Tarih Bilimi ve Tarihsel Hafızada Kafkas Savaşı

0
623

Tarih bilimleri doktoru, Rusya Bilimler Akademisi (RAN) muhabir üyesi Sergey Aleksandroviç Arutyunov ile “Kavkaskiy Uzel” muhabiri Magomed Tuayev’in 21 Mayıs 2014’te yaptığı röportajı yayınlıyoruz.


-21 Mayıs 2014’de Kafkas Savaşı’nın sona ermesinin 150. Yılı anılıyor. Arşiv belgeleri bu tarihsel gün hakkında ne diyor? Bu tarihin sembolik anlamı nedir?
-Tam da şu günlerde, tanınmış Kafkasya uzmanı Leonid Lavrov’un kitabını okuyorum. Orada, Ubıhların nasıl savaştığı anlatılıyor. Bu, küçük bir halk. Bu halk sürgünden (muhaceret) çok etkilendi. Hemen hepsi gitti. Kalanlar parmakla sayılır, giderken büyük sıkıntılar çektiler. Kaç kişi olduklarını söylemek zor. Herhalde 30 bin. Bazıları 100 bin olduğunu iddia ediyor, ama bu pek doğru bir rakam olmasa gerek. 1926 yılındaki nüfus sayımında kendisini Ubıh olarak adlandıran 9 kişi kalmıştı. Bu kitabı okurken kimin kim olduğunu anlamak çok zor bir iş. Abazalar, Adigeler, Ubıhlar nerede başlıyor? İnsanlar elde silah ölüme giderken, yanında ölenin Adige mi, Abhaz mı, Çerkes mi veya bir başkası mı olduğunu sorgulamayı aklına bile getirmez. Kısaca, bunlar silah arkadaşıdır ve etnik aidiyet kaybolur, dolayısıyla bu dönemde bir halkın nerede bitidiğer bir halkın nerede başladığını çözmek çetrefilli bir iş olur.

Oysa Ubıhya veya Cigetya neticede bir ülke, haritada belli bir yer işgal ediyor, haritada burayı işte şöyle bir renkle boyamamız gerekiyor, oysa yaşadıkları yerin belli sınırları yok, aynı anda hem budurlar, hem odurlar hem de şudurlar. İşte böyle belirsiz bir durum. Hatta, bu durumu teyit eden yeni kaynaklar bulsak da pek bir işe yaramayacak. Bu dönem için belirsizlik ifadesi baki kalacak. Bu sanal sınırlar gerçekte hiçbir şey ifade etmiyor, ama üzerimizde bir ağırlığı var. Oysa aslında bunlar manevi bağlılıkları, manevi hatırayı yansıtmıyor ve bunları belirlemiyor.

Bazı koşullarda insan kendini belli bir kelimeyle adlandırır, Ubıhların da pek çok tarifi var. İşte bu insanlar, böyle bir geçişken etnik bilince sahip, veya en azından hürriyet sevgisi ruhu, herhangi bir etnik bağlılıktan daha büyük, işte bu insanlar, sonlarının geldiğinin, çarlığın gücünün üstün olduğunun farkında olarak son vuruşmayı kabul ettiler ve orada öldüler. İşte bu tarihin anlamı budur.

-Soykırımı resmi olarak tanımadan Çerkes Sorununu gündemden kaldırmak mümkün mü?”
-Soykırımın tanınmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Çerkes kamuoyunun yıllardır talep ettiği başka bir şeyin de gerekli olduğu gibi: bazı yerleşim yerlerinin değiştirilen orijinal adlarının iade edilmesi, amiral Lazarev’in heykelinin başka bir yere taşınması (M.Lazarev adına dikilen anıt Krasnodar krayının Lazarevsk köyünde bulunuyor-KU).

Lazarev şüphe yok ki Rusya tarihinde büyük hizmetleri olan biri, kimse onun anısını silme niyetinde değil. Ama Lazarevsk veya “Lazarevka” adıyla adlandırılacak yerleşim yerinin onun doğduğu veya kariyeriyle ilgili bir yerde olması gerekir, savaştığı ve bu savaştaki rolünün tartışmalı olduğu yerlerde değil.

-Başka anıtlar da söz konusu, mesela general Zass ve general Yermolov anıtları gibi. (2003 yılında Armavir’de general Von Zass anısına, 2008 yılında da general Yermolov adına birer anıt dikildi).
-Evet, yerleşim yerlerinde başka anıtlar da var. Arhip Osipov[1] şüphesiz bir kahraman, ama Gelencik’teki bu köy Arhipo-Osipovka olarak adlandırılmamalı, buranın kendi tarihsel adı vardı.

-Rusya’nın bu yakınlarda Kırım Tatarlarının iade-i itibarı için çıkardığı yasa deneyimi var. Çerkes problematiğine uygulanabilir mi bu?
-Çerkesler mahkum edilmiş bir halk değildi. Hatta sürgün de zoraki bir eylem değildi, en azından biçimsel olarak. Fiili olarak, evet onları sürgün ettiler, muhtemel baskılardan, kabul edilemez şartlardan kaçmaya zorladılar. Şüphesiz onlar sebepsiz yere yurtlarını terk etmezlerdi, ama gene de kendi inisiyatifleriyle gittiler, çünkü onlara bir seçenek sunulmuştu.

– Ölmek?
-Hayır, ovalık araziye taşınmak.

-Bugün Çerkesler için en hassas mesele yurttaşların vatana dönüşü, bu konuda  cari bir yasa yok değil mi?
-Evet, yurttaşların geri dönüşünden bahsedersek, anadili Rusça olan veya Rusça konuşanlar için tüm imkanlar seferber ediliyor. Ama bunlar Çerkesleri kapsamıyor. Hatta Çin’de yaşayan Tuvalılar için de, Rusça bilmeseler bile -ki bilmiyorlar- böyle bir yasa çıkarılmalı. Onlar Tuva dilini biliyorlar ve bu keyfiyet, eğer Tuva’ya dönmek isterlerse onlara her türlü imkanın sağlanması için yeterlidir. Aynı şey, tarihsel Adige topraklarına dönmek isteyen Adigeler için de geçerlidir ve Rusya onların dönüşü için her türlü yardımı yapmak mecburiyetindedir, bu Rusya için ahlaki bir yükümlülüktür.

Potansiyel dönüşçüden, gerçekten etnik olarak Adige olduğunu, Adige tarihinden biraz haberdar olduğunu, Adige diliyle ilişkili bulunduğunu kanıtlaması istenebilir, ama ondan Rusça bilmesi talep edilemez. Bu tamamen gayrı yasal bir taleptir ve medeni bir ülkede böyle bir talep mevcut olmamalıdır. Oysa maalesef Rusya yasalarında böyle bir madde vardır.

-Çerkes Sorunu’nun çözümünün siyasi kararlar şeklinde değil de, toplumsal ve bilimsel tartışmalar şeklinde olması mümkün müdür?
-Sorunun çözümü bu değil. Bu sorunun tartışılması, çözüme hazırlık yapılması.  Çözüme gelince, bu, siyasi, iktidarsal, hükümetsel ve devletsel olmak zorunda.

-Yıldönümü arefesinde uzman Vladimir Bobrovnikov “Kavkazskiy Uzel”’e verdiği mülakatta devletin tarihe daha az müdahil olmasının iyi olacağını söylemişti. Kendisine katılmıyorsunuz galiba? Tarihsel değerlendirmelerle ilgili konularda karar alma sürecine devlet ne kadar müdahil olmalıdır?
-Devlet tarihe müdahale etmeden duramaz. Aslında tarihsel değerlendirmeler, devlet memurları için değil bilim adamları için bir imtiyazdır. Bu iş devlet memurlarına bırakılırsa, burada yalanın birikmesi kaçınılmaz olacaktır, çünkü bu tartışmalı soruların çoğuna bilim adamı bile cevap vermekte çok zorlanacaktır, kaynaklar yetersizdir, hal böyleyken devlet memurunun bu son derece karmaşık ve tamamen bilimsel sorulara cevap vermesi zaten mümkün değildir. Oysa bakın nasıl bu işleri siyasi hale getiriyorlar, siyasi açıdan nasıl hile malzemesi yapıyorlar. Bu oyuna dahil hiç kimse gerçeği, hakikati dert edinmez. Herkes kendi pozisyonunu, bakış açısını pekiştirmenin derdindedir.

-Yani, bir uzlaşı elde etmeye yardım edecek şekilde bilimsel yayınlar, anıtlar, müzeler formatından yararlanarak tarihsel hafıza üzerinde çalışmalar yapma yolundan gitmek mi?
-Bunların hepsi olmalı ama, yardımcı vasıtalar olarak, birer araç olarak. Asıl amaç, siyasi rehabilitasyon, Çerkes halkından siyasi olarak özür dileme ve pişmanlık ifade etmektir, Çerkes halkıyla ilgili olarak adaletin yeniden ihya edilmesidir.

-Krasnodar Kray makamlarının Krasnodar şehrinin isminin Yekaterinodar olarak değiştirme girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-“Yekaterinodar” kelimesi Krasnodar’dan üç hece daha uzun. Kızıl Meydan, Büyük Sosyalist Ekim Devriminden sonra “kızıl” olarak adlandırılmış değil ki. Burası Rusya’da Sovyet iktidarı kurulmasından asırlar önce Kızıl Meydan olarak adlandırılmıştı. Bu nedenle Kızıl Meydanın adını değiştirmenin, Novosibirsk’de bir Kızıl Bulvarın, veya Kızıl sokağın adını değiştirmenin hiçbir mantığı yok. Yerli ahali için, majesteleri Büyük Katerina II’nın veya kızlık adıyla Alman prensesi Sofya Anhalt-Tserbstkaya’nın Krsanodar’la alakası, siyasi olarak kızıl olarak adlandırılabilecek herhangi bir kimseden daha azdır.

-Çerkesler, Olimpiyat sırasında Çerkes bileşeninin yansıtılmasını bekliyorlardı. Ama oyunlar sırasında Putin’in Çerkes meselesinin öne sürülmesinin Rusya’nın tekerine çomak sokulmasıyla ilgili olduğu yönündeki beyanı duyuldu. Çerkes sorununun çözümü için establişmentin siyasi iradesinin mevcut olmadığını söylemek mümkün müdür, yoksa bugünkü istikamet Rusya toplumunun çoğunluğunun isteklerini mi yansıtıyor?
-Muhtemelen tüm Rusya toplumunun isteklerini yansıtıyor. Genel insani değerler bakımından kendisinden ne kadar şikayet edersek edelim başkanın tuttuğu yol birincisi, ülkemiz halkının ezici çoğunluğu tarafından destekleniyor, ikincisi, bu destek sebepsiz değil, Rusyalıların ulusal çıkarlarını yansıtması dolayısıyladır.

-Bugün Kafkas halklarının çıkarları “Rusya halkının” çıkarına nasıl uyumlu hale getirilebilir? Burada ne gibi sorunlar çıkabilir?
-Temelde Rusya ve Kafkas halklarının çıkarları bütünüyle uyuşuyor. Mesela Nalçik sokaklarında dolaşıp şehir halkıyla konuşunuz. Nalçik’te yaşayan Kabardeylerin, Balkarların, Rusların, Musevilerin farklı çıkarları mı var? Herkes bir hukuk devletine sahip olmayı ister, herkes Nalçik sokaklarındaki polislerin namuslu olmasını, rüşvet almamasını, adam kayırmamasını, yasalara uyulmasını ister. Hangi milliyetten olduğuna bakılmaksızın, herkesin bunda çıkarı vardır. Hatta, farklı statüdeki insanların da bunda çıkarı vardır, küçük veya büyük işadamı veya köylü, başkentte veya köyde yaşayan, herkesin çıkarı aynıdır ve bu çıkarlar bir araya gelerek Rusya’nın ulusal çıkarlarını oluşturur.

-Peki ya Rusya’nın küçük halklarının çıkarları?
-Rusya’nın küçük halklarının siyasi ulus olarak ulusal çıkarları yoktur. Onların etnoulusal çıkarları vardır. Bunlar, onların deklare edilen değil, gerçek hak eşitliği ile ilgili, her türlü nasyonal şövenizme son verilmesi ve bunlarla kararlı şekilde mücadele edilmesi, aşırılıkçılığa evrilen her türlü kaba savaş övücü vatanseverliğe karşı bir toplumsal duruş atmosferinin yaratılması, bu halkların gerçek tarihiyle ve onların edebiyatları, dilleri ve kültürel değerlerinin gelişimi için en uygun şartların sağlanmasıyla ilgili şeylerdir. Bunlar asla siyasi-ulusal çıkarlar olarak adlandırılamaz.

[1] Arhip Osipov adı Kafkas savaşı sırasında şimdiki Gelencik bölgesinde cereyan eden trajik bir olayla ilintilidir. Ruslar, 19 yy.ın ilk yarısında Karadeniz sahilinin dış dünya ile irtibatını kesmek anacıyla kale ve palangalardan oluşan bir sahil kordon hattı kurmuşlardı. Bu 17 istihkamdan biri olan Mihaylovskoe palangası 22 Mart 1940 tarihinde Adigelerin hücumuna uğradı (Şapsığlar). Tam Adigeler kale içine girmişken, sonlarının geldiğini anlayan bir Rus askeri, Arhip Osipov, barut mahzenini havaya uçurdu, içeride bulunan herkes, Rus askerleri ve yüzlerce Adige savaşçısı hayatını kaybetti. Sürgünden sonra bu civarda kurulan yerleşim yerine Arhipo-Osipovka adı verildi. Ç.n.
Sergey Aleksandroviç Arutyunov: 1932 yılında Tiflis’de Ermeni kökenli bir ailede doğdu. Moskova’da şarkiyat tahsili yaptı. Tarihçi, etnolog, antropolog profosör, 1957 yılından beri Rusya Bilimler Akademisi (RAN) Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü üyesidir. Halen buranın Kafkasya Bölümünün başkanlığını yapmaktadır. Özellikle Kafkasya ile ilgili bir sorun söz konusu olduğunda görüşlerine sıkça başvurulan ezber bozucu bir bilim adamıdır. Ç.n.

Çeviri: Uğur Yağanoğlu

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz