Ubıh senin derin ne renk?

0
4291
Hacı Grandük Berzeg

Sizlere, yeryüzünün en büyük hastalığı nedir diye sorsam; kanserden girer, AIDS’e kadar gideriz. Bana göre, tıbbın çaresini bulamayacağı hastalık, dünyanın en kötü hastalığıdır. Bu öyle bir hastalıktır ki, kan, gözyaşı, gaflet, delalet hatta hıyanete kadar götürür adamı. Bu hastalığın pençesine düşenler, kendi söylediklerine inanır, kendilerine inananların omuzlarında yükselir. Bu hastalık, cehaletle, önyargıyla beslenir. Biz buna kısacası “Kafatasçılık” diyoruz. Bir insanın kendi milletini sevmesi, yüceltmesi elbette en büyük hasletlerden, kişinin temel haklarından biridir. Lakin dozunu ayarlayamazsanız, ayyuka çıkan hurafelerle, kendinizce bir mit yaratırsınız. Son zamanların en gözde tartışması da burada ortaya çıkıyor. Bütün sorunlarını bitirmiş milletimiz, şimdi Ubıhların kimliğini, derisinin rengini sorguluyor.

JINEPS’te aralıklı zamanlarla “Ubıhça Etütler”, “Sülaleler ve soy damgaları” isimli yazı dizilerimde bu mert halk hakkında bilgimi paylaşmıştım. Lakin birileri bu halkın etnik, dilsel ve kültürel köklerini anlamsız bir şekilde kazımaya devam ediyor. Ediyor ama güneş balçıkla, gerçekler de kara çarşafla örtülmez.

Değerli arkadaşlarımızın temel argümanları, Pekhibze’nin bir Adige şivesi ve Soçi’nin gerçek sahiplerinin Adigeler olduğudur.

Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki hiçbir tarihi belgenin, kaynağın bahsetmediği, Adigelerden farklı görmediği bir isimden, bölgeden Ubih diye bir halk çıkartan; bölgede konuşulan bir köle dilinden Ubıh dili diye bahseden ırkçı Abhaz çevrelerinin uydurması şeklinde ifadeler kullanıyorlar.

Öncelikle, Kafkas-Rus savaşlarında en iyi 60 soyunu kaybeden, İlk Çerkesya Meclisine ev sahipliği yapmış Soçi’nin köklü halkına ki bu halk savaşlarda en ön saflarda savaşmıştır, anadillerine köle diyerek köle seviyesine indirgemek gerçek bir bağnazlıktır.

Kendilerine Pekhu Dillerine de T0 AXƏ diyen, Apekhu, Aoubıh (Abazaca) ve Ubbuh (Adigece) diye de bilinen Ubıhların günümüze kadar ulaşan adı Adigecedir. Oubi nehri civarında oturanlar anlamına gelir. Bu halk günümüz Soçi kentinin köklü ve yerli halkıdır, araştırmacılara göre, etnik ad olarak Pekhu ilk defa erken ortaçağ dönemine ait kaynaklarda Brukhi aşireti ve kıyıdaki Brukhörita akarsuyu adı olarak kaydedilmektedir.

1857 yılında Leonti Lyulye “Nathuay ve Ciget arazisi arasında Karadeniz Sahilleri boyunca uzanan bölgede, Ubıhlar yaşamaktadır” diye bahsetmektedir.

529’da Procopius, 943’te Massudi ve 959’da Constantine Porphyrogenus, Alan Topraklarından, Alanlardan ve Abhazlardan bahseder. 1436 yılında seyyah Barbaro, 1624’te Lamberti, 1671’de Chardin Abhazya’nın dağlarının arkasında, Kuban ve Antik Kodori Vadisi yolu üzerinde Alanların bir bakiyesi olduğunu düşündükleri bir halka işaret ederler ki Alan adına sahip bir Ubıh aşireti daha vardı. (Bu noktada, Ubıhların, Kafkasya’nın en eski etnogenetiğine sahip halkı, Adige, Abazalar dışında Osetler ve Karaçaylar arasında da bir köprü olabileceğinin altını çizelim.)

Soçi ve Khosta Çayırlarının üst tarafı Sadz’lara aitti. Bu topluluğun konuştuğu dil de Ubıhça ile aynı köke sahipti. 18. ve 19. yüzyıl kaynaklarında Ubıh adı kullanılıyordu. 19. yüzyıl araştırmacıları ve Rus uzmanlar, Ubıhları Adige boyu olarak değerlendirmekte idi; Adigelerde Şapsığlar, Abazalar ve kısmen Abhazya Abazaları için Abaza (Abadzeh) adını kullanıyorlardı.

17. yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Ubıhlarla ilgili bazı alt kimlik adlan da belirtilmiştir. Psezuapse akarsuyu üzerinde, kıyı civarında oturan, Vayyapikha aşireti bunlardan biridir. 19. yy ikinci yarısında bu bölgede Vayya adı hala kullanılmakta idi. Vayyapikha adının ikinci kısmında Ubıhlann adı olan Pekhu adı; İlk kısımdaki Vayya adından da; Guayya (Goayya) etnik birliği açık bir şekilde görülmektedir. 19. yüzyılda Şapsığlarda son derece yaygın bir soyadı idi. Bahsi geçen Wayyapikha aşireti, Vordane bölgesinde idiler.

Ubıh yurdu, 19. yüzyılın birinci yarısında Asıl Ubıh yurdu, Wordane ve Şakhe olarak üçe ayrılmaktaydı. Vordane yöresinde Adigece, Şakhe yöresinde Abazaca hakim dildi. Ubıh yurdunda ise Ubıhça gündelik hayatta varlığını sürdürmekte idi. Ancak, Adigece ve Abazacayı da dahil edersek, Ubıhlar her üç dili de kullanabilmekte idi. “Ubıhlar toplu bir yeminle, Adigeceyi (Abdzah ağzını) kabul etmiştir.” Şehir ve sürgün efsanesidir. Adigece, 19. yüzyılda ticari ve politik bir dildi. Ubıhların, Abdzahlar arasında yakın akrabalık ilişkileri bulunmakta idi. Aynı şekilde Şapsığlar içinde de. Köklü Berzeg ailesinin bir kolu da Abdzahlar arasında yaşamaktadır. 1830’lu yıllarda Berzegler, yaklaşık 400 aileden oluşmaktaydı. Aynı şekilde köklü ve kalabalık Şapsığ soyu Şupaqo’lar ile akrabalık bağları bulunmaktaydı.

20. yüzyılda diğer Adolf Dirr, George Dumezil, Hans Voght gibi araştırmacılar konuyu araştırmıştı. Hatta 1995 yılında Tiflis’te “Ubıh Folkloru” isimli bir kitap yayınlandı. Kitabın yazarı Naira Gelaşvili bile Ubıh adını kullanmıştır.

Yani, tarihin ve kaynakların Ubıh adını zikretmemiş olması mümkün değildir.

Sülale adlarını ve yer adlarını Adigece ile telaffuz etmek de bu halkı merkez konumundan alarak, Çerkes (Adige) kavramının altına konumlandırmak bu halka Rus çarlığından sonra yapılacak en büyük zulüm olur ki, telafisi mümkün olmayacaktır. Hele ki tüm dünyanın incelediği, kayıtlar altına aldığı, yayınlar çıkan Ubıhçayı üç beş kölenin konuştuğu dil olarak piyasaya sürmek, gafletin katmerli noktasıdır.

Bu yazımızın kıssadan hissesi; Camiamızın bazı fertleri ne hikmetse BABASINI ayağına çağırtan VEZİR olmuş oğul edasında, gözlerini kulakları kapatıp sadece konuşuyorlar. O babanın dediği gibi; SANA VEZİR OLAMAZSIN DEMEDİM A OĞUL, ADAM OLAMAZSIN DEDİM.“

 

Sevgi ve Muhabbetle