Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kafkasya’nın ise Gamsakhurdia’sı vardı

Otuz beş yıl önce yazılmış bir makalede “Balkanlar” sözcüğünün yerine “Kafkasya” kelimesini koysanız yazının anlamında bir kayma olmazdı. Oysa bugün öyle mi? Peki Balkanlar ile Kafkasya arasında makas nasıl açıldı? Farkı yaratan galiba coğrafyaydı. Hani şu “kaderdir” denen coğrafya. Coğrafya bir defa daha hükmünü verdi. Balkanlar’ın komşusu Orta Avrupa idi. Kafkasya’nın ise malum… Ebeveynlerin çocuklarına güzel mektuplar verdikleri gibi, Orta Avrupa da Balkanlar’a güzel bir mektup verdi.

***

Balkanlar’da seçkinler komünist değil, Stalinci idiler. Stalinci olmak hiçbir düşünsel derinlik gerektirmeyen, sığ bir tercihti. Stalinci olmanın pratik ve de pragmatik gerekçeleri vardı:

1. Hitler karşısında tek umut Stalin’di. Liberal demokrasiler ise bir seçenek değildi. Batı demokrasileri Doğu Avrupa’yı daha 1938 Münih Konferansı’nda kaybetmişlerdi.

2. Balkanlar’da sonuç alan siyasetçiler beğeni toplardı. Stalin de bu türden bir politikacıydı.

3. Seçkinler, Stalincilikten nemalanıyordu. Karadeniz kıyılarındaki tatilleri, Karpatlardaki villaları

Stalinciliğe borçlulardı. Konformizm, her yerde olduğu gibi Balkanlar’da da eleştirel düşüncenin katiliydi.

Stalincilik Balkanlar için ikinci bir Moğol istilasıydı. Stalinciler en üretken çiftçileri yok etmiş, sivil toplum tüm renkleri ve tonlarıyla tasfiye olmuştu. Erken Sovyet sonrası döneme kahvehane politikacıları miras kalmıştı. Değişik adlar taşıyan partiler vardı ama farklı fikirler yoktu. Şişkin egolardan geçilmiyordu. Fikir olmayınca “persona”lar ön plana çıktı.

***

Orta Avrupa’da reformcu komünistler sayesinde barışçıl geçiş mümkün olmuştu. Balkanlar’da ise bunu mümkün kılacak bir muhalefet yoktu. Özellikle Romanya’da geçiş kanlı oldu, kaos güç boşluğu doğurdu. Bundan da tek örgütlü güç olan (eski) komünistler yararlandı. Reformu öteleyerek ülkeyi 1996 yılına kadar yönettiler. Üstelik seçim bile kazandılar.

Katolik Polonya’nın aksine, Ortodoks Balkanlar’da halk iktidar talep etmedi. Kilise dönem dönem faşizm, komünizm ve vahşi kapitalizmle uyumlanmayı becerdi. Bunu da reel dünyadan kopararak başardı. Halkı köylülüğün yüceltildiği bir kır hayatına hapsetti. Bu alternatif bir dünyaydı. Kadim gelenek ile modern dünya burada “uyum sağladılar.”

***

Balkanlar’da özelleştirme önce ötelendi, sonra yabancılara sadece azınlık hisselerinin satılmasına razı olundu. Burası köylü toplumlar diyarıydı. Yabancılara mal satılmasına kuşkuyla bakılırdı. Burada bilgi paylaşılmak için değil, saklanmak için vardı.

Balkanlar’da sistem, değişim istemediği için dış yatırıma direndi. Çünkü gerçek girişimcilik ruhu kök salarsa, eski rejimin kalıntıları ve suçlular oligarşisinin tasfiye olmaları kaçınılmaz hale gelecekti. Ya da tersinden söylersek, gerçek girişimcilik ruhunun kök salması eski rejimin kalıntılarının ve suçlular oligarşisinin tasfiye edilmelerine bağlıydı.

***

Sonra ne mi oldu? Romanya ve Bulgaristan 2007, Hırvatistan 2013 yılında Avrupa Birliği’ne girdi.

Balkanlar’ın en büyük şansı, Orta Avrupa ile komşu olmasıydı. Bir de Almanya ve Avusturya gibi güçlü devletler Balkan ülkelerinin üyeliğini desteklediler. Kafkasya’nın ise ne coğrafi ne de siyasi olarak böyle bir şansı vardı. Coğrafya kaderdi. Ötesi var mı?

Zviad Gamsakhurdia

Balkan ülkelerinin sınırlarının hemen ötesinde Avusturya, Macaristan, Polonya, Çekya uzanıyordu. Çocukların ebeveynlerinden aldıkları mektuplar gibi Balkan halkları da bu yakın komşularından mektuplar aldılar. Ve bunlar doğru mektuplardı. Altlarında Leh Valesa, Vaclav Havel’in imzaları vardı. Kafkasya’da ise bir kuşağın dünyasına “kan ve toprak” ulusçusu Zviad Gamsakhurdia şekil verdi.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye’de Şara yönetimi güçlenirken, Rusya’ya dirsek gösteriyor

Suriye’nin yeni yönetimini tanıyan ülkelerin sayısı artıyor. Bu ülkeler Suriye’nin yakın ve uzak komşuları ile sınırlı değil. Eski rejimin müttefikleri olan İran ve Rusya’nın...

Analiz: İsrail ve İran’ın maceracılığı Ortadoğu’yu kötürüm hale getiriyor

Ömer Aytek Kurmel Geçmiş aylarda Ortadoğu’ya yönelik en önemli tehdidin adını Tel Aviv’in askeri maceracılığı olarak koymak gerekiyor. İsrail’in aşırı sağcı hükümeti iradesini savaş yoluyla...

Çerkes-Kafkas kurumlarına açık mektup (Bugün o gündür!)

Ömer Aytek Kurmel Hikâyemiz 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle başlıyor. Saddam rejiminin dağılmasının ardından doğan kaosta Iraklı Çerkesler zor durumda kaldılar. Baskı gördüler, tehdit...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img