Antalya’da yapılan gençlik kampı ve o kampta yaşanan çok üzücü olaylarla ilgili, Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) tarafından zaman zaman bilgilendirme yazıları ile topluma bir şekilde konu ile ilgili aktarımlar sağlandı. Yaşanan olay ve detayları yeniden gündeme taşıyıp paylaşmayacağım. Özellikle utanç verici bir olayın üstünü örtmeden her gelişimi topluma duyurma cesaretini gösteren KAFFED Yönetim Kurulu’na da teşekkür ederim. Aslında şeffaf ve paylaşımcı bir anlayışla yapılması gerekeni yaptı.
Burada asıl tartışılması gereken konu, bu toplumun örgütlü kurumlarının düzenlediği bir etkinlikte böyle bir olayın yaşanması ve gelinen noktadır. Türkiye’deki Kuzey Kafkas halklarının örgütlü olarak toplum ile bağlarının kurulduğu en önemli kurumlar dernekler ve derneklerin üst çatısı olan federasyonlardır. Tüm dünyada yerel kültürler, halklar üzerinde siyasi ve kimliğe dayalı baskıların yaşandığı, asimilasyon politikalarının uygulandığı, çıkarcı çevrelerce kullanıldığı bir dönemde bu baskı ve yıldırma politikaları Türkiye’de de uygulanmaktadır. Son yıllarda bu gelişmeler de göstermiştir ki toplumun örgütlü kurumlarına çok daha fazla görev düşmektedir. Çerkes toplumunun varlığının teminatı olan xabze gelenekleri, küreselleşen dünyada varlığını koruyabilmek adına büyük mücadele vermektedir. İşte bu mücadelenin en doğru biçimde ve hedefine ulaşması adına yapılacak çalışmalarda örgüt adına temsilen seçilenler, onların vizyonu, yetenekleri ve her şeyden önemlisi kimliği ve kültürel değerleridir.
Siyasi otoritenin Türkiye’de Çerkes toplumunu kendi güçleri arasına katmak için yaptığı çalışmaları, bu konuda uygulanan projeleri ve bunlara kimlerin hizmet ettiğini biliyoruz. Bu çatışmalar arasında bölünmüş, gücünü toplayamayan bir diasporanın her alanda varlığını hissettirmesi de mümkün değildir. Son yıllardaki siyasi gelişmeler ve buna bağlı dernekleşmeler, farklı federasyon yapılanmaları da bu sistemin içinde nasıl yok etmeye çalışıldığımızın en bariz örneğidir. Bu sadece ulusal arenada değil uluslararası dengelerde de işlenen bir mekanizma olmuştur. Ne yazıktır ki hedefine de adım adım yaklaşmıştır. Dünyadaki siyasi dengelerin içinde bazen Çeçen savaşçıların kullanıldığı gibi bir güç, bazen aşırı dinci çevrelerin ön karakolu, bazen de dünya dengeleri savaşlarında kullanılan piyon olma rolü verilmiştir.
Bütün bu karmaşa içinde milyonlarca Kuzey Kafkas halkı kendi dilleri ile eğitimden uzak, geleneklerinin yaşatılmasından koparılmış, kimliksiz bir güruha doğru sürüklenmektedir. İşte böyle bir zaman içinde tüm bu tehlikelere karşı durabilecek, sosyal, siyasal yapıların ortaya çıkarılacağı bir örgütlenme modeli yaratılmalıdır. Dernekler, vakıflar ve bu tür örgütlenmeler içinde toplumun değerlerini taşıyacak kişilerin görev alacağı sisteme çok acil ihtiyaç vardır. Tüm bu sorumlulukların alandaki yarattığı sonuçlardan biridir Antalya’da yaşanan o kötü olay. Burada sorgulayacağımız ve kendimize görev alacağımız yaklaşımlar tartışılmalıdır. Sinsi yok oluşun bir çıban başı gibi ortaya çıkmasının gerçeği doğrultusunda, yapıcı değerlendirmelerinin acilen gündeme alınması gerekir. Konuların sosyal, psikolojik, tarihsel ve toplumsal tüm değerlendirmeleri yapılarak yeni yol haritaları çıkarılmalıdır. Kuzey Kafkas halklarının tüm dünyadaki erime karşısında yapması gereken bu çıkışı uygulamaya koymaması halinde bitiş engellenemez. Bu konuda tüm Çerkes aydınlarının ortak paydası olan birleştirici gücü ile konuyu bir çalıştayda enine boyuna tartışmak gerekir. Bilimsel ve uzmanlarca gündeme taşınacak olan konu başlıklarının, her sonucu örgütlenmiş kurumlarımızca yürütmeye yansıtılması sağlanmalıdır. Antalya’da yaşanan bu üzücü olaydan her birimiz gerekli dersi çıkarıp geleceğe bakmalıyız. Bu bizim gelecek için sorumluluğumuzdur.