159. yıl anmasına

0
1079

Yüz elli dokuz çarpı üç yüz altmış beş gün…

Kimse görmedi!

Kimse duymadı!

Ve kimse de bilmedi!

Tuhaftır ki kimse de hatırlamadı…

Benden başka;

 

Kırılmayı….

Sürülmeyi…

Vatanımızdan kovulmayı…

 

Acı bir çığlığı idi Anka’nın,

Ölümlere kükremesiydi,

Yeşil dağ ve ovaların, vadilerin,

Tepesi ak dağların,

Karadeniz’in hırçın dalgalarının,

Balıklarla hemhal ölü çocukların…

 

Eğilmemek için ölümü göze alanların,

Özgürlüğünden ödün vermemek için,

Çocuğu, kadını, genci ile kırılan,

Ben; Çerkes,

Kafkasya’nın yitik bağrı…

 

Verip kendini ellere,

Salıp düşlerini bilinmezliklere,

Kaybolup kimliksiz sahipsizliklerde,

Ben olmaya çalışan ben;

Çerkes…

 

125. yılı idi savrulmanın,

“Muhaceret” diye onca yıl,

Avutup teselli ederken kendimizi,

Uyanıp o derin uykudan,

“Sürgün” diye bağırabildiğimiz…

 

Ancak 150. yılında,

Yırtıp perdesini umutsuzluğun,

Rus subaylarının rapor ve günlüklerinden,

Yaptıklarını haykırarak korkusuzca dünyaya,

Soykırım ve Sürgün gerçeğinde,

Kendimizi bulduk,

Dimdik,

Masmavi geleceğe umutla bakarak,

Diyebildik; Tsitsekun…

 

İçimizde gizli gizli yaşayan,

O kırılmış, ürkek güvercin kanatlılar,

O uçuşan rüzgâr yeleli atlarımız,

O aksakallı dünya ile yaşıt atalarımız,

Kucaklıyorlar,

Kırgınlıklarını unutarak beni…

 

Onlar ki geçmişimiz,

Onlar ki belleğimiz,

Onlar ki, tüm biriktirdikleri, geleceğimiz,

Beni ben yapan değerlerimiz…

 

Bir yanda ise üzgünlüklerimiz;

Bir alüminyum kaba,

Veya bir naylon leğene,

Değer olarak verilen,

Gümüş savatlı bir Çerkes kaması,

Yorgun bir Çerkes eyeri,

Aşınmış bir Çerkes kamçısı gibi,

Kimliğini devşirenler,

Hâlâ dil biliyor diye “Çerkez” sayılanlar…

 

O köhnemiş yorgunluklardan,

İyi ki biz değiliz…

O bezgin bıkmışlardan,

İyi ki biz değiliz…

O varlığını başka halklara adayanlardan,

İyi ki biz değiliz..

 

Hâlâ ilk günkü,

Osmanlı devletinin dedelerimize verdiği,

Mülk tapularındaki kayıtlarda düştüğü,

“İşbu arazi Muhacirunu Çerakiseden ……’ya aittir”de olduğu gibi,

Atalarımızın bize öğrettiği gibi,

Analarımızın bize verdiği dil gibi,

Geçmiş gençlerimizin oynadığı kafe, şeşen gibi,

Bir pşinavanın akordeonundan çıkan nağme gibi,

Doru bir kısrağın yaylanıp kanatlanarak,

Dörtnala uçtuğu gibi,

Bir gümüş savatlı kama gibi,

Dimdik ve vakur;

Kafkasya’nın bağrında, evladı, Çerkesiz biz…

Ve bir Çerkes olarak,

Soykırım ve Sürgün’ün 159. yılında, aziz atalarımızın önünde, saygı ile eğiliyoruz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz