‘Mekânımızı, köyümüzün kimliğini yaşatan bir yer olarak işletmeye çaba gösteriyoruz’

0
2126

Yeşilvadi… İstanbulluların Şile yolunda kavşağından geçtikleri Abaza köyü. Kafkasya’dan sürgün edilenlerin yerleştiği çevredeki Abaza köylerinden biri. Mola verip kahvemizi içerken zamana yolculuk -ister kısa ister uzun- yapmak istemez miyiz?

Ulvi Özcan oralı, Yeşilvadili. Yeni bir oluşumdan ve kadın girişimcilerden söz edince Jineps muhabiri olmasını rica ettik, kırmadı, bu güzel söyleşiyle bizi buluşturdu. Teşekkür ediyoruz Jineps okuyucuları adına…


Köyüm Yeşilvadi’ye; Üsküdar-Şile Otoyolu’nda Kısıklı kavşağından Şile yönüne yaklaşık 45 km gidip, Üvezli Gözlemeciler Mevkii’nden sağa sapınca 4.5 km sonra veya otoyoldan birkaç km daha gidip Sofular-Yeşilvadi kavşağından sağa, Yeşilvadi yönüne 2.5 km gidince ulaşıyorsunuz. Eğer bir trafik problemi yoksa yaklaşık 20 dakika…

Yeşilvadi (eski isimleriyle Safvetiye ve Heciz) eski bir Rum köyü. Ancak bu kültürden köyün şimdiki yerleşiminden çok uzakta, kilise olduğu söylenen bir kalıntı dışında hiçbir iz yok.

Köyün şimdiki halkı Osmanlı-Rus Savaşı, bilinen adıyla 93 Harbi sonrası Büyük Çerkes Sürgünü’nde Abhazya’dan buraya gelen insanlarca kurulmuş. Bir kısmı da önce Balkanlar’a, Balkan Savaşı sonrası köye gelip yerleşmişler. Birkaç hane de ya köyün eskiden nahiye olması hasebiyle çalışmaya gelip köyü sevip yerleşmişler ya da uzun yıllar önce yer satın almışlar ve Yeşilvadili olmuşlar. Köyün kaynaşmış güzel bir dokusu var; büyük bir çoğunluğu İstanbul’da yaşamakla birlikte köyden kopmamışlar.

Bugün Yeşilvadi Köy Kahvesi’nin açılmasını, daha doğrusu konsept değişikliğini duyurmak üzere köydeyiz. Söyleşimizde köylülerimden kahvenin kadın işletmecileri Ayşın Şen, Berna Eksek, köyün muhtarı Alican Özdemir ve köyün/köylünün tarihini, köyün hafızasını en iyi bilenlerden Ercüment Eksek var…


“Köyde yerleşik 20 hane yaşıyor ama İstanbul’da yaşayanlarla birlikte 100 hane varız”


-Ben tanıyorum ama okuyucularımız da sizi tanıyabilir mi?

-Ayşın Şen: İstanbul Fatih doğumluyum, uzun yıllar İstanbul’da yaşadım, çalıştım. Birkaç yıl turizm sektöründe çalıştıktan sonra sırasıyla Koç Lisesi, International School ve en son ALEV’de (Alman Lisesi Vakfı Okulları) kütüphanecilik yaptım. Emekli olduktan sonra daha çok köyde kalmaya başladım. Kuzenim Berna’yla birlikte köyümüzün kahvesini daha güzel, daha eğlenceli bir hale getirmek için çalışmaya başladık.

-Berna Eksek: Daha önce düğün organizasyonu işi ile uğraşıyordum, aslında halen de uğraşıyorum. Pandemi başlayınca köyde çok yoğun kalmaya başladık. Kentin sıkıcılığı ve kuralcılığı (sokağa çıkma yasakları vs.) yanında köyümde özgür bir şekilde yaşamak beni cezbetti. Bu dönemde köyümde ne yapabiliriz diye düşünürken kuzenim Ayşın’ın dediği gibi köyümüzün kahvesini işletmeye karar verdik.

-Alican Özdemir: 1963’te bu köyde doğdum. Babam Ali Özdemir, köyde bilinen adıyla “Seyis Ali”, 1946’da Orman İşletmesi’nde çalışmaya başlıyor ve köye yerleşiyor. Zaten anneannesi de bu köylü Abaza olduğu için “yeğen” kontenjanından bu köylü zaten. Köyde hayvancılık ve arıcılık yapıyorum. 2001’den beri de (bir dönem ara verdim) köyün muhtarıyım.

-Ercüment Eksek: 1966, Yeşilvadi doğumluyum. Babam Vedat Eksek ve amcam Vedii Eksek, Arifiye Köy Enstitüsü mezunu ve köyün öğretmenlerinden…

Babamın öğretmenliği vesilesiyle uzun yıllar köyde yaşadım. Annem Darlık Barajı nedeniyle sular altında kalan Kaşbaşı Köyü’nden. Eğitim hayatım sonrası iş için İstanbul’a yerleştim ve yaşadım. Uzun yıllar mobilya sektöründe çalıştıktan sonra emekli oldum. Pandemi nedeniyle bir dönem köyde yaşadıktan sonra sürekli yerleşmeye karar verdik. İstanbul’da yaşadığım dönemde de çoğu köylüm gibi ben de köyümden hiç kopmadım.

-Muhtar, senden başlayalım. Köy hakkında genel bir bilgi verir misin? Kaç hane yaşıyor? Ne ile geçiniliyor?

-Alican Ö.: Köyde yerleşik 20 hane yaşıyor ama İstanbul’da yaşayanlarla birlikte 100 hane varız. Bir de yeni yapılan villalara da 15-20 komşumuz yerleşti. Bu insanların da çoğu İstanbul’da yaşıyor. Ya hafta sonu geliyorlar ya da buradan işe gidip geliyorlar.

Köylümüz eskiden ormancılık ve hayvancılıkla geçiniyordu, ormancılık kalmadı, hayvancılık da azaldı. Köylünün çoğunun İstanbul’da bir işi var.

 

-Köy kahvesini açmak, işletmek nereden aklınıza geldi?

-Ayşın Ş.: Köyümüzde kahve yarı zamanlı çalışıyordu. Cuma günleri, bayramlarda açılıyordu ve verimli değildi. İnsanların toplanma mekânı olan kahvenin daha verimli kullanılması gerektiğini düşündüğümüz için cafe&kahve formatında bir mekân açmak istedik ve açtık.

 

-Ne zaman açtınız? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

-Berna E.: Tam teşekküllü, geçtiğimiz Ramazan Bayramı öncesi başladık. Çok olumlu tepkiler alıyoruz. Çoklukla “Kadın eli değmiş”, “Çok güzel olmuş” diyenleri duyuyoruz, bu durum da hem şahsımız hem de köyümüz adına bizi mutlu ediyor.

 

-Bildiğimiz bir köy kahvesinden ne gibi farklarınız var? Ne gibi yenilikler düşünüyorsunuz?

-Berna E.: Köyümüz bir Çerkes köyü. Oldum olası köyümüzde kaç-göç olmadı. Biz her yerde kadın-erkek beraberiz zaten. Biz işletmeye başlayınca tavla dışında bütün oyunları kaldırdık ve pek çok kahvede olmayan satrancı köy kahvemize koyduk. Klasik bir kahvenin dışında yiyecek olarak şimdilik sadece tost var. Cumartesi-pazar da bir tatlı, bir tuzlu unlu mamul yapıyoruz. İlerleyen zamanlarda yöresel otlardan börekler, haftanın belli bir günü de Çerkes yemekleri yapmayı düşünüyoruz. Kütüphanemiz var, çocuk köşemiz var. Duvarlarımızı köyün hafızası gibi tutmaya çalıştık, köyün ve köylünün fotoğraflarını koyduk. Soyağacı gibi bir şey yaptık, dallarına köylümüzün eski fotoğraflarını koyduk. Mekânımızı köyümüzün kimliğini yaşatan, eğlenceli ve öğretici bir yer olarak işletmeye çaba gösteriyoruz.

Köyümüzün kaynak suyu çok güzel olduğu için su almaya gelmişken kahveye uğrayan ve dostlarına tavsiye eden çok misafirimiz oldu, oluyor.

 

-Gördüğümüz kadarıyla sosyal medyayı çok iyi kullanıyorsunuz. Instagram’da www.Instagram.com/yesilvadi_KoyKahvesi adının linkleri hem köylülerinizce hem de köyünüzü sevenlerce WhatsApp ve diğer sosyal mecralarda dolaşıyor. Bu konuda profesyonel bir çabanız var mı?

-Ayşın Ş.: Hiçbir profesyonel destek almıyoruz. Bir dostumuz, Instagram hesabı açtı. Oğlum Efe de bir web sayfası yapıyor. Çok yoğun, halen açamadı. Eşimiz, dostumuz, özellikle köylümüz mekânı çok sahiplendi. Ama sosyal medyanın tanıtım ve sürdürülebilir diyalogda önemi tartışılamaz tabii ki.

 

-Köyün tarihi ile ilgili benim ifade ettiğimden başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

-1856 Kırım Savaşı sonrası yapılan Berlin Anlaşması’yla Balkanlar’a sürülen Çerkes muhacirlerden bir kısmı Hicri 1293, Rumi 1877-1878’de köyü oluşturuyorlar. Ondan öncesi 1864’te gelen 4-5 aile de varmış…

Soldan sağa: Berna Eksek, Ayşın Şen, Ulvi Özcan

-Köyün eskileri ile ilgili anlatmak istediğiniz bir şeyler var mı?

-Ercüment E.: Mısır zamanı “imece” yapılırdı. Hep beraber hepimizin tarlaları sürülür, hasat birlikte yapılırdı. Tarlalar sürülürken biz çocuklar düvene bindirilirdik. Lüks denen tüplü aydınlatmalar kullanılırdı. Evlerde el değirmenleri vardı, mısır öğütülürdü…

 

-Köyde Abazaca konuşan insanlar var mı? Çerkes kültürü yaşanıyor mu?

-Ercüment E.: Şimdi çok az Abazaca konuşan var. Ama hem İstanbul’a yakın hem nahiye olmamız nedeniyle biraz erken asimile olduk. Çocukluğumdan hatırlıyorum, kahvede Apsuwa lisanı konuşulurdu, çeşitli sebeplerle köyde yaşayan Abaza olmayan komşularımız da Apsuwa lisanını mükemmel konuşur, örf-anane bilirlerdi.

-Berna E.: Babanla, Nedim Amca’yla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum… Ben her sabah kahveye gelir, köye gelecek ekmek servisini beklerken de o zamanki kahveci İsmail Abi’ye kahvemi söyler, kahveyle birlikte de sigaramı içerdim. Bazen de Nedim Amca’ya rastlar, sohbet ederdik. Ben onu çok severdim, o da beni severdi. Nedim Amca benim sigara içip onun yanında sigara içmediğimi anlayınca (veya İsmail Abi’den öğrenince) bana bir kahve söylemiş, “Ver bi sigara, sen de yak” dediğinde şaşırarak itiraz etmiş, ısrarı karşısında beraber sigara, kahve içmiştik. O günü hiç unutamam, bilenler bilir, bilmeyenlere de aktarmak isterim; rahmetli sert ve mesafeli bir insandı…

-Ayşın Ş.: Benim de bire bir olmamakla birlikte Sennur Abla’dan aktaracağım bir Nedim Amca anım var. Nedim Amca, Nevin Hala, Endan Hala emsaller, Aysel Hala da biraz daha küçük onlardan. Başka isimler söylendiyse de şimdi aklıma gelmedi. Kızlar elişi, kanaviçe vb. şeyler yaparken, Nedim Amca’nın da sesi çok güzelmiş, zaman zaman şarkı söyler, zaman zaman kitap okurmuş onlara. Sennur Abla bu mizansenin resmini yaptırıp kahveye hediye edeceğini söyledi.

Köyle ilgili bir başka anıyı da anlatmak istiyorum. Annem ve teyzem Ömerli’de öğretmenler. Daha sonra annem babamla, teyzem o zamanki köyümüzün öğretmeni Vedii Amca’yla evlenir. Kendilerinden bizzat duydum, 1950–1955 yıllarında otobüs tutup İstanbul’a sinemaya, tiyatroya giderlermiş. Ermeni akordeoncu Abraham köye getirilirmiş. Köyde hem tango, vals gibi modern danslarla hem de bizim Çerkes oyunları ve geleneksel eğlencelerle sabahlara kadar eğlenirlermiş. Bir başka ifadeyle çağdaş bir köyde, gençliklerini doya doya yaşamışlar vesselam…

Soldan sağa: Ayşın Şen, Berna Eksek

-Muhtar, köy bir köyden çok İstanbul’un bir mahallesine dönmüş. Yeni villalar yapılıyor. Köyün geleceğini bundan sonra nasıl görüyorsunuz?

-Alican Ö.: Köyün bundan sonra bildiğimiz klasik bir köy olarak kalması mümkün değil. Eğer becerebilirsek Kuzey Ege’de Adatepe, Yeşilyurt, İzmir’de Bademler, Şirince gibi turizm ağırlıklı bir köy olabilir.

Soldan sağa: Ayşın Şen, Alican Özdemir (Muhtar), Ercüment Eksek, Berna Eksek, Beyhan Gülşen

-Bir muhtar olarak yeni komşularımızdan, yeni taşınanlardan beklentileriniz nelerdir?

-Alican Ö.: Her komşunun, iyi bir komşusundan istediğinden farklı/fazla bir şey istemiyoruz aslında. Komşuluk hukukunu bilip, köyün gelişimi için “ortak akıl”a katkı sunarlarsa ne âlâ… Umarım bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da güzel insanlarla komşu oluruz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz