Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Elif Yıldız yüksek lisans tezini Jıneps üzerine yazdı

Çerkes kimliği ve aidiyeti kamusal alanda görünürlüğünü artırırken medya ve yayıncılık konuları da beraberinde tartışılır hale geldi.

2020 yılı itibariyle 15. senesini dolduran Jıneps gazetesi de Türkiye’de Çerkes diaspora yayıncılığında öne çıkan bir yayın organı. Toplumsal sorunları dert ederek buluşan diaspora Çerkeslerinin vurgusu, yerel ve uluslararası platformlarda dayanışmayı güçlendirmek yönünde. Mimar Sinan Üniversitesi’nden Elif Yıldız, yüksek lisans tezinde Jıneps gazetesi örneği üzerinden kimlik ve temsil çalıştı. 

Jıneps gazetesi, 2019 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Elif Yıldız’ın “Çerkes Kimliği ve Temsiliyeti: Jıneps Gazetesi (2005-2019)” isimli yüksek lisans tezine konu oldu.

Yıldız, 2016 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Türkiye Kültürleri Araştırma Grubu’nda çalışıyor. Jıneps’in içeriğinin “Türkiye’de Çerkes olmanın üstüne düşünen ve kimlik meselesi üzerine yoğunlaşmak isteyen bir araştırmacı için oldukça zengin” olduğunu belirtiyor.
Genel hatlarıyla tez, “Kimlik Çalışmaları”, “Çerkesler” ve “Jıneps Gazetesi” olmak üzere üç ana başlıkta toplanıyor.

Türkiye’de kimlik: “Türklüğün” dışarıda bıraktığı kimlikler

“Kimlik çalışmaları” bölümünde, kimlik kavramının devinimi ve tarihselliği irdeleniyor. Erken dönem Cumhuriyet ve genel hatlarıyla Türkiye siyasi tarihindeki manevralar tüm bu süreci anlamlandırmada önemli. Bu açıdan tez, kimlik üzerinden dönüşen siyaset politikalarını ve resmi tarih yazımının kimliğe çizdiği –ve kimi zaman daraltıp genişlettiği– sınırları idrak etmede önemli bir çerçeve sunuyor.

Erken Cumhuriyet döneminin homojen ve organik bir toplum inşası, azınlıkları “mozaik”in bir parçası görmekten ileri gitmedi. Asimilasyon, ötekileştirme ve son olarak dolaylı ya da doğrudan şiddet ile sessizleştirme dönemin ulus-devlet fikrini özetliyordu. “Tek devlet, tek millet, tek dil” düsturu “Türklüğün” de inşasını kurguluyordu. Yıldız, erken Cumhuriyet dönemine tezinde şu sözleriyle yer veriyor: “Türk ulusu üzerinden kurulan Cumhuriyet tarihi, farklı ve azınlık olan kültürleri, grupları bir ‘mermer’in, bir ‘mozaik’in parçası olarak kabul etti ve adlandırdı. Özellikle dil konusundaki hakimiyet resmi dile aitti ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında ‘Vatandaş, Türkçe Konuş!’ kampanyaları ile yaratılmak istenen bu tek dilli devlet kuvvetli ve baskıcı bir şekilde desteklendi.”

Bunun yanı sıra 1990’lar ve 2000’ler kimlik siyasetinin yakın tarihindeki iki dönemeç olarak tezde yer alıyor. Kürt sorunu ve AB ile ilişkiler dönemin gündemindeydi. 1990’lar farklı etnik, dini ve kültürel temsil eksikliğinin kamusal alanda daha açıktan tartışıldığı bir döneme tekabül ederken Elif Yıldız, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere farklı temsillerin yoğunlukla tez, yayın ve belgesel çalışmalarına konu olduğunu belirtiyor. Etnik kimlikler açısından politik görünürlük kronolojik bir sırayı takip etmiyor ancak tezin de savunduğu üzere Türkiye’de siyasi ve toplumsal süreçler birbirini etkileyerek dönüşüyor.

2000’lere gelindiğinde artık devlet televizyonlarında azınlık dillerinde yapılan yayınlarla görünürlük belirginleşiyor. AB ile yürütülen ilişkilerin etkisinin yanı sıra AKP’nin içinden geldiği “Milli Görüş geleneği hem dini hem etnik kimliklere daha kapsayıcı bir bakışı” mümkün kılıyor. Yıldız da bu durumu “Her şeye rağmen bir ilkler döneminin başlangıcı” olarak anlatıyor. Bu süreci bir demokratikleşme paketi olarak okumayı ise “özellikle günümüzden bakıldığında büyük bir yanılgı” diyerek ifade ediyor.

2000’ler Ermeni halkı için de belirgin kırılmaların yaşandığı bir dönem. Soykırımın 100. yılı bu yüzyılın ilk çeyreğine denk gelirken soykırım yasa tasarısı da Amerika ve Fransa başta olmak üzere uluslararası ölçekte gündemdeydi. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 2007’de gazetenin önünde vurularak öldürülmesi bir başka kırılmayı tetikledi. Tezde altı çizilen şekliyle “Hepimiz Ermeniyiz” ve “Hepimiz Hrant’ız” sloganlarında buluşan kitleler “farklı bir söylemin ve direnişin de başlangıcı” oldu.

Peki, tüm bu süreç büyük bir değişim süreci olarak mı okunmalı? Tezde bunu büyük bir değişim süreci olarak görmekten ziyade Türklüğün dışarıda bıraktığı kimliklere alışma süreci olarak okuma önerisi var. Bu sürecin daha sonrasında ciddi bir kutuplaşmaya evrildiğini ise hatırda tutmak gerek.

Süreli yayın: Dil, kültür ve kimliği korumak

Tezin ikinci bölümü Çerkesleri odağına alıyor. Çerkeslerin Osmanlı’ya gelişi ve iskânları ile başlayan bölüm, devamında kimlik ve diaspora sorununa yer veriyor.

Kafkasya’dan sürgün edilen Çerkes nüfusunun Osmanlı’da dağınık bölgelere yerleştirilmesi, iskân politikaları ve devamında Cumhuriyet’in devraldığı asimilasyon süreci Çerkes kimliğini de dönüştürdü. Bu dönüşüm, homojen olmayan bir Çerkesliğe de işaret ediyor. Tezde belirtilen ortak kaygılardan biri de anadil meselesi. Anadillerin unutuluyor olması, bugün en çok dert edinilen konuların başında geliyor.

Diğer yandan diasporada kimliği yaşatma çabaları farklı stratejileri de içinde barındırıyor. Tez, bir “var olma stratejisi” olarak kültürel üretim alanlarına odaklanıyor.

Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki Çerkeslerin süreli yayınları, zaman zaman sınırlı kalsa ve devamlılığı yakalayamasa da, kimlik, dil ve göçmen sorunları ile ilgili üretimleriyle bu alanda önemli bir birikim sağladı ve farklı çalışmalara kaynak oldu. Tez Osmanlı döneminin iki yayınından bahsediyor; Türkiye’nin ilk Çerkes gazetesi olarak da bilinen Ğuaze/Guaze gazetesi ve Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti tarafından çıkarılan –varlığı bilinen tek sayısı ile– Diyane dergisi. Çalışmanın devamı bu gazetelerin çıkarıldığı dönemin toplumsal koşullarına dair de detaylı bilgiler barındırıyor.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise uzun bir aranın ardından 1953’te yayımlanmaya başlayan Kafkas Dergisi, Çerkeslerin ilk süreli yayını olarak tezde ele alınıyor. Bu dönemden sonra Çerkeslerin yayıncılık faaliyetlerinde de bir hareketlilik yaşanıyor. Yayınların hemen hemen hepsinde, isimlerde “Kafkas” kelimesinin tercih edildiğini görüyoruz. Tezde bu tercih “Türk üst kimliğin oluşturduğu baskıcı hakimiyeti altında kendilerine daha az dikkat çekecek bir alan açma” ihtimali olarak değerlendiriliyor.

Yayıncılık faaliyetleri askeri darbeler, sıkıyönetim ve yasaklamalarla sekteye uğrasa da Çerkeslerin yayıncılık deneyimi tezde ifade edildiği üzere 1990’ların kültür, etnisite, ırk, göç, milliyetçilik konularında önemli yere sahip olan kimlik çalışmalarında yoğun ilgi gördü.
Tüm bu süreçte Çerkes diasporasının dertlerinin çok da değişmediğini, üstüne yazılıp çizilen, tartışılan konulardan takip edebilmek mümkün. Yayıncılık faaliyetleri, “dil, kültür ve kimlik ekseninde korunmak istenen bir yapı” olarak halen canlılığını korumaya çalışıyor.

Jıneps: Diasporanın en uzun soluklu gazetesi

Jıneps, bu çetrefilli yayıncılık sürecinde “diasporanın en uzun soluklu gazetesi”.
Aralık 2005’ten bu yana her ay kesintisiz olarak yayıncılık faaliyetine devam eden Jıneps, tezin üçüncü ve son bölümünde detaylı olarak inceleniyor.

Yapılan mülakatlardan ulaşılan sonuca göre Jıneps ekibini bir araya getiren Çerkeslerin ortak bir yayın organına olan ihtiyacı. Kafkasya’dan haberlerin alınabileceği, kimlik meselesinin tartışılabileceği, birbirlerinden ve Türkiye’deki diğer halklardan haberdar olabilecekleri bir araç. Bu durum “Büyük bir temsil iddiasından çok, sorunların tartışmaya açıldığı ve ‘ötekilerle’ irtibat kurulacak bir araç” sözleriyle ifade ediliyor.

500 civarında abonesi olan gazetenin içeriği yalnızca Türkiye’deki Çerkeslerle sınırlı değil. Buna ek olarak Yıldız, Jıneps’in “en az bir sayfa Türkiye’deki farklı kültürel gruplar, toplumsal olaylar, hak mücadelesi içinde bulunan gruplar ve dönemin güncel sorunlarından da bahsederek kapsamlı bir içerik üretmeye çalıştığını” belirtiyor. Ancak bu durum, gazetenin kimi zaman siyasi sebeplerle tepki çekmesine ve kitle kaybetmesine de yol açıyor.

Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından Şubat 2007’de yayımlanan “Sadece tetiği çeken mi suçlu?” başlıklı yazısına gelen tepkilerle birlikte gazete 20’ye yakın abonesini kaybetmiş. Tez sürecindeki görüşmelerinden yola çıkarak Yıldız bu durumu “Türkiye’de isminin anılması, hakkında konuşulması ‘tehlikeli’ görülen Kürtler, Ermeniler gibi gruplar hakkında gazetenin haber yapması Çerkes okuyucuların tepki göstermesine, hatta gazete ile aralarına mesafe koymasına neden olmakta” sözleriyle aktarıyor.

Bunun Jıneps’in “Türkiye siyasetinde muhalif bir alanda durmasıyla” da ilgisi var. Bu noktada, “mevcut iktidarlarla yaşanan siyasi görüş farklılığından” ziyade “sol muhalifliğin” altı çiziliyor.

“Sadece Çerkesleri anlatmak değil, Çerkeslere de diğer halkları anlatmak”

Yıldız’a göre Jıneps “sadece danstan veya yemekten ibaret bir Çerkeslik” sunmuyor. “Gündeme ve siyasete yer vermeye başladığınızda kapsayıcılık alanınız –doğal olarak– giderek daralıyor” diyor ve ekliyor: “Fakat Jıneps, kapsadığı alanları belirgin olarak gösteriyor ve aktarıyor. Çerkesleri anlatmaya çalıştığı kadar Çerkeslere de farklı halkları anlatmaya çalışıyor.”

Buna benzer olarak tezde de “tamamı Çerkes olan Jıneps ekibinin diğer halklara yaptığı vurgu her görüşmede dikkat çeken bir ortak nokta” olarak belirtiliyor. Kapsayıcı olmak, sadece Çerkesleri anlatmak değil, Çerkeslere de diğer halkları anlatmak, gazetenin hedeflerinden biri.

Elif Yıldız’a “Jıneps, Çerkesleri kapsayan bir gazete olmayı başardı mı?” diye sorduğumda ise Çerkesliği popüler tanımlar içine hapsetmediğini, nefret söylemi içermediği sürece farklı tanımlar ve görüşlere gazetede yer verildiğini söylüyor. Yıldız’a göre bu çoğulluğu göstermesi oldukça değerli. “Bu anlamda Çerkesleri kapsayan bir gazete olmayı başardığını söyleyebiliriz” diyor.

Ekipte profesyonel olarak çalışan kimsenin bulunmaması Jıneps açısından zorlayıcı…Dağıtımla ilgili teknik aksaklıklar da yaşanıyor, bu da yine abone kaybına sebep oluyor. Tüm zorluklara rağmen Jıneps, gönüllülük temelinde, dayanışma ilişkisiyle her ay aralıksız olarak yayımlanıyor. Siyasi alanda söz üretme kaygısı ve çoğulcu bir temsile ihtiyaç inancıyla çıkan gazete; dil, kültür ve kimliğe bağlı demokrasi taleplerine ve anadil mücadelesine devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sosyalist gençlik yargılanıyor

12 Mart ve 30 Nisan tarihlerinde İstanbul ve Eskişehir’de yürütülen operasyonlarla gözaltına alınarak tutuklanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eş Başkanları Yaren Tuncer ve...

‘Ticari bir hırsımız yok, gelenler kendilerini mutlu ve evlerinde hissetsin istiyoruz’

Nandu Doğal Yaşam Çiftliği, şehrin yoğunluğundan kaçmak isteyenleri Sazköy’de yer alan bir Abhaz köyünün sakinliğinde ağırlıyor. Adını Abaza dilinde anneanne/babaanne anlamlarına gelen “nandu” kelimesinden...

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: ‘Bu bir ekonomik kriz değil, derin ve şiddetli bir yoksullaşma’

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: ‘Bu bir ekonomik kriz değil, derin ve şiddetli bir yoksullaşma’ Türkiye’de açlık ve yoksulluk koşulları giderek daha yakıcı bir hale...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img