Acayipleşti havalar

0
1072

Bugün bütün canlılarla birlikte evimiz olan gezegenimizin ekosistemi milyarlarca yıl içerisinde oluştu. İlk insansı atalarımız yaklaşık 7 milyon yıl önce hayatta kalabilmek ve doğaya uyum gösterebilmek için iki ayağı üzerine doğrulma yetisini kazandı. Bugün de zor anlarda demez miyiz: “Haydi ayağa kalkalım!” İnsanın milyonlarca yıl içerisinde edindiği en güzel yeti bu oldu.
Kenya’da, Turkana Havzası’nda, modern insanın ortaya çıkışından çok daha önceye, 3.3 milyon yıl öncesine tarihlenen dünyanın bilinen en eski taş aletleri bulundu. Kazıda bulunan aletlerin daha çok bitki kaynağının erişilebildiği ormanlık bir alanda, yemişleri ve yumruları kırarak açmak için, ya da ölü ağaç gövdelerini parçalayarak içindeki böceklere ulaşmak için kullanılmış olduğu tahmin ediliyor. Zaman içerisinde bu el aletleri doğadaki yırtıcı hayvanları avlamak için kullanılan birer silaha dönüştü. Zaman geldi insan bunu hemcinslerine karşı da kullandı.
Günümüzden 7-10 bin yıl önce avcı-toplayıcı düzenden yerleşik yaşama geçen insanlar el aletlerini bu kez toprağı işlemek ve doğaya tam olarak hâkim olabilmek için kullandı. Ayağa kalkma yetisi insanın en güzel eylemi olduysa da; doğadaki tüm varlıkların kendisine sunulmuş bir nimet olduğu yanılsamasını edinmesi de en berbat alışkanlığı oldu ve bana göre bugün yaşadığımız ekolojik yıkımın startı o günlerde verildi.
Zaman içerisinde çeşitli canlılar-türler yok olurken insan doğada bir arada ve ayakta kalabilmeyi becerdi. Toprağı işledi, üretti, diller, kültürler yarattı. Yerin altını üstüne getirdi. Madenleri buldu, çıkardı, işledi.

Küresel ısınma doğal bir süreçti

İklimsel değişiklikler, ısınma doğal bir süreç. Gezegenimiz özellikle son 150 bin yılda ısınarak-soğuyarak olağan yolculuğuna devam etti ve bu sürede sadece 1 derece ısındı. Doğal olmayan şey, son 150 yılda gezegenimizin 1 derece ısınması. Aradaki fark tam bin kat!
İklim değişikliğinin bu kadar hızlı olmasının nedeni maalesef insanlardır. Doğal etkenler ısınmaya bu kadar neden olmazken tarım ve sanayileşme ile birlikte insan kaynaklı etkenler bu kadar hızlı bir sürede ısınmaya neden oldu ve bilim insanları bu haliyle devam ederse uzun olmayan bir zaman içerisinde 4 derecelik bir ısınmadan söz ediyorlar. 2030 yılına kadar dünyada bir derecelik daha sıcaklık artışı bekleniyor.

Küresel ısınma sadece kutup ayılarının sorunu değil!

Dünyada iklim değişikliği-küresel ısınma dediğimizde, bunu sadece kutup ayılarının sorunuymuş gibi algılıyoruz. Ancak iklim değişikliği sadece kutup ayılarının meselesi değil, hepimizin meselesi.
Artık zamansız ve sıkça karşılaştığımız hortum, sel, yangın, toprak kayması gibi afetlerin yanında hidro-meteorolojik afetler de yaşıyoruz. Susuzluk, kuraklık ve gıda sorunu gelecekte bizi bekleyen en büyük sorunlar olarak karşımızda duruyor. Hatta bugün bile Kuzey Afrika’dan yola çıkan büyük sayıda iklim mültecilerinin, umudun peşinde, ölmeyi de göze alarak, denizler aşıp Avrupa’ya sığınmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz. Yakın gelecekte bu sayının 150 milyonu bulacağından söz ediliyor.
Tropikal iklim kuşağı kuzeye doğru genişliyor. Türkiye bu iklim hareketinin etkilerini yaşamaya başladı. Devam eden küresel ısınma ile birlikte özellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde 2070 yılına kadar iki derecelik bir ısınma bekleniyor.
Akdeniz Bölgesi yağışların da azalmasıyla her geçen yıl giderek daha kurak bir bölge haline geliyor. Az yağış çok buharlaşma da kaçınılmaz olarak bu sonuçları doğuruyor. Daha fazla ısınan deniz suyunun yanında artık kışları da kurak geçen Akdeniz bölgesi 50 yıl sonrası bugünün Dubai’si gibi olabilir deniyor.
Deniz suyunda yaşanacak bir derecelik sıcaklığın balıkları nasıl kaçırdığını, Akdeniz’e sıcak denizlerden gelen balon balıklarını sıkça duymaktayız. Bugün bu sıcaklık şartlarında yetişebilen ürünler belki 50 sene sonra yetişmeyebilir.

Ne yapmalı?

Bilim insanları uzun zamandan beri yaklaşan tehlikeye karşı hepimizi uyarıyorlar. İnsan kaynaklı faaliyetler nedeniyle yaşanması beklenen altıncı büyük kitlesel yok oluş kapımızda. Elde edilen bilimsel veriler doğrultusunda IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) yayınladığı rapora göre iklim krizinin yarattığı sonuçlar 12 yıl içinde geri dönülemez hale gelecek. 2030 yılına kadar çok ciddi önlemler alınmazsa milyonlarca türün yok olması kaçınılmaz.
İklim yıkımı meselesi hükümetlerin de gündeminde. 2015’te Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde bir Paris Anlaşması hazırlandı. Amacı küresel ısınmayı 2°C altında tutulması. Hatta bu değeri 1.5 derece altında çekmek. Anlaşma 2020’de başlayacak. Türkiye bu anlaşmayı imzaladı ama henüz TBMM’de onaylamadı. Paris Anlaşması’nın onaylanması için toplumsal bir talep yaratmak zorundayız.
İsveçli Greta Thunberg’in öncülüğünde artık çocuklar sokağa çıkmaya başladılar. Türkiye’de de çocuklar bu yönde bir adım attılar ve okul grevleriyle bu sorunu sokağa taşımaya gayret ediyorlar. Hepimiz bu çocukların eylemine destek olmalıyız.
Toplumsal tepkiyi büyütmek kadar kendi yaşamlarımızda, tüketim alışkanlıklarımızda da köklü değişimleri gerçekleştirmek zorundayız. İhtiyacımız kadar tüketmeyi öğrenmeli, gezegendeki karbon ayak izimizi olabildiği kadar azaltmalıyız.
Nâzım Hikmet, 1958’de Varşova’da yazdığı “Stronsium 90” şiirine “Acayipleşti havalar/ Bir güneş, bir yağmur, bir kar” dizeleriyle başlıyor ve şiirini “…ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz/ ya dünyamıza inecek ölüm” dizeleriyle bitiriyordu.
Önümüzde iki seçenek var gerçekten de: Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, ya dünyamıza inecek ölüm…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz