Abhaz mum ritüeli : Akealantar, aokum, aşeamaka (1. Bölüm)

0
960

Dünya Abaza Kongresi (DAK), Abhaz mum ritüelini tekrar canlandırıyor: Aşeamaka iki yıldır mayıs ayında, “Kafkas Savaşı Mağdurlarını Anma Günü”nde yakılıyor.

Modern yaşam, dijital teknolojiler, küreselleşme, çok kısa sürede atalarımızın onlar olmadan varlıklarını hayal bile edemeyecekleri, asırlık ulusal geleneklerin yerini hızla alıyor. Yine de bazı gelenekler, değişikliğe uğramış bir biçimde de olsa hâlâ hayatta. Neyse ki Abhazya’da bu bilgiyi özenle koruyan ve yeni nesillere aktarmaya çalışan birçok insan var. Bunlar bilim adamları: Yaşlıların anılarını titizlikle kaydeden ve daha sonra materyalleri kitaplarda toplayan ve ulusal zenginliğin korunması için umut veren tarihçiler ve etnograflar. Ana hedeflerinden biri dili ve gelenekleri korumak olan DAK, bunlardan biri hakkında uzmanlara sordu ve aldığı değerli bilgileri ayrıntılı olarak derledi. Konumuz: Aşeamaka mumu.

Cenaze ve anma törenleri, Abaza halkının ve genel olarak Kafkasya’nın dağ halklarının geleneklerinde ayrı bir yere sahiptir. Abhazlar çok eski zamanlardan beri ölülerin ruhlarına özel bir saygıyla davrandılar ve eski nesiller tarafından kendilerine aktarılan gerekli tüm ritüelleri doğru bir şekilde yerine getirdiler. Bu durum hâlâ büyük ölçüde böyle devam etmekte. Abhazların cenaze törenlerinde ağaca benzer mumlara özel bir yer verilirdi. Bu mumların üç çeşidi vardır: Akealantar, aokum ve aşeamaka. Bunlar ritüel mumlarıdır. Oluşturulan üç boyutlu figür, tabanın etrafına farklı şekillerde uygulanan uzun mumlu iplerden yapılmaktadır. Tüm bu mumlar ölen kişinin anısına yakılırdı, ancak her kategorideki vefat eden kişi için farklı tasarlanırdı.

Akealantar

Akealantar mumu yalnızca, aile kurmaya yetişememiş, soyunu sürdürememiş ve dahası ailenin son halefi olan ölünün anısına yakılırdı. Örneğin, ailenin tek bir oğlu vardır ve soyunu yürütecek bir evladı olmadan vefat etmiştir, bu nedenle ailenin soyu onun ölümü ile sona ermiştir. Bu durumda yakılan akealantar mumu 5-6 metre yüksekliğe ulaşmaktaydı. İçi süpürge çubukları ile örülür, en üst girintiye barut dökülürdü. Yakılan mum, avluya ya da merhumun mezarının başına yerleştirilirdi.

 

Aokum

Aokum mumu, cinsiyeti fark etmeksizin ölen herhangi bir kişinin anısına yakılırdı. Erkek ya da kadın olsun, ölenin bekâr olması ve ayrıca çocuğu olmayanlara yakılırdı. Ve alenin geride halefleri varsa aokum yakılırdı. Örneğin, bir ailenin iki oğlu var; birinin ailesi ve çocukları vardı, diğerinin yoktu ve vefat etti. Ama gene de diğer kardeşinden soyu yürütecek halefler kaldığı için aokum yakılırdı. Aokum mumu çok katlı yapılırdı, üst üste istiflenmiş dört parçadan oluşuyordu. Üst üste haç şeklinde dokunuyordu.

Aşeamaka

Aşeamaka ise anıt mumlar arasında çok özel bir yere sahipti.

Aşeamaka, ölen erkek veya kadının ölüm yıldönümünde veya Hıristiyan ise ölümünün 40. gününde, Müslüman ise 52. gününde yakılırdı.

Aşeamaka farklı uzunluklarda olabilirdi. Bir aşeamaka yapmak için, tercihen sarı olmak üzere bir buçuk-iki kilogram iyi kalitede balmumu gerekiyordu.

Unutulmamalıdır ki, her türlü cenaze mumu her zaman merhumun evinde ve hanesi tarafından yapılmamıştır. Mumlar, kural olarak kadınlar tarafından hazırlanırdı, bu da ayrı evde yaşayan evli bir kız kardeş veya teyze olabilirdi. Aile mum yapmayı bilmiyorsa, yakınlarda bu konuda yardımcı olabilecek yetenekli ustalar her zaman vardı, ancak ölen kişinin yakın bir akrabasının mum yapımında kesinlikle yer alması gerekirdi.

DAK Yüksek Konsey üyesi, Dırmit Gulya Abhaz Beşeri Bilimler Araştırma Enstitüsü Müdürü Arda Aşüba, Abhaz geleneklerinde ritüel anıt mumları temasını araştırmış bir uzman. Eskiden bir kadının, yakın bir akrabası için aşeamaka yapma imkânı yoksa bunu bir utanç kaynağı, sevilen birine karşı yerine getirilememiş bir görev olarak gördüğünü söylerdi. Bu mumu yapmayı bilenler, bunun için asla para almazlardı. Aşeamaka mumu eskiden kurbanlık hayvanla birlikte getirilirdi. Ölen kişi erkekse boğa, kadınsa inek kurban edilirdi. Birçok geleneksel Abhaz ritüeline kurbanın eşlik ettiğini ve cenaze törenlerinin de bir istisna olmadığını anlamak önemlidir.

Arda Aşüba, “Bir kişinin keçi sayısı ne kadar çok olursa olsun, sadece bir koyun veya bir boğa kurban edilirdi. Ayrıca kuzuya aşeamaka düşmezdi. Ancak anma törenindeki boğa yasla donatılır, boynuzları mumla sarılarak ölenlere hediye olarak sunulurdu” diye anlatıyor.

“Aşeamaka” kelimesinin Abazacadaki anlamı da “büyükbaş hayvan”dır zaten.

Yakın akrabalar kurbanlık hayvan getiremezlerse sadece mum getirirlerdi ve daha sonra bu muma aşeamaka adı verildi. Bu nedenle aşeamaka genellikle kurbanlık bir hayvanla eş tutulmuştur.

Bu konuyu inceleyen bir başka Abhaz bilim adamı, DAK Yüksek Konsey üyesi Cambul İncgia’ya göre, bu versiyon gerçeğe en yakın olanıdır. Aşeamaka kelimesinin kökeni ile ilgili iki versiyonu daha bizimle paylaştı. “Aşea” Abhazca (ашьа) kan anlamına gelmektedir, “amaka” (амаҟа) ise kemer anlamına gelmektedir. Bilindiği üzere bu mumu sadece ölen kişin yakınları yakabilmekteydi, yani “kan bağıyla bağlı olanlar”.

En son versiyon ise Abhaz geleneğine göre bir hayvanın kurban edilebilmesi için en az iki yaşında olması gerektiğidir. “Amaka” Abhazcadan “yaşlı” olarak da çevrilebilir, dolayısıyla aşeamaka kelimesi de buradan gelmektedir.

Aşeamaka nasıl hazırlanır?

Aşüba’ya göre, mum yemek sırasında yanacak kadar olmalıydı. Daha önce sönerse, ölen kişinin “Acele edildi”, “Yemeğin bitmesine izin verilmedi” diye ruhunun ‘üzüleceğine’ inanılıyordu. Aşeamakanın yakılması sırasında yanında mum getiren aile yakını kadın, mum demetlerini açarak ateşin devam etmesini sağlardı. Uzmanın verdiği bilgiye göre, kalan mum demetleri açılır ve anma töreninde hazır bulunanlara dağıtılırmış.

Aşeamaka geleneği, Abhaz bilim insanı Elena Malia tarafından da ayrıntılı olarak incelenmiştir. Abhazların anma törenlerinde “mum ağacı” olarak adlandırdığı araştırması “Kafkasya: Tarih, Kültür, Gelenek ve Diller” kitabında yayımlandı. Malia, kendi araştırmasında, aşeamakanın gece yarısından neredeyse sabaha kadar yandığını yazıyor. Kalan mumların sadece erkeklere dağıtıldığını ev ihtiyaçları için kullanıldığını belirtiyor. Malia, araştırmasında, cenazeye katılanların bir düzineden fazla aşeamaka getirebileceğine dikkat çekiyor.

Mumun yapımı için özel bir teknik vardı. Malia, “Mevcut balmumunun yarısı bir kazanda eritilirdi ve öz iki dakikalığına sıcak bir çözelti içine daldırılırdı, buna Abhazca “ачылара” (açılara) deniyordu. Mumlu ipleri çıkarırlar ve sonra iki kadın kordonları uçlarından tutarak farklı yönlere doğru çevirirlerdi. Üçüncü kişi kordonların üzerinden bir bez parçası geçirdi. Bu kordonları daha iri yapardı. Kordonların mumla eşit şekilde kaplaması için, kalan mum kullanılarak aynı işlem ikinci kez yapılırdı”, diye anlatmaya devam ediyor.

Aşeamaka, ayrıca hazırlanan ahşaptan yapılmış bir stant üzerine yerleştirilirdi. Ahşap stant üçayaktan oluşuyordu ve erkekler tarafından hazırlanıyordu. Ayrıca Elena Malia, mumu dokuma ayrıcalığına yaşlı ve “temiz” kadınların sahip olduğunu açıklıyor.

Bilim insanının anlattıklarına göre, aşeamakanın üst kısmının bezemesine özel dikkat gösterilirmiş. Üzerine kavis şeklinde bükülmüş ağaç dalları ya da “eller” (anapkua) adı verilen çapraz teller bağlanırmış. Daha sonra aşeamaka, acincihua (bir Abhaz tatlısı – üzüm suyundan yapılmış muhallebiye batırılan fındıkların bir ipe dizilip kurutulması ile elde edilir) veya tatlılarla süslenmeye başlanmış.

 

Ölenin anısına

Abhazlar, yıl boyunca merhumun ruhunun evde olduğuna ve onu terk etmediğine, ayrıca vefat eden kişinin kıyafetlerinde “kaldığına” inanıyordu. Ölen kişinin kıyafetlerini sanki birinin üzerine giyilmiş gibi yatağa sermek gibi bir gelenek vardı. Bu gelenek, ölen kişinin ruhunun bir yıla kadar kişisel eşyalarında “yaşadığı” inancından kaynaklanmaktadır. Ölen kişi Hıristiyan ise 40 gün boyunca her gün, Müslüman ise 52 gün boyunca ve daha sonra bir yıla kadar haftada bir kez, ailesi yemekli bir anma masası hazırlardı.

Masaya bir sandalye konur, odanın ön kapısı aralık bırakılırdı. Masaya yanaşan ev sahibi, sıradan küçük bir mum yakar, bir süre sonra mumu söndürürdü. Ölen kişinin ruhunun “yeterince yemesi” gerektiğine inanılıyordu. Abhazlar, eğer ruh doymazsa, “sevdiklerine zarar verebileceğini” düşünüyorlardı.

Ailede ölen kişi için masa hazırlanması kişinin ölümünden bir yıl sonra, “büyük anma” olarak adlandırılan törenlerden sonra biterdi. Özellikle bu törenin olabildiğince ihtişamlı ve ciddi bir şekilde hazırlanmasına çalışırlardı. Tüm akrabalar anma törenine gelir; özel hazırlanmış yemekler, meyveler, çeşitli tatlılar getirirlerdi. Yakın akrabaları kurbanlık hayvanları getirip aşeamakayı yakardı. Böylece, geleneksel Abhaz inançlarına göre, ölen kişinin ruhunun dünyevi yolu sona ererdi.

(Devam edecek)

(abaza.org)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz