Dünyadaki tüm savaşların müsebbibi, uğrunda nice şarkılar, nice destanlar yazılmış dört ana elementin bence en başında gelmeli.
Çıplak ayakla üzerinde gezinirken enerjini beşe katlayabilirsin, eğer ki “Uzunyayla” bozkırında dolaşıyorsan.
Çok sevdiğim bir dostum söylemişti: “Çok ülke dolaştım, bir tek Uzunyayla’da ayaklarımı yere sağlam basabildim!”
Yıllar önce Almanya’ya gideceğimi öğrenen Halbed Nane (Babaannem)… O sırada evin bahçesinde köydeki tek meşe ağacına sırtımı vermiş, köyü seyre dalmıştım…
Halbed Nane nefes nefese gelip yanımda durmuş, nefesini ayarlamaya çalışırken bir yandan da birlikte köyü seyre koyulmuştuk bir süreliğine…
Bir süre konuşmadık.
Ben onun ne soracağını anlamış, susuyordum, o benim anladığımı anlamış, susuyordu…
Çok yaşlanmıştı, aldığı hırıltılı nefes içimi parçalıyordu, gidersem onu bir daha göremeyeceğim o anda içime saplanıp kalmıştı…
Sonunda her zamanki kararlı tavrını takınıp, kırık Türkçesiyle; aynı anda seyrine daldığımız köyü işaret ederek: “Bak wulan, köy senin, sen nereye gidecen?!”
Bu sorunun asıl cevabını o anda ona verebilmem imkânsızdı!
Zira bana oğullarından daha çok güvendiğini düşünürdüm…
Onu çok üzmemek adına “Yok, kalmayacağım, bir gezip, bakıp geleceğim” deyince solgun gözlerinde bir ışıltı yayıldı harman yerine.
“Haa, o zaman iyi, dünyayı gez, gene buraya gel” dedi. Minik, kırışık, sıcacık avcu ile yanağımı sıvazlayıp, iki elini belinde birleştirip ayrılmıştı yanımdan…
Bir yıl sonra ölüm haberini aldığım yağmurlu, karanlık bir Almanya sokağında, yanağımı ıslatan yağmur damlalarına karışırken gözyaşım, sıvazladığı minik, kırışık, sıcacık eli gelmişti aklıma…
Gezip, dolaşıp gelecektim oysa…
Biraz geciksem de, ona verdiğim sözü yerine getirmeye, mümkün olan zamanlarda, zamanımın çoğunu köyde geçirmeye, dededen kalan toprakları biraderlerimle ve amca oğullarımla birlikte geliştirerek işlemeye devam ediyoruz.
Son dönemlerde hem iklimsel hem küresel problemler tüm Uzunyayla çiftçisini her anlamda zorlamaya devam ederken, bizim gibi toprağını her şeye rağmen işlemeye devam eden tüm arkadaşlara selam olsun…
Onlar kendi devirlerinin yaşam kahramanları benim gözümde!
Her türlü olumsuzluğa rağmen çok çeşitli teknik bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir dönemde yaşıyoruz, bu da bizim tek şansımız belki de!
Yeter ki tabuları yıkabilecek cesareti kıralım!
Bu anlamda naçizane fikrim, Uzunyayla özelinde olsa da, gelecekte “olmaz ise olmaz” teknikleri bir an önce hayata geçirmeliyiz!
-Permakültür
-Strip-till
-Toprak işlemesiz tarım
vs.
Az çok bu işe gönlünü vermiş, gelecekte toprağın, gıdanın önemini kavramış, özelde tüm Uzunyayla, genel anlamda tüm insanlık için uygulamasına yıllar önce başlayan insanları takip ederek tüm bölgeye ve ülkeye örnek olabilecek projeler oluşturabiliriz…
Ha marje!..
Dipsiz kuyulardan yankılanan ay ışığındaki matem gibi saklı…
Umudu taşıyan umutsuz bir atlı gibi elzem…
Ruhumun dehlizlerinden yankılanan boğuk çığlıklar kadar gereksiz…
Sevimsiz ülkenin gereksiz ve de haksız gururu gibi sahtekâr…
Sitemli bir bakıştaki huzur gibi kararlı…
Dağları yırtan bir sel dalgasının önünde masum bir at arabası gibi çaresiz…
Düşlerimdeki huysuz bir tayın kuyruk çırpışları kadar özgür…
Bir karabaşın tehditkâr havlamasındaki asalet gibi hoyrat…
Bir kardeş ile içtiğin üç beş bardak çay kadar aziz…
Solduğunu zannettiğin o ulu bozkıra fırlatıp attığın emsalsiz bakış gibi karmaşık…
Alaca bir karga gibi umarsızken, bir…
İbibik kuşu kadar narin…
Bir akşamüstü başını iki yana sallayarak köye inen sığır sürüsü gibi bir özlem…
Tarifsiz duyguların içine sinmiş, eşsiz, arsız bir umut gibi sabırsız…
Toprağını işleyen, işleten nasırlı ellere hürmeten…