Аланты Хъæлæс – Osetlerin Sesi – Kasım 2018

0
965

5. BEGENI Yarışması Finali

Vladikafkas’ta 18 Ekim’de gerçekleşen 5. Uluslararası Begeni* Yarışması finaline Kuzey ve Güney Osetya’nın bölge birincilerinin yanı sıra RF’nin farklı bölgelerinden, komşu Kafkas Cumhuriyetleri’nden ve Xoşitı Necla Özkan’ın temsil ettiği Türkiye dahil yurtdışındaki Diasporadan toplam 15 finalist katıldı. Yarışmayı KO-A’nın 8 bölgesinden biri olan Kirov’ın başkenti Elkhotovo’dan katılan Fatima Margieva kazandı. KO-A Devlet Başkanı Vyacheslav Bitarov ve Bavaria Bira’nın himayesindeki yarışmada geleneksel biralar yarışsa da aslında tüm yarışmacılar geleneksel Oset yemeklerini de hazırlayıp sunuyorlar masalarında ve bütün gün süren geleneksel el sanatları sergileri, konserler ve dans gösterileri ile bir geleneksel kültür festivali havasında geçiyor yarışmalar.
Yarışma ile sadece geleneksel mutfak kültürünün yaşatılması değil aynı zamanda nesiller arası ilişkilerin güçlendirilmesi ve Diasporanın anavatan ile ilişkilerinin güçlendirilmesi de amaçlanıyor. Tüm yemek ve içkiler arasında Begenı’nın seçilmesi ise bu içkinin Nart Destanları’ndan bugüne devam edegelen geleneksel, hatta kutsal, öneminden dolayı… Bugün bile tüm geleneksel dini törenlerde ve önemli günlerde dualar taze hazırlanmış begenı eşliğinde oluyor ve begenı kültürünün yaşatılması geleneksel törenlerin yaşatılması için de gerekiyor.
*Oset birası

***

Yine Elektrozink, yine kirlilik

Vladikafkas’ın kenarında kurulmuş olan ve Kuzey Kafkasya’nın en büyük sanayi tesisi ve kirlilik kaynağı olan Ural Madencilik ve Metalurji Firması’na ait olan Elektrozink Metalurji İşletmesi’nde elektroliz atölyelerini tamamen yok eden büyük bir yangın çıktı. Şehirden panik halinde kaçmaya çalışan insanların yolları kilitlediği bu yangın için ülkenin tüm itfaiye ekiplerinin yanı sıra Kabardey-Balkar’dan bir de itfaiye treni yardıma geldi ve yangın ancak bu şekilde, 12 saat sonra, söndürülebildi, bu arada bir itfaiyeci de hayatını yitirdi. Yangın sonrasında en azından iki ay süre ile üretime mecburen ara verildiği duyuruldu.
Alagir’de 1898 yılında Belçika sermayesi ile kurulan fabrika ile başlayan ve bugün 110 bin tonluk çinko üretimi ile tüm RF’nin üretiminin %40’ını karşılayan Elektrozink ağır metal ve sülfirik asit üretiminde de RF’de önemli bir yere sahip. İşsizliğin çok yüksek olduğunu Cumhuriyet’te sağladığı 1800 kadar çalışanı ve milyar Ruble’yi aşkın kârının yarattığı vergi katkısıyla geçen yıl bütçenin %1.7’sinin sadece Elektrozink’in ödediği direkt vergilerden gelmesi gibi (ki bu toplam firmaların ödediklerinin neredeyse dörtte biriydi) faydalarının yanı sıra Elektrozink’ten vazgeçilmesini zorlaştıran başka unsurlar da var. Başkan’ın kullanımı için sunduğu sosyal bütçe ve fabrikanın iyi çalışan bir halkla ilişkiler departmanının olması: çocuk parkları, kreşler açmaktan çağdaş sanat sponsorluğuna uzanan geniş bir yelpazesi var bu tür sosyal yatırımların. Elektrozink için eski Başkan Taymuraz Mamşurov’un “Osetya’nın geleceği Elektorzink ile bağlıdır” demesi boşuna değildi.
Elektrozink sadece Osetya’nın değil, tüm Kuzey Kafkasya’nın baş belası bir tesis. Dağ boyutlarına varmış milyonlarca tonluk atık alanı apokaliptik filmler için doğal set olarak kullanılan ve yarattığı asit yağmurları ile yakınlarındaki kuyuların sularını bile kullanılmaz kılan, toprağı yarım metre derinliğe kadar zehirlemiş olan Fabrikanın 2008’den bugüne çalışan sayısı yarıya düşmüş ve kurşun üretiminin 2016’da sona erdirilip arıtma sisteminin iyileştirilmesi gibi kimi gelişmeler olsa da (kurşun üretiminin taşındığı Novosergievka-Orenburg’daki insanlar da bu taşınmayı “suçumuz belimizde kama taşımayan mûnis insanlar olmamız mı?” diye eleştirmişlerdi) yangının ortaya çıkardığı gibi başta güvenlik zonunun olmaması olmak üzere halen daha çevre kirililiği (Alan Bagaev’in çalışması fabrika yakınlarında yaşayan çocukların kanlarındaki kurşun düzeyinin kabul edilemez miktarda olduğunu göstermiştir örneğin), otomatik yangın söndürme sisteminin olmaması, arıtma sistemlerinin kapalı tutulması ve gerekli ölçümlerin bağımsız bir şekilde yapılmaması gibi sorunlar devam etmekte. Sağlık ve Çevre Bakanlıkları’nın verdikleri temiz raporlarını bile güvenilmez bulurken kamuoyu, müşterinin Elektrozink olduğu özel laboratuvarların raporlarına da ofisini Elektorozink’e taşıyabileceğini (o kadar temiz bir tesis olduğunu) söyleyen Başbakan Taymuraz Tuskayev’e de inanmıyor.

Yangın, Elektrozink aleyhine kamuoyunu yeniden hareketlendirdi ve bu kez artık ciddi sonuçlarının olmasını istiyor insanlar. Halk önderi genç opera sanatçısı Vadim Cheldiev ve Alexander Bagaev’in çağrıları üzerine kısa zamanda 700’ü aşkın kişi Özgürlük Meydanı’nda toplandı. Bir zaman sonra sosyal medyadaki davetlere icabet eden bakanlar ve Başkan Vyecheslav Bitarov da gelip “kahve yürüyüşüne” katıldılar. Gecenin sonunda organizatörler Elektrozink’e karşı duyguların artık sosyal medyadan meydanlara taşındığını ve geri dönülemez bir noktaya gelebilmek için Başkan’a destek olmayı amaçladıklarını, ilk kez yöneticilerle sıradan insanların bu denli iletişim kurabildiklerini ve bunun sonucu Moskova’nın da bağımsız bir denetçi yolladığını söyleyerek Elektrozink’e karşı filmlerle (bu yıl yayınlanan Aslan Galazov’un yönettiği “Baca” belgeseli bu sorunu ele alıyordu ve yapımcısı da fabrikada çalışan babasını daha 45 yaşındaki kanserden kaybeden Anna Kabisova idi), davalarla, gösterilerle direnen 30-40 kişinin artık yalnız olmadıklarını söyleyip herkesi kurulacak komisyonda yeralmaya davet ettiler. Bu arada siyasileri de aralarındaki bölünmeyi unutup Elektrozink’e karşı tavır almaya çağırdılar: “bu davaya karşı çıkarsanız halka karşı çıkmış olursunuz!” diyerek ve ne çalışanları ne de halkın sağlığı için gerekli önlemleri almayan fabrikanın geleceğinin, zamansız ölümünden önce bir önceki başkan Aguızatı Tamerlan’ın söz verdiği gibi, bir referandum ile belirlenmesini istediler. Bitarov ise bu fabrikayı idari bir karar ile kapatamayacağını ancak sahiplerinin isteği ile ya da mahkeme kararı ile kapatılabileceğini söyleyip Başkan Putin’e halkın bu isteğini şahsen ileteceği sözünü verdi. Kamboltı Tamerlan’ın Başkan Putin’e hitaben, yıllardır halkı zehirleyip kanser gibi hastalıkların artmasına sebep olan ve devlet organlarının açtığı davalardan “bir şekilde” hep yakasını sıyıran Elektrozink’e karşı artık sabırlarının tükendiğini, gelecek nesiller için her şeyi göze aldıklarını belirtip Putin’den oligarklardan değil halktan yana tavır alıp fabrikayı kapatmasını istediği dilekçeyi farklı mecralarda 5 gün içerisinde 100 bin kadar kişi imzaladı. Yine Iştır Nıxaş Başkanı Kuçitı Ruslan da bağımsız ve etkili bir araştırma istediklerini, verdiği sözleri tutmayan fabrika yönetiminin vereceği sözlerin artık hükmü olmadığından fabrikanın kapatılmasını ve bundan sonra bölge yönetiminin çevre sağlığı konusunda gerekli denetim ve halkı bilgilendirme görevlerini yerine getirmesini talep eden bir bildiri yayınladı.
Nitekim daha sonra bölge parlementosunda yapılan Elektrozink’in uzun vadede kapatılmasını isteyen tasarı 58 vekilin oy birliği ile geçti, toplantıya oluşturulan halk insiyatifi grubundan Vitaly Koloyev de katıldı. Osetya halkı belki de nihayet ayrılıklarını ve küçük çıkarlarını unutup artık bir halk sağlığı tehdidi olan Elektrozink’e karşı uyanmalarını sağlayan bu yangına minnettar olmalı, artık büyük bir çoğunluk çevrecilerle birlikte Elektrozink’in yarardan çok zararı olduğuna inanıyor ve tüm bölgeyi çevresel bir krize sokan bu tesisin kapatılıp ekolojik/gastronomik ve sağlık turizmine yönelinmesini istiyorlar ve tesisin tüm Kafkasyanın temiz imajına sekte vurduğunu iddia ediyorlar.

***

Türkiye’ye Göç

Ekim sayımızda, Xetægatı Khoşta’nın Kuzey Kafkasya’dan Türkiye’ye göçler üzerine bir yazısının çevirisini yayınlamıştık.
Bu sayıda da Khoşta’nın bu konuda 1877 Osmanlı-Rus Harbi sonrasında yazdığı bir diğer makalenin çevirisini sunuyoruz.

Xetægatı Khoşta

Her millet, özellikle de her insan, atayurdunu bir anne veya beşik olarak adlandırır. Bir halkın etik standartları ne kadar uzun süre yaşamışsa, onların anavatanlarına bağlılıkları da bir o kadar güçlü olur. Kafkasya dağlarının yerlileri, vahşi, verimsiz ve şu anda tamamen çıplak kalmış olan coğrafyalarında yaşayabilmek için vermek zorunda oldukları korkunç mücadeleye rağmen, ülkelerine hayranlık duymadan öte tapıyorlar. Ama hiçbir şey sonsuza dek sürmez. Geçtiğimiz 30-40 yıl içinde, Türk ve yerli çeşitli ajanlarların faaliyetleri sonucu, bazı Muhammedi kabileler Türkiye’ye göç etmeye başladı. Bu göç ilk olarak Kabardeyler arasında başladı. Eskiden yüzlerce yıldır prenslerin boyunduruğu altında olan bu insanlar, köylülerin serbest kalmasıyla birlikte, akil adamlarından yoksun kaldıklarından Oset komşularının çok gerisinde kaldılar. Bundan dolayı, Kafkas yerlilerinin Türkiye’ye yöneltilmesi konusunda görev alan çok sayıda ajan, Büyük ve Küçük Kabarda’da olduğu gibi, Trans-Kuban Çerkesleri ve Abhazlar arasında çok sayıda insanı kandırdılar. Raporlarından birinde, Türkiye’ye 5-6 yıl boyunca 40.000’den fazla Kabardey’i tahliye ettiği gerçeğine işaret eden bir Kabardey general var. “Oset” Mussa Kundukhov, ki aslen Kumık’tır, Loris-Melikov Terek bölgesinin başıyken, birkaç bin Muhammedi-Oset ile beraber Türkiye’ye gitti. Bu üzücü vakalarda, kariyer ve materyal kazanımlarının anavatanlarına bağlılıktan daha ön planda olduğu açıktır. Bu cahil insanlar, bilgisizce, Türkiye’de onları nelerin beklediğini bilmeden, sahtekar ajanlara ve mollalara kandılar: Türk padişahının onlara kucak açacağı; onlara birer avuç altın ve en iyi yerlerden 20 dönüm arazi vereceği; çocuklarının Müslüman okullarında devlet hesabına okutulacağı; kızlarının paşalara gelin verileceği vs. saçmalıklarına inanıyorlar. Rus basınında Kafkasyalı göçmenlerin Türkiye’deki hayatına dair çok göz alıcı resimlere sıklıkla yer verildi. Bunların hepsi sıradan insanlara pek ulaşmasa da akil yerliler dost ve akrabalarını Kafkas dağlıları için bulaşıcı hastalıklarla dolu ölümcül bir iklimi ve kurak toprakları olan Küçük Asya (Anadolu) çöllerinin uğruna bu mükemmel iklimli, ferah ve bereketli topraklı yurtlarını terk etmemeleri için çok az çaba gösterdiler.
Kafkasya’nın Terek Bölgesi Büyük ve Küçük Kabarda sakinlerinin Türkiye’ye gönderilip “genel yeniden yerleşimleri” hakkındaki İstanbul gazetelerinden gelen haberlere göre, Osmanlı’ya giden bu kişiler Osmanlı Hükümeti’ne kızgınlık duyuyorlar. “Kendilerine Türkiye’de bir cennet vaat eden misyonerler tarafından aldatılan bu saf Dağlılar türlü zorluklar ve karanlık bir gelecekle karşı karşıyalar. Türk hükümeti, Kafkasya’dan gelen on binlerce aileden yarısının olağandışı bir iklimde öleceğini ve Terek Kazaklarının da kullandığı Çerkes atlarının mükemmel ırklarının Türkiye’de dejenere olacağını çok iyi biliyordu: Güney Afrika ve Amerika’ya ihraç edilen Angora keçileri gibi. Örneğin, at yetiştiriciliği ve koyun yetiştiriciliği yapan Çerkesler, Türkiye’de işlerini ve yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda kalacaklar, ama bu değişim onlar için kolay olacak mı? Kafkasya ve Kırım’dan, Lezgi ve Tatarlarla beraber, Türkiye’ye hareket eden Çerkesler, her zaman kabileleriyle beraber aynı dili konuşan kişilerle yoğun bir yerleşim oluşturacak şekilde iskân edileceklerine inanıyorlardı. Halbuki, İstanbul’a vardıklarında, Rusya sınırından Aydın vilayetine ve Basra Körfezi’ne kadar Küçük Asya’da küçük gruplar halinde dağıtıldılar. Kendilerine, dil, adet ve gelenek bakımından tamamen yabancı olan Bosna, Romanya, Rumeli ve Girit’ten, Müslüman Slav ve Yunanlı göçmenlere komşu yapıldılar. Hem göçmekten hem de dağıtılmak yüzünden katmerli yabancılık çekti Çerkesler; kendilerini vatansız, öfkeli ve uzlaşmaz hissediyorlar. Geçim kaynaklarını da yitirdiklerinden haydut, dolandırıcı ve küçük hırsızlar oldular. Varoluş için verdikleri bu sefil mücadelede yok oluyorlar ve kısa süre sonra onlardan hiçbir iz kalmaz. Dolayısıyla, Kırım ve son Türk-Rus savaşından sonra Türkiye’ye göç eden yüz binlerce Çerkes şimdiden ortadan kalktılar. “
Soru şu: Türk Hükümeti’nin neredeyse bin yıldır Kafkasya dağlarında yaşayan halkları yok etmedeki amacı nedir? Acımasız, bencil ve kötü niyetli bir yönelim var – Kafkasya’yı nüfusun bir kısmından mahrum etmek ve hükümet ve iktidara yakın olanlar için bu ‘savaş malzemesini’ ve atlarını sömürmek, kızlarını Sultan ve diğer haremler için kullanmak ve daha sonra Onları kaderlerine bırakmak ve nihayetinde onları huzursuzluk kaynağı ve kötücül insanlar diye ezmek… Bu, İstanbul’un dünyanın farklı bölgelerinde vaaz ettikleri ‘müslümanlık kardeşliği’ ve Halife’nin Müslümanların refahına dair duyduğu ‘kaygıların’ gerçek yüzüdür!
Kafkasya yerlilerinin bu gerçekler ışığında Türkiye’ye göç etmesindeki tüm sorumluluk, bizim entelektüellerimize düşmektedir.

Çeviri: Atsætı Ufuk GÜNEŞ
Düzelti: Alboratı İrmæ Akdemir

Kaynak:
http://hetagurov.ru/tvorchestvo/proza/publicistika/Emigraciia_v_Turciiu.htm

***

Cenevre Görüşmeleri

Cenova -Uluslararası Transkafkasya Güvenlik- Görüşmeleri’nin 45. turu 9-10 Ekim tarihleri arasında yapıldı.
Güney Osetya-Alanya (GO-A) ve Abhazya’nın güvenliğini ve bölgede barışı kalıcı bir şekilde kalıcı bir şekilde korumayı amaçlayan görüşmeler, 2008’deki Gürcü saldırılarının ardından 15 Ekim 2008’de Medvedev ve Sarkozy’nin girişimleriyle başlamıştı ve halen devam ediyor. GO-A, Abhazya ve Gürcistan’ın yanı sıra görüşmelere RF, ABD katılıyor başkanlığını ise AB, BM ve AGİT birlikte yapıyorlar.
Gündem her zamanki gibi sınırların güvenliği, kayıp insanlar ve bağlayıcı karşılıklı güce başvurmama taahhütlerinin alınabilmesiydi. GO-A ayrıca Gürcistan’ın üyesi olduğu uluslararası kurumlarda muhataplarının itibarlarını yalan haberlerle sarsma girişimlerini de masaya yatırdı.
Sorunların başında Gürcistan’ın halen güç kullanmama anlaşmasını imzalamaktan uzak durması geliyor ki, Başkan A. Bibilov’un belirttiği gibi RF garantileri ve korumasından dolayı GO-A kendini artık askeri tehdit altında görmese bile bu görüşmeleri zehirleyen bir husus. Örneğin geçtiğimiz Eylül ayındaki, GO-A ve Abhazya’nın halihazırda katılabildikleri tek uluslararası platform olan, Olay Önleme ve Müdahale Mekanizmaları’nın (IPRM) 89. toplantısı Gürcistan’ın, gizlice girdiği Leningor’da yakalanan vatandaşı Archil Tatunashvili’nin casusluk, sabotaj ve 2008’deki soykırıma katılma suçlamalarıyla sorgulandığı sırada geçirdiği kalp krizi sonrası ölmesiyle ilişkili olarak, İnterpol aracılığı ile işkence suçlaması ile arananlar listesine koyduğu iki GO-A vatandaşından (David Gurtsiyev and Alik Taboyev) dolayı yaşanan krizden dolayı başlamadan dağılmıştı. Eski Gürcistan Başkanı Saakaşvili başta olmak üzere eski Savunma ve İçişleri Bakanları dahil 45 Gürcünün halen savaş ve soykırım suçlusu olarak arananlar listesinde olan Gürcistan açısından bir dengeleme hamlesi olsa gerek bu suçlamalar…
Uluslararası kuruluşlar Batı, dolayısıyla Gürcü yanlısı olmalarına rağmen bunlarla iyi niyetle çalışanlar yine de GO-A tarafı: Misal, Gürcü saldırganlığı ile başlayan Oset-Gürcü Savaşı sonrası zarar gören bölgelerin yeniden imarı için 1993 tarihli RF-Gürcistan Antlaşması 34 milyar Rublelik bir bütçe yaratılmasını karara bağlamış ve bunun üçte ikisini Gürcistan üstlenmişti.
Bugüne kadar RF bu yükümlülüklerini yerine getirdi ve GO-A büyük ölçüde imar oldu ve görüşmelerde Başkan Bibilov’un temsilcisi Murat Dzioev’in bildirdiği gibi GO-A sosyo-ekonomik gelişim bakımından Gürcistan’ın denetiminde kalan bölgeleri geride bıraktı ancak Gürcistan’ın sözleri kağıt üstünde kaldı: Bunun yerine Lenoingor’dan ayrılan Gürcüler için kurduğu Tserovani karavan-kentine yatırım yaptı. Gürcistan sadece bölgede, girmeye çalıştığı, NATO’nun ileri karakolu olmakla kalmıyor aynı zamanda Pankisi Vadisi’nde cihatçı teröristlerin eğitilmesi, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına göz yummak ve Amerika’nın tehlikeli deneyler için kurduğu Lugar Laboratuvarlarına ev sahipliği yapmak gibi kirli işleri de yükleniyor. Bunlardan dolayı da 24 Temmuz 1992 tarihli Oset-Gürcü Sorununu Çözme ve 31 Ekim 1994 tarihli Oset-Gürcü çatışmasının Barışçıl Çözüme Kavuşturulması Anlaşmalarına ve 2008 sonrası varılan Anlaşmalara uymamasına göz yumuluyor ve tüm uluslararası raporlar hep taraflı bir şekilde hazırlanıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz