Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Yaşayan mitolojiye tanıklık etmek


“Mitoloji, insanlık yaşadıkça devam eder” diyor Madina Hoca. Mitoloji yerine kültür deyiversek de hoca itiraz etmez sanıyorum. Kültür, ne kadar baskılansa da, unutulsa da birtakım çağırışlarla çoğunlukla hiç olmayacak yerlerde kendini ortaya koyar. Sürgün, göç gibi dehşetengiz bir geçmiş unuttursa da o hep bir şekilde bambaşka bir coğrafyada var kılınır. Bu sürece tanıklık etmek isteyen, bizleri de buna ortak kılmak isteyen iki güzel insanla konuştuk. Türkiye akademisinde işler son yıllarda pek parlak gitmese de mevcut iki bölüm (Düzce Üniversitesi Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölümü/Erciyes Üniversitesi Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölümü) kısıtlı imkânlarıyla, Kafkasya’dan gelen hocaların büyük katkısıyla yüzümüzü güldürüyor. Bu sayıda, Erciyes Üniversitesi Kafkas Dilleri Bölümü hocalarından Madina Pashtova ve yine aynı bölüm öğrencisi Nazan Tok ile beraberiz. Bizi yolculuklarına davet ettikleri için kendilerine tekrar teşekkür ederiz.


Madina Pashtova

-Hocam, öncelikle sizi tanımak isteriz. Bizlere kendinizi, çalışmalarınızı anlatır mısınız?

-Adım Madina Pasthova. 2018 yılından beri Erciyes Üniversitesi Çerkez Dili ve Kültürü Anabilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. Ondan önce, Kabardey-Balkar Beşeri Bilimler Araştırma Enstitüsü’nün folklor bölümünde çalıştım. Burada, tanınmış Çerkes biliminsanları Zaramuk Kardanguşev, Zaur Naloyev, Adam Gutov ve Aslan Tsipinov ile çalışma fırsatım oldu. Doktora tezimi de burada yazdım ve savundum. Ailemizin Maykop’a taşınmasından sonra Adigey Devlet Üniversitesi’nde Adige Tarihi ve Kültürü Anabilim Dalı’nda çalıştım. Aynı zamanda, Tembot Keraşev’in adını taşıyan Adigey Cumhuriyet Beşeri Bilimler Enstitüsü’nde araştırma faaliyetlerinde bulundum.

Akademik ilgi alanlarım birkaç yönü kapsıyor. Birkaç yıl boyunca, babam Mihail Mijayev’in çalışmasını tamamlayabilmek için mit-ritüel kültürüyle ilgilendim, babamın vefatından sonra birlikte hazırladığımız ve benim Türkiye Çerkes diasporasında topladığım saha verileriyle zenginleştirdiğimiz “Çerkes Mitolojisi Ansiklopedisi” Adigece ve Türkçe olarak yayımlandı.

Akademik faaliyetlerimin ana ve en sevdiğim alanı, Türkiye Çerkes diasporasında yaptığım folklorik ve antropolojik araştırmalardır. Bu konuya ilişkin olarak, 2020 yılında Ankara’daki Metropol Yayınları tarafından bir monografim yayımlandı. 2022 yılında ise Moskova’da, Rusya Bilimler Akademisi Dünya Edebiyatı Enstitüsü’nde “Çerkes Diasporası Folkloru: Geleneğin Yerelleştirilmesi, Metinlerin İşlevselliği” başlıklı postdoktora tezimi savundum.

Yakın zamanda, öğrencilik yıllarımdan beri hayalini kurduğum başka bir alanla ilgilenmeye başladım: Saha temelli ağız/diyalektoloji araştırmaları. 2023 yılında Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz dil saha araştırmasının haber yazısı sizin gazetenizin 2023 Aralık sayısında yayımlandı.

-Kayseri’desiniz, alışmak zor oldu mu? Yadırgadığınız ya da sizi şaşırtan herhangi bir şey?

-Kayseri’ye alışmak benim için zor olmadı; çünkü saha araştırmaları sırasında daha önce birkaç kez Uzunyayla’ya gelmiştim. Burada birçok arkadaşım var, çeşitli görüşmeler yaptığım, yaşlı neslin çocukları ve torunları bana her zaman çok sıcak davrandı. Her zaman yerel Çerkes derneği olan Kayseri Kafkas Derneği (Къайсэр Адыгэ Хасэ) ile işbirliği içinde olmaya çalıştım. Bu nedenle adaptasyon sürecim görece kolay geçti. Yine de, aileden, sevdiklerimden ve anayurdumdaki arkadaş ve meslektaşlarımdan uzaklık, Kayseri’deki ilk yıllarımızda zaman zaman çok derin hissediliyordu. Benim için en şaşırtıcı olan şey, araştırma konumun kendisiydi: Kültür nasıl kendi kendini canlı bir organizma gibi yeniden üretir, nasıl korunur ve yazılı kültür ya da profesyonel sahne ortamı olmayan bir çevrede kuşaktan kuşağa aktarılır?

-Proje ile ilgili Nazan Hanım’a sordum, size de sormak isterim, günümüz dünyasına taşınan, kalıcılığı devam eden mitler hangileri olmuş?

-Mitoloji, insanlık yaşadıkça yaşamaya devam eder. Daha doğrusu, etnik mitolojinin yeniden üretilebilmesi için iki faktör gereklidir; anadili ve doğrudan iletişim. Yani mitolojik inançlar, tanrılar, kahramanlar ve mitolojik varlıklar hakkında anlatılan hikâyelerin sesli olarak paylaşılması sürecinde yeniden üretilir. Çerkes mitolojisi, doğası gereği arkaik bir mitolojik sistemdir ve Nart Destanı’yla ilişkilidir. En eski katmanı yalnızca diasporada değil, anavatanda da yok olmaktadır. Bunun başlıca nedeni profesyonel anlatıcılar kurumunun kaybolmasıdır.

Görüldüğü gibi, Hıristiyanlık öncesi ve İslam öncesi arkaik döneme ait inançların çok azı günümüze ulaşmıştır. Bununla birlikte, proje kapsamında yaptığımız çalışmalarda çok nadir bir örneğe rastladık: Çerkes panteonundaki gök gürültüsü ve şimşek tanrısı Şıble’ye tapınmanın kalıntısı. Etnografik kaynaklardan bilindiği üzere, yıldırım çarpması sonucu ölen kişi veya hayvan, Çerkesler tarafından olayın gerçekleştiği yerde gömülürdü. Toprağa verilmez, taşlarla çevrilir ve ardından Şıble için ritüel dans (Щыблэ удж) yapılırdı. Ne kadar şaşırdığımızı tahmin edersiniz; böyle bir mezarın tanımıyla karşılaştık. Gerçi yıldırım çarpan kişinin cesedi Müslüman usulüyle köy mezarlığına gömülmüş, ancak olayın yaşandığı yere taşlardan bir kenotaf (sembolik mezar) inşa edilmişti. Bugün bu yapı Uzunyayla’daki Taşlıgeçit ve Pazarsu köyleri arasında bulunuyor ve hâlâ “Tok Mahir’in sahte mezarı” anlamına gelen “Тохъу Махьир и кхъэ нэпцI” adıyla biliniyor.

Mitolojik sistemin ikinci katmanı, güncel mitoloji ya da demonoloji olarak adlandırılabilir. Hem anavatanda hem de diasporada bu metinler bütünü daha iyi korunmuştur. Hepimiz Ud (Уд), Almestı-Kolbaste (Алмэстын-Къолбастэ), Tleujey (лъэужьей), Jeştewe (жэщтеуэ), Psıxwe-Nane (Псыхъуэ-Нанэ), Tale-Nane (Талэ-Нанэ, Губгъуэ-Нанэ) gibi “korkutucu” figürleri duymuşuzdur.

Anavatan ve diaspora ortamlarında ritüellere yerleşmiş mitolojik kavramların ne ölçüde korunduğu karşılaştırılabilir. Bizim projemiz de bu tür karşılaştırmalı çalışmalara hazırlık niteliğindedir. Örneğin çocuk doğumu ve büyütülmesi, düğün ve cenaze ritüelleri, mitolojik inançlarla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bunlar o kadar günlük hale gelmiştir ki bazen farkında bile olmayız. Örneğin damat ve arkadaşları kız almaya gitmeden önce edilen düğün duasının etkisine olan inanç azalmış olsa bile, bu duanın okunması hâlâ ritüelin ayrılmaz bir parçasıdır ve başarının, düğünün ve evliliğin mutlu geçeceğine dair bir “garanti” gibi görülmektedir. Aynı şekilde, demonolojik varlıklarla ilgili anlatıların işlevi, yerel coğrafya, toplumsal düzen ve insan ilişkilerinin şekillendirilmesidir.

Kısaca söylemek gerekirse, mitolojik inançlar etnik kimliğin yapısal bir parçasıdır. Bu nedenle, diaspora gruplarının kimliğini inceleyen araştırmacılar, öncelikle mitoloji ve ritüellerin korunma durumunu inceler. Bizim öğrencilerimizle üzerinde çalıştığımız bu proje, araştırmalara çeşitli bakış açıları kazandırmaktadır. Şu ana kadar yalnızca malzemenin yüzeysel katmanını sunabildik.

-Bölümünüzdeki eğitim hakkında, öğrencileriniz hakkında neler söylersiniz?

-Bölümümüzdeki eğitim süreci, hem genel öğretim yöntemleri hem de öğrenci profili açısından bir miktar farklılık göstermektedir. Neyse ki, şu anda Türkiye’deki üniversitelerdeki Çerkes dili bölümlerinde okutulan dersler için ders kitapları hazırlanmaya başlamıştır. Bu süreç zaman ve deneyim gerektiriyor; biz de zamanla akademik Türkçeye hâkimiyetimiz arttıkça yöntemlerimizin gelişeceğini umuyoruz.

Öğrencilerimizin çoğu zaten bir yükseköğretim diplomasına sahip ve anadillerine, bu dilin yazılı biçimine, derinliğine ve kültürüne ilgi duyarak bölüme gelmektedir. Bazıları anadiline hâkim, bazıları ise bu dili yabancı bir dil gibi öğrenmeye başlamaktadır. Eğitmen için en büyük zorluk, öğrencilere oldukça geniş bir yelpazede bilgi sunmak zorunda olmasıdır; ilkokul düzeyinde alfabe öğretiminden tutun da akademik düzeydeki dilbilimsel, tarihsel ya da etnografik bilgiye kadar…

Şunu da belirtmeliyim ki, tüm öğrenciler aynı şekilde öğrenme becerilerine sahip değil; bilgi edinme, materyalle çalışma becerileri farklılık gösteriyor. Aynı zamanda herkesin hedefi ve isteği de aynı değil. Öğrencilerimizi anavatanlarındaki akademik bilgi ve uygulamalara daha yoğun şekilde dahil edebilmeyi arzu ediyoruz. Bu amaçla, Kuzey Kafkasya üniversitelerinin katılımıyla ortak öğrenci konferansları düzenlemeyi planlıyoruz.


Nazan Tok

-Öncelikle tebrik ederim, projeniz TÜBİTAK tarafından kabul edildi, bizlere kendinizi, projenizi genel hatları ile anlatır mısınız?

-Adım Nazan Tok. Kayseri, Pınarbaşı, Uzunyayla, Pazarsu Köyü’ndenim. Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çerkez Dili ve Kültürü 3. sınıf öğrencisiyim.

Sınıf arkadaşlarım Vedat Ağlan, Harun Uzun, Çiğdem Özden, Handan Şenkul ve Çerkez Dili ve Kültürü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Madina Pashtova ile birlikte Çerkes kültürüne olan merakımız ve araştırma isteğimiz bizi bu projeye yönlendirdi.

Projemizin konusu; Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin halk kültüründe ve günlük konuşma dilinde kullandığı mitolojik ve ritüel sözcükler. Bu projede ben proje yürütücüsü olarak görev aldım. Dr. Öğr. Üyesi Madina Pashtova ise danışman hocamızdı. Yaklaşık bir yıllık bir araştırma sonucunda 176 terimin yer aldığı “Çerkez Mitoloji ve Ritüel Sözlüğü” meydana geldi. Projemizin amacı; İç Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Çerkeslerin geleneksel mit, ritüel, kelime dağarcığının devamlılığına katkı sağlamak için günümüzde uygulamadan çıkan ancak hafızada dil ve folklor seviyesinde korunan mit ve ritüellerle ilgili Çerkes dilinin ve folklorunun halihazırdaki leksikografik temelini geliştirmek için düğün, cenaze günlük hayatta kullanılan kelime dağarcığı ve terminolojileri ortaya çıkarma ve Çerkeslerin folklorik ve sözlü geleneksel anlatılarındaki mitoloji/ritüellerle ilgili deyim, özlü söz ve tabuların oluşturduğu kelime dağarcığının tespit edilmesi ve kayıt altına alınmasıdır.

-Saha araştırmanız ne kadar sürdü? Nerelere gittiniz?

-Saha araştırması kısa aralıklarla beraber yaklaşık bir yıl sürdü. İlk iki ay literatürde yer alan monografi sözlüklere, derlemelere, halk hikâyelerine ve makalelere başvurularak mikroleksikon ve mit ritüelleri tespit edilmiş ve mülakat formu oluşturulmuştur. İkinci ve beşinci aylarda Çerkeslerin yoğun yaşadığı yerlerde saha çalışmaları yapılarak mit ve ritüellerin güncel kullanımları tespit edilmiştir. Beşinci ve yedinci aylarda halihazırdaki mit ve ritüellere dair sözcüklerle saha çalışmasında elde edilen sözcüklerin ve diğer verilerin karşılaştırmaları yapılmıştır. Yedinci ve onuncu aylarda analiz sonucunda elde edilen sözcükler mikroleksikona eklenerek yeni bir sözlük oluşturulmuş, on birinci ayda sözlük yazımındaki eksiklikler giderilerek sonuç raporunun yazımına geçilmiştir.

Projedeki çalışma grubuna etnografya, folklor, mitoloji ve dil üzerine Rusya Federasyonu ve Türkiye’de yayımlanmış bilimsel eserler rehberlik etmiştir. Saha araştırmalarında Kayseri, Sivas ve Göksun bölgelerinde yaşayan Çerkeslere ulaşılmış, özellikle yaşlı neslin temsilcileri ile mülakat yöntemiyle kayıtlar oluşturulmuştur. Üzülerek söylemek isterim ki yaşlı neslin temsilcilerinin sayısı ve hafızada kalan terimler, ritüeller, hikâyeler, mitler vb. giderek azalmaktadır. Kültürel değerlerimizle ilgili bir an önce kayıt altına alınması gereken çok yaşanmışlıklar ve hatıralar var.

-Sözlü gelenek yazılı olana göre daha uçucu ama bir yanıyla da sanki daha zengin. Mitlerin nasıl form değiştirdiğini gözlemlemek heyecan verici olsa gerek. Sizi en çok şaşırtan ne oldu?

-Kuşkusuz, saha çalışmasında her bölümün hacim ve kalite açısından eşit bir betimlemesini yapmak zordur. Bu nedenle, düğün döngülerinin ve oyun kurumlarının söz dağarcığının en korunmuş dağarcık olduğu ve bu nedenle daha hacimli ve yapısal olarak çokkatmanlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu söz dağarcığının bu denli kalıcı olması karmaşıklık seviyesinin düşük olması ve anlamın “yüzeyde yatması” olduğu söylenebilir. Cenaze törenleri söz dağarcığı (yerel Çerkesçe kavramların yanı sıra Arapça, Türkçe ve diğer dillerden ödünç alınmıştır) hem iletişim hem de daha önce tanımlanmamış belirli yerel kategorilerin varlığı açısından saha çalışmasında daha zor bir alana tekabül eder.

Mitler elbette günümüze gelene kadar insanın değişimi ile paralel bir gelişim ve değişim göstermiştir. Mitler bir anlamıyla da Çerkes halkının kültürünün temeli ve özüdür, zaman içerisinde değişebilir, başka formlarda kendini gösterebilir ama hiçbir zaman kaybolup gitmez. Her çağda mitler bir biçimde insan varlığının bir parçası olarak kendini gösterir.

Beni bu projede en çok şaşırtan Çerkeslerin cenazelerinde geçen ve benim daha önce bilmediğim, Uzunyayla’da yaşayan Kabardeylerin 1980’lere kadar uyguladığı sol el kaldırma ritüeli oldu. Bu ritüel, başsağlığı dilemek için gelenlerden birinin gruptan öne çıkıp, cenaze sahiplerine doğru önü dönük bir şekilde yavaşça sol ayağıyla üç adım atarak ilerlemesi ve ardından sol elini baş hizasına kadar yavaşça kaldırması şeklinde gerçekleştirilirdi. Elin yüksekliği, merhumun toplumsal statüsünün ve kaybının önem derecesinin bir ifadesi olarak kabul edilirdi. Bu statü, kaybın ağırlığına dair algıya göre belirlenir ve şu şekilde sınıflandırılırdı:

Wune Hade (унэ хьэдэ): Bir hanenin merhumu (kaybı)

Quaje Hade (кьуажэ хьэдэ): Bir köyün merhumu (kaybı)

Jıle Hade (жылэ хьэдэ): Bir bölgenin, bütün insanların/halkın merhumu (kaybı)

Bu ritüel, merhuma duyulan saygının ve toplum içindeki yerinin sembolik bir ifadesi olarak yapılmaktaydı ve beni etkileyen bir ritüel olmuştur.

-Bir genelleme yapmak zordur ama yine de merak ediyorum; düğün, cenaze, gündelik yaşam, hangi ritüelde mitlerin izi daha fazla var sizce?

-Gözlemlediğim kadarıyla toplumsal düzeni oluşturma rolü de olan mitlerin Çerkeslerin düğün ve cenazelerindeki ritüellerinde izleri daha fazla. Modern hayatın getirdiği değişimler gündelik yaşamdaki mitlerin izlerini azaltmış gibi görünüyor. Bazı ritüeller günümüzde uygulanmamaktadır, ancak bunların hafızası dil düzeyinde ve folklorik metinlerde korunmaktadır. Anadolu’da yaşayan eski nesil Çerkeslerin hafızası, yağmur çağırma ritüeli (Hantse-guaşe) gibi ritüel senaryolarını en iyi şekilde korumuştur.

-Çalışmanızı okumak isteyenler için kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz? Bu proje daha da geliştirilebilir mi?

-Elbette, bu çalışmamız gelişime açık. Proje çalışmaları sırasında, bu tür saha araştırmalarına ve analitik araştırmalara devam etme olasılığı ortaya çıkmış, bu sonuçların sadece tematik araştırmanın değil, aynı zamanda sözlük girişleri oluşturmasına yönelik bir algoritmanın da geliştirilebilmesine olanak sağlaması açısından önemli olduğu görülmüştür.

Projenin en önemli sosyal etkisi, Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin sözlü kültüründe günümüze kadar korunmuş mitoloji ve ritüelin zamanında unutulmadan belirlenmesidir. Böylelikle analiz edilen ve yayımlanan materyaller Çerkes dili ve folkloruna dair veritabanlarını zenginleştirecektir. Çerkez Dili ve Kültürü 3. sınıf öğrencileri olarak büyüklerimizden duyduğumuz ya da bize ilginç gelen her türlü konu ile bağlantılı olan terimleri not ederek sözlüğümüzü daha da geliştirmeye çalışıyoruz. Hiç duymadığımız, atladığımız yerler mutlaka vardır. Daha geniş kapsamlı bir sözlük oluşturarak kitaplaştırmak bizlerin de büyük isteğidir.

-Son soru; Erciyes Üniversitesi Kafkas Dilleri ve Kültürleri bölümü 3. sınıf öğrencisisiniz; bölümün size katkıları neler?

-Bu bölümün bizlere en büyük katkısı kendi anadilimizde okuma ve yazmayı öğrenmek oldu. Anadilimi konuşabilmek ve yazabilmek özgüvenimi artırdı, kendi kültürel kimliğimle olan bağım güçlendi diyebilirim. Dilimiz bizden sonra gelen nesillere kültürümüzün taşıyıcısı ve kimliğimizin en büyük ifadesi; o yüzden kendi toplumumun tarihi, geleneği, kültürel değerleri hakkında anavatanda yayımlanan kitapları okumanın kazanımı anlatılmaz. Ayrıca Kafkasya’da doğup eğitimlerini orada tamamlayarak gelen bölüm hocalarımıza anavatan ile ilgili merak ettiğimiz her türlü soruyu sorarak onların sayesinde anavatanda yaşayan halkımızın yaşam koşullarını, kültürümüzü daha yakından tanıma fırsatımız oldu. Çerkesçeyi çok iyi anladığımı zannediyordum, oysaki anlamını bilmediğim ve daha önce hiç duymadığım o kadar çok kelime varmış ki onları öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Bölüm öğrencileriyle güzel dostluklar kurmak ve anavatana geri dönüş fikrini konuşabilmek geleceğe dair umutlarımızı artırdı.

Yazarın Diğer Yazıları

Nan Ba’nın yolculuğuna davet var

Çocuk masalları ve hikâyeleri yazarı Betül Kanbolat ile çocuk kitabı yazarlığını, kariyerini ve son kitabı “Nan Ba/Dünyada Bir Başına”yı konuştuk. -Merhaba Betül Hanım, öncelikle nasılsınız?...

Şimdinin ve hiç geçmeyenin romanı ‘Evvelden Sonra’

  “Nigâr Abla köydeki düğüne gitmesi için o kadar ısrar etmeseydi belki de her şey başka türlü olacaktı.” Birgül Asena Güven’in romanı bu cümle ile...

Bir soykırım anlatısı ‘Turnanın Dansı’

Daha önce “Bir Başka Çanakkale” romanı hakkında söyleşi yaptığımız Adnan Özveri ile bu kez bir senaryo hakkında konuştuk. “Turnanın Dansı” adını taşıyan senaryo bir...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img