Başlıyoruz!
Fotoğrafta, ağacın sol üst köşede başladığı yerden, aşağıya doğru gövdeyi takip eden bir çizgi çekin, çizgi yere kadar, sonrasında yerdeki eğimi takip ederek atın ayaklarının altından fotoğrafın sağda bittiği sınıra kadar gelsin. Fotoğrafı yeryüzü ve geriye kalanı olarak neredeyse eşit, iki parçaya böldünüz. Fotoğrafta bir gökyüzü, sonsuzluk, uhrevi hayallere izin veren bir mavilik yok. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, orman, yeryüzü, toprak var. Tıpkı köklerimizin anlattığı gibi…
İhtiyar; bu yeşil cangılda, çok belirgin, net, keskin, koyu bir (görsel) leke olarak duruyor.
“Resimdeki en ışıklı alan” kafasında, temiz, beyaz… Gövdesi ağacın köklerine yakın, ayakları ağacın köklerinden bir parça gibi!..
Genç; daha gri-yeşil, daha az belirgin, diğerine nazaran tüm renklere, fona karışmış. Sağlıklı büyüyecek bir filiz gibi dik. Başı onun mu yoksa arkadaki rüzgar namzeti atın mı!..
İhtiyar köklerin, genç atın parçası sanki. Tıpkı köklerimizin anlattığı gibi.
İhtiyar ikaz ya da kızgınlık ifadesi taşımıyor, ihtimal ki bir “temsil” anlatıyor hayata dair.
Genç, bir azar işitmiyor. Vücut dilleri “fotoğraftaki iktidarı” inanılmaz bir biçimde paylaşıyor. İhtiyarın elleri önünde, yolunun nispeten azlığını hikâye eder gibi. Gencin elleri arkada, önü açık yolu uzun ve bu, duruşunu alıştığımız gibi küstahlaştırmıyor. Dinliyor.
Fotoğrafta ihtiyar zirvede, yani eğimin başında. Genç ise ortasında. İhtiyar tüm bedeniyle toprağa daha yakın, genç ayakta üstelik ona yakın tam önünde taze bir fidan var.
İhtiyarın bedeniyle karıştığı ağacın dallarına bakın! Fotoğraftaki üçlünün; dünün, yarının ve yolun (atın) tamamen üzerini örtüyor, sarıyor. İhtiyarla genç birbirine dönük ama at; arkada ucunu görmediğimiz dağlara. Fotoğrafta laubalilikten uzak, ketum olmayan, saygılı bir yaşam alışverişini gösteren; renklerin, tonların, nesnelerin, her şeyin haddini bildiği bir barış var.
Tıpkı köklerimizin anlattığı gibi…
Yok yok! Sanat tarihi dersine gelmediniz!
Şu “Korona günlerinde” ihtiyar insanlarla kurulan iletişimin dilinde bir acı, bir densizlik, saygısızlık, hesapsızlık var. Neredeyse “bizim” hayatımızın vesikası gibi duran şu fotoğrafa, öyle boş boş değil de, biraz incelikli bakınca; içime bir rahatlık, bir huzur, mentollü bir vicdan soluğu doluyor. Onu paylaşmaya geldiniz…
Neydi? Yazı akla ziyaretti ve kısa olanı makbuldü…