Adüney

0
896

Asra’da, gezegen komitesi son toplantıda, yaşanılabilinir diğer gezegenlerde de koloniler oluşturulması üzerine almış olduğu karardoğrultusunda adımlar atmaya karar vermişti. Her yaşanılabilinir gezegene belirli halklar gönderilecekti. X-9 gezegeni için çekilen kurada Azra halkı çıkmıştı. Azra halkının Thamadesi durumundaki Ade ve uzay gemisini kullanacak olan Ab ile beraber, Azra halkının diğer ileri gelenleri de toplantıda hazır bulunuyorlardı. Gezegen komite başkanı Ahra gerekli açıklamaları, salonda bulunan Azra halkı önderlerine yaptıktan sonra, X-9 gezegeni ile ilgili bilgileri, koordinatları bir seyyar bilgi taşıma aygıtı içerisinde Ade ile Ab’a teslim etti. Lojistik departmanına gerekli talimatların verildiğini, ikmallerini eksizsiz bir şekilde yapmalarını, yolculuklarının başarılı geçmesi için iyi dileklerini sundu.
Ade ile Ab, Azra Halk Komitesi ile Azra halkını toplayarak kendilerine Asra komitesinin iletmiş olduğu, kolonyal yolculuk hakkındaki bilgileri, seyyar bilgi taşıma aygıtından, toplantı salonundaki dev ekrana aktararak paylaştılar. Gidecekleri yer, Ayaçamğa (Yıldızlaryolu) isimli devasa sistemdeki X-9 diye adlandırılan, dokuz gezegenli bir güneş sistemi idi.Yola çıkmaları için üç aylık bir hazırlanma dönemleri vardı. Kendilerine tahsis edilmiş olan Apra A-100 cinsi sistemler arası uzay gemisi, kapasitesi ve olanakları sonderece gelişmiş, en son teknoloji kullanılarak yapılmış bir uzak yol gemisiydi, kapasitesi bin kişi idi.
Ab, özellikle seçilmişti. Genç olmasına rağmen bu gemilerle sistemler arası bir hayli yolculuk etmiş, deneyim kazanmıştı.
Azra Halk Komitesi, yolculuğa seçilecek kişileri, öncelikle gönüllülük esasına göre belirleyecek, sayı tamamlanmaz ise kura çekilerek tamamlanacaktı. Yolculuğa katılacaklar yanlarına tüm ailelerini de alacaklardı.Böylece aileler bölünmemiş olacaktı.
Asra gezegeninde saygın bir yeri olan Azra halkı bir ay zaman içinde kendi aralarında konuşup, tartıştılar. Yolculuk komitesine, gönüllü altıyüzelli kişiden oluşan yüzotuz ailenin adını ve isim listelerini teslim ettiler. Komite geri kalan üçyüzelli kişi için ikinci ayın son pazar gününde komite merkezinde kura için toplanılacağını duyurdu. Kalan son ay da gidecek olanların gerekli hazırlıkları yapması için yeterli bir zamandı.
Asra’da Azra halkının bir kısmı heyecanlı ve sevinçli iken bir kısmı eş, dost ve akrabalarından ayrılacakları için üzüntülüydüler.
Ab ve ekibi, Apra A-100’ün bakımı ve gerekli malzemelerin gemiye yüklenmesi ile uğraşırken, Ade kolonyal yolculuğa çıkacakların tedarikleri ve sorunları ile uğraşıyordu. Yanlarına neleri alacaklarını, neleri alamayacaklarını, meyve, bitki, hayvan vb. neleri götürebileceklerini, neleri götüremeyeceklerini uzun uzun konuşup kararlara bağladılar.
Aynar, “Atalarımızın içkisi Sane olmazsa olmaz, onun için yanımıza Zaxua’yı almalıyım” diyerek, özenle seçtiği birkaç çeşit asma kütüğünü, yolculuk için hazırladı.
Ab, verilen bilgiler doğrultusunda yolculuğun Asra günü ile yediyüzkırk gün süreceğini hesapladı. Apra A-100 serisi, özellikle sistemler arası yolculuk için özel olarak hazırlandığı için, hız bakımından diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar ileri idi, ışık hızını beş kat aşan bir hıza ulaşıyordu.
Günler heyecanlı, hareketli ve hazırlıklar içinde geçiyordu. İkinci ayın son pazar günü, Azra halkı komite merkezinde toplandı. Gitmeyi kabul edenler dışındakilerin kimlik kodları bilgisayara işaretlendi. Hastalar, çok yaşlılar, kronik rahatsızlıkları olanlar liste dışı bırakıldı, yapılan çekilişte üçyüzelli kişi belirlendi. Onlar da son üç haftada gerekli hazırlıklarını yapacaklardı. En son hafta genel kontroller yapılacak, Asra komitesine ve başkan Ahra’ya son bilgiler verilecekti.
Günler çabucak geçti. Son gün gelip çattı.
Asra Uzay Üssü o gün merasim için hazırlamıştı. Kolonyal yolculuğa çıkacak on iki Apra A-100 gemisi ve onları kullanacak mürettebat gemi önünde yerlerini almışlardı. Asra Halk Komitesi ve başkan Ahra, tören için Asra halkı ile beraber yerlerini almışlardı. Yolculuğa çıkacaklar, sistemler arası devasa uzay gemilerinin sağında ve solunda yerlerini almışlardı.
Başkan Ahra, Asar halkı ve komite adına gidecek olanlara yeni gezegenlerinde ve hayatlarında başarılar diledi. Onları onurlandıracak, gururlandıracak sözler söyledi. Uzay üssünde bulunan tüm Asra halkı hep bir ağızdan ulusal marşlarını söylediler. Gidenlerde ve kalanlarda hüzünle gıpta arasında gelgitler yaşanıyordu. Ahra gemilere binme işaretini verdi. Yolcular hepbir ağızdan elveda diyerek gemilerine binmeye başladılar. Kalan Asra halkı, “güle güle, iyi yolculuklar, iyi hayatlar” diyerek son kez uğurladılar.
Yolcuların binmesinden sonra, gemi kaptan ve mürettebatı Asra halkını selamlayarak gemilerine bindiler. Gemiler sistemlerini açtı, alanda motorlarınhafif uğultusu duyulmayabaşladı.Kalkış sırasına göre uzay gemileri teker teker işaretlerini verip kalkıyorlardı. Ab’ın gemisi Apra A-100, yedinci sırada havalandı.
Önlerinde uçsuz bucaksız bir evren vardı. Aşağıda, Asra’da iken göremedikleri milyarlarca yıldız, uzayın boşluğundan Apra A-100’ün yolcularına parıldıyordu. Bilinmezlik ile heyecan birbirine karışmıştı. Kendilerini nasıl bir yer ve nasıl bir yaşam karşılayacaktı? Hepsi bilinmezdi.
Gemide doktor, mühendis, öğretmen, tekniker ve daha akla gelebilecek her meslekten insan vardı. Günlük olağan işlerden sonra günün kalan diğer zamanlarını TV seyrederek, kitap okuyarak, kendi aralarında çeşitli oyunlar oynayarak geçiriyorlardı.
Altı yüzüncü günün sonunda Ayaçamğa’nın (Yıldızlaryolu) muhteşem görüntüsü önlerindeydi, çok çok uzun zaman sonra ona Samanyolu ismini vereceklerdi.
Şimdi görevleri X-9’a ulaşmaktı, Ayaçamğa’nın bir kenarında konumlanmış olan, bir güneş ve sekiz gezegenden oluşan küçük bir sistemdi bu.
Yolcuların heyecan ve beklentisi artmıştı.
Yüzotuzbeş gün daha yollarına devam ettiler. Yüzotuzaltıncı gün Ab, Ade’ye; “İşte bak, X-9 orada duruyor” dedi.
Güneş ve sekiz gezegeni, durağan bir dinginlikte salınıp duruyorlardı. Ab, Ade ve diğer önderlere; “Sistemde üçüncü sıradaki gezegene ineceğiz, su, hava ve yaşam orada var” dedi. Diğerleri ekrandaki görüntüden X-9’u ve inecekleri üçüncü gezegeni dikkatlice incelemeye başladılar. Heyecanları kat be kat artmıştı.
Yediyüzotuzdokuzuncu gün X-9 sistemine ulaşmışlardı. Ab, Apra A-100’u rotasını koloni kuracakları sistemdeki üçüncü gezegenin yörüngesine doğru çevirdi. Ade ve koloni komitesine, gezegenin yörüngesinde üç tur attıktan sonra, Asra komitesinin bildirdiği, öncü keşiflerde tespit edilen yere iniş yapacaklarını bildirdi. Aynı sözleri gemi sisteminden bütün yolculara bildirerek gerekli hazırlıkların yapılmasını anons etti.
