Kalbi Kafkasya sevgisi ile yananlar

0
721

Geçtiğimiz pazar günü çok güzel bir gündü. Hava güzeldi ama daha da güzeli 30 Eylül AYAAYRA idi. Abhazyamızın bağımsızlık kutlamaları yapıldı. Abhazya, son 25 yıldır tüm zorluklara rağmen varlığını sürdürmektedir. Abhazya, bir azmin zaferidir. Abhazya, Kafkas Halklarının bir araya geldiğinde nelere kadir olduğunun en canlı göstergesidir. Bir avuç Abazanın kardeş ve komşu halklardan oluşan özgürlük ordusu ile şovenist Gürcistan’ın tüm karalama, moralsizleştirme çabalarına rağmen kazandığı bu altın zafer; bugün Rusya dâhil 5 ülkenin tanınması ile güzelleşiyor.
Aslında Abhazya Destanını sayfalar dolusu yazabiliriz. Bir sürü kaynak gösterebiliriz. Ama hiçbir kaynak, hiçbir yazı, size Abhazya’yı anlatamaz.
Abhazyamızın nice bağımsızlıklarını birlikte kutlayalım. Birbirimizi taçlandıralım.
Böylesi güzel bir günü yaşadığımız eylül ayı ne yazık ki, bize Beslan Trajedisini de unutmamamız gerektiğini hatırlatıyor. Abhazya nasıl bir birlik olmanın zaferi ise, Beslan bize birlik içinde olmaz, sağduyumuzu yitirirsek çok daha önemli kayıplarımızın olacağını adeta yüze inen şamar edasıyla zihnimize kazımıştır. 1 Eylül 2004 günü, ilk eğitim gününe denk gelen bu elim faciada, çeşitli milletlere mensup bir grup cihatçının Kuzey Osetya’nun Beslan kentinde düzenledikleri ilkokul baskını, 186’sı bebek ve çocuk olmak üzere 334 kişi hayatını kaybetmiş, 800’e yakın kişi de yaralanmış veya sakat kalmıştır. İlk önce yetişkin erkekleri öldürüp, akabinde RF’nin asla kabul etmeyeceği taleplerini sıralamışlardır. Çeçen Lider Mashadov ve Osetya Meclis Başkanı Mamşurov‘un tüm arabuluculuk çabaları sonuçsuz kalmıştır. Sonuçta, düzenlenen başarısız bir kurtarma operasyonu ile gene teröristlerin döşediği mayınlardan dolayı toplamda 334 can, ebedi yolculuklarına çıkmıştır.
Olayı farklı boyutlarda ele aldığınızda herkesin kendince haklı olduğu birçok sebep var. Lakin öyle noktalar var ki bu olayda ben insanım diyen herkese pes dedirtecek cinsten: Öncelikle, 40 bin evladını Rus vahşetine kurban vermiş Çeçenya’yı ve bu saldırıyı planlayan Basayev’in, kendi ailesinden, kanından olanları bu savaşta kaybetmenin vermiş olduğu ruh halini bir nebze anlayabiliriz. Anlayamayıp asla mazur görülemez olan şey ise ilkokulun hedef alınmasıdır. Aramızdan ayrılanlar da bizim insanımızdır.
Rusya Federasyonu’nda yaşayıp da Rusya’nın bu durumda gözünü karartıp yan hedefleri önemsemeden bir yok etme harekâtına çıkacağını bizden çok daha iyi biliyor ve hesaplıyor olmalıydılar. Her şeyden vazgeçtim, rehin olarak tutulan çocuklara su yerine kendi idrarlarını içirmek neyin nesi? İlkokula saldırıp, “Biraz da onların çocukları ölsün” zihniyetinden bir kahraman çıkabilir mi?
3 Eylül’de meydana gelen patlamanın ardından, okula düzenlenen operasyon ve sonucunun adı BESLAN TRAJEDİSİ’dir.
Beslan’ı alışıldık bir yaklaşımla Rus devlet terörizmi olarak nitelendirmek, kolaya kaçmaktır. Halkların arasında bir nifak tohumu da değildir bunları konuşmak. Asıl konuşmaz, masaya yatırmazsak bizi daha küçük parçalara bölerler.
Benim açımdan Beslan Trajedisinden bize bir halk kahramanı çıkmaz.
Ancak okuduğum bir yazı, kazanımlarımızın ve kayıplarımızın nedenini açıklar nitelikte. Sosyal ağlarda “Neden Jıneps okumuyoruz, sahip çıkmıyoruz?“ sorusuna camiamızın kanaat önderi olan saygın kişilerden, gençlerden ve camiamızdan gelen cevap ve tavırları kendilerine yakıştıramadım.
Jıneps özelini bir kenara bırakacak olursak, birkaç dernek bülteni haricinde hiçbir yazılı organımız, ekip çalışmalarına, haluj partilerine hatta iç çekişmelerinize gösterdiğimiz ilgiyi üstlerine çekememiş. Oysa yazılı iletişim araçlarımız bize çok şey kazandırabilir. En önemlisi de birlik olma iradesini korumamızı sağlar.
Lazlar, Anadolu’da yaşayan ve Kuzey Kafkasyalılara göre daha az nüfusa sahip bir millettir. Lazlar buna rağmen kültürlerini yaşatabilmek adına yazılı organları sonuna kadar yasaklansa bile koruma iradesini gösteriyorlar.
Oysa bizler, Nart dergisine bile sahip çıkamadığımız gibi, NARTCARD olayında da tam bir fiyaskoya imza atmışız.
Şimdi, kimse kalkıp söylenmesin. Kültürümüze sahip çıkamazsak, birlik içinde hareket edemezsek uğruna mücadele verebileceğimiz bir Adige, Abaza, Oset ve Çeçen varlığından da söz edemeyiz.
Jıneps, uzun zamandır ayakta kalabilme mücadelesini tek başına vermiş, rüştünü ispatlamış bağımsız ve tarafsız bir gazetedir. Yani, bir siyasi hareketi, dini bir konu ya da ideolojiyi ön plana çıkartmaz. Tek derdi Rüzgârın Gözyaşlarını, okurlarının yüreğine dokundurabilmektir.
Dikkat edilirse, köşe yazarları ve haberleri Kafkasya merkezlidir ama bir o kadar da içinde yaşadığımız coğrafyada, ülkede sesi az çıkanlara ulaşmaya çalışmaktır. Hoşunuza gitmeyen bir şey varsa, uzaktan uzağa davul çalmayı bırakıp, yazı yazın. Üretin. Paylaşın.
Lütfen, Psıhalıveye, Şeşene, Kaşene ne kadar sahip çıkıyorsak; JINEPS’e de sahip çıkın. Okuyun, okutun.
Bir yazar için en zor karar, okurlarına veda etmektir. Yoğun iş tempom nedeniyle yazmaya bir süre ara vermek durumundayım. Bu yazım, çok değer verdiğim, yazar kadrosunda olmayı her şeyin üzerinde tuttuğum Jıneps gazetesindeki son yazımdı. Bir anlamda Jıneps’teki misyonum sona erdi, ama bayrağı daha ileriye taşıyacaklara devrettiğimi düşünüyorum, huzurluyum. Merhum Kayahan tüm konserlerini “Yolu sevgiden geçenlerle bir gün bir yerlerde muhakkak karşılaşırız” diyerek sonlandırırdı. Ben de “Kalbi Kafkasya sevgisi ile dolu ve birliğe inanan güzel insanlarla bir şekilde yolumuz kesişir “ diyorum.

Şimdilik hoşça kalın.
Sevgi ve Muhabbetle Kalın.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz