Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Gelenekler hâlâ var’

Россия-Культура (Rusya-Kültür) TV kanalının Adigey’de çektiği belgeselin çekimleri tamamlandı. 2021 baharında yayımlanacak olan belgesel, kanalın “Halkın Ülkesi” adlı projesi kapsamında çekildi.

Belgesel ekibi, Aslan Neğuç’un atölyesinde ulusal sanatlar üzerine bir bölüm çekerken filmin yapımcısı Anna Koryakovtseva ile bir söyleşi yaptık.

-“Halk Ülkesi” projesi üç yıldır devam ediyor. Bir röportajınızda bu projenin insanlar tarafından çok beğenildiğini ve bölgelerini anlatmanız için birçok davet aldığınızı söylemiştiniz. Adigey çekimlerinden bahsetseniz.
-Adigey ziyareti biraz sürpriz oldu. Koronavirüs nedeniyle buraya geldik. Aslında başka bir bölgeye gidecektik ama orada pandemi şartları uygun olmayınca arayış içine girmiştik. Ekibimizden bir arkadaşımız “Adigey’i ziyaret etme hayali kuruyorum. Oraya gidelim mi?” dedi. Ben de Kafkasya’yı çok seviyordum ve hemen hazırlıklara başladık.

-Ne gibi hazırlıklar yaptınız? Görüşme yapacağınız kişileri nasıl seçtiniz?
-Bölge yönetimiyle irtibata geçtik: Arıyoruz, gelmek istediğimizi söylüyoruz. Filmlerimiz halkla ilgili ve bu insanlara ulaşmak için de yönetimlerle görüşmek gerek. Her şeyden önce büyüğünüze gidip konuşmak için izin almak bir saygı göstergesidir. İşimizde bu görgü kuralına uyuyoruz her zaman. Onay alınca Moskova’da çalışmalara başlarız: Okuruz, bilgi toplarız. İnsanların bölgeleri ve halkları hakkında neleri anlatmak isteyeceği konusuna önem veririz. Filmlerimizi farklı kılan da bu. Size Adigey örneğinden bahsedeyim.
Rusya’da herhangi birine Adigey’i sorarsanız, büyük olasılıkla peynir hakkında konuşacaktır. Adigey ve peynir birbirinden ayrılamaz kavramlar gibi görünüyor. Filmimizde ise peynirden hiç bahsedilmiyor. İlginç bulmadığımızdan ya da değersiz olduğunu düşündüğümüzden değil. Bizim görevimiz, ülkeye ve dünyaya (filmlerimiz uluslararası festivallere de katılıyor) bilinmeyenleri anlatmak, Çünkü Çerkeslerin kültür ve geleneklerinde peynir bilgisi ile sınırlandırılamayacak kadar farklı ve parlak donanımlar var.
Size gelip kültürünüzün ve tarihinizin ortaya çıkarılması noktasında nelerin önemli olduğunu anlatmanızı istiyoruz. Böylece bazı sırlar, insanların karakteri ve halkın bugünkü yaşamı yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Film ekibiyle birlikte o yaşamların izini sürüyoruz.

 

-Yani bölgeyi ve kültürünü insanların anlattıkları yaşam öyküleri aracılığıyla anlatıyorsunuz.
-Aynen öyle. Belgeselin de aynı insanlar gibi kendi karakteri vardır. Filmlerimizle ilgili her zaman söylediğimiz şu: Bu, halkların güzelliği hakkında bir proje ve çok şanslıyız. Yaklaşık üç yıldır seyahat ediyoruz. Tüm kahramanlarımız şaşırtıcı derecede hoş, hepsi yaşadığı yere hayranlık duyuyor.

-Adigey’de nerelere gittiniz? Kişisel olarak nelerden etkilendiniz?
-Birçok çekim yaptık ama filmin hangilerini içereceğine Moskova’daki yönetmenimiz karar verecek. Adigey hakkındaki gözlemimi paylaşayım.
Bir şehre girdiğinizde insanların birlik içinde olduğunu anlamanızı sağlayan bazı belirtiler vardır. İlki ve en önemlisi temizliktir. Adigey’de bunun en yalın örneği var. Sokaklar, evler, bahçeler bakımlı ve düzenli. Bir de müthiş doğası ve temiz havasıyla sizi sarıp sarmaladığını hissediyorsunuz.

-Kafkasya’nın birçok bölgesine gittiniz. Neredeyse tümünde doğa, dağlar, temiz hava ve birçok ortak gelenek var, hepsi benzer. Adigey’de dikkatinizi çeken özel bir şey oldu mu?
-İnsan ve doğa arasındaki ilişki burada çok güçlü bir şekilde hissediliyor. Krasnodar Bölgesi’nde Şapsığlarla ilgili çekimler yaparken de yakın duygular hissetmiştim. Mesela biriyle konuşuyorsunuz, din hakkındaki düşüncelerini tam olarak ifade edemiyor ama konu ağaç olunca sanki bir insandan bahsedermiş gibi anlatıyor. Çerkeslerin doğayla ilişkisi sanırım genetik düzeyde, öyle ki bu ilişki ulusal kostümdeki motiflerde de net olarak ortaya çıkıyor. Hatta günlük giysilerde de görülüyor. Adigey Ulusal Müze’de de benzerlerini gördük, 100 yıllık bir kaftanın üzerindeki işlemelerde mesela…

Biriyle konuşurken size “Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Geleneklere eskisi kadar saygı duyulmuyor” diyor. Tam o anda içeriye bir yaşlı giriyor ve herkes ayağa kalkıyor. Yani gelenekler hâlâ var ve günlük hayata derinlemesine nüfuz etmiş.

Çokkültürlülüğü sevdim. Adigeler açık görüşlü insanlar. Bu durum büyüleyici. Şu anda görüştüğümüz Aslan Neğuç bizim ideal kahraman tarifimizin yüzde yüz karşılığı olan biri. Ne hakkında konuşursa konuşsun bir güzellik buluyor içinde; ister bir ağaç dalı ister bir insan olsun konu. Bana öyle geliyor ki bu sadece ona ait bir özellik değil, tüm Çerkeslerin ulusal karakteri… Birkaç gün önce Zamudin Guçev’in stüdyosunda çekim yaptık, onunla ve eşi Raisa Unaroko ile sohbet ettik. Çok derin ve bilge insanlar; enteresan ve entelektüel bir sohbet oldu.

Şunu fark ettik: Adigey’de karşılaştığımız herkes çok güzel konuşuyor. Sanırsınız ki insanlar etnoğrafya dalında yüksek eğitim görmüş. İnşaat işi ile uğraşan biri bile ülkesinin kültürü ve tarihi hakkında ciddi bir bilgiye sahip.

-Toplumda etnografyaya özel bir ilgi var gibi görünüyor. Web sitelerindeki kültür, gelenek ve halk sanatı ile ilgili makaleler çok revaçta. Farklı bölgelerde de bulundunuz. Durum her yerde aynı mı?
-Son 20 yıldır Rusya genelinde halkların kültürü konusunda bir diriliş var. Bu diriliş bölgelerden geliyor. Gençlerin etnoğrafyaya ve halklarının tarihine samimi bir ilgisi var. “Eskiden her şey farklıydı” demek gibi bir alışkanlığımız var. Evet, tabii ki farklıydı. 50 yılda birçok şey değişir ve bir şeyler farklılaşır. Ama bu her şeyi kaybettiğimiz anlamına gelmez, korunması ve geliştirilmesi gereken bir temel vardır. Gençler ki onlara hayranlık duyuyorum, bunun için çok şeyler yapıyor. Tüm gelenekler, insanların yaşadıkları dönemin gereğine göre şekillenmiştir. 100 yıl önceki bir şeyi karbon kâğıdıyla kopyalar gibi bugüne uygulayamazsınız. Önemli ve sarsılmaz bir şeyler korunur ve bugünün gereklerine uygun, yeni bir şeyler eklenir.

Ulusal kimlik farkındalığının giderek canlandığı bir gerçek ve bu diriliş artarak devam edecek. Rusya’nın çokkültürlülüğü bizim gücümüzdür. “Halkın Ülkesi” projesi de birlikteyken ne kadar güçlü olduğumuz hakkında zaten… (sovetskaya-adygeya.ru)

Çeviri: Serap Canbek

Serap Canbek
Serap Canbek
İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümündeki tahsilinin ardından sigorta sektöründe çalıştı. 2011 yılından beri Jıneps gazetesinde yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Yeryüzünde güçlü izler bırakan kadın: Şamirze Ludmila

Avrupa Parlamentosu’nun Strazburg’daki binasının önüne 1994 yılında dikilen ve Avrupa Birliği’ni sembolize eden heykeli yapan sanatçı Ludmila Tcherina’nın babasının Çerkes olduğunu tesadüfen öğrenip de...

Sürdürülebilir kültürel miras

Sürdürülebilir kültürel miras Çocuklar, bir halkın kimliğini ve kültürünü yansıtan anadilleriyle kimlik kazanır ve sosyalleşir. “10 sene sonra bulamayacağımızı düşündüğümüz Adıgabze çocuk seslerini kayıt altına...

Savaşa dair iki film

Abhazya Savaşı’nın 30. yılında, Gürcistanlı yönetmen ve senaryo yazarı Nana Janelidze’nin “Devam Et Lisa” ve Tiflis’te yaşayan Abaza yönetmen Anna Dziapşipa’nın “Sınır Çizgisinde Otoportre”...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img