Altlarında masmavi bir gezegen vardı. Ab, geminin hızını yörüngeye göre ayarlayarak gezegenin yörüngesine girdi: 1, 2, 3…
Atmosferin üst tabakalarından sonra Ab gemiyi belirlenen rotaya çevirdi. Koyu lacivert bir denizin sağ yamacında nehirler, ormanlar ve yüce dağların bulunduğu bir alana doğru süzülerek yaklaştı.Bir düzlüğün üzerine vardıklarında gemiyi iyice yavaşlatarak, olduğu yerde havada durdurdu, sonra yavaş yavaş yere inmeye başladı. Yere yaklaştığında artık hızı çok çok azdı. Altındaki düz, çayırlık alana çok yumuşak bir şekilde iniş yaptı. Geminin sisteminden “Hepinize geçmiş olsun, yeni yaşamımızda başarılar, hoş geldik” diyerek anons yaptı…
Yavaş yavaş geminin iniş sistemlerini açmaya başladı. Güvenlikten sorumlu olanlar her ihtimale karşı gerekli önlemleri alarak gemiden ilk inenler oldular. Çevreyi dolaşarak kontrol ettiler ve gemidekilere inebilirsiniz dediler. Gemidekiler nihayet günler sonra ayaklarını yere basmıştı.Komitedekiler bu ilk ayak bastıkları yere Ade’ye izafeten Ad’ın dik durduğu yer anlamına Adgıl adını verdiler. Çok uzun yıllar sonra Adgıl, “Yeryüzü” olarak anılacaktı. Yeşilliğin biraz ötesinde büyükçe bir nehir akıyordu. Koloni heyeti ilk geçici barınaklarını yaptıktan sonra, esas yerleşim için yer keşfetmek üzere bir komite oluşturdu.
Asırlar birbirini su gibi kovaladı. Azra halkı nüfusu gittikçe arttı. Denizin bu köşesinde kıyı hafif bir yay şeklini alıyor, bir kenarı batıya doğru ilerlerken, diğer kenarı kuzeye yöneliyordu. İlk kolonyallar zaten uzaydan bu denizi ve kıyısını olduğu gibi görmüşlerdi.
Zamanla yaşadıkları bu yere Ade’ye izafeten “Ade’nin yeri” anlamında “Aden” demeye başlamışlardı. Çok sonraları “Bizim üzerinde durduğumuz yer” anlamında “Heku” demeye başladılar. Daha sonraları bu “Vatan” kavramıyla eş tutulur oldu.
Azra halkı çoğaldıkça batı ve kuzey kıyısı boyunca dağılıyordu. Kıyının yarım ay şeklindeki bu kısmında nehirler boldu. Yüce dağlardan kopup gelen sular altın zerrecikleri de taşıyordu. Azra halkı bunu keşfedince altın toplamaya başladılar. Halk “Derede altın var“ anlamında yöreye ”Korkhida” (Kolxida) demeye başladı. Asırlar sonra buraya altın için seferler düzenleyenler oldu. Adı efsanelerde “Altınpost Seferi” olarak gelecek kuşaklara aktarıldı. Ayrıca yöreye kıyının hilal şeklinde olmasından, altınla da özdeşleştirerek “Atın Hilal” anlamında “Axiymza” deniliyordu.
Azra halkı çoğaldıkça kabilelere, kabileler alt klanlara ayrışmaya başladı. Yine de Azra halkı esas nüvesini kaybetmedi. Azra’ya izafeten iki ana kola ayrılıyordu. Birine Azıga diğerine Azug deniliyordu. Bir kol Ab ve ekibinin oluşturduğu kişilerden çoğalmıştı, onlar da Ab’a izafeten Abuh diye isimlendirilmişti. Azıgalar isimlerini muhafaza ederlerken zamanla Azuglar Ad’dan olanlar anlamına Adıga diye anılmaya devam etmiş, Abuh ismi ise Ubıh’a evrilmişti. Tabi bir de Asra’ya izafeten Os diye anılanlar, Nah diye anılanlar vardı. Çok geniş bir aile deniz kıyısı boyunca batıya ve kuzeye yayıldılar, zamanla denizin bütün kıyılarını ve onun hinterlandını kapladılar, kapladıkça, genişledikçe, adları, unvanları ve dilleri farklılaştı, birbirlerine yabancılaştılar.
Tüm Anadolu, Attike yarımadasını, adaları kapsadılar. Tarih kitaplarında dili bilinmeyen halk, Pelasglar olarak anıldılar. Antikçağ Hellenleri onları “Bu toprağın sahibi” diye, Atina’nın kurucusu olarak anıyorlardı. Mısırlılar “Denizin yüreğinde yaşayan insanlar” (Onlar yöneticilerine Firavun diyorlardı, aslında bu muhteşem mezarların adı idi ve Fır +Vuna /Kahraman+ev sözünden; Kahraman evi anlamına geliyordu) derken, Sümerler-ki onlar da Zı+Mar (Su+Güneş) demekti- ”Denizin kıyısındaki güneş bahçesinde yaşayan insanlar diye anıyorlardı. Anadolu’nun Ege kıyılarında bir yer, Aslar anlamında As’ya diye anılıyordu, sonra koca bir kıtanın adı oluverdi.
Çok uzun bir geçmişte kalan o büyük felakette, denizin aniden kabarmasında Zıvusdırra (Suyun işini bilen) olmasa idi bütün Azra halkı yok olacaktı. Zıvusdırra sayesinde halkın büyük kısmı kurtuldu. Zamanla Zıvusdırra ismi unutuldu, o yeni kuşaklarca Nuh diye biliniyor.
Doğu ve güneydoğudaki komşuları Güneşe ve Güneş’i temsilen ateşe, Amonra ve Mazde diye isimlendirerek inanırlarken, ki Azra dilinde Amtsa Ateş, Amra zaten güneş, Mza ay, ışık demekti, Batı komşuları ise Zeus’a inanıyorlardı. Azra dilinde bitişik bir sözcüğü ifade eden Zeus, Zı+ Us ; Su ve iş kelimelerinden türemiş görünüyordu; Suyun işi! Zaten halk her şeyin, hayatın sudan oluştuğuna inanıyorlardı ve o yaradan güce Zeus demişlerdi. Onlar, her şey Kaosla başladı derler, Ka= Baş, Us= İş, olup Baş iş= Başlangıç demek.
Azra halkı ise tüm Azralılar gibi, herhangi bir tanrıya inanmıyorlardı. Evrenin kozmik birlikteliğinden doğan enerjiye ve onun muazzam gücüne inanıyorlardı ve ona yaratıcı güç olarak Tha/Ança adını vermişlerdi.
İlk zamanları Asra gezegenine yirmi yılda bir seyahat ediyor, ilişkilerini devam ettiriyorlardı. Birkaç asır sonra Asra’da yaşanan felaketlerden sonra ilişkileri kesildi, gemileri eskidi, gidemez gelemez oldular. Asra ve o uzun yolculuk ancak anılarda kaldı. Şimdilerde ise kimse hatırlamıyor.
Yerleşmelerinden bir hayli zaman sonra, yaşadıkları gezegene bir isim koymaları gündeme geldi. Tartıştılar, isimler seçildi. İçlerinden Baga’nın önerdiği isim beğenildi. O şöyle düşünmüştü, “Biz buraya dışarıdan geldik, onun için adına dışarıdan geldiğimiz yer anlamına ‘Adınıhaayt’den türetilmiş ‘Adınaay’dan ‘Adüney’ diyelim” diyordu. Komite uzun tartışmalar sonucu bu mavi, zümrüt gezegene Adüney ismini verdi. İnsanlar ona bugünlerde Dünya diyorlar.
O zümrüt, mavi Dünya zamanla değişti; mavi griye, zümrüt kahverengi ile sarımsı renklere büründü.
Dünyalılar şimdi yeniden yıldızlara açılmak için, Nasa, Rus Uzay Ajansı, Kanada, Japonya, Avrupa Birliği nezdinde hummalı bir çalışma içindeler. Onlar da Azra halkının geçmişte yaptığını, gelecekte yapmak için çaba harcıyorlar.
Azralıların belleklerinin alt lobunda, daima “Biz başka dünyanın insanlarıyız” söylemi bir dip not olarak duruyordu. Yaşadıkları bu Dünya, Azra halkına, bilimin, teknolojilerinin, gelişmişliklerinin sunduğu bir cennetti, bakalım gelecekte de yeni bir cennete kavuşacaklar mı?
Zaman ne gösterecek bilinmiyor…

Önceki İçerikOubykh Mektupları Eylül 2017
Sonraki İçerikTKP, Mustafa Suphi ve 1920 Çeçenya Heyeti
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz