Birkaç yıl önce, mart ayında yine, gelen baharın sadece havayı, toprağı ve suyu değil yüreklerimizi de ısıtmasını istedim. Yüreklerimizde toprak gibi çiçek açsın, kardeşlik kokutsun diye diledim.
Yekvücut gel ey bahar…
Pencereyi açıyorum, ılımış rüzgar; kuşlar da cıvıl cıvıl… Belli ki biraz önce doğan güneş havayı ısıtmış, az sonra toprak da ısınır. Türkiye’deki tabire göre, artık havaya cemre düştü. Yere de kısmen düştü. Bir deniz kaldı düşmediği, ona düşmesine de az kaldı. Önümüzdeki hafta Çerkeslerin, Türklerin, Kürtlerin ve börtü böceğin, çalı çırpının, doğanın baharı.
Toplum belleği olarak, dünyanın bu kısmında insanlık için resmen bayram havası. Bayrama bak… Ilıyan rüzgar, cıvıldaşan kuş, doğan güneş, ısınmış toprak; yaşam resmen doğuma giriyor, yeniliyor kendini, ancak Çerkesiyle, Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Hristiyanıyla yaşam kendini yenileyerek her bir yerde umut filizleri verirken, umut bizlerin gırtlağına yapışıp kalıyor. Vallahi billahi; azıcık umut etsek, mutlu oluruz diye korkuyoruz. Korkuyoruz; mutlu olsak bir utanç tıkayacak nefesimizi, kahrımızdan öleceğiz. Memlekete ğatxe gelmiş, ormanlar, vadiler çiçekler açmış, kuşlar, kediler cıvıl cıvıl; yüreğimizden kan, gözümüzden kış damlıyor acıdan. Hem öyle bencil bir acı değil, sadece kendi arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın katledilmesinden değil, vallahi billahi değil, Ankara’da durakta evine gitmeyi beklerken katledilmiş polisten, paramparça olmuş nasırlı minicik elleriyle geridönüşüm işçisi çocuktan, bütün sayılardan, onların annelerinden, babalarından, ablalarından, abilerinden, amcalarından… Saf, ırksız, dinsiz, cinsiyetsiz bir acıdan. Ben hayata Çerkes olarak doğdum, fakat artık çektiğim acının bir milliyeti kalmadı.
Güneş, yaşayan her şeye can verirken, yaşama hakkı bombalanmış insanların yüreğimizdeki acıları, o güneşin bizim umudumuza vereceği cana gölge olmuş.
Gel ey bahar! Gel…
Yekvücut gel; kalbinde merhameti sararıp solmuş taş kalpli bu insanlığa da umut ol gel… Ölenin kimliğini soran şu karanlık insanların zihniyetine de güneş ol gel… Buzul çağı kadar soğumuş şefkatlerine sıcak ol gel ey bahar… Yekvücut gel, toprağa verdiğin can gibi can ver kardeşliğimize, rüzgarı ılıttığın sıcak gibi ısıt umutlarımızı.
***
Beş yıl önce, bir mart gecesi aniden uyanıp şöyle söylendim kendi kendime, dayanabilmek için gelmeyen bahara, inanabilmek için yarına;
YİRMİ DOKUZ BAHAR
Art arda yirmi dokuz bahar yaşadım, toprağı kokladım, suya dokundum ve rüzgarı dinledim
tüm bunlarla,
güle ağlaya,
düşe kalka; koşa koşa bugüne geldim.
ne dün kadar gencim ne de yarın kadar ihtiyar
hepi topu bugün kadarım, bugün olduğum kadar cesur,
bugün sevdiğim kadar aşık
bugün düşündüğüm kadar özgür…
art arda geçen baharlar dışımda koza kapladı
o koza bugünlere açıldı
hepi topu;
bugün uçtuğum kadar kelebeğim ben.
***
Gelin bu bahar, çiçek açalım.
Sayı: 2019 03
Yayınlanma Tarihi: 2019-03-01 00:00:00