Hepimizin başı sağ olsun…

0
605

Acı paylaşıldıkça azalır; kimi zaman sadece susarak, kimi zaman birlikte ağlayarak ama karşımızdakinin acısına saygı duyarak ve ona yalnız olmadığını hissettirerek…

6 Şubat sabahı Türkiye bir afete uyandı. 11 şehri etkileyen büyük bir deprem ve sonrasında gelişen seller… Hâlâ depremin etkilediği birçok ilde yaşam insani standartlara uygun değil. Afet çook büyüktü, birçok ülkenin hazır olamayacağı kadar büyük, mutlaka belli aksaklıklar da olmuştur. Ama zaman dayanışma, yaraları sarma zamanı… Hepimiz bir şeyler yapabiliriz, kimimiz bölgeye gidip tıbbi müdahale yaparak, kimimiz su taşıyarak, kimimiz burada onlar için iş istihdamına ön yak olarak…

Yapacak çok iş var ama bunları yaparken istemeden de olsa kırıp dökmeden bilinçli yapmak lazım. Siyasi bir liderin deprem bölgesindeki bir çocuğa “Eviniz yıkıldı mı?” sorusunu duyduğumda hepimizin destek olmadan önce kendimizi eğitmemiz gerektiğini bir kez daha anladım. Bu nedenle lütfen afetten etkilenenlerle iletişime geçmeden önce onlara nasıl davranmanız gerektiği konusunda kendinizi eğitin. Söylediğiniz bir söz veya basit bir hareket, yardım etmek istediğiniz kişiye zarar verebilir.

Afetin tanımını hepimiz biliyoruz; hayatın durduğu, insanın çaresizlikle yüz yüze geldiği an işte. İnsan ruhuna en zarar veren özelliği ise ihtiyaç duyulan dinginlik ve huzurun hiçbir yerde olmaması.

Afetlerde sağlık çalışanlarının sayısal olarak yetersiz kalması gözetilerek DSÖ tarafından 2011 yılında herhangi bir psikoloji eğitimi almamış kişilerin, mağdur insanlara yardım etmesini sağlayacak bir rehber hazırlanmıştır. “Psikolojik İlk Yardım” (PİY) adlı bu uygulama, terapi veya psikolojik tanı koyma amacı taşımadan afetten etkilenen bireylere destek olmayı ve yaşanan travmayı hafifletmeyi amaçlamaktadır.(1) (Konu o kadar hassas ki bu yazımdaki çoğu kısım alıntı, lütfen kusura bakmayın… Ayrıntılı bilgi için linkler aşağıda, bence bir göz atılabilir.)

Her insan aynı felaket karşısında kendi iç özellikleri, kendi travmaları kadar etkileniyor ve buna göre tepki veriyor. Öyleyse belli bir standart yaklaşım yok; kişiye, hatta canlıya özgü yaklaşmak lazım… Herkesin yardım ihtiyacı ise yine kişisel özelliklere bağlı ama çocuklar, yaşlılar, zihinsel ve fiziksel engellilere biraz daha fazla ilgi gerekebilir.

İnsanları fiziksel veya ruhsal açıdan etkileyen durumlara travma deniyor. Kişisel farklılıklar olsa da travmanın ardından görülen bireysel davranışlar başlıca 4 aşamada şekilleniyor:

  1. Dönem: Gerçeklerden uzak durma, yok sayma dönemi. Felaketin acı sonuçlarını hissetmez ve her şey yolundaymış gibi davranırlar. Oysa içte, her şey karmakarışıktır. Bazılarında da hiçbir duygu belirtisi olmaksızın şok halini gösteren bir donukluk vardır. Kişiler, ailelerini ve çevrelerindekileri kurtarmakla meşgul olurlar.
  2. Dönem: Gerçekle yüzleşme zamanı. Felaketin etkilerinin çabucak geçmesi ve normal yaşama dönme beklentisi içine girilir. Afet anındaki yardımlar ve dayanışma duygusu, sorunun çabuk atlatılacağı inancını pekiştirir. Ancak bu dönem kısa sürer. Alkol ve madde kullanımına eğilim gelişir.
  3. Dönem: Travmadan uzaklaşma. Gelecek konusunda planlar yapılır.
  4. Dönem: Kişinin kendine güven ve özsaygısı yeniden yükselir ve normal yaşamına döner.

Afetten etkilenen kişilere yaklaşırken kimi zaman onunla konuşup kimi zaman birlikte susarak kayıplarının yasını tutmasına yardımcı olun. Ona yalnız olmadığı ve gereken desteği vermeye hazır olduğunuz hissini vermeniz önemli. Ancak gerçekleştirilmesi mümkün olmayan vaatlerde bulunmamaya dikkat edin lütfen. Tabii tüm bu süreçte karşınızdaki kişinin kültürel ve sosyal normlarını dikkate alarak saygılı davranmalısınız. Kişilerin yaş, cinsiyet, etnik köken, siyasi görüşleri ne olursa olsun yardımlara adil biçimde ve eşit ulaşmasını sağlamaya çalışın.

Ruhsal ihtiyaçlarına saygı duyun, bırakın anlatsınlar, ağlasınlar… Onlarla birlikte üzülün, eşlik edin ama lütfen onların duygusunu aşmayın. Duygudaşlık önemlidir ama unutmayın, afetten birincil etkilenen onlar.

Deprem bölgesine gideceklerin psikolojik ilkyardım dediğimiz bazı kuralları bilerek gitmesi daha faydalı olacaktır.

Çocuklara ise çok daha dikkatli yaklaşmak lazım. Erişkinler bir şekilde iç dünyalarını dışa vurabiliyorken, çocuklar onlar kadar kendilerini ifade etmekte maalesef yeterli olamıyor ve travma sonrası stres bozukluğu (aynı oyunları bıkmadan, tekrar tekrar oynaması, kâbus görmesi şeklinde belirti verebilir), depresyon gelişebiliyor. Onlara karşı çoook sabırlı olmalı, anlatmak istemediklerinde sabırla beklemeli, birlikte susmalı, anlattıklarında sabırla, kesmeden dinlemeliyiz. Unutmayalım ki anlatmak zorunda değiller. Onlarla oyun oynayıp resim çizerek duygularını ifade edebileceği ortam oluşturabiliriz. Her zaman yanlarında olduğumuzu, kendilerini dinleyecek, güvenebilecekleri kişilerin var olduğunu hissettirmemiz, geleceğe dair umutlarını ve hayallerini korumamız son derece önemli.

Çocuğun yaşı küçüldükçe anne-babaya bağımlılık da arttığından ebeveynlerinin tepkilerinden daha çok etkileniyorlar. Bu yüzden çocuklara yardımın en önemli adımlarından biri ebeveynlerin de ruh sağlığını desteklemek olmalı. Yardım paketlerine çocuklar için oyuncak koyarken anne için de bir tarak eklemek belki çok şey ifade edecek. Bazen çocuklarda “kaçınma tablosu” dediğimiz, eskiden sevdikleri şeylerden uzaklaşma, örneğin ona eski yaşantısını hatırlatacak oyunları oynamama, ebeveynlerin yanında kalma, okula gitmeme isteği, yalnız uyuyamama gibi durumlar gelişebilir. Ebeveynin çocuklarına her zamankinden daha sabırlı olması önemlidir. Okul rehberlik hizmetleri afetten etkilenen ve bunlarla iletişimde olan öğrencilerle ilgilenmelidir. Çocuğun güven ortamı ne kadar çabuk sağlanırsa düzelme o kadar hızlı olur. Ancak afet bölgesinden korunmak amacıyla ailesinden uzaklaştırılması önerilmemektedir.

Afetten etkilenenlerin sağlıklı biçimde normal yaşama adapte olması için en kısa zamanda belirsizliklerin giderilmesi, aile bireylerinin ölüm-sağlık durumlarının açığa kavuşturulması, barınma ve diğer temel ihtiyaçların düzenlenmesi gerekir. Geleceğe ilişkin belirsizlikler, yaşanan psikolojik yıkımın etkilerini artıracaktır.

Buraya kadar anlattıklarım birincil travma yani afeti yaşayanlarda gelişen psikolojik yıkım. Bunun dışında çoğumuzun farkında olarak veya olmadan maruz kaldığı, ikincil travma dediğimiz, olayı yaşamamış ancak yardıma gidip oradaki olaylara şahit olmuş veya sosyal medyadan olayları takip ederek etkilenmiş kişilerdeki yıkım da önemlidir.

Empati yorgunluğu afet bölgesindeki canlıların yaşadıkları felakete duygudaşlık etmenin ötesine geçen, kişinin kendi günlük ihtiyaçlarını karşılarken suçluluk duyması hatta aksatması şeklindeki psikolojik durumdur.

Genellikle afet bölgesine giden gönüllülerin ikili eşler şeklinde dönüşümlü biçimde ve birbirlerinin de sağlığını koruyarak çalışması önemlidir. Zira gönüllülük sarhoşluğu dediğimiz, kendi ihtiyaçlarını unutacak düzeyde yardımın dozunu ayarlayamayıp gönüllüler de travmatize olabilir.

Özellikle ilk dönemde bölgeye gidenlerin evlerine döndükten sonra yaşadıklarını paylaşacakları etkileşim ortamları oluşturulması gereklidir. Çünkü yardıma giden insanların da “sekonder travma”ya maruz kalması ve bununla tek başına baş edememesi mümkündür.

Unutmayalım ki afetten etkilenen kişilerin ihtiyaçları dönüşerek uzunca bir süre devam edecek. Bu yardımı 100 metre koşusu değil bir maraton olarak düşünmek ve ona göre konumlanmak lazım (psikiyatr bir arkadaşımın sözü ve tam da durumu özetleyen bir cümle). Kendimizi yıpratmadan, kendi ruh sağlığımızı da gözeterek organize olmak ve bu olaydan etkilenenlerin yaralarını sarmak zorundayız.

Atalarımızın dediği gibi Tanrı bunu unutturacak acı vermesin…

 

1.https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/20280/mod_resource/content/1/5.%20Psikolojik%20%C4%B0lk%20Yard%C4%B1m%20K%C4%B1lavuz.pdf

2.https://orgm.meb.gov.tr/www/psikolojik-ilk-yardim-dokumanlari/icerik/2246,

3.https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/778332)

Önceki İçerik22 Şubat 1962
Sonraki İçerikLeonardo da Vinci’nin annesiyle ilgili yeni bulgular ortaya çıktı
Dr. Hajbeviko Fatma Yılmaz
20 Ocak 1977’de Kayseri Pınarbaşı’nda doğdum. İlkokulu Kayseri Ahmet Paşa İlkokulu’nda, orta-lise eğitimimi Kayseri Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi’nde aldım. Tıp eğitimimi 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Uzmanlık eğitimimi, İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda 2014’te tamamladım. 2019 yılında Türk Nöroloji Derneği Nöroradyoloji Diploması’nı aldım. Türk Tabipler Birliği, Türk Nöroradyoloji Derneği ve KAHEV üyesiyim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz