınız sebepleri var, dünyanın hiçbir savaşı iyi, dünyanın hiçbir barışı kötü değildir.
Savaş ölümü, barış yaşamı temsil etmektedir; savaş yıkımı, barış huzuru temsil etmektedir. Bu ülkeyi barış değil, savaş böler, en çok da biz bu ülkeyi bölmemek için barışı istiyoruz, fakat inatla savaşa sürükleniyoruz. Bu ülkeyi doğu-batı, Türk-Kürt diye bölen kim, annelerin evlatlarını kollarından alıp, gencecik yaşta mezara gömmek ne? Bölücülük değil mi? Bunu düşünün istiyorum. 1 Kasım’da; barışı her kim sağlayacaksa, artık o iktidara gelsin istiyorum. Yetti ölümler, yetti. Yetmedi mi 30 yılda gencecik yaşında toprağa gömdüğümüz ölülerimiz? Fırsat verin hep birlikte kardeşçe, bir bütün olarak yaşayabilmeye. Bu ülke hala bölünmüyorsa, birlikte yaşayabileceğini haykıranların gayretiyle başarıldı. Eğer bu ülkeyi bölecek bir şey varsa, o da savaşın ta kendisi olacak. Unutmayın.