A May Mazer-Awoy Maze

0
632

“Adigeler ve tüm Kuzey Kafkasyalılar, 19. yüzyıl başlarına kadar ulusal bir bayrakları ve bir devlet anlayışları olmadan yaşamlarını sürdürdüler. Ancak, eski zamanlardan beri bayrak niteliği taşımamakla birlikte her kabile ve aile çeşitli renk ve biçimlerde bezden yapılmış değişik flamalara yaşamlarında yer veriyorlardı.” Bence ifadede bilgi eksikliği var. Bunu “Adigeler 19. yy başlarına gelindiğinde Tarihi ulusal devletlerini unutmuşlar ve Ulusal Devlet olma bilinci de oldukça zayıflamıştı” şeklinde ifade etmekle daha sağlıklı bir bilgi verilmiş olunacaktır sanırım. Sümerler, Hattiler, Truwalılar, Mittaniler, Palalar, Urartular, Assuwalar (Willuşua), Missialılar, Traklar ve bunların ardından Kimmerler, Bosforlar, Meotlar gibi devletlerle olan bağlarını unutmuşlar; tarih boyu geliştirdikleri PENIKHOSH (Pankuş: İleri gelen Kardeşler Meclisi) gibi üst meclis geleneğini yeterince işletememişler ve ancak bunların yaşatılması köyler gibi bölgesel dar alanlarda sürdürebilmişlerdir. Hattilerdeki on iki kutsal adamın temsili ile Adige Bayrağındaki on iki yıldız tesadüfî değildir. Balıkesir yöresinin Kütahya dahil, milattan öncesinde Assuwa adıyla anılıyor olması tesadüfi değildir. Anzer yaylası ile Adigelerin Anzerıkho sülaleleri tesadüfî değildir. Makhe ve Don Adige sülaleleri ile Makedonları meydana getiren Makhe ve Donların Kafkaslardan inmiş olmaları tesadüfî değildir. Kimmerleri kuran dört aileden biri olan Hanoxhlar ile ve bugünkü Adigelerin Hanoxh sülalesi tesadüfî değildir. Diğer üç ailenin de bugün için Adige sülalesi olması da tesadüfî değildir. Geçmişteki tarihi bilgilerde gizlense de net ifade edilmese de Adigelerin, Atıkhe, Atti, Eti, Hatti şeklindeki tarihi ifadelerle ne kadar örtüşüyor. İspanya’nın Avrupai adı ve coğrafi özelliğiyle “tsıpeyn, tsıpe yin” büyük burun ifadeleri, “Bask”larla Adigelerdeki Basklar ya da Basxığların adları tesadüflerle ifade edilemez. Yine Traklarda kurucu aile olan Briglerle (Bric) Adigelerdeki Bric sülalesi hakeza tesadüfle izah edilemez.
Allah, Nuh Tufanından sonra Ad Kavmini ikame ettiğini söylüyor. Jıneps Gazetesinde Ocak 2014’ten itibaren çıkan dört sayıyı yeniden okuyunuz lütfen. Orada Adige kelimesinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştım. Wubıx dili Dumezil’in verilerine göre, seksen bir sessiz ve üç sesliden olmak üzere toplam seksen dört sesten oluşuyor. Adigecenin Hatıkhoy dialektiği ise tesbitlerime göre altmış dokuz sesten meydana geliyor.
Adige milleti kimilerinin dillendirdiği gibi henüz milletleşememiş ise bunca sesi kimlerden, hangi dilderden almış olabilir. Oysa bugün bilinen ve dünyada konuşulan dillerde geçen ses sayıları 29–32 arasında değişmektedir. Burada vurgu ve hecelerden bahsedilmemektedir. Asıl olan yalın halde ve bir başına herhangi bir dildeki ses sayısıdır.
Alakasız ve uzunca sayılan bir girizgâhtan sonra bir soru sormamız gerekir diye düşünüyorum. Varsayalım ki dün her şey öyleydi. Peki bugün Adigeler olarak ne durumdayız?
21 MAYIS 1864 tarihinde ŞAÇE’DE Rus generalin “Kafkasya’nın Fethi” bildirisinden sonra Adigeler, Adige olarak yaşama veda mı ettiler yoksa var olmaya devam mı edecekler? Cevabını her yılın mayıs aylarına bakarsak görürüz sanırım.
Evet, bir derlenme var, bir yaşama arzusu var, bir istek var. Ama bence, bilinçsiz, dağınık, hatta biraz savruk, hedefsiz, stratejisiz… En kötüsü de dilsiz. Bari “Mayıs” aylarında şeşeni, khaşeni, wey-wey’i yapmayı bırakalım “way-way” yapalım. Hiç olmadık “Mayıs” ayı sadece Çerkeslerin değil, Kafkasların ortak “way-way” ayı olsun. Tüm Kafkasların muhasebe ayı olsun. Hatamızı, birikimimizi bilelim, değerlendirelim; aylık, yıllık muhakemeler yapalım. Kısa, orta ve uzun stratejik hedefler belirleyelim ve ortak metotlar geliştirelim. Ele dişe gelir yazılı dünyamızı kuralım. Zira toplumların hafızası yazıdır.
Toplum, Adige tarihini ve yazıyı kullandıkları ilkçağlarla olan bağını dahi unuttu. Hatta hiç öğrenmedi, öğrenemedi. Ardı arkası kesilmeyen düşman saldırılarının neden olduğu tahribatlar elbette ki yadsınamaz. Bu durumun yani yazısız karanlık dönemin oluşmasında son beş yüz yılın etkisi oldukça fazladır. Ancak bugün Adige Entelektüelimizi oluşturabilmiş değiliz. Yazılan kitap sayımızın çoğu çeviri. Yüz yıl öncesindeki üç–beş kitabı çıkarırsak bilimsel alandaki yerli telifimiz neredeyse yok denecek kadar az. Dili bilen ve köylerimizde Adige kültürünü görmüş insanlarımız, hepimiz dünyamızın köylerden ibaret olduğunu sanıyoruz. Şehirlerde mekân tuttuğumuz modern zamanların 2017 “way” ayında yani Mayısında bile yetmiş yaşına gelmiş bu insanlarımız sahnelerde şeşen oynamakla, anadilini bilmeyen torunlarımız -salonlara getirebilmişsek eğer- onları alkışlamakla meşguller. Toplumun bel kemiği olan orta yaş insanlarımız ise önce dünyayı düzeltip sonra Çerkesleri düzelteceği hülyasında. Onlar için ne gam. Kanunlar kendimizi inkârımızdan memnun, Tanrı ise muzdarip, biz ise her ikisinden de haberdar değiliz. 365 gün “way-way” ile yaşamayacağız elbet. Ama en azından “way” mazede (”way ayında), “wey-wey” çekerek şeşen oynamak, Kafkasya topraklarını kanıyla sulamış, Soçi’de “Kızıl Çayır” adını verdirecek kadar kanını ve canını vermiş şühedanın, Karadeniz’in dibinde topraksız yatan ecdadımızın kemiklerini sızlatır. En azından Mayıs ayı olmasa bile 21 Mayıs haftasında bu özeni gösterelim.
Demem odur ki dediklerim önce kendimedir. Sonra ailemedir. Sonra bana kulak verenleredir. Sonra tüm milletimedir. Eleştirileri hak etmeyenlere ise asla eleştirim yoktur. Feyiz verenden feyiz almaya aday olduğumu söylemek isterim.
“Way” ayında ve her ayda, ömrümün her anında özgürlüğün müdafilerini rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun. “Way” ayımız, diriliş ayımız olsun. İnsan düştüğü yerden kalkar. Her nefse ve her topluma tayin edilmiş bir ömür vardır elbet. Yaşama adanmışlara selam olsun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz