Alabaşa

0
6502

İlk insanların kendilerini koruma araçları; ya yerden kaldırdıkları, fırlatabilecekleri büyüklükte bir taş veya bir ağaçtan kopardıkları, uzunca, yeterince sağlam, kalın bir dal parçasıydı. Önceleri meyve toplama, dayanma, vahşi hayvanlara karşı koyma aracı olarak kullanılan sopa daha sonra gelişti, savaş alanlarında mızrağa, baltaya dönüştü.

Bu basit, sıradan değnekler zamanla, mitolojilerde tanrıların ellerine tutuşturulan güç sembolü haline dönüştüler. Olimposlu tanrı Zeus’un, Tanrıça Herea’nın, Uranüs ve Gaia’nın kızı olan adalet ve düzen tanrıçası Themis’in, Zeus’un oğlu Hermes’in, Şarap tanrısı Dionysos’un, tıp tanrısı Asklepios’un, Sümer ilahı Anu’nun ve daha nice tanrı ve tanrıçaların sembolü hep asadır. Romalılarda da birçok Mabut’un simgesidir asa, özellikle Jüpiter’e mahsus bir timsaldir. Anadolu tanrıçası Kybele’nin, Firigya mitolojisinde Attis’in elinde de asa vardır.

Dinler tarihinde de öyledir. Adem’in, Davut’un, Musa’nın, Harun’un, Elişa’nın, Zerdüşt’ün, Hızır’ın, Muhammed’in ellerinde, onların güç, kudret ve adaletlerini temsil eden asaları vardır.

Kızılderili şamanların, yaşlı Merlin’in, papazların, voodoo rahiplerinin, Asyalı bazı şamanların, ermişlerin, dervişlerin, şeyhlerin ellerinde görürsünüz, onlarla bütünleşmişlerdir.

Anibus kafalı asa tutan Firavunlardan itibaren, Yunan, Roma başta olmak üzere tüm hükümdarların alameti olmuştur. İskit kralları asanın kendilerine tanrı tarafından bahşedildiğini düşünüyorlardı. Germen hukukunda sembolik bir manası vardı. Keltler, doğum tarihlerine göre belirlenmiş ağaçlardan asa yapıyorlardı. Bazı geleneklerde kişi orman içerisine girerek içsel olarak kendine yakın hissettiği bir ağacı seçerek ondan asa yapıyordu.

Geçmişe bakıldığında, her kültürün kendisine has asa sembolizmi ve geleneği olduğu görülür.

Çift ağızlı balta, “LABRİS” için söylenenlere de bir göz atalım.

“Spil (Spylos) Dağında Hititler (İÖ. 3200-1100) zamanından kalma Kybele kabartması vardır. Ana tanrıça ile birlikte tasvir edilen simgelerden biri olan çift yüzlü balta yani Labris, Antikçağ Akhisar paralarının hemen hemen tümünde görülen bir motiftir. Labris din ile ilgili kutsal bir alettir ve tarih öncesinden beri Mezopotamya’dan Girit’e kadar yaygın bir şekilde görülmektedir.”(1)

“İtalya’ya Anadolu’nun simgesi olan “Labris”i (çift yüzlü baltayı ve baltanın sapını saran değnek demetini) getirdiler… Ayrıca Roma’nın adı Etrüsk dilindendir ve Roma’nın ilk imparatorları Etrüsk olduğu için Roma İmparatorluğu’nun simgesi de çift ağızlı balta ile değnek demeti olmuştur.”(2)

“Özellikle Girit’te ve Hitit kabartmalarında rastlanan çift yüzlü balta (labrys), Amazonlara ait bir silah olarak bilinmektedir.”(3)

“Bazı kült törenlerinde ise demir mızrağın yerini, demir balta almaktadır. Bu da mızrak ve baltanın “krallığın simgeleri”ni ifade ettiğini açıkça gösterirken; adı Šarruma veya LUGAL-ma yazılan ve adında kral sözcüğünü taşıyan bir Tanrının elinde taşıdığı ‘balta’nın anlamını da açıklamış olmaktadır.”(4)

“LABRYS” (çiftağızlı balta) ile Abazaca’daki “LABRIS” (vurma değneği) hemen hemen aynı işlevi görüyordu; korunma ve saldırı silahı. Önceleri yalnızca bir değnek iken, sonraları ucuna, ilk önce yontulmuş, bir kenarı keskin, çakmak taşları konulurken, demirin bulunması ile aynı yere balta ağzı konulmuş, fakat hep ilk kullanıldığında konulan ad, “LABRIS” ile anılır olmuştur.

“R+ıs” sözcüğü anlam olarak “ona vurma” demektir. Vurma eyleminin de, kavga dövüş ve savaşla ilgili olduğu herkesin malumudur. “ARES” bilindiği gibi, Yunan mitolojisinde Zeus ile Hera’nın oğlu ve Olympos’un ölümsüz savaş tanrısıdır. Bu benzerliği de (A’RES) bir yerlere özenle not edelim.

“Labarum üzerine kristogram işlenmiş askeri sancaktır… Skepter (hükümdarlık asası) Roma konsüllerinin otorite ve güçlerinin sembolüdür. … Labarum I. Romanos sikkelerinde bir asa formundadır.”(5)

Abazaca’da basit bir değneğin adı “LABA” dır.

“La” hecesinin üç anlamı vardır: “Göz”, “O” (dişil), “Köpek”.

“Ba” hecesinin de anlamları şu şekildedir: “Sen” (dişil), “Görme”, “Baba”, “Oğul” (sonek olarak).

Sopa ile ilgili diğer kelimelere örnekler:

“Labaduw” (Büyük –uzun- sopa), “Labake” (Savrulan sopa), “Labrıs” (Vurma sopası), “Lamcıs” (Bastoncuk), “Lamsı” (Kamçı), “Labvi” (Çubuk, çomak), “Labke” (Mısır somağı).(6)

“Laba” basit bir değnek iken “Alabaşa” tamamen farklı bir boyut kazanır. Basitçe baston, asa diyebilirsiniz amma değildir. İhtiyaç duyan her yaşlı kişi asa kullanabilir, amma “Alabaşa” değildir.

Alabaşa toplumda Thamade mertebesine erişmiş, saygın, adaletli, sözü dinlenir, hayat tecrübesi fazla, bilgili kişilere törenle verilen, onu onurlandıran bir asadır.

Hermes’in “Caduceus”(Kadüse) adı verilen asası, bir topuz, onuz etrafını saran bir çift kanat ve altta asaya sarılmış ve başları kanatlar altından bir birine bakan iki yılandan oluşmaktaydı. Bugün de tıbbın evrensel sembolü olarak kullanılır. Üstündeki semboller ölüm-yaşam, sonsuzluk, bilgelik ve dört elementi (hava, su, toprak, ateş) temsil ediyorlardı.

Alabaşa’nın tutamak yeri baş kısmının bir karış gibi aşağısındadır, ancak başparmağın sığabileceği genişlikte, başı topuzlu yarım ay şeklindedir. Baş kısmında ise, hilal veya koçboynuzunu andırır, yine uç kısımlarında birer küçük topuz bulunur. Alt yere gelen uç kısmına ise ucu sivri, koni şeklinde demir bir parça takılmıştır.

Alabaşa, kişiye destek teşkil ettiği gibi beklenmedik anlarda, kendini korumak için bir mızrağa dönüşür. Dinlenme anında yere saplanarak üstüne kalpak, sako, wapa konulabilir. Tarlada, yolculuklarda kötü havalarda yere saplanan Alabaşa’nın tutamak yerine omuz eninde bir çubuk konularak üzerine örtülen yamçı koruyucu bir gölgeliğe veya çadıra dönüşür. Eski savaşlarda Alabaşa yere çakılır, meşhur uzun namlulu Çerkes tüfeklerinin namlu ucu, baş kısımdaki yarım ay şeklindeki yere oturtulur, böylece nişan almak kolaylaşırdı.

Çok eski devirlerde ise Alabaşa’ya sahip olanlardan seçilen belirli sayıdaki kişiler “Asalılar” adıyla adlandırılır, bölge ve ülke yöneticilerinin danışma kurulu olarak işlev görürlerdi. Bunlar yöneticinin yanından hiç ayrılmazlar ve her zaman yöneticiler onlara danışmak durumundaydılar. Ülke yöneticisinin yanında, daima sayıları kırk kişiyi bulan “Asalılar”, Thamade gurubu bulunurdu.

Bugünlerde ise Alabaşa, Thamadeliğin, tecrübenin, saygınlığın, bilgeliğin bir gereği olarak bir kimseye verilebilecek en değerli hediyedir.

Yapılan toplantılarda alınan kararlar veya herhangi bir şey için yemin edilirken, Alabaşa’nın yere çakılması ile o karar kesinleşmiş, yemin bozulamaz hale gelmiş olur.

Alabaşa’nın kutsallığı tarihin çok uzak derinliklerinden gelerek bugünlere ulaşmıştır. Onun için Abazalar onu kutsal sayarlar.

Abazalar birbirlerine “Alabaşaya layık olasın” diye dua ederler.

Yine bir atasözünde şöyle der; ”Bilge yaşlısı olmayan kimse Alabaşasına danışsın.”


Kaynakça:

1- https://www.akhisar.bel.tr/dosya/akhisarturkceingilizce.pdf

2-Akdeniz Kültürü Üzerine Bir Sözlükçü ve Etimolog: Halikarnas Balıkçısı, Doç. Dr. Mehmet Turgut Berbercan, www.asead.com/FileUpload/bs683328/File/26-46_berbercan_makale.pdf

3-Modern Samsun’un Efsanevi (Mitolojik) Geçmişi, Hülya Altunya, http://kultur.samsun.bel.tr/samsem2006/doc/035.pdf

4-Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(2), DOI:10.1501/sbeder_0000000078, SİLAHLAR: “Hitit Tanrılarının ve Krallarının Gücü” II, Savaş Özkan SAVAŞ http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/49/1885/19789.pdf

5-Yalvaç Müzesi Bizans Sikkeleri, Zeliha Demirel Gökalp, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, Yayın No: 135, Ankara 2009

6- B. Ömer Büyüka, Abhazca İlk Dil mi? Abhazoloji Yayınları, No:8, 1994, İstanbul

7-Sahibi Kıran, Davut Peygamber, Hüner Şenca

8- İslam Ansiklopedisi

9-http://www.dunyadinleri.com/tr-TR/mitoloji/mitoloji/oku_asalarin-sirri-ve-gecmisten-gunumuze-asa-mucizeleri

10- http://birgunbiryerde.blogspot.com.tr/2014/08/buyulu-degnek-merkurun-asas.html

11-Mitolojilerde ve Türkiye’de Derlenen Masallarda Narın Yeri, Münir Cerrahoğlu

12- Dinler Tarihine Giriş, Mircea Eliade, http://www.altinicizdiklerim.com/resimler/Dinler%20Tarihine%20Giri%20-%20Mircea%20Eliade.pdf

13- Adalet Tanrıçaları, Stj. Av. Çiğdem Küçükkayalar, 2012/1, Hukuk Gündemi

14-Bir Anadolu Tanrısı Olarak Zeus’un Tabiat ile İlişkisi Üzerine Bir Gözlem, Meral Hakman, http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423866352.pdf

15-Trakya Herası, Yrd. Doç. Dr. Sema Sandalcı – Dr. Serpil Sandalcı, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/321770

16-Estin, Colette ve H. Laporte, Yunan ve Roma Mitolojisi, Tubitak Yayınları, 2012

17-Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi

18-Akademik Dünyanın Kentsel İmgelerinden Mitolojik Simgelerine Üniversite Logoları, Emine Çakır, http://www.millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=97&Sayfa=50

19- 14 Mart Tıp Bayramı, Doç. Dr. Tuğrul Tiryaki, Türkiye Çocuk Hastalıkları Dergisi, Cilt 2, Sayı 3, 2008

20- Mısır’ın Resim Yazısı, Doç. Dr. Haluk Berkmen, http://www.halukberkmen.net/pdf/45.pdf

21- Fener Rum Patrikhanesi’nin Hukuki Statüsü ve Heybeliada Ruhban Okulunu Açtırma Girişimleri, Dr. Salim Gökçen, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/26155

22-Anadolu Mitoloji Sözlüğü, Özhan Öztürk, http://ozhanozturk.com/2017/11/08/anadolu-mitolojisi-sozlugu/

23- Resim, Kybele ve Attis; https://tarihvearkeoloji.blogspot.com.tr/2015/07/kybele-attis-ve-samanlar.html

24-Alabaşa, Anzor Mukba, Çev: Oktay Chkotua

Önceki İçerikSemerkov Mart 2018
Sonraki İçerikİhtiyacımız dostluğunuz
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.