Geçmiş süreçten de anlaşılacağı üzere; toplumların ulusal, kültürel, demokratik talepleri ve gelişimleri, yaşadıkları ülkelerin demokrasi serüvenlerinden bağımsız değildir. Bugün yaşadığımız bir çok sorunun kökeninde demokrasinin kesintiye uğratıldığı dönemlerin izleri vardır.
Geçmiş süreçten de anlaşılacağı üzere; toplumların ulusal, kültürel, demokratik talepleri ve gelişimleri, yaşadıkları ülkelerin demokrasi serüvenlerinden bağımsız değildir. Bugün yaşadığımız bir çok sorunun kökeninde demokrasinin kesintiye uğratıldığı dönemlerin izleri vardır. Türkiye’nin önemli bir tarihsel dönüm noktası olan, genelde tüm toplumu olduğu gibi özelde de Çerkes toplumunun sosyal, siyasal gelişimini kesintiye uğratan 12 Eylül darbesinin nedenleri konusunda pek çok analiz yapıldı. Genelde Türkiye toplumunun, özelde de Çerkes toplumunun iç dinamikleriyle gelişimini hayli kabarık suç dosyalarıyla kesintiye uğratan, post-modern dolgu ile toplumun bellek yitimininin baş sorumlusu darbelerin daha çok sonuçlarına değinmek istiyoruz.
Demokrasiden ve emekten yana herşeye karşı pozisyonda, elini dar gelirlinin cebinden çıkarmayan ve tırmanan terörde taraf olan hükümet, ekonomik kararların muhalefetsiz uygulanabilmesi için siyaseten gerekli girişimi beceremeyince, cuntacı generaller Waşington icazeti alarak, bu ülkenin kapılarını 26 yıl önce karanlığa açtılar…S. Demirel’ in sıkıştırmalar sonucu söylediği; “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” veciz sözlerini unutmadık. Bu sözün, örgütlülükleri dağıtılmış, muhalefetsiz bir toplumsal yapı yaratma ve suçluların ödüllendirilmesi adına ne anlama geldiğini geçen zaman içinde daha iyi öğrendik. “Asmayalım da besleyelim mi?” buyurdu cuntanın şefi ve bir kitabın adı oldu bu veciz kelam.
Bilanço çok ağırdı; 650 bin kişi gözaltına alındı, çoğu işkenceden geçirildi. 123 bin kişi tutuklandı. 20 bin kişi kamu görevinden atıldı, 10 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 7 bin ölüm cezası istendi, 517 sanık için idam kararı verildi, 50 kişi idam edildi. 100’ e yakın öğretim üyesinin işine son verildi. 1.5 milyon kişi fişlendi. 572 kişi öldürüldü. “Huzur” getirildi!
Bugün ABD’nin, RF’nin, IMF ve AB’nin dayattığı kararlar için yaşananlar ne ise, o günlerde de benzer gerekçelerle biçim aldı toplumsal yapı. Bugün Gürcistan’da ABD li uzmanlarca yetiştirilen “Orman Kardeşliği Örgütü”, RF’ye bağlı “Omon Birlikleri” nin karşılığı o günlerde “Gladio” idi. Bu kirli güç odakları, Türkiye’de aydınları, yurtsever savcıları, emniyet müdürlerini, öğretim üyelerini acımasızca katlettiler. İnsanlarımızın yoğun olduğu caddelerde, iş merkezlerinde, üniversitelerde yüzlerce bomba patlatıldı. Her geçen gün darbeye giden yolu sağlamlaştırmaktaydılar. Topluma kaygı, tedirginlik ve korku yayanlar, “huzur getiren devlet baba” rolünü üstlendiler bir çırpıda. Sivil toplum örgütlerinin tümü kapatıldı. Yöneticileri hakkında soruşturmalar açıldı, göz altılar yaşandı. “Hukukun Gücü” değil, “Gücün Hukuku” egemen oldu toplumun her katmanına. Bencil, köşe dönücü, toplumsallığı minimize edilmiş -yok edilmiş demeye dilimiz varmıyor-, bütün değerleri borsaya/dolara endeksli yeni bir kuşak çıktı ortaya. Bu kuşak , yukarıdan aşağıya olağanüstü sübvansiyonlarla desteklenen “popüler kültürle”, “Türk-İslam kültürü” arasında mekik dokudu.
Ve yeni biçimler aldı asimilasyon…
DÜNYA’ya HÜKMEDENLERİN SENARYOLARINDA FİGÜRAN ROLÜ OYNAMAK İSTEMİYORUZ!
“Gücün Hukuku” nun yarattığı karmaşadan Çerkes toplumu da fazlasıyla payını aldı. Kafkas Kültür Dernekleri’nin açılmasına yeniden icazet verildiğinde, baskılar devam etti ve göz altına alınan ve tutuklananların üyelikten düşürülmesi gerçekleştirildi. Yeni yasalarla derneklerin siyasetle ilgilenemeyeceği de kesin bir dille belirtildi. Derneklerimizin gönüllü ‘siyaset yapılmasın bekçileri’ vardı ezelden beri ve onlar böylece ne kadar haklı olduklarını(!) ve ne kadar doğru yaptıklarını(!) anlamış oldular. Bu yasağı koyan sistemin partileri ise seçim dönemlerinde dernek ziyaretleri ile popülist yaklaşımlarına devam etti. “Yasak koyucular, kendi siyasetlerinin her yerde yapılabileceğini yazıyorlar ama sisteme muhalif siyaseti yasak ediyorlardı”.
26 yıl önce bu ülke evlatlarını yedi. Tsey Mahmut ÖZDEN gibi nicelerini bizden aldı. Toplumumuzun tarihindeki savaşlar, sürgünler yetmezmiş gibi, kültürel, ulusal, demokratik gelişimi yeniden kesintiye uğradı. Bugün Anavatan’da RF’nin uyguladığı baskıcı politikalara ses çıkarmak “savaş kışkırtıcılığı”na maniple edilirken, diasporada da a-politik, muhalefetsiz, talepsiz bir yapılanma yaratıldı. Ulusal mücadelenin ihtiyaçları ve gerekleri çoktandır 12 Eylül’ün mimarlarıyla ve anlayışıyla “iyi geçinen” kesimlere ihale edildi. Çerkes toplumunun enerjisi, sonuçsuz alanlarda tüketildi. Toplumumuzun önüne ihtiyaç görüldüğünde oyalanmaları için onlarca oyuncak atıldı. Suni gündemler ve günlük gelişmelere endeksli tartışmalar etrafında bilinci köreltildi. Dünyanın en demokrat ve uygar toplumlarından biri olan Çerkesler’in çocukları, Türkçü örgütlenmeler ve tarikatların insafına terkedildi. Ortak bilincini geliştiremeyen toplumumuz, dezenformasyonlarla birbirine düşürüldü. Sadakat anlayışımız çok kez istismar edildi. Gizliden gizliye “potansiyel tehlike” olarak görüldüğünden sürekli içten ilişkilenmelerle kontrol altında tutuldu. “Kahraman Çeçen” in “terörist acımasız Çeçen” oluvermesi, halklarımızın provokatif eylemlerle birbirine düşürülmesi, ihanetin Çerkes Ethem’le eşdeğer görülmesi ve benimsetilmesi sadece bir kaç örnektir…
KENDİ SENARYOMUZU KENDİMİZ YAZMAK İSTİYORUZ!
Kafkasyalılar’ın sosyal ve siyasal gelişimi; Anavatan Kafkasya’nın, Türkiye’nin ve Rusya’nın demokratikleşme süreciyle doğrudan ilgilidir. Bu süreç; nüfus, anadilin korunması gibi sorunları da kapsayıcıdır. Çerkes toplumunun binlerce yıllık paylaşıma dayalı gelenekleri, yaşam biçimleri ayrıcalıklı görülüp, koşullardan bağımsız korunması mümkün değildir.
Bu tarihsel gelişmeleri de gözeten Jineps, her zaman dayanışmayı ve güç birliğini engelleyen senaryolara karşı ayrışmayı değil birlikteliği öne çıkarma çabası içinde olacaktır. Bunu yapmaya çalışırken de tam bağımsızlığına uygun hareket etmeyi sürdürecek ve kendisini, okuyucularını ve Çerkes halkını geliştirecek, sorunun analizine ve çözümüne yönelik tartismalardan yana olacak, tartışmalarda kavgadan uzak duracak, kendi dışında uzak durulması için de çaba gösterecektir.
Demokratik ve kültürel gelişme, Çerkesler de dahil salt bir etnik grubun değil, tüm Türkiye Halklarının ortak ihtiyacıdır temel anlayışıyla, ayrıcalıksız herkes için ve herkesle beraber olmalı diyen JINEPS, çocuklarımıza bırakacağımız daha onurlu bir miras ve daha güzel bir gelecek için Türkiye diasporasında atılan ne ilk ne de son adımdır…
Halkların iç dinamikleri ile özgürce gelişmesinin önündeki en büyük engel;
Savaştır, Soykırımdır, Sürgündür, Anti-Demokratik Yönetim Biçimleridir…
JİNEPS
Sayı : 2006 10