Seçim sonuçları üzerine…

0
1070

28 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları açıklandığında, Türkiye’deki son döneme ait toplumsal sosyolojik travmanın boyutlarını da görme imkânı oldu. Aslında AKP ve Recep Tayyip Erdoğan oy kaybetti. Ama bu seçimi de kazandı. Devletin tüm imkânlarını arkasına alıp, seçim manipülasyonlarını en ince ayarına kadar yapıp, binlerce sığınmacı ve yurtdışı oylar ile aldığı toplam oya bakarsanız %52 ile değerlendirildiğinde ülkenin diğer yarısının bu sonuca katılmadığını ve muhalif varlığını da görürsünüz.

Seçim önceleri yazdığım yazılarda ve yaptığım TV programlarında, imar ve kentleşme ile çevre sorunları konusunda iktidarın 21 yıllık süreçte neler yaptığını anlatmaya çalıştım. Bu dönem içinde başta orman, madencilik, kıyı ve korumaya ilişkin kanunlarda yapılan değişiklikler ile bu alanlardaki yağma ve talan düzenini aktardım. İmar ve şehircilik konusunda çıkarılan af düzenlemeleri, deprem ve afetlerde yaşanan organizasyon bozuklukları ile beklenen Marmara depremi ile ilgili hiçbir tedbir almayan yönetim anlayışı, imar plan değişiklikleri ile yaratılan imar rantları, afet riski altındaki alanların tespiti ve kentsel dönüşüm kanunları ile yapılan imar rantlarını da aktarmaya çalıştım. Konuyu uzmanların raporları, yaşananlar, kayıtlar ve rant uğruna geri dönülmesi mümkün olmayan düzenlemeleri sundum. Toplumun bu konudaki hassasiyetini, Gezi davasını, o dava ile ilgili hukuksuz yargılamalar sonucu 18 yıl hüküm giyen arkadaşlarımı anlattım.

Kuzey ormanlarının talanı, İstanbul’a ihaneti, Kaz Dağları’nda kesilen yüz binlerce ağacı, Ordu’da siyanür ile vahşi madenciliğin doğada yarattığı tahribatı, Artvin Cerattepe’de binlerce bölge insanının direnmesine rağmen halka küfreden işletmecinin bölgeye vereceği zararı, tüm Karadeniz boyunca yüzlerce deredeki HES projeleri ile suyumuzun satılmasını, kıyı yağmalarını, orman talanlarını, kişiye özel imtiyazlı imar düzenlemelerini, adrese teslim devlet ihalelerini, yap-işlet-devret modeli ile yapılan projelerde Hazine garantisi kapsamında halkın paralarının işbirlikçilere akıtılacağını, iktidarın her alanda (eğitim, sağlık, ulaşım, konut vs.) sömürü sistemine hizmet veren yaklaşımlarını ve laik cumhuriyeti temellerinden sarsacak aşırı dinci, cemaat ve örgütlenmelere tanınan devlet imkânları ile güçlenmelerini, işsizliği, yokluk içindeki yaşama milyonlarca mültecinin ortak edilmesini, Türkiye’nin geleceğinin tehdit altında olmasını ve daha nice olumsuzlukları anlattım, anlattım. Tüm bu gerçekleri bizler gibi gören, aktaran, yazılı ve görsel basının yanında örgütlenmiş kurumlar da tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen anlattı, aktardı.

14 Mayıs seçimlerinde alınan oy oranlarının üzerine bu seçime katılmayanların oylarının bölüşümü ile ortaya çıkan sonuç, R. Tayyip Erdoğan’ın 5 yıl daha görevde kalmasını sağladı. Burada sistemin değirmenine su taşıyan vatandaşlarımız tam 21 yıldır kendilerine aktarılan politik söylemlerle uyutuldu. Gerçekler ile arasına perde gerildi. Bunun toplum mühendisliğini iyi başardılar. Ülke yangın yeri, yoksulluğun, açlığın hüküm sürdüğü bir dönemde PKK ve ülkenin bölünmesi mesajları ile tüm bu gerçekleri arka plana ötelediler. Halk yaşadığı gerçekten uzaklaştırılıp İHA, SİHA, TOGG, PKK gibi kavramlar içine hapsedildi.

Şimdi, 29 Mayıs’ta başlayan yeni yüzyıl vizyonu filmini seyredeceğiz. Önümüzdeki süreçler pek kolay aşılamayacak. Sorunlar ve ülkenin geleceği açısından gelişmeler de pek iç açıcı olmayacak. Ekonomik göstergeler, halkın yaşadığı sorunlar, işsizlik, yoksulluk artacak. Kısa dönem yüksek faizli borçlanmaların da talepleri farklılaşacak. Ekonomik bağımlılık, enerjide ve tüm alanlarda geleceğimizi ipotek altına alacak. İşte bu gerçekler içinde, gerek parlamento gerekse tek adam rejiminin nasıl bir çıkış yolu içinde olacağını ben de çok merak ediyorum. Tüm bu sonuçlardan sonra diyebileceğim tek bir şey var: Şimdi onlar düşünsün!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz