Çaykovski ‘keman konçertosu’ geri planda çalacak…
Öyle böyle değil…
Sonuna kadar açılacak sesi…
Kapıyı bacayı kapatın, dışarı çok ses gitmesin…
Aklım bir karış havada…
İkinciyi kullanmayı akıl etsem, iki karış havada olur…
Bunu başka bir mektubumdan çaldım…
İlk yazandan izin aldım…
Bir odada piyano…
Duvara dayanmış…
Tuşları iki renk…
Ahşap üstünde, çınar ağacı görselli notaları var…
Biberi acılaştıran güneştir…
Duvara dayalı piyano bir odada…
Duvara dayalı tek kapılı dolap bir odada…
Duvara dayalı bir çalışma masası bir odada…
Üç odalı…
Ne fark eder…
Karacaahmet…
Keman Konçertosu…
Şimdi en sevdiğim bölümü çalınıyor…
Geri planda konçerto yok…
Ön planda…
Açılış sırasında, sorduklarında söylüyorum, başkalarının benim için dediğini…
Kapanış sırasında söyleniyor…
Tabii ki kalbimiz…
En derininde…
Üstelik her zaman çalışıyor…
Dört odalı…
Dördüncü odada kütüphane var…
İçinde sevdiğim kitapların olduğu…
Bir kalem var…
Bitmeyecek kalem…
Beyaz kağıt…
Üç görevli var…
Düşündüm…
Gören, duyan, konuşan…
O akşam söylediğime ilaveten…
Malt bira yerine başka bir malt içseydim, belki o akşam bile söylerdim…
Yan yana düşünce, bekledik dedi…
Bekletmişimdir…
Gören, duyan, konuşan…
Görev verildi…
Gören oldum…
Duyan oldum…
Konuşan oldum…
Gün ışığında parlayan, Ay ışığında parlayan…
Bir deriye yazılan berat…
Bir kumaşa dokunan bir el…
Beyaz…
Hadi, kalk gidiyoruz diyen…
Kar yağarken gelen…
Arnavut kaldırımın kar izinde kaybolduğu gün…
Elim giderken, yüreğim dedi, bir defa daha…
Dile gelmedi…
Bir iki ayak sesi…
Saat sesi…
Kapı, aralık değil…
Aralık çok uzak değil…
Girdiğimde yükselmişti…
Zaman ilerleyecek, yükselen su kalacak hep yerinde…
Giderken nefesi de götürecek…
Gördük iki defa, bir gecede…
Bir-iki adım ayak sesi geliyor…
Önce yakınlaşıp, sonra uzaklaşıyor…
Sessiz olsa da…
Ses duyuluyor